Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2512
KARAR NO: 2021/2922
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/04/2021
NUMARASI: 2019/451 Esas – 2021/351 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 01/12/2021
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 15.04.2014 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile davaya konu … Villa nitelikli … nolu bağımsız bölümü satın aldığını ve üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, sözleşmede alıcı konumunda olan …’un 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünde şehit olduğunu ve Mahkeme tarafından verilen karar ile buradaki alacağının davacı şirkete devredilmiş olduğunu, davaya konu bağımsız bölümün müvekkiline fiilen teslim edilmiş olduğunu, ancak çeşitli bahaneler ileri sürülerek tapusunun müvekkiline devredilmemiş olduğunu, müvekkilinin sözleşme ile üstlenmiş olduğu tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalı şirketin haksız ve kötüniyetli bir şekilde tapu devrini yapmaktan kaçınması sebebiyle davaya konu taşınmazın müvekkili adına tapuya kayıt ve tescilinin yapılmasını talep ettiklerini belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da açıklanan sebepler ile dava konusu bağımsız bölümün müvekkili adına tapuya kayıt ve tesciline, tapu senedinin müvekkiline teslimine, yada terditli olarak açılan iş bu davada, tapu iptal ve tescilin mümkün olmaması durumunda davaya konu taşınmaz için ödenen bedellerin Denkleştirin Adalet İlkesi gereği güncellenmiş değerinin tespit edilerek, rayiç değerden az olmamak kaydı ile dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasını talep etmiştir. Davalı … Yapı vekilinin 31.07.2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili şirketin diğer davalı şirket ile yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde davacıya dava konusu villanın satılmış ve davacıya yer tesliminin de yapılmış olduğunu, ancak diğer davalı şirketin yarattığı haksız ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devrinin yapılamamış olduğunu, müvekkili şirketin ve diğer davalının projenin lansmanını yani tanıtımını proje ortaklığı olarak birlikte yaptıklarını, diğer davalının yarattığı haksız ve mesnetsiz muarazanın giderilmesi için müvekkili şirket tarafından diğer davalı şirket aleyhine dava açıldığını, dava konusu villanın tapusunun diğer davalı şirket üzerinde olup esasında davacıya devri gerektiğini, davalı taraflar arasındaki sözleşmenin karma nitelikte olmakla birlikte adi ortaklık unsuru öne çıkan bir sözleşme olduğunu, bu sebeple tarafların hak ve yükümlülüklerinin adi ortaklık hükümleri çerçevesinde belirlenmesi gerektiğini belirtmişler ve de sonuç ve istem olarak da davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir. Davalı … vekilinin 23.07.2019 h.tarihli cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili şirket ile diğer davalı şirket arasında bir adi ortaklığın kesinlikle söz konusu olmadığını ve bu sebeple müvekkilinin diğer davalının müşterileri ile yaptığı sözleşmeden dolayı sorumlu tutulamayacağının açık olduğunu, mevcut uyuşmazlıkta müvekkili tarafından herhangi bir mal veya emek koyma amacının asla söz konusu olmadığını, davalılar arasında asla bir kar ve zarar paylaşma ilişkisi oluşmadığını, diğer davalının söz konusu villaları satın almayı riski tamamen kendi üzerinde olmak üzere taahhüt ettiğini, şirketler arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığının diğer bir kanıtının da adi ortaklığın zorunlu unsuru olan müşterek amaca ulaşmak için çaba harcama unsurunun bulunmaması olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman diğer davalıya müşterileri nezdinde müvekkilini temsil etme yetkisi vermemiş olup, diğer davalının da mevcut olmayan bir ortaklığı temsil ettiğinden bahsedemeyeceğini, üçüncü kişilerle yapılan sözleşmelerin diğer davalı ile kendi adına yapıldığını, müvekkilinin hiçbir ortak sıfatı bulunmadığını, bu sebeple davacının korunacak hiçbir haklı menfaati bulunmadığını, davacı taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı taleplerinin kendi içinde hukuken çelişkili olduğunu, bu taleplerin bir arada ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin davalı sıfatı bulunmadığını, müvekkili ile diğer davalı arasında bir adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, ortada diğer davalının yapacağı satışlara bağlı bir kar zarar paylaşımı bulunmadığını belirtmişler ve de sonuç ve istek olarak da açıklanan sebepler ile maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece “Somut olayda,davalı … firması ile müteveffa … arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzalandığı,…’un vefat etmesi nedeniyle miras işlemlerinin yürütüldüğü İstanbul Anadolu Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/1011 esas sayılı dosyasından verilen izin ile anılan taşınmaz ile ilgili hakların davacı firmaya geçtiği,davacının,davalı … adına kayıtlı sözleşmeye konu taşınmazın tapusunun iptali ile davacı adına tesciline,olmadığı taktirde denkleştirici adalet ilkeleri doğrultusunda hesap edilecek tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.Davacı her ne kadar tacir ise de,alacağı Mahkeme kararı ile devredilen … ile davalı … yapılan emlik alan davacının taraflar arasında alım satım sözleşmesi bulunup davalının tüketici olduğu davacı tarafından düzenlenen fatuşirketi arasında akdi ilişki olup,davalıların sorumluluğunun kaynağı bu sözleşmedir.Alacağı devredilen …’un tacir olduğuna dair dosyada bir delil bulunmadığı, tüketici konumunda bulunduğu, müteveffa … ile davalı … firması arasındaki işlemin yukarıda anılan Kanunun 3’ncü maddesinin (l) bendi uyarınca tüketici işlemi olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde Tüketici Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.(Benzer,İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37 nci Hukuk Dairesinin 14/01/2021 gün ve 2020/1353 esas,2021/110 karar sayılı ilamı) Göreve ilişkin usul kuralları HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca dava şartıdır.Dava şartları kamu düzeninden olup kamu düzenine ilişkin hususlarda resen dikkate alınacak hususlardan olup dava şartı yokluğu halinde HMK’nun115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan .davanın usulden reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı ….vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin son derece hukuka aykırı ve keyfi bir karara imza attığını, tüzel kişi tacirlerin yaptığı işlemlerin ticari olması ve taraf olduğu davaların da TTK. m. 4 ve 5 hükümleri uyarınca ticari dava sayılması aksi sözkonusu olamayacak bir hukukî sonuç olduğunu, tüzel kişi tacirin yaptığı işlemin ticari olduğunu belirtmesi de hiçbir şekilde aranmayacağı belirtse dahi hukuken hiçbir sonuç doğurmayacağını, zira tüzel kişi tacirlerin ticari işletmelerini ilgilendirmeyen adi sahası olamayacağını, aksi yönde yapılacak her türlü yorum ve mahkeme kararının hangi derecede verilmiş olursa olsun açıkça usul ve yasaya, özellikle de TTK.m. 19 hükmüne aykırı olduğunu, huzurdaki dava ile aynı mâhiyette olmak üzere, diğer davalı …’ın müşterisi olan … A.ş., … Anonim Şirketi Ve … Limited Şirketi tarafından ayrı ayrı olmak üzere, müvekkili …’a karşı, aralarında hiçbir sözleşme ve hukukî bağ olmamasına rağmen ikame edilen cebrî tescil (uygulamadaki adıyla tapu iptal ve tescil) davalarında, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ve Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince hukuka ve usule aykırı olarak verilen görevsizlik kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 2020/2298 E. 2021/205 K. ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk dairesinin 2020/2291 E. 2021/177 K., 2021/438 numaralı kararlarıyla başvurularımız kabul edilerek davaya bakmakla görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğu yönünde hüküm tesis edildiğini, huzurdaki davada olduğu gibi … ile akdettiği taşeronluk sözleşmesi uyarınca barter olarak taşınmazın devri taahhüt edilen … Ltd. Şti.’den temlik yoluyla davacıya taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden doğan borç ve alacakların devredildiği dosyada da tüketici mahkemelerinin görevsizliğine karar verildiğini, yerel mahkemenin Türk Hukukunda yerleşik görüşün –esasen TTK. m. 19’un doğru yorumunun gereği olarak- tüzel kişi tacirlerin tüketici olamayacağı yönünde olduğunu kabul etmesine rağmen, TMK.m.1 hükmüne aykırı olarak, hem açık kanun hükümlerini, hem de yerleşik bilimsel görüşleri bir kenara bırakarak, hatalı bir sonuca vardığını, tüzel kişi tacirlerin tüketici olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmettiğini, alacağını davacıya devreden … ile … A.ş. arasındaki sözleşme ilişkisinin tamamen dışında bulunan ve sadece arsa maliki sıfatını haiz bulunan müvekkili şirket ile davacı arasında tüketici hukukuna ve tüketicinin korunması hakkında kanuna dayalı hiçbir hukuki ilişki bulunmadığı gibi, adi sahası bulunması mümkün olmayan davacı tacirin tüketici olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığını, bu sebeple davacının tüketici olarak kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, bu sebeple, asla kabul anlamına gelmemek kaydıyla, farz-ı muhal olarak bir an için davacının müvekkili aleyhine bir tescil veya tazminat davası açması söz konusu olsa dahi, bu davayı görmekle görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğunu, tüketici mahkemelerinin hiçbir şekilde görevli bulunmadığını, buna göre yerel mahkeme tarafından verilen hükmün müvekkili bakımından haksız ve hukuka aykırı olduğunu, işbu kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yükleniciden temlik alınan taşınmaza ilişkin tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak istemine ilişkindir.28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır. Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesinde 4822 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma kapsamına dahil edilmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1 .maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun ‘Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e i bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; (h) bendinde Tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallan ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar” ifade edeceği belirtilmiştir. Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur. Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır. Eş söyleyişle, 4822 sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir. Kanunun uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur. O halde, 4822 sayılı Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Her ne kadar davanın her iki tarafı da ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, bu nedenle mahkemece öncelikle davacının taşınmazı satın alma amacının araştırılması gerekmektedir. Zira tüketici gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ama tüzel kişi taşınmazı yatırım amaçlı almış ise tüketici sayılamaz. Somut uyuşmazlıkta davacı … Şirketi taşınmazı yükleniciden temlik alan …’un terekesinin idare edildiği tereke hakiminin izni ile mirasçılardan satın alan kişi olup …’un tüketici olduğunu ileri sürerek halefiyet ilkesine dayanmış olmakla birlikte kendisinin taşınmazı hangi amaçla aldığını bildirmemiştir. Konut alım-satımına dair uyuşmazlıkların 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için tüketicinin malı satın alma amacı çok büyük önem taşımaktadır. Yasa, nihai tüketici tarafından kullanım amacı ile alınan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar yönünden geçerlidir. Bir mal veya hizmetin, kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yatırım amaçlı alım, yeniden satış, kiraya verme, ticari olarak kullanma vs. gibi mesleki veya ticari amaçlarla satın alanların tüketici kabul edilmeyecekleri kuşkusuzdur. Hal böyle olunca davacının satın alma amacının araştırılarak, nihai amacının yatırım mı kullanma mı iş yeri olarak edinme mi olduğu belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür. Zira görev kamu düzenine ilişkin olup mahkemece yetersiz araştırma ve gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı … istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince kabulüne, İDM kararının kaldırılmasına ve öncelikle davacının satın alma amacı belirlenerek görev hususun değerlendirilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin kesin olarak karar vermesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/3. maddesi gereğince KABULÜNE, 2-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/04/2021 tarih, 2019/451 Esas, 2021/351 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davalı … tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde davalıya iadesine, 5-Davalı … tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı … yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/12/2021