Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/2298 E. 2022/1042 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2298
KARAR NO: 2022/1042
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/04/2021
NUMARASI: 2020/319 Esas- 2021/425 Karar
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 21/04/2022
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında müvekkilinin tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen davalıların haksız ve kötü niyetli olarak tapu devri yapmaktan kaçındıklarını, arsa malikleri ile yapılan sözleşmeler ışığında 3. kişilerle sözleşme yapma yetkisine yüklenicilerin sattığı konutun teslim edilmemesinden dolayı arsa maliklerinin de müşterilere karşı müteselsilen sorumlu olduklarını, müvekkili şirkete teslim edilen ve 27.11.2018 tarihinde kesilen 3.780.000,00TL KDV dahil faturası kesilen taşınmazın tapuda tescili halen yapılmamakla birlikte davalı … A.Ş. ile diğer davalı olan … A.Ş. arasındaki taşınmaz satış sözleşmesinin ödemesi tamamlanmayan taşınmazlar bakımından fesh edildiğini ve teslim edilen taşınmazların boşaltılmasını bildirir bir ihtarname gönderildiğini belirterek dava konusu gayrimenkulün 3. kişilere satış ve devrinin engellenmesi açısından HMK 389. Maddesi ve devamı maddeleri uyarınca tapu kaydına teminatsız ihtiyati tedbir konulmasına, haklı hukuki nedenlere dayanan davamızın kabulü ile, İstanbul ili Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde bulunan, tapuda … ada … parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan … bağımsız bölüm numaralı taşınmazın müvekkili adına tapuya kayıt ve tesciline, tapu senedinin müvekkile teslimine, tapuya kayıt ve tescili mümkün olmaması durumunda; İstanbul ili Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde bulunan, tapuda … ada, … parsel olarak kayıtlı … numaralı villa niteliğindeki taşınmaz için davalıya ödenmiş olan bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin, ÜFE-TÜFE artış oranlarının, altın ve döviz kurlarındaki artışların, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışların ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın(rayiç değerden az olmamak kaydı ile) dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … A.Ş.vekili cevap dilekçesinde; davacı tacir ile davalı … arasında yapılan taşeronluk sözleşmesi olarak kabul edilse dahi, sadece alt işveren …’ı bağlamakta olup, müvekkili … adına yapılmış bir sözleşme bulunmadığı gibi, davacının dayandığı Yargıtay kararları, hiçbir şekilde davacının haksız talebi ile ilgisi bulunmayan, içerik itibariyle de somut olaya uygulanamayacak kararlar olduklarını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2014/10780 K. 2014/10005 T. 23.6.2014 sayılı isabetli kararında da, benzer nitelikteki her sözleşmenin adi ortaklık sayılamayacağı açık bir şekilde ifade edildiğini, müvekkilinin ile davacı tarafın diğer davalı … ile aralarındaki sözleşmeye taraf olmadığını, davacı tarafça sunulan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı’nın, maddî vâkıaların açıkça farklı olması nedeniyle somut olayda emsal olma ve uygulanma kâbiliyeti bulunmamaktadır. Zira, söz konusu kararda açıkça ifade edilen; müşterek taşınmaz satışı yapma ve kârı ve zararı paylaşma unsurları, dava konusu … ile … arasındaki sözleşmede bulunmadığını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/10780 E., 2014/10005 K. sayılı ve 23.6.2014 tarihli kararında bu gerçekler açıkça ortaya konulduğunu, müvekkilinin sözleşme akdettiği yegâne kişi olan diğer davalı … dahi müvekkilinden tescili talep etme hak ve yetkisine sahip olmadığını, davacının sadece diğer davalı … ile sözleşme yapmış ve işbu sözleşmeden doğan tüm edimlerini diğer davalı …’a ifa ettiğini, müvekkilinin …’ın hiçbir müşterisine veya alacaklısına taşınmaz devretmediğini, herhangi bir hukuki ilişkiye girmediğini, ayrıca, … hiçbir zaman …’ı temsilen hareket etmediğini, … ile … arasında hiçbir zaman bir temsil ilişkisi mevcut olmadığını, …’ın davacı ile yapmış olduğu sözleşmeyi …’ı temsilen de yapmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin diğer davalı … A. Ş ile yapmış olduğu sözleşme akdedildiğini, sözleşme kapsamında müvekkili yüklenici şirket tarafından inşaa edilen toplam 187 adet bağımsız bölümün alıcı üçüncü kişilere satışı gerçekleştirildiğini, inşaatın tamamlanarak alıcı üçüncü kişilere teslim edildiğini, ancak arsa sahibi … şirketinin sözleşmede kararlaştırılan satış bedelinin kendisine ödenmediği iddiaları ile bağımsız bölümlerin tapularını devirden imtina ettiğini, davacının da üçüncü kişilerden olup müvekkili şirketin sözleşme kapsamında İstanbul ili, Büyükçekmece ilçesi, … köyü, … ada, … parsel,… Villa Tip… nolu bağımsız bölümün davacıya satışını barter olarak gerçekleştirdiğini, inşaatını tamamlayarak davacıya teslim ettiğini, sözleşmenin asgari gelir taahhüdü içeren gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi olduğunu, satıcının arsa sahibi olup alıcı-üçüncü kişilere karşı arsa sahibinin yükümlülük altında bulunduğunun kabulü gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24/04/2013 tarih ve 2012/13-798 E., 2013/568 K.sayılı kararında çok keskin bir niteleme ile gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesinin adi ortaklık niteliğinde olduğunun kabul edildiğini, müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini, inşaatı bitirip davacıya teslim ettiğini, dava konusu taşınmazın davacı tarafından kullanıldığını, dava konusu taleplere ilişkin olarak alıcı-üçüncü kişilere bu kapsamda davacıya karşı diğer davalı … Şirketinin yükümlülük altında bulunduğunu, tapu tescilinden de adı geçen şirketin sorumlu olduğunu, tapu devrinin de bu şirket tarafından yapılması gerektiğini, davanın açılmasına sebebiyet vermediklerinden vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden müvekkili şirketin sorumlu tutulmasına karar verilmesini, davaya bakmaya tüketici mahkemelerinin görevli olup görev itirazında bulunduklarını belirterek davanın öncelikle görev yönünden reddine, tapuya kayıt ve tescilinin diğer davalı tarafından yapılmasına, davanın açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama gideri ile ücreti vekaletten sorumlu tutulmamasına karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece 08/04/2021 tarihli karar ile “Davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine, davacının taşınmaz bedeli yönünden talebinin kabulü ile; taleple bağlı kalınarak 3.780.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine, davalı … A.Ş.yönünden davanın reddine” şeklinde karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulduğu görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında müvekkil şirket yükümlülüklerini eksiksiz bir şekilde ve süresinde yerine getirmiş ancak davalılar tarafından haksız ve kötü niyetli bir şekilde tapu devri yapılmaktan kaçınıldığını, müvekkil şirket …, davalı tarafların … olarak adlandırdıkları projede 22.05.2017 tarihinde akdedilmiş Taşeron Sözleşmesi uyarınca işveren tarafından hazırlanan iş programı esas alınarak taşeron olarak işverenin belirtmiş olduğu projede anahtar teslim götürü bedelli işi yapmaya başladığını, müvekkil şirket sözleşmeye göre yapılacak iş karşılığında barter sistemi ile hak edişlerinde yapılacak kesintiler karşılığında … projesinden villa niteliğinde taşınmaz edineceğini, fakat müvekkili şirketin taahhüdünü yerine getirmesine rağmen müvekkil şirkete ait bedeli ödenmiş villa niteliğinde bağımsız bölümün herhangi bir neden göstermeksizin tapuda tescili yapılmaktan kaçınıldığını, yapılan götürü usulü iş karşılığında müvekkilin hak edişlerinden 01.05.2017-01.08.2018 tarihleri arasında aylık düzenli olarak kesintiler yapılmış ve işin tamamlanmasının ardından bağımsız bölüm niteliğindeki taşınmazın tapu tescilinin yapılması beklenirken aksine davalı … … tarafından müvekkilin edimini yerine getirdiği işbu davaya konu taşınmazın boşaltılması ve davalı şirkete teslim edilmesi konusunda haksız ve mesnetsiz bir ihtarname gönderildiğini; arsa malikleri ile yapılan sözleşme gereği yüklenicilerin sattığı konutun teslim edilmemesinden dolayı arsa malikleri de müşterilere karşı müteselsilen sorumlu iken ilgili kararda …’a sorumluluk yükletilmemesi açıkça hukuka aykırı olduğunu, davalılar arasındaki ilişki adi ortaklığın tüm unsurlarını haiz olup haksız ve kötü niyetli olarak tapu tescilinden kaçınılması neticesinde müteselsil olarak sorumluluk doğacağından müvekkil, arsa maliki olan … ve …’ya başvurduğunu, ancak davalılardan …’ın adi ortak sıfatı bulunmadığı yönünde hükmedilen karar açıkça hukuka aykırı olduğunu, proje yönetimi toskana yönetim adı altında tek bir birimde toplanmış olup ayrı bir yönetimi de bulunmadığını, projenin tüm tanıtım ve sunumlarında dahi “… ve …’dan Tek Katlı Villa Konsepti” denilmek suretiyle söz konusu projenin işbirliği içinde yapıldığı açıkça anlaşıldığını, tüm bu hususlar neticesinde davalılar arasındaki bu hukuki ilişkinin adi ortaklık olduğu sabit olduğunu, huzurda görülmekte olan işbu dava ile birebir aynı nitelikte birden fazla dava dosyası mevcut olup söz konusu emsal davalarda davalılar arasındaki hukuki ilişki adi ortaklık olarak nitelendirilmiş; bağımsız bölümlerin davalı … adına olan tapusunun iptali ile davacılar adına kayıt ve tesciline yönelik karar tesis edildiğini, açıklanan nedenlerle Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/319 Esas, 2021/425 Karar sayılı kararına dair yaptığımız istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinde verilen kararın kaldırılması suretiyle; işbu İstanbul ili Büyükçekmece İlçesi, … Köyünde bulunan, tapuda … ada … parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan … bağımsız bölüm numaralı taşınmazın müvekkil adına tapuya kayıt ve tesciline, tapu senedinin müvekkile teslimine, tapuya kayıt ve tescili mümkün olmaması durumunda; işbu davaya konu taşınmaz için davalıya ödenmiş olan bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin, ÜFE-TÜFE artış oranlarının, altın ve döviz kurlarındaki artışların, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışların ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti ile belirlenecek olan tazminatın (rayiç değerden az olmamak kaydı ile) dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiğini beyan etmiştir.
DELİLLER:Tüm dosya kapsamı
DOSYADA YER ALAN DELİLLER VE DEĞERLENDİRME: Dava; satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, aksi taktirde davalıya ödenmiş olan bedellerin iadesi istemine ilişkindir. Konusu para veya para ile değerlendirilebilen bir şey (malvarlığı, mamelek hakkı) olan (yani, konusu belli bir değerle ilgili bulunan) davalarda karar ve ilam harcı nispidir. Nispi karar ve ilam harcının dörtte biri dava açarken davacıdan peşin olarak alınır. Peşin olarak ödenecek olan bu dörtte bir karar ve ilam harcı, dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden hesaplanır. Ayrıca, harç ikmal edilmemesinin yasal sonuçları da 492 sayılı Yasanın 30 ve 32. maddesinde duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkin dava, dava dilekçesinde 3.780.000,00 TL değer gösterilerek açılmış, bu miktar üzerinden peşin harç yatırılmış, mahkemece keşif yapılarak alınan bilirkişi heyet raporunda dava tarihi itibariyle taşınmazın değerinin 4.800.000,00 TL olarak saptanmıştır. Davacı tapu iptali ve tescil istemi yönünden eksik harcı tamamlamamış, mahkemece bu hususta davacıya süre verilmemiş, her hangi bir işlem yapılmamış, eksik harç tamamlattırılmadan yargılamaya devam olunarak davanın esası hakkında hüküm kurulmuştur. 492 sayılı Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine ve iradelerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece res’en gözetilmesini hükme bağlamıştır. Kanunun 32. maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış, 30. maddesinde “…muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK’nın 409. (HMK’nın 150. maddesi) maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Mahkemece Harçlar Kanununun 30.maddesi uyarınca işlem yapılması yerine davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil eden bu hususun dairemizce re’sen dikkate alınması gerekir. Yerel mahkeme kararı bu yönden eksik ve hatalıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusu incelenmeksizin kamu düzeni yönünden yapılan incelemede, İDM kararının kaldırılmasına, dosyanın dairemiz kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvuru sebep ve gerekçeleri incelenmeksizin kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucunda re’sen gözetilen sebeplerle istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/04/2021 tarih ve 2020/319 Esas – 2021/425 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahalli mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının istem halinde davacıya iadesine, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf masraflarının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisine vekille temsil ettiren davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.21/04/2022