Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1996
KARAR NO: 2022/2589
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2020
NUMARASI: 2018/660 Esas, 2020/114 Karar
DAVANIN KONUSU: Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan Tapu İptali Ve Takyidatsız Tescil, İpoteğin Terkini, Olmadığı Taktirde Taşınmazın Güncel Bedelinin Tahsili
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dava dosyası incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İ D D İ A: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … A.Ş arasında 31.03.2014, 01.05.2014 ve 30.05.2014 tarihli 3 ayrı Terrace Hayat-Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmeleri imzalandığını, bu sözleşmelere istinaden davalı … A.Ş tarafından … blokta 3 ve 4 nolu … blokta 1 nolu bağımsız bölümlerin müvekkiline satıldığını, müvekkili tarafından sözleşme ekinde yer alan ödeme planı doğrultusunda tüm ödemelerin yapıldığını ve davalı tarafından bağımsız bölümlerin fiili olarak müvekkiline teslim edildiğini ve müvekkil tarafından kiraya verildiğini, ancak davalı şirketin tapuda resmi devir işlemlerini yapmadığını, diğer davalı bankanın ise davalı şirkete kullandırdığı kredilere karşılık 3 ayrı sözleşme ile müvekkiline satılan dava konusu taşınmazlar üzerine davalı banka yararına ipotek tesis edildiğini, taraflar arasındaki gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri resmi şekilde yapılmamış olsa da yerleşik yargı kararları ve Türk Medeni Kanunun 2. maddesine göre alıcının ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi ve fiilen taşınmazları teslim alması nedeniyle artık resmi şekil geçersizliğinin ileri sürülemeyeceğini, müvekkili tarafından bedelleri ödenen ve fiilen teslim alınan taşınmazlar üzerinde davalı şirketin kullandığı kredi sebebiyle banka yararına ipotek tesis edilmesinin geçerli kabul edilemeyeceğini belirterek İstanbul ili Sarıyer ilçesi … pafta … parselde kain … blok … nolu, … blok … nolu ve … blok … nolu bağımsız bölümler üzerinde kurulan ipoteklerin terkinine ve her türlü kaydın iptal edilerek bağımsız bölümlerin takyidatsız hale getirilmesine ve davalı şirket adına olan tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili şirket adına tesciline olmadığı takdirde bağımsız bölümlerin dava tarihi itibariyle güncel bedellerinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte müvekkili şirkete iadesi zımmında davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve etmiştir.
SAVUNMA: Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine yöneltilen dava nedeniyle ipoteğin fekki istendiğinden ipotek bedelinin tamamı üzerinden harcın ikmal edilmesi gerektiğini, davalı şirkete müvekkil banka tarafından kredi kullandırılmış olup, bu kredilerin teminatı olarak dava konusu taşınmaz üzerine banka yararına ipotek tesis edildiğini, gayrimenkul satış sözleşmesinin sadece tapu müdürlüğünde resmi şekilde yapılması halinde geçerli olduğunu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin de noter huzurunda yapılmasının yasa gereği bulunduğunu, davaya esas sözleşmeler noter huzurunda yapılmadığı gibi, yapılmış olsaydı dahi tapu kütüğüne şerh verilmemesi sebebiyle müvekkili bankaya karşı ileri sürülmesinin mümkün bulunmadığını, iyiniyetli olan müvekkilinin henüz üzerinden hiçbir takyidat yokken davalı adına kayıtlı taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiğini, aleni olan tapu kayıtları karşısında gayrimenkulün haricen satılmış olduğunun müvekkili tarafından bilinme ihtimalinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı … A.Ş’ye usulüne uygun tebligat yapılmış yasal süre içinde cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Yerel mahkemece “…Somut olayda davacı ile davalı şirket arasında akdedilen sözleşmeler resmi şekil şartına uyulmaksızın adi yazılı şekilde yapılmış ve buna bağlı olarak tapu kütüğüne de şerh edilmemiştir. Adi yazılı şekilde yapılan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi geçersiz olmakla birlikte sözleşmenin taraflarından olan alıcının tüm ödemeleri yerine getirmesi ve satıcının da fiilen taşınmazı alıcıya teslim etmesi ancak tapuda devretmeye yanaşmaması halinde tapu taşınmazın satıcı adına olan tapusunun iptali ile alıcı adına tescilinin mümkün olduğu Yargıtay İçtihadi Birleştirme kararları ve Hukuk Genel Kurul kararlarıyla sabit hale gelmiştir. 30.09.1988 tarihli Yargıtay 1987/2 E. 1988/2 K. sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararında ”…. Harici satış sözleşmesinin alıcısı konumunda olan kişinin tescil isteminin kabul edilebilmesi için, satışa konu taşınmazın kat mülkiyeti kanununa uygun yapılması, alıcının edimlerini yerine getirmemiş olması, satıcının bağımsız bölümü teslim etmiş olması ve satıcının tescile yanaşmaması koşullarının varolması gerektiği….” belirtilmiştir. Davacı tarafından tüm ödemelerin yapılmış olması ve esasında bu konuda ihtilafın da bulunmaması nedeniyle davacının sözleşmelerden kaynaklanan hakkını sözleşmenin tarafı olan davalı şirkete karşı ileri sürebileceği kabul edilmiştir. Dava konusu 3 bağımsız bölümün yer aldığı 571 parsel üzerinde dava konusu bağımsız bölümler dışında kalan başka bağımsız bölümleri de kapsayacak şekilde davalı şirketin bankaya olan borcunun 15.000.000,00 TL’sinin teminatını teşkil etmek üzere davalı banka yararına 08.08.2016 tarihinde ipotek tesis edilmiştir. İpotek başka bir deyişle taşınmaz rehni hak sahibine taşınmazın değerinden alacağını elde etmek hakkı veren sınırlı bir ayni hak olup, ayni hakların herkese karşı ileri sürülebileceği açık olduğundan davalı bankanın ipotek hakkı, taşınmazın el değiştirmesinden veya malikinin değişmesinden etkilenmeyecektir. Türk Medeni Kanunun 1020. maddesine göre aleni olan tapu siciline tescil edilmiş bir hususun bilinmediğinin iddia edilemeyeceği, bu nedenle tapu sicil kaydına dayanarak hak iktisabı sadece tapu sicilindeki kayıtlar bakımından kabul edilmiştir. Türk Medeni Kanunun 1023. maddesinde de, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu hakkının korunacağı belirtilmiştir. Davacı taraf, tüm ödemelerin yapılmasından sonra davalı şirketin taşınmazları 28.06.2016 tarihinde teslim ettiğini, banka yararına olan ipoteğin ise 08.08.2016 tarihinde kurulduğunu ve banka tarafından gerekli araştırmayı yapmış olması halinde bağımsız bölümlerin taşınmaz satış vaadi sözleşmesi kapsamında alıcısına teslim edildiğini öğrenebileceğini, bankanın bu durumu bildiği ya da bilmesi gerektiğini ve iyiniyetli sayılamayacağını dolayısıyla ipotek hakkının korunamayacağını ileri sürülmüştür. Yukarıda izah edildiği üzere tapu siciline güven ilkesi çerçevesinde, tapu kaydına dayanarak hak elde eden kişinin bu hakkının korunması gerekmekte olup, mevcut kaydın dayanaklarını ya da bu kaydın yapılmasına esas teşkil eden tasarruf işleminin geçerli olup olmadığını açıklığa kavuşturmak için inceleme yapmasının beklenemeyeceği, bunun dışında tapu siciline güven ilkesi orta yerde dururken taşınmazla ilgili başkasının kişisel hakka sahip olduğundan fiilen haberdar olmasının da sonuca bir etkisinin olmayacağı, iyiniyetinin korunmasının önüne geçemeyeceği kabul edilmelidir. Buna göre davacının harici bir sözleşmeyle taşınmazları satın alarak bedelini sözleşmenin tarafı şirkete ödemiş olması tapu üzerindeki kayıtlara güvenerek kendi yararına ipotek hakkı elde eden bankaya karşı bu kişisel hakkını ileri sürmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Nitekim bir tarafta davacının kişisel hakkı diğer tarafta bankanın sınırlı ayni hakkı bulunmaktadır. Taşınmaz üzerindeki mülkiyetin tapuda devrinin istenmesi o satım sözleşmesinin tarafı satıcı olan davalı şirkete karşı ileri sürülebilecek nitelikte kişisel bir hak olup 3. kişi konumunda bulunan bankaya karşı kullanılması mümkün görülmemiştir. Bu nedenle banka yararına olan ipoteğin terkini talebinin kabulü yerinde görülmemiştir. Davacının sözleşmeler kapsamında ödemeleri yaptığı ve bağımsız bölümleri fiilen teslim aldığı anlaşılsa da, davalı şirket adına olan tapunun iptali ile kendi adına tescili talebinin de, az önce açıklanan nedenlerle taşınmazlar üzerinde banka yararına ipotek bulunması karşısında kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı taraf tapu iptal tescil olmadığı takdirde taşınmazların dava tarihindeki rayiç değerinin davalılardan tahsilini isteyerek terditli talepte bulunmuştur. Dava konusu sözleşmelerde davalı bankanın taraf olmaması ve sözleşmenin davalı … A.Ş ile akdedilmesi karşısında tazmin isteminin de bankaya karşı ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir. Davacının satım sözleşmesi kapsamında davalı şirkete karşı edimlerini yerine getirdiği, ancak davalının tapu devir borcunu yerine getirmediği anlaşıldığından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 112. maddesi uyarınca, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde alacaklının bu nedenle doğan zararının borçlu tarafından tazmin edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla davacının 3 ayrı taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan zararının sözleşmenin tarafı davalı şirketçe tazmini gerektiği kabul edilmiştir. Buradaki zarar müspet zarar olup, sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden kaynaklanan zarardır. Yerleşik yargıtay kararları gereğince, davacının zararının tespitinde taşınmazların dava tarihindeki rayiç değerinin belirlenmesi gerekmekte olup, mahkememizce konusunda uzman bilirkişilerce düzenlenen raporda dava konusu … blok 3 nolu bağımsız bölümün dava tarihindeki rayiç değerinin 1.850.000,00 TL, olduğu, … blok 4 nolu bağımsız bölüm ve … blok 1 nolu bağımsız bölümün dava tarihindeki rayiç değerinin 1.750.000,00’şer TL olduğu, buna göre davacının toplam zararının 5.350.000,00 TL miktarında bulunduğu ve bu bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalı şirketten alınarak davacı verilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Davacı vekilince davanın 2.075.000,00 TL üzerinden açıldığı ancak rayiç bedellerin 5.350.000,00 TL olması karşısında,ibraz ettiği dilekçeyle bu bedelin tazmininin istendiği belirtilmiş ve mahkememizce verilen ara kararı doğrultusunda 5.350.000,00 TL üzerinden eksik harcı ikmal ederek makbuzu dosyaya sunulmuştur. Davalı şirket vekilince, davalı şirkete İstanbul 11. Sulh Ceza Hakimliğinin 09.11.2018 tarihli kararıyla TMSF’nin kayyum olarak atandığı ve TMSF Fon Kurulunun 29.11.2018 tarihli kararıyla şirketin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ile taşınmazların feri ve mütememmim cüzü niteliğindeki tarafları olduğu sözleşmeler ve bu sözleşemelerden doğan ancak başlı başına iktisadi değeri olmayanlarda dahil olmak üzere tüm mal, hak ve varlıkları bir araya getirilerek … Ticari ve İktisadi Bütünlüğü oluşturulduğunu, ticari ve iktisadi bütünlük kararı alınmasından sonra artık bu bütünlüğe dahil olan varlıkların haczedilemeyeceği, muhafaza altına alınamayacağı ya da satışının talep edilemeyeceği, ayrıca eksik olan inşaat projelerini bitirmek ve teslimleri yapmak için gerekli girişimlerde bulunulduğu, gecikmenin davalı şirketten kaynaklanmadığı bu nedenle davanın reddi gerektiği savunulmuştur. Mahkememizce TMSF’ye bu konuda yazılmış ve TMSF İştirakler ve Gayrimenkuller Daire Başkanlığının 16.10.2019 tarihli yazı cevabı dosya içine sağlanmıştır. Gelen cevabi yazıda, Fon Kurulunun 29.11.2018 tarihli kararıyla … Ticari ve İktisadi Bütünlüğü oluşturulduğu belirtilmiş ve buna ilişkin fon kurulu kararı gönderilmiştir. Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 19. maddesiyle, bu maddenin yürürlüğünden önce 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133. maddesi uyarınca kayyum atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyumların yetkilerinin mahkeme tarafından TMSF’ye devredileceği, maddenin yürürlüğünden sonra Ceza Mahkemesi Kanununun 133. maddesi uyarınca ve Kanun Hükmünde Kararnamenin 13. maddesi gereğince kayyum atanmasına karar verildiği takdirde kayyum olarak TMSF’nin atanacağı belirtilmiştir. Aynı kanun hükmünde kararnamenin 20. maddesinde de, bu kanun hükümde kararname ile TMSF’ye verilen kayyumluk görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi TMSF tarafından devralınan şirketler ve bunların varlıkları ile ilgili olarak fona verilen yetkilerin kıyasen uygulanacağı ifade edilmiştir. Bu çerçevede İstanbul 11. Sulh Ceza Hakimliğinin 09.11.2018 tarihli kararıyla Fon davalı şirkete kayyum olarak atanmış ve Fon Kurulu 12.11.2018 tarihli kararı alarak bu kararla şirketin yönetim kurulunun Fon tarafından oluşturulmasına denilmiş ve yönetim kurulu üyeleri atanmıştır. Akabinde 29.11.2018 tarihli Fon Kurulu Kararı ile davalı şirketin malvarlığı hakkında ticari ve iktisadi bütünlük kararının alındığı görülmektedir. 5411 Sayılı Yasanın 7071 Sayılı 01.02.2018 tarihli değişik 134/5. fıkrasında, ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren 2 yıl içinde bu bütünlük içinde yer alan varlıklar ile ilgili işletmelere ait menkul gayrimenkul ve her türlü hak ve alacaklar ile alacakların haczi, muhafazasının ve satışının talep edilemeyeceği belirtilmiştir. Davalı şirket hakkında bankacılık yasasının 134. maddesi uyarınca iktisadi ve ticari bütünlük kararı alınmış olmakla birlikte şirket adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazların bu bütünlüğün içinde yer aldığı, mahkememizce yukarıda ayrıntılarıyla ifade edildiği üzere davacının tapu iptal ve tescil isteminin kabul edilmesi mümkün bulunmayıp, taşınmazların dava tarihindeki rayiç değerlerinden oluşan müspet zararının davalı şirketten tazmini gerektiği kanaatine varılarak bu yönde karar verildiği gibi bankacılık yasasına göre ticari ve iktisadi bütünlük kararı alınmasının mülkiyet hakkında dayalı olarak ve yasal kanıtlarıyla haklılığı ortaya konulmuş bir istemin kabulüne engel teşkil etmeyeceği, anılan yasanın 134. maddesinde hangi işlemlerin yapılamayacağının açıkça ortaya konulduğu, huzurdaki davadaki terditli olarak ileri sürülen taleplerin ve mahkememizce verilen tazminat hükmünün anılan kapsamda bulunmadığı kabul edilmiş, davalı şirketin bu yöndeki savunmasına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davacının davalı bankaya karşı açtığı davanın reddine, davalı şirkete karşı terditli olarak ileri sürdüğü talepten tazminat isteminin kabulü ile 5.350.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı şirketten alınarak davacıya verilmesi gerektiği”gerekçesiyle; Davacı tarafından davalı bankaya karşı açılan davanın REDDİNE, Davacı tarafından davalı … A.Ş’ye karşı açılan DAVANIN KABULÜ İLE, 5.350.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN EK KARARININ ÖZETİ: Yerel mahkemece 18/09/2020 Tarihli ek kararı ile İstinaf başvurusunda bulunan … Anonim Şirketi’nin Mahkememiz dosyasında davalı olduğu, bu nedenle 690 sayılı KHK’nın 73/6. maddesinde belirtilen harçtan muafiyet kapsamına girmediği, istinaf nispi karar harcı ile istinaf kanun yoluna başvuru harcından muaf bulunmadığı, mahkememizce verilen kesin süreye rağmen davalı … Anonim Şirketi tarafından istinaf nispi karar harcı ile istinaf kanun yoluna başvuru harcının yatırılmadığı anlaşılmış olmakla, davalı … Anonim Şirketi vekilinin istinaf yoluna başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına karar verilmesi gerektiği”gerekçesiyle; 1-)Davalı … Anonim Şirketi tarafından verilen kesin süre içinde nispi istinaf karar harcı ile istinaf kanun yoluna başvuru harcını yatırmadığı anlaşılmakla, İSTİNAF İSTEMİNDEN VAZGEÇMİŞ SAYILMASINA karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı banka, bağımsız bölümlerin satış vaadi sözleşmesi ile davacı müvekkili tarafından alındığını bilebilecek veya bilmesi gereken durumunda olduğundan iyiniyetli olmadığını, davalı …Bank söz konusu bağımsız bölümlerin müvekkiline satılmış olduğunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi konumunda olduğundan iyiniyet iddiasında bulunamaz ve yolsuz olarak tescil edilmiş ayni hakkı korunamayacağını, yolsuz şekilde lehine ipotek tesis edilen davalı …Bank yönünden satış vaadi sözleşmesinin tapu kütüğüne şerh edilmemesi sebebiyle ipotek hakkını iyiniyetle kazanmış olduğunu düşünmek hukuk mantığı ile bağdaşmadığını, davalı …Bank ipotek tesis ederken basiretli hareket etmesi gereken bir tacir olarak kendisinden beklenen özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini, bağımsız bölümlerin kime ait olduğuna dair yeterli araştırma yapmadığını, ipotek belgesinden anlaşılacağı üzere ipotek tesis tarihi 08.08.2016 olduğunu, öte yandan, bağımsız bölümler davacı müvekkili tarafından diğer davalı … A.Ş.’den 28.06.2016 tarihinde teslim alındığını, … Bank ipotek tesisinden önce bağımsız bölümler üzerinde gerekli araştırmayı yapmış olsaydı bu bağımsız bölümlerin müvekkiline teslim edilmiş olduğunu ve ortada bir satış vaadi sözleşmesinin bulunduğunu öğrenebileceğini, dolayısıyla, … bağımsız bölümlerin müvekkiline ait olduğunu bilebilecek veya bilmesi gereken durumunda olduğunu, bu nedenle iyiniyetli olmayıp ipotek hakkının korunmasının mümkün olmadığını, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi bu kararı ile bir bankanın inşa edilmekte olan ya da inşası yeni tamamlanmış bir bağımsız bölüm üzerinde ipotek tesis etmeden önce söz konusu bağımsız bölümün kime ait olduğu ile ilgili yeterli araştırmayı yapmış olması gerektiği aksi takdirde iyiniyet iddiasında bulunamayacağı sonucuna vardığını, ipotek tarihi itibariyle bağımsız bölümlerin müvekkilinin zilyetliğinde olduğu nazara alındığında …Bank’ın bu bağımsız bölümlerin satılmış olduğunu bilebilecek durumda olduğu veya bilmesi gerektiği ve dolayısıyla iyiniyetli olmadığı ortaya çıktığını, davalı banka yönünden verilen red kararını hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydıyla : farzı mahal bir an için reddedilmesi gerektiği kanaatine varılması halinde davanın esas yönünden değil husumet yönünden reddedilmesi gerektiğini, husumet yönünden reddedilmesi gereken bir davada nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından huzurdaki davada davalı banka yönünden verilen “davanın reddi” yönündeki kararı hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydıyla; farzı mahal biran için “davanın davalı banka yönünden reddedilmesi gerektiği” kanaatine varılması halinde, davanın esas yönünden reddine karar verilmesi hukuken hatalı ve husumet yönünden reddedilmesi gerektiğini, husumet yönünden reddedilen davalarda ise ; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi doğrultusunda vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, mahkemece, maktu vekalet ücretine hükmetmiş olması usul ve yasaya uygun olduğunu, davalı banka lehine hükmedilen vekalet ücretinin maktu vekalet ücretini aşacak oranda hesaplanması da usul ve yasaya aykırı ve kararın bu yönden de kaldırılması gerektiğini, açıklanan nedenlerle İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.02.2020 tarihli, 2018 / 660 E., 2020 / 114 K. sayılı kararının davalı … Bank A.Ş. (…) yönünden kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … AŞ. Vekili ek karara karşı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme gerekçeli kararında; davaya konu taşınmazların tespit edilen rayiç değerlerinin toplamının 5.350.000,00 TL olduğunu ve bu bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalı … A.Ş.’ den alınarak davacıya verilmesine karar verildiğini, davacı ile müvekkili arasında imzalanan 31.01.2014, 01.05.2014, 30.05.2014 tarihli sözleşmeler, adi yazılı olarak düzenlenen gayrımenkul satış sözleşmeleri olduğunu, Kanunumuzda gayırmenkul satışının şekil şartına dair kanuni düzenlemenin açık olduğunu, dosya kapsamında davalı … A.Ş. bankasının uyuşmazlık konusu taşınmazlar üzerinde ipoteği mevcut olduğundan davalı bankanın sınırlı ayni hakkı söz konusu olduğunu, tapuya güven ilkesi kapsamında ayni hakka sahip davalının karşısında davacının kişisel hakkının dikkate alınmayacağının açık olduğunu, mahkeme de uyuşmazlık konu geçersiz sözleşmeden dolayı hak talep edilemeyeceğini ifade ederek, davalı banka aleyhine açılan davanın reddine karar verildiğini ve davacının ödemelerinin iadesine karar verildiğini, itiraz gerekçelerinden bir diğeri, dosya kapsamında alınan mevcut bilirkişi raporunda taşınmazların rayiç bedellerinin fahiş miktarlarda tespit edilmesi gerektiğini, sunulan emsal kararlar ve yoruma mahal vermeyen kanuni hükümler esas alınarak ilk derece mahkemesinin rayiç bedel iadesine dair kararının usule ve yasaya aykırı olmasından kaynaklı olarak bozulması talep edildiğini, açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 20.02.2020 tarihinde müvekkili şirket aleyhine açılan davada vermiş olduğu kabul kararına karşı sunduğu istinaf dilekçesinden sonra mahkemenin 18.09.2020 tarihinde vermiş olduğu istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına dair kararın istinaf mahkemesince yeniden incelenmesini, yeniden incelenmenin mümkün olmaması halinde kararın istinaf gerekçeleri doğrultusunda bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. DELİLLER: tapu kayıtları, gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ve ekleri, dekontlar, ipotek belgesi, bilirkişi kurulu raporu, delil listeleri, sunulan ve toplanan deliller ile tüm dosya kapsamı,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve takyidatsız tescil, ipoteğin terkini, olmadığı taktirde taşınmazın güncel bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davalı … A.Ş.’nin 18/09/2020 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; İDM’ce davacı tarafından davalı bankaya karşı açılan davanın reddine, davacı tarafından davalı … A.Ş’ye karşı açılan davanın kabulü ile 5.350.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 365.458,50 TL nispi karar harcından, peşin yatırılan 91.364,62 TL harçtan mahsubu ile noksan kalan 274.093,88 TL harcın davalı … A.Ş.’den tahsili ile hazineye gelir kaydına karar verilmiştir. Yerel mahkeme kararına karşı davalı … AŞ. vekilince 08/07/2020 tarihli istinaf başvuru dilekçesi ile sadece istinaf avansı yatırılmak suretiyle istinaf kanun yoluna başvurulmuş, müvekkili şirketin TMSF Yönetiminde olduğunu, 690 Sayılı KHK ile yönetim kayyımı olarak TMSF atanan şirketlerin harçtan muaf hale getirildiğini, sadece gider avansı yatırdıklarını, ayrıca herhangi bir harç yatırmayacaklarını bildirmiş ve 690 Sayılı KHK’nın 73.maddesini gösterir Resmi Gazete fotokopisini sunmuş, istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve istinaf nispi karar harcı yatırılmamıştır. 6100 sayılı HMK’nın harç ve giderlerin yatırılması başlıklı 344/1. maddesinde “İstinaf dilekçesi verirken istinaf kanun yoluna başvuru harcı ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvuruna yazılı olarak bildirir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı taktirde mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması halinde 346.maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır” hükmü yer almaktadır. Mahalli mahkemesince istinaf harçlarının yatırılmadığı anlaşılmakla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 344/1. maddesi uyarınca davalı … AŞ. vekiline yatırılmayan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 91.364,63 TL istinaf nispi karar harcının işlem muhtırasının tebliğ tarihinden itibaren 1 haftalık kesin süre içerisinde yatırılması aksi halde istinaf talebinden vazgeçmiş sayılacağına karar verileceğine ilişkin ihtarlı tebligat gönderilmiş ve iş bu ihtarlı ve kesin süreli tebligatın 19/07/2020 tarihinde davalı … AŞ. vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiştir. Davalı … AŞ.vekili 14/07/2020 tarihli gönderilen harç muhtırasına ilişkin cevap ve beyanlarını bildirir dilekçe ile müvekkili şirketin TMSF Yönetiminde olan bir şirket olduğunu ve yönetimin kayyımlar eli ile yürütüldüğünü, 690 Sayılı KHK’nın 73.maddesi ile yönetim kayyımı olarak TMSF atanan şirketlerin harçtan muaf hale getirildiğini, her hangi bir harç yatırmayacaklarını, harç alınmaksızın dosyanın BAM’a gönderilmesini talep etmiş ve 690 Sayılı KHK’nın 73.maddesine ilişkin Resmi Gazeteyi ibraz etmiştir. Davalı … AŞ.tarafından muhtıralı tebligata rağmen 1 haftalık yasal kesin süre içerisinde muhtırada açıkça yazılı istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve istinaf nispi karar harcı yatırılmamış, muhtıranın gereği yerine getirilmemiş, mahkemece 18/09/2020 tarih ve 2018/660 esas 2020/114 karar sayılı ek karar ile davalı … Anonim Şirketi tarafından verilen kesin süre içinde nispi istinaf karar harcı ile istinaf kanun yoluna başvuru harcını yatırmadığı anlaşılmakla, istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiş, ek karar süresinde davalı … AŞ. vekilince istinaf edilmiştir. 690 Sayılı KHK’nın 73.maddesinin 6.fıkrasından açıkça anlaşıldığı üzere TMSF’ye devredilen şirketlerin açtıkları davalarda harçtan muaf oldukları, eldeki davada ise … A.Ş.nin davalı olduğu anlaşıldığından, mahkemece HMK’nun 344/1. maddesi gereğince yatırılmayan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve istinaf nispi karar harcının yatırılması ve eksikliğin tamamlanması için davalı … A.Ş. vekiline 14/07/2020 tarihli ihtarlı davetiye çıkarıldığı, muhtıranın 19/07/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davalı … İnşaat A.Ş.vekili her ne kadar dilekçelerinde 690 Sayılı KHK’nın 73.maddesinin 6.fıkrası gereği müvekkili şirketin harçtan muaf olduğunu ve istinaf harçlarını yatırmayacaklarını açıkça belirtmiş ise de TMSF’ye devredilen şirketlerin açtıkları davalarda harçtan muaf oldukları, eldeki davada ise … A.Ş.nin davalı olduğu anlaşıldığından usul ve yasaya uygun yazılı bildirime rağmen 1 haftalık kesin süre içerisinde muhtırada açıkça yazılı istinaf nispi karar harcı ile istinaf başvurma harcının yatırılmadığı, mahkemece HMK’nın 344/1.maddesi gereğince davalı … AŞ.’nin istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verildiği, ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu, davalı … AŞ. vekilinin 18/09/2020 tarihli ek karara yönelik istinaf başvuru sebep ve gerekçelerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla davalı …AŞ. Vekilinin 18/09/2020 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıklar 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme ulaştırılmaktadır. 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından grsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıklar 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme ulaştırılmaktadır. 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla “tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hâllerinde; olayın özelliğine göre Medeni Kanununun 2. maddesi gözetilerek açılan tescil davasını kabul edilebileceği” kabul edilmiştir. Kural olarak Türk Borçlar Kanunumuzda (TBK) sözleşmelerin yapılışı bir şekle tabi tutulmamıştır. Fakat taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmelerin 818 sayılı Borçlar Kanununun 213 (TBK 237)., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706., Noterlik Kanununun 60., ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde resmî şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buradaki şekil şartı ispat değil, bir geçerlilik şartı olup, resmî şekle uyulmadan yapılan sözleşme kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşacak ise de, 30.09.1988 gün ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile buna istisna getirilmiştir ve harici satış sözleşmesinin alıcısı konumunda olan kişinin tescil isteminin kabul edilebilmesi için ;1. Satışa konu taşınmazın Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi olarak yapılması,2. Alıcının edimlerini yerine getirmiş olması,3. Satıcının bağımsız bölümü teslim etmiş olması,4. Satıcının tescile yanaşmaması, koşullarının var olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu şekilde İçtihadı Birleştirme Kararı gerek kendi taşınmazı üzerine gerekse üçüncü kişi taşınmazı üzerine bina yapmakta olan kişilerin, binanın yapımı aşamasında sattığı bağımsız bölümlerin parasını kullanıp, daha sonra da enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi, bununla ters orantılı olarak satılan yerin kıymetlenmesi sonucu, yukarıda belirtilen yasa maddelerinin öngördüğü şekil zorunluluğundan yararlanmak istemelerini ve böylece Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesine aykırı davranışları önlemeyi amaçlamıştır. Bu tür sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla beraber Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hâllerinde; olayın özelliğine göre Medeni Kanununun 2. maddesi gözetilerek açılan tescil davasını kabul edilebileceği” kabul edilmiştir. Bu hali yerleşik uygulama doğrultusunda davacının dayanak sözleşmesi anılan İBBK uyarınca geçerli bir sözleşmedir. Davalı banka olup böyle bir hukuki statüde bulunan banka TTK’nın 20/II. maddesi gereğince ticaretine ait tüm faaliyetlerinde basiretli bir işadamı gibi hareket etmek mecburiyetindedir. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinden kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özenin gösterilmesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir. Davalının itirazına konu ettiği iyiniyet ilkesi TMK’nun 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Tapuda 10/12/2014 tarihinde kat irtifakı tesisi edinme sebebine istinaden davalı … Aş.adına tapuda tescil edilen kat irtifakı kurulu dava konusu taşınmazlar üzerinde 08/08/2016 tarihinde lehine irtifak tesis edilen bankanın hem basiretli tacir hemde güven kurumu olmaları nedeniyle kredi vereceği kişiler ile krediye karşı gösterilecek ayni teminatlar hususunda uzmanlığı tartışmasız olduğundan, arsa üzerinde bulunan yapıların ve bu yapılar içerisinde yaşayan insanların bankalarca bilinmediği, mevcut durumdan haberdar olmadıkları ileriye sürülemeyecektir. TKM.nın 2.maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Ayrıca, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını da kanun himaye etmemektedir. Bütün hakların kullanılmasının en önemli ve emredici sınırı, dürüstlük kuralına uygun davranmaktır. Bankaların sorumluluğu, bir anlamda kamu hizmeti ifa etmeleri nedeniyle kamusal güvene sahip kuruluşlar olarak tanımlanmalarından dolayı ağırlaştırılmıştır. Sorumluluğun ağırlaştırılmasında dikkate alınan, özen borcuna aykırılıktan doğan sorumluluğun kapsamını genişletmek ve hafif kusurlu ve hatta kusursuz olsalar dahi bankaların faaliyet alanlarındaki iş ve eylemlerinden sorumlu olmalarını sağlamaktır. Böyle ağırlaştırılmış bir sorumluluk karinesine sahip olan bankaların, TTK’da düzenlenen basiretli tacirin özen yükümlülüğünden çok daha ağır bir özen yükümlülüğü ile hareket etmesi gerekmektedir. Bir bankacılık işlemi olan kredi tahsis işlemi sürecinde de kredi vereceği müşterisine ilişkin risk analizi yapması, kredi karşılığı teminat alması, müşterinin gelir tespitini yapması ve kredi için bir süre belirlemesi ticari hayatın ve bankacılık işlemlerinin olağan uygulaması halini almıştır. Somut olay bakımından, davalı satıcı … AŞ.’nin maliki göründüğü tapu kayıtlarına davacı ile 31.03.2014, 01.05.2014 ve 30.05.2014 tarihli 3 ayrı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi akdedildikten sonra 08/08/2016 tarihinde lehine ipotek tesis edilen davalı bankanın teminata konu edilen taşınmazların mevcut durumunu bilmediği, kat irtifaklı yer üzerindeki binalardan habersiz olduğu ve bu binaların mesken olarak kullanıldığından bilgisi olmadığını savunması için davalı bankanın, satıcı şirkete kredi verirken ipotek kurulacak taşınmazı araştırma ve değerlendirme, risk analizi oluşturma, değer tespiti yapma ve bu taşınmazlar üzerinde eksper incelemesi yaptırması yükümlülüğünü yerine getirmiş olması gerekir. Bankaların üzerine düşen araştırmaları yapmadığı, eksper incelemesi yaptırmadığı ve taşınmazların mevcut durumunun tespiti ile değer tespitinin yaptırılmadığı ortaya çıkarsa bu durumda zaten ağırlaştırılmış özen yükümlülüğü altında olan davalı bankanın bu özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği kabul edilebilecektir. Davalı bankanın gerekli araştırmayı yapmadığı, mevcut durumu bilebilecek ve öğrenebilecek durumda iken bu araştırma yükümlülüğünü yerine getirmediği basiretli bir tacir gibi davranmadığı tespit edilirse gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden iyi niyetli olduğundan söz edilemeyecektir. Banka, müşterilerine kredi vermeden önce 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkarılan ” Bankaların değerleme hizmeti almaları ve bankalara değerleme hizmeti verecek kurumların yetkilendirilmesi ve faaliyetleri hakkında yönetmelik” hükümlerine göre kredinin teminatını teşkil edecek taşınmazın değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken hususların ayrıntılı şekilde düzenlendiği, bu düzenlemeye uygun rapor temin edilmediği, bu kapsamda davalı banka tarafından TMK.nun 1024 madde kapsamında tapuda bağımsız bölümün davalı şirket adına kayıtlı olduğu, kayda güvendiği ve krediyi verdiği ileri sürülmüş ise de; davalı bankanın teminata konu taşınmazı ayrıntısı ile inceleyip değerlemesini yaptırmadan kredi kullandırması ve ipotek vermesi ticaret hayatın ve bankacılık uygulamasının gerekleri ile de bağdaşmamaktadır. TMK.nun m.3 ‘e göre, iyi niyet bir hakkın doğumuna engel bir durumu bilmemek ve bilecek durumda olmamaktır. Yine TMK m.2.ye göre davalı bankaların, dairenin ve içinde yaşayan insanların bulunduğunu bilmediği ve bilecek durumda olmadığı iddiası dinlenemez. Davalı bankanın teminat karşılığı kredi vermek için sadece tapu kayıtları ile yetinmesinin mümkün olmadığı, teminatın tapu dışı unsurlar bakımından da ayrıntılı eksper raporları ile desteklediğinin bilinen bir gerçek olduğu, TMK.nun 1023 maddesi gereği sadece tapuda yazan bilgilerin kendisini bağladığını ileri sürerek ipoteğin kaldırılamayacağı tüm haklarda olduğu gibi ipoteğin de sınırı dürüstlük kuralına riayet etmek olduğu, harici satışla taşınmazın başkasına satılması uygulamada sıkça rastlanılan bir durum olması karşısında yapının içinde yaşayanların haklarını araştırmadan veya beklenen haklarının olup olmadığını sorgulamadan kredi vererek ipotek kurmak basiretli bir tüccarın niteliklerinden olan Bankacılık Kanununda da özenle araştırma yükümlülüğü davalı kredi veren bankaya yüklenmesine karşın bu araştırmanın yapılmadığı, gerekli özenin gösterilmemesi suretiyle sırf tapu kaydında yazılı bilgilere dayanarak ayni hak kurulması dürüstlük kuralı ve iyi niyetle bağdaşmaz. Mahkemece davalı yüklenici … A.Ş.nin ticari kayıt ve defterleri getirtilmemiş, basit bir inceleme ile bu kayıtlardan taşınmazların davacıya satışının yapılıp yapılmadığı, fatura kesilip kesilmediği ya da ödeme belgelerinin bulunup bulunmadığı ve sair hususlarda inceleme ve araştırma yapılmamış, rapor da alınmamıştır. Dava konusu taşınmazlar gibi yüklenicilerin kat mülkiyetine geçmek üzere yaptıkları bu tür daireleri maket halinde bile satışa arzettikleri inşaat şirketlerinin bu çalışma tarzını benimsedikleri yaygın ve bilinen bir durum ve gerçeklik olup davalı bankanın inşaat şirketinin bu tarz satışları olabileceğini öngörüp araştırmasını ve incelemesini buna göre yapması, kendisinden beklenen özeni göstermesi gerekirken yüzeysel bir araştırma ile bu miktar bir kredi verilmesi ve ipotek tesisi iyi niyetli olduğunu ispata yeterli olmayacaktır. Basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi gereken davalı bankanın bu yükleniminin doğal sonucu olarak kredi vermeden önce inşaat şirketinin mülkiyetinde görünen bu taşınmazları temlik edip etmediğini ve içinde oturan kişinin ne sıfatla burada bulunduğunun tüm yönleriyle ve nitelikleriyle incelediğinin, sözleşmenin imzalanmasından önce satış borcu bulunup bulunmadığını tespit edip ona göre taahhüt altına girdiğinin, inceleme yaparak krediye uygun ve avantajlı olduğunu gördükten sonra ipotek tesis ederek kredi verip vermediğinin araştırılması bu yönde ekspertiz raporları yerinde inceleme yapılıp yapılmadığı ve şirket kayıtlarında davacının satış sözleşmesine ilişkin ödeme ve teslim olgusunun basitçe yapılan inceleme ile saptanıp saptanmayacağının buna ilişkin deliller toplanarak değerlendirilmesi, yukarıda açıklanan karineler doğrultusunda davalı bankanın sorumluluğunun araştırılması, belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken tapu iptali ve tescil isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İDM kararının HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, yukarıda açıklanan ve belirtilen araştırmaların, incelemelerin yapılması ve delillerin toplanıp değerlendirilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı … Anonim Şirket vekilinin 18/09/2020 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6. maddesi gereğince KABULÜNE,3-İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/02/2020 tarih, 2018/660 esas 2020/114 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,4-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde işlem yapılmak ve yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 5-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istem halinde davacıya iadesine,6-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile arta kalan 26,30 TL harcın davalı … Anonim Şirket’inden tahsiline,7-Davacı tarafından yapılan istinaf masrafının ilk derece mahkemesi tarafından verilecek kararda değerlendirilmesine ve hükme bağlanmasına,8-Davalı … Anonim Şirket tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,9-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/11/2022