Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/1615 E. 2022/707 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1615
KARAR NO: 2022/707
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/02/2020
NUMARASI: 2016/541 Esas, 2020/118 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
KARAR TARİHİ: 16/03/2022
KARAR
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nın … Mahallesi, … Caddesi, No: … / A Çekmeköy adresinde bulunan Çekmeköy Şubesi’nin hemen yakınında Üsküdar – Ümraniye – Çekmeköy Metro projesi dahilinde metro duraklarının inşaatının yapıldığını, bu nedenle bahsi geçen şubenin bitişiğinde davalı tarafça kurulan şantiyede kırma, patlatma vb. şekillerde inşaat faaliyetlerinin devam ettiğini, bu çalışmalar sırasında yağışların artmasıyla birlikte davacı müvekkiline ait şubenin depo olarak kullanılan bodrum katının metro inşaatının bulunduğu taraftaki iki duvarından içeriye su akmaya başladığını, duvarların zarar gördüğünü, zeminin suyla kaplandığını, satışa hazır mobilyaların zarar gördüğünü, söz konusu zararın davalı şirketin inşaat çalışmaları sırasında gerçekleştirmiş olduğu haksız fiil sonucu ortaya çıktığının aşikar olduğunu, bu sebepten dolayı müvekkilinin uğramış olduğu zararın tazmininden TBK 49 kapsamında sorumlu olduğunu, söz konusu durumun ve zararın tespiti amacıyla İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015 – 117 D. İş sayılı dosyası kapsamında delil tespiti yapıldığını belirterek fazlaya ilişkin her türlü hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla davacı müvekkilinin uğramış olduğu zararın şimdilik 20.000,00-TL’lik kısmının haksız fiile muttali oldukları 08/10/2015 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizle birlikte davalıdan tazminine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu olay ile ilgili olarak müvekkil şirketin hiçbir kusurunun bulunmadığını, müvekkili şirketin Üsküdar – Ümraniye – Çekmeköy Metrosu (ÜÜÇM Projesi) İnşaatı ve Elektromekanik işleri projesini yürüttüğünü, ÜÜÇM projesi kapsamında yapılan tüm patlatma titreşimlerinin Çevre Bakanlığı’nca belirlenen sınırların altında olduğunu, buna ilişkin Okan Üniversitesi Akademisyenlerince düzenli olarak yapılan titreşim ölçümleri raporlarının mevcut olduğunu, davaya konu gayrimenkul ile ilgili tüm patlatma titreşimlerine ilişkin raporların da mevcut olduğunu, ÜÜÇM projesi kapsamında çalışmalar başlamadan önce tüm binaların son durumlarını belgeleyen fotoğraflar ve binaların durumları ile ilgili teknik tespitlerin yapıldığını, mezkur bina ile ilgili olarak da Metro İnşaatı çalışmalarına başlamadan önce yapılmış durum bilgileri ile fotoğrafların mevcut olduğunu, iş bu bilgi ve belgelerin düzenli olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Raylı Sistem Daire Başkanlığı Anadolu Yakası Raylı Sistem Müdürlüğü’ne (İdare) ve kendilerini teknik yönden kontrol ve müşavirlik işlemlerini ifa eden … A.Ş. ve … A.Ş. İş Ortaklığı’na (Mühendis) bildirildiğini, davaya konu binanın öncesini gösteren fotoğrafların da mevcut olduğunu, bu fotoğraf ve belgelerden de binanın, metro çalışmaları öncesinde de zemininde duvarlarında çatlaklar ve deformasyonlar olduğunun çok açıkça görüldüğünü, dava dilekçesindeki beyan ve iddiaların tersine, binanın izolasyonunun da yeterli olmadığını, binanın eski bir bina olduğunu, mobilya mağazasına yağmur sularının girmesinin Metro inşaatı çalışmaları nedeniyle değil, binanın deformasyonları sonucu olduğunu, çünkü hiçbir binanın bir kenarına istiflenmiş olan kaldırım taşlarının binanın yağmur suyu almasına sebebiyet veremeyeceğini, esasen binanın bodrum dış çevre perdeleri ve temelinde izolasyonun yetersiz olması, bina çevresi drenaj sisteminin olmaması, sebebiyle kullanıcılar tarafından, bodrum katta pompa çukuru açılarak, binanın kuranglez’den (bodrum havalandırma bölümünden) dışarı su tahliye edilmesi ve tahliye için bırakılan ızgaranın tahliye çukurunun taban seviyesinde yer alması, bina çatı sularının ve çevre sularının içeriye girmesine sebebiyet verdiğini, binanın arkasındaki dış çevre etkenlerinin ne olursa olsun binanın izolasyonu ve drenajı yeterli olmadığından içeriye su girmesinin aşikar olduğunu, ÜÜÇM Projesi inşaatını ve kendilerini teknik yönden kontrol ve müşavirlik işlemlerini ifa eden mühendis tarafından da vaki şikayetler üzerine İdare’nin isteği üzerine dava konusu taşınmaz ile ilgili incelemelerde bulunduğunu ve “…Yapıda bir yalıtım ve drenaj sorunu var ise bundan dolayı yaşanan sonuçların metro imalatları ile ilişkilendirilmemesi gerektiği görüşündeyiz…” şeklinde 29.02.2016 tarihli yazısının da mevcut olduğunu, tarafsız bir Müşavirlik/Mühendislik firması tarafından yapılan incelemede de dava konusu olayın Metro inşaatı ile ilgili olmadığı hususunun ortaya çıktığını, iş bu davanın açılmasından önce karşı tarafça İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/177 D. İş sayılı dosyası ile tespit yaptırıldığını, tüm bu hususların kendileri tarafından iş bu tespit dava dosyasına da bilirkişi raporuna itiraz dilekçeleri adı altında beyan edildiğini, bu beyanlarını da aynen tekrarladıklarını, ayrıca İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … İcra Dosyası ile 24.421,00-TL üzerinde İcra takibine başlandığını, kendileri tarafından bu yöndeki beyanlarının icra takip dosyasına vaki itiraz dilekçeleri adı altında da beyan edildiğini, bu beyanlarını da aynen tekrarladıklarını, karşı tarafın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Raylı Sistem Daire Başkanlığı’na 24.421,00-TL’nin tahsili için yazlı müracaatta bulunduğunu, kendileri tarafından işbu talebe karşı 25/02/2016 tarihinde cevap verildiğini belirterek müvekkili şirketin bahse konu olayın meydana gelmesinde kusuru olmadığından ve haksız kazanca yönelik iş bu davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İDM’ce “…Ortaya çıkan zarar nedeniyle ,tarafların kusur oranları baz alındığında davalının % 50 oranında kusurlu olduğu anlaşıldığından, takibe konu alacak miktarı olan tutarın % 50’sine karşılık gelen;24.421,00 TL x % 50 = 12.210,05 TL’yi davacının davalıdan talep etmekte haklı olduğu sonucuna varılımıştır. Taraflar tacir olduklarından haksız fiil neticesinde ödenmesine karar verilen kısıma avans faizi işletilmesine ve faizinde davacının faiz talebi 08.10.2015 olması ve bu tarihin haksız fiilin meydana geldiği tarihten sonra olması ve mahkememizin taleple bağlı olduğundan uygun görülerek kısmen kabul kısmen redine…” gerekçesiyle karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece yargılama gideri hesaplanırken dosya arasına alınan İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/117 Değişik İş sayılı delil tespitinde yapılan masraflar dikkate alınmadığını, dava ile ilgili olan delil tespiti dosyası nedeniyle yapılan ve HMK’nın 323. maddede sayılan giderler de yargılama giderine dahil olup dava değerine (müddeabihe) dahil olmadığını, bu giderlerin mahkemece talep olsun olmasın yargılama gideri olarak kendiliğinden haklılık durumuna göre hükmedilmesi gerektiğini, davalı işverenin faaliyetlerde bulunduğu taşınmazın temel ve bodrum katları imar mevzuatına uygun bir şekilde, fen ve tekniğe uygun bir şekilde imar edilmediğine dair somut ve her türlü şüpheden uzak herhangi bir inceleme olmaksızın davacı müvekkile kusur isnat edilmesi mümkün olmadığını, ayrıca davacı müvekkilinin faaliyetlerini sürdürmüş olduğu taşınmazda sadece metro inşaatının bulunduğu cepheden su almış olması, diğer cephelerden oldukça yoğun yağışlarda dahi herhangi bir su sızıntısının olmaması da tek başına mezkur taşınmazın fen ve tekniğe uygun bir şekilde imal edilmiş olduğu gösterdiğini, bir diğer deyişle, gerçekten davacı müvekkilinin bulunduğu taşınmaz fen ve tekniğe aykırı bir şekilde imar edilmiş olsaydı sadece metro inşaatına bakan cephesi değil sair cephelerden de su sızıntısının meydana gelmesi gerektiğini, bu nedenlerle bilirkişi raporunda davacı müvekkiline kusur isnat edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek İDM kararına yönelik davalı şirket tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddine, taraflarınca yapılan başvurunun kabulüyle yerel mahkemenin kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece tespit edilen kusur oranı hatalı olup, karar’ın bu yönden bozulması gerektiğini, mahkeme kararının dayandığı raporlarda tarafsız müşavirlik/mühendislik firması’nın 29.02.2016 tarihli “yapıda bir yalıtım ve drenaj sorunu var ise bundan dolayı yaşanan sonuçların metro imalatları ile ilişkilendirilmemesi gerektiği görüşündeyiz.” şeklindeki görüş yazısına yer vemiş olmasına rağmen raporun sonuç bölümünde davalı müvekkili şirketi %50 oranında da olsa kusurlu bulması kabul edilemeyeceğini, bu taşlar taraflarınca atılmamış olmasına rağmen ve tarafının bu taşları attığı kanıtlanmamasına rağmen, raporda “ davalı firma tarafından su baskının meydana geldiği binanın arka bölgesine düzensiz ve kontrolsüz olarak yığılan kaldırım taşlarının kısmen binaya su dolmasına neden olduğu, ancak temel ve bodrum kat duvarlarında da tekniğe, fen ve sanat kaidelerine uygun su yalıtımı bulunmadığından binanın bodrum katına su sızdığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.” denmiş, müvekkili şirket %50 kusurlu bulunduğunu, davaya konu bina`nın öncesini gösteren fotoğrafların da mevcut olduğunu, bu fotoğraf ve belgelerden de binanın, metro çalışmaları öncesinde de zemininde ve duvarlarında çatlaklar ve deformasyonlar olduğu çok açıkça görülmediğini, sorumlusu tarafının olmasa ad hiçbir binanın bir kenarına istiflenmiş olan kaldırım taşları binanın yağmur suyu almasına sebebiyet veremeyeceğini, kaldı ki, yağmur suyu oluklarının ve tahliye edilen suyun yağmur suyu logarına bağlanmış olması gerekmediğini, aksi takdirde, suyun binaya zarar vereceği ortada olduğunu, istinaf yoluna başvurulan kararın, istinaf incelemesi neticeleninceye kadar icrasının geri bırakılması için tehir-i icra kararı verilmesini, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.02.2020 tarihli, 2016/541 E.ve 2020/118 K.sayılı kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde yer alan “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi, eski hale getirilmesi ve tazminat davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. TMK’nın 738. maddesiyle, 737. maddeye benzer daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre “Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır.” Bir kimsenin kendi taşınmazında yaptığı hafriyat veya inşaat nedeniyle komşusunun taşınmazına bir zarar vermiş veya onu zarara maruz bırakmışsa, bu zararın hoşgörü sınırlarını aşıp aşmadığını aramaya gerek yoktur. Küçük bir zarar doğmuş olsa dahi, gerekli önlemlerin alınmasına karar verilmelidir. Bu özellik TMK’nun 737. maddesi ile 738. maddesi arasındaki önemli farklardan biridir. Öteki önemli fark ise; genellikle TMK’nun 737. maddesine göre zarar meydana geldikten sonra dava açılır. Bu madde uyarınca zarar tehlikesi nedeniyle çok istisnai durumlarda dava açılırken, TMK’nun 738. maddesine dayanılarak açılan davaların çoğunluğu zarar tehlikesinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Aksi halde, telafisi mümkün olmayan zararların doğmasına sebebiyet verilmiş olur. Mahkemece böyle durumlarda men ve yasaklama yönünde hüküm kurulabilir. Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı TBK’nın 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 730 ve 737. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz. Kural olarak, sorumlu olan kişinin, meydana gelen zararı tümü ile tazmin etmesi gerekir. Tayin edilen tazminat miktarının da zararı tümü ile gidermesi gerekir. Ancak bazı durumlarda zararın meydana gelmesinde ya da miktarının artmasında bizzat zarara uğrayan tutumu ve davranışının da payı bulunur. Başka bir deyişle, zararın doğumunda ya da çoğalmasında bizzat zarar gören de kusurlu olabilir. Uğranılan zararın artmasını önlemek, makul düşünen ve hareket eden herkes için normal bir davranıştır. Buna rağmen şayet bu normal davranış tarzının dışında kalınmış ve bu yüzden meydana gelen zararın artmasına sebep olunmuşsa, zarar görenin bu kusurunu hiç dikkate almaksızın zarar vereni zararın bu artmış hali ile tamamından sorumlu tutmak adil ve doğru olmaz. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören müterafik kusuru da dikkate alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği göz önünde bulundurulmalıdır. Zarar görenin, anılan bu tutum ve davranışları, onun müterafik kusuru olarak adlandırılır. Bu kavramı “birlikte kusur” ya da “zarar görenin kendi kusuru” deyimi ile açıklamak da mümkündür. Bu deyimler kısaca, zararın doğmasında ya da çoğalmasında zarar görenin de kusurlu olması halini ifade etmektedir. Buna göre, müterafik kusur indirimi için zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında kusurlu olması aranmaktadır. Komşuluk hukukundan kaynaklı yükümlülüklere aykırılıktan kaynaklı zararın tazminine karar verebilmek için, hukuka aykırı kusurlu eylem sonucu oluşan zarar ve hukuka aykırı kusurlu eylem ile zarar arasında illiyet bağının olması gerekir. Oluşan zararın kapsamı belirlenirken ise, tarafların zararın oluşumuna hangi oranda etki ettikleri yani müterafik (bölüşük) kusurlarının olup olmadığı belirlenerek davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 730 ve 737. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz. Somut olayda, hükme esas alınan ve mahkemece kabul gören bilirkişi raporuna göre, davacının Çekmeköy … Mahallisi … caddesi, … adresinde deposunun bulunduğu, binanın arka bölümünde Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metro inşaatı ile ilgili şaft inşaatının bulunduğu, bu sahada daha önce mevcut olan zemin ve kaldırım taşlarının davacıya ait binanın arka bölümüne düzensiz ve kontrolsüz bir şekilde atılması nedeniyle bu taşların yağmur suyunun düzgün akmasının engellendiği, davacıya ait deponun bodrum katında su baskınından sonraki dönemde zemin sularının toplanması ve bina dışına deşarj edilmesi amacıyla iki adet kuyu yapıldığı ve bu kuyulara otomatik şartelli su pompaları vasıtasıyla suyun tahliye edildiği, davacıya ait binanın arka bölgesindeki düzensiz ve kontrolsüz olarak yığılan kaldırım taşlarının kısmen binaya su dolmasına neden olduğunun tespit edildiği, ayrıca davacıya ait binanın temel ve bodrum kat duvarlarında tekniğe fen ve sanat kaidelerine uygun su yalıtımı bulunmadığından binanın bodrum katında su sızmasına neden olduğu, buna göre olayın meydana gelmesinde tarafların %50’şer oranda kusurlarının bulunduğu davacıya ait depoda su baskını nedeniyle oluşan zararın 24.421,00 TL olduğu kusur durumuna göre davalının bu bedelin yarısı olan 12.210,50 TL’den sorumlu olduğu, bu yöndeki İDM kararının yerinde olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; her ne kadar kusur durumuna itiraz etmiş ise de yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davacıya ait depodaki oluşan su sızıntısı da davacının da %50 oranında kusurlu olduğu anlaşılmakla kusura yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde olmayıp reddi gerekmiştir. Somut olayda, davacı öncelikle İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/117 Değişik İş sayılı dosyası ile tespit işlemi yapıldığı, HMK 405 maddesine göre delil tespiti dosyasının asıl dava dosyasının eki sayıldığı, 22/03/1976 gün ve 1/1 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince delil tespiti giderleri de yargılama giderlerinden olduğundan yerel mahkemece kendiliğinden gözetilerek bu konuda da karar verilmesi gerektiği halde bu hususta karar verilmemiş olması da hatalı olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun delil tespit dosyası giderlerinin yargılama giderlerinden sayılması gerektiği yönündeki istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına 12.210,05 TL tazminatın davalıdan 08/10/2015 tarihinden itibaren avans faizi işletilerek alınarak davacıya verilmesine, İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuku Mahkemesinin 2015/117 Değişik İş sayılı dosyasındaki yargılama giderleri içinde kabul edilmesine ilişkin duruşma yapılmaksızın yeniden hüküm kurulmasına yönelik miktar itibari ile kesin olmak üzere karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin KISMEN KABUL, KISMEN REDDİNE, 3-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/02/2020 tarih, 2016/541 Esas, 2020/118 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 4-Davanın kısmen kabülü kısmen reddi ile; 12.210,05-TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Alacağı 08/10/2015 tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, 6-Alınması gereken 834,07-TL karar harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, 7-Davacı tarafından sarfolunan 4.600,00-TL yargılama giderinin davanın kabul red oranına isabet eden 2.808,31-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Davalı tarafından sarfolunan 296,05-TL yargılama giderinin davanın kabul red oranına isabet eden 115,31-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Davacı lehine AAÜT uyarınca taktir olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Davalı lehine AAÜT uyarınca taktir olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Davacı tarafından değişik iş dosyasında yapmış olduğu 195,40 TL peşin keşif harcı, 400 TL bilirkişi ücreti, 200,00 TL masraf olmak üzere toplam 795,40 TL yargılama giderinin davanın ret ve kabul oranına isabet eden 397,70 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine, 13-Davalı tarafından yatırılan istinaf nispi karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, 14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1 bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/03/2022