Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2019/1826 E. 2020/1682 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1826
KARAR NO: 2020/1682
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/12/2017
NUMARASI: 2015/362 Esas – 2017/1304 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/11/2020
K A R A R
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … İnşaat Şirketi ile Eyüp İlçesi … Mahallesinde bulunan, tapuda … ada … parselde kayıtlı arsa üzerine inşaat yapılması amacıyla dava dışı dört arsa sahibiyle 22.06.2010 tarihinde noterden Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi imzaladığını, söz konusu inşaat için Eyüp Belediye Başkanlığı’ndan 17.05.2013 tarihinde ruhsat alarak inşaat çalışmalarına başladıktan sonra Belediyece 28.05.2013 tarihinde alınan karar ile komşu … parselde bulunan AVM inşaatının iksa ankraj çalışmalarının müvekkili şirkete ait inşaat çalışmasında risk oluşturması sebebiyle inşaatın durdurulduğu hususunu içeren yazının müvekkiline 03.06.2013 tarihinde tebliğ olunduğunu; Eyüp Belediyesince AVM deki iksa ve ankraj çalışmalarının tamamlandığı ve riskli durumun sona erdiğinin 01.09.2014 tarihindeki tebligatla anlaşıldığından 22.12.2013 tarihinde bitmesi gereken inşaatın 15 ay gibi bir zaman aralığında tatil edilmesinden dolayı arsa hissedarlarına sözleşmeden gelen teslimde gecikme tazminatının doğduğunu, ayrıca ticari zararların olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin inşaat ruhsatı aldığı arsanın 3 ay boyunca AVMnin taşeronunca yol olarak kullanıldığını ileri sürerek müvekkili şirketin cezai şart borcu, ticari zararı ve mahrum kalınan karından oluşan toplam zararının ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketçe tazmini ile parselin 3 ay boyunca yol olarak kullanılması sebebiyle arsa kullanım bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; Eyüp İlçesi … Mahallesi … ada, … parselde ankraj/iksa çalışmalarını da içeren AVM inşaatı ruhsatının belediyesince, projesinin de İMO tarafından onaylı olduğunu, bu projede çevredeki yapıların zarar görmemesi ve çevre güvenliği açısından ankraj imalatının zorunlu olduğunu; İstanbul 16. Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve 2013/34 D.iş sayılı dosyasından yapılan tespitte, söz konusu inşaatın Yapı Ruhsatı, iksa projesi, sondaja dayalı jeofizik temel zemin etüdü ve mimari projesinin mevcut ve yasal mevzuata uygun olduğunun tespitinin bulunduğunu, davacı … İnşaat Şirketinin Eyüp Belediyesinden 17.05.2013 tarihinde Yapı Ruhsatı aldığı ve komşu parselde zemin ıslahı için 35 cm. lik mini kazık imalatı yapılacağının öğrenildiğini, müteakip Eyüp Belediyesine ankrajlı iksa sistemleri çevresinde (bitişik … no.lu parselde) böylesi mini kazık imalatının çevre için risk oluşturduğunun bildirildiğini, belediyesince karar alınarak … İnşaat şirketinin … nolu parseldeki faaliyetin durdurulduğunu, bu durdurulmaya karşı idari yargıda herhangi bir davanın açılmadığını, iksa/ankraj imalatının bir an evvel bitirilebilmesi ve risklerin ortadan kalkması adına görüşmeler neticesinde davacı arsasının geçici olarak kullanıldığını, inşaatın durdurulmasında müvekkili şirketin kusurunun bulunmadığını, ortadaki riskler göz önüne alındığında inşaatın durdurulmasının zaruri olduğunu, davalı şirketin ankajla ilgili risklerin sona ermesiyle 19.08.2014 tarihinde belediyeye bildirimde bulunulduğunu, davacının şayet inşaat durdurulmamış olsaydı elde edeceği kazançların varsayımsal nitelikte olduğunu, AVM inşaatının davalı inşaatından önce yapılmasının davacıya emlak değerlemede çok katkısı bulunduğunu, davalı müvekkil şirketin inşaatı devam ederken bitişik parsele inşaat ruhsatı verildiğini, inşaatın da Eyüp Belediyesince durdurulduğunu beyan ederek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece “…Dosya kapsamına göre, davalı … İnşaat Şirketi’nin … no.lu parsel için almış olduğu inşaat ruhsatının davacı … İnşaat Şirketinin … no.lu parsel için almış olduğu inşaat ruhsatından daha önce olduğu, dolayısıyla inşaat yapma önceliğinin …’de bulunduğunun açık olduğu, komşu parsel için ruhsat alan ve zemin ıslahı için 35’lik mini kazık yapımına hazırlanan davacı … İnşaat Şirketi’nin, davalı … Şirketince uyarılmasının yerinde olduğu, zira AVM inşaatında yapılan Ankraj / iksa imalatının, bu kazık imalatından etkilenerek zemin hareketlerini doğuracağı ve çevrede göçmelere, bina oturmalarına neden olacağı, en azından AVM inşaatının zemin kat seviyesine gelinceye kadar 35’lik mini kazık imalatının bekletilmesinin uygun olduğu, davacı … Ltd. Şti., davalı … ve Eyüp Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü arasındaki yazışmalar, görüşmeler ve ekonomik mağduriyetlerin tümünün can ve mal gibi daha büyük mağduriyetlerin meydana gelmemesi için yapılan iyi niyetli çalışmalardan ibaret olduğu, hükmü şahsiyet kazanmış her üç kurum / kuruluşun da söz konusu zeminde yapılan ve yapılmak istenen imalatın mahiyetini ve önemini formasyonları gereği iyi bildiklerinin kabul edilmesi gerektiği dikkate alınarak, davacının yaptığı inşaatın bitmesi gereken tarihte bitmemesinden dolayı davalının kusurlu olmadığı, bu nedenle hesap bilirkişisi incelemesinin gerekli olmadığı, davacının teslimde gecikme nedeni ile davalıdan tazminat, cezai şart, ticari zarar ve mahrum kalınan kar talep edemeyeceği kabul edilerek davanın reddine…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 03.06.2013 tarihinde müvekkili şirkete tebliğ edilen yazıda, komşu parseldeki davalı şirkete ait AVM inşaatının iksa ve ankraj çalışmalarının müvekkili şirkete ait inşaat çalışmasında risk oluşturması sebebiyle inşaat çalışmasının durdurulduğunun belirtildiğini, müvekkili şirketin inşaat ruhsatının geçici olarak durdurulması sebebiyle 15 ay boyunca inşaat faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldığını ve ticari olarak zarara uğradığını, ayrıca Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin 23. maddesi gereğince inşaatın bitirilme ve teslim süresinin dolduğunu ve sözleşmeye göre belirlenen 15 aylık cezai şartın dava dışı arsa sahiplerine müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davalı şirketin bu denli büyük bir inşaat çalışması yapması ve inşaatının büyüklüğü sebebiyle iksa ve ankraj imalatına ihtiyacı bulunması ve iksa çalışması için müvekkiline ait parsele ve diğer parsellere etki ederek vereceği zararlara da katlanmasını gerektireceğini, kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince davacı şirketin yaptığı imalat sebebiyle komşu parsellerde yol açacağı zararlardan sorumlu olması gerektiğinin açık olduğunu, bilirkişilerin davalı şirketi korumak adına yanlı bir rapor oluşturduklarını ve görevleri olmasına rağmen hiçbir tazminat hesabı yapmamaları nedeniyle hukuka aykırı bir rapor düzenlediklerini ve İDM tarafından da bu hukuka aykırı rapor doğrultusunda hüküm kurulduğunu, Borçlar Kanunu’nun 65 ve 69. maddesinde düzenlenen Kusursuz Sorumluluk, Hakkaniyet Sorumluluğu ve Yapı Malikinin Sorumluluğu, Türk Medeni Kanunu’nda 737, 738 ve devamında düzenlenen Komşuluk hakkı ve Yapılara ilişkin düzenlemesi gereğince davalı şirketin geciktirme sebebiyle müvekkiline verdiği zarardan sorumlu olacağını, davalı şirkete ait AVM inşaatının iksa ve ankraj çalışmalarının müvekkili şirkete ait inşaat çalışmasında risk oluşturması sebebiyle inşaat çalışmasının durdurulması için davalı şirket tarafından belediyeye başvurulduğunu, netice itibariyle tüm bu hususlar dikkate alınmaksızın hazırlanan raporu kabul etmediklerini, yeniden belirlenecek bilirkişiler ile hukuki değil teknik değerlendirmeler içeren ve dava dilekçelerinde belirtilen hususlara binaen tazminat hesabı yapılacak bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken davanın reddine karar verilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak ve tarafsız bir bilirkişi raporu alınması ve müvekkiline ait zararların tazmini için İDM kararının istinaf incelemesi neticesinde bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Tapu kaydı, yapı ruhsatı örneği, kat karşılığı inşaat sözleşmesi, keşif, bilirkişi raporu, ticari defterler üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan rapor ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 683.maddesinde yer alan; Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, Kanunun 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi, eski hale getirilmesi ve tazminat davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. TMK’nın 738. maddesiyle, 737. maddeye benzer daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre “Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır.” Bir kimsenin kendi taşınmazında yaptığı hafriyat veya inşaat nedeniyle komşusunun taşınmazına bir zarar vermiş veya onu zarara maruz bırakmışsa, bu zararın hoşgörü sınırlarını aşıp aşmadığını aramaya gerek yoktur. Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespit edilmesinden sonra varsa davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Kural olarak, sorumlu olan kişinin, meydana gelen zararı tümü ile tazmin etmesi gerekir. Tayin edilen tazminat miktarının da zararı tümü ile gidermesi gerekir. Ancak bazı durumlarda zararın meydana gelmesinde ya da miktarının artmasında bizzat zarara uğrayan tutumu ve davranışının da payı bulunur. Başka bir deyişle, zararın doğumunda ya da çoğalmasında bizzat zarar gören de kusurlu olabilir. Uğranılan zararın artmasını önlemek, makul düşünen ve hareket eden herkes için normal bir davranıştır. Buna rağmen şayet bu normal davranış tarzının dışında kalınmış ve bu yüzden meydana gelen zararın artmasına sebep olunmuşsa, zarar görenin bu kusurunu hiç dikkate almaksızın zarar vereni zararın bu artmış hali ile tamamından sorumlu tutmak adil ve doğru olmaz. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören müterafik kusuru da dikkate alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği göz önünde bulundurulmalıdır. Zarar görenin, anılan bu tutum ve davranışları, onun müterafik kusuru olarak adlandırılır. Bu kavramı “birlikte kusur” ya da “zarar görenin kendi kusuru” deyimi ile açıklamak da mümkündür. Bu deyimler kısaca, zararın doğmasında ya da çoğalmasında zarar görenin de kusurlu olması halini ifade etmektedir. Buna göre, müterafik kusur indirimi için zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında kusurlu olması aranmaktadır. Komşuluk hukukundan kaynaklı yükümlülüklere aykırılıktan kaynaklı zararın tazminine karar verebilmek için, hukuka aykırı kusurlu eylem sonucu oluşan zarar ve hukuka aykırı kusurlu eylem ile zarar arasında illiyet bağının olması gerekir. Oluşan zararın kapsamı belirlenirken ise, tarafların zararın oluşumuna hangi oranda etki ettikleri yani müterafik (bölüşük) kusurlarının olup olmadığı belirlenerek davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 730 ve 737. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz. Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin benimsediği yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda somut olaya baktığımızda; davalı şirkete ait … no.lu parsel için almış olduğu inşaat ruhsatının davacı şirketin … no.lu parsel için almış olduğu inşaat ruhsatından daha önce olduğu, dolayısıyla inşaat yapma önceliğinin davalı şirkette olduğu, komşu parsel için ruhsat alan ve zemin ıslahı için 35’lik mini kazık yapımına hazırlanan davacı … İnşaat Şirketi’nin, davalı … Şirketince uyarılmasının yerinde olduğu, zira AVM inşaatında yapılan Ankraj / iksa imalatının, bu kazık imalatından etkilenerek zemin hareketlerini doğuracağı ve çevrede göçmelere, bina oturmalarına neden olacağı, en azından AVM inşaatının zemin kat seviyesine gelinceye kadar 35’lik mini kazık imalatının bekletilmesinin uygun olduğu, davacının yaptığı inşaatın bitmesi gereken tarihte bitmemesinden dolayı davalının kusurlu olmadığı, davalı şirketin hukuka aykırı kusurlu eylemi olmadığı, davacı şirketin arsa sahiplerine geç teslimden kaynaklanan cezai şart nedeniyle oluşan zararı ile davalı şirketin kazı çalışması arasında illiyet bağının olmadığı, bu nedenle davacının teslimde gecikme nedeni ile davalıdan tazminat, cezai şart, ticari zarar ve mahrum kalınan kar taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla davanın reddine yönelik İDM kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir. İlk derece mahkemesince tüm delillerin toplandığı, değerlendirilip tartışıldığı, kabul ve reddediliş sebeplerinin gerekçeleriyle açıklandığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, kamu düzenine aykırılık teşkil eden bir hususa da rastlanmadığı anlaşıldığından davacı şirket vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan reddine temyiz yasa yolu açık olarak karar verilmesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/12/2017 tarih ve 2015/362 Esas – 2017/1304 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı şirket vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar tarifesi gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 54,40 TL istinaf maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile arta kalan 18,50 TL harcın davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1. bendi ile aynı Kanun’un 361 ve 362. maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak olmak üzere oy birliği ile karar verildi.12/11/2020