Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/961 E. 2021/2669 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/961
KARAR NO: 2021/2669
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 23/12/2019
NUMARASI: 2018/1199 Esas 2019/1051 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 09/12/2021
İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/12/2019 tarih 2018/1199 Esas 2019/1051 Karar sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olmakla yapılan inceleme sonucunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı borçlu ile müvekkili şirket arasında 30/09/2006 tarihli, … sözleşme nolu İngilizce dil eğitim hizmet sözleşmesi imzalandığını, toplam sözleşme bedelinin sözleşmenin 2.5. maddesinde açıkça belirtildiğini, ancak davalı şirket söz konusu sözleşmeye dayalı 2 adet fatura bedelini ödemediğinden hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının söz konusu takibe itiraz ederek takibin durmasına sebep olduğunu, davalının itirazının haksız ve mesnetsiz olduğunu, davalı borçlunun takibe dayanak sözleşmeye ve imzaya itirazı olmadığını, buna rağmen borcu bulunmadığını iddia ettiğini, fakat söz konusu borcun ödendiğine dair ise hiçbir delil sunamadığını bildirerek alacaklarına takip tarihinden itibaren fiili ödeme gününe kadar ki faiz, masraf ve ücreti vekalet ile birlikte alacaklarının tahsilini teminen borçlunun itirazının iptal edilerek takibin devamına, haksız ve kötü niyetle yapılan itiraz nedeni ile davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından 2010 yılında müvekkil şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini ve söz konusu takibe 11/11/2010 tarihinde itiraz edildiğini, ne var ki davacı yanca 2018 yılının son günü itirazın iptali talebi ile iş bu dava açıldığını, İİK.nun 67. maddesinde düzenlendiği üzere itirazın iptali davası 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, 11/11/2010 tarihinde icra takibine itiraz edildiği göz önüne alındığında davanın, itiraz tarihinde 8 yıl sonra açıldığının görüleceğini, süresinde açılmayan davanın usulden reddi gerektiğini, öte yandan söz konusu sözleşmenin 2006 yılında imzalandığı göz önüne alındığında davacı yan taleplerinin zaman aşımına uğradığının görüleceğini, bu vesile ile zaman aşımı definde bulunduklarını, davacı yanın dava dilekçesinde müvekkil şirket ile İngilizce dil eğitim hizmet sözleşmesi imzalandığını ve müvekkil şirketin sözleşmede belirtilen miktarı kendilerine ödemediğini iddia ettiğini, ancak davacı yanca söz konusu sözleşmedeki hizmetin müvekkil şirkete hiç sunulmadığını, bu vesile ile davacı yanca sunulmayan bir hizmete dair bedel talebinde bulunulmasının açıkça yasalara ve hukuka aykırı olduğunu, şayet davacı yan bir hizmet sunduğu iddiasında ise yasa gereği davacı yanın hakkını dayandırdığı vakayı ispatla mükellef olduğunu, neticeten söz konusu davaya ve icra takibine dayanak gösterilen sözleşme ve faturalarda belirtilen hizmetlerden müvekkil şirketin faydalanmadığını, müvekkil şirkete-personellerine sözleşmede belirtilen ve faturaya yansıtılan hizmetlerin sunulmadığını, ayrıca davanın müvekkil şirketin merkezinin bulunduğu Ankara mahkemelerinde açılması gerekirken İstanbul Mahkemelerinde açılış olması usule aykırı olup, yetki itirazları bulunduğunu bildirerek yetki, husumet, hak düşürücü süre gibi ilk itirazları ile zamanaşımı defi yapılmış sayılarak haksız açılan davanın öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine, davacı aleyhine dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu; her ne kadar bilirkişi tarafından davacının davalıya söz konusu faturalardan dolayı 5.460,00 TL alacaklı olduğu kanaatine varılmış ise de, fatura tek başına alacağın varlığını kanıtlamayacağı, davacının cari hesap alacağına temel teşkil eden faturaları davalıya usulüne uygun olarak tebliğ – teslim ettiğini veya fatura bedeline konu hizmet ediminin – mal tesliminin yerine getirildiğini ve karşı tarafa verildiğini yazılı delille ispatlamak zorunda olduğunu, bilirkişinin de raporunda belirttiği gibi faturaların davalıya ne şekilde teslim edildiği ile ilgili dava dosyasına somut bir belge sunulamadığını, ayrıca davalıya kesilen faturaların teslim alan kısmında isim ve imza olmadığı, öte yandan, taraflar arasında 30/09/2006 tarihli … sözleşme nolu İngilizce Dil Eğitim Hizmet Sözleşmesi imzalanmış olup, tetkikinde davacının ediminin alıcının ek-1’de belirtilmiş olan çalışanlarına İngilizce eğitim hizmeti vermeyi üstlendiği, davalının ediminin ise katılımcılara verilmesi taahhüt edilen kurs ücretinin ödenmesine ilişkin olduğu, sözleşmenin 2.6 maddesinde ise “alıcı, kurs bedelini peşin olarak kesilen faturalar karşılığında ödemeyi taahhüt eder. Ödeme şekli tarafların mutabakatı sonucu Ek-2 ‘de belirtilecektir” şeklinde düzenlenmiş olduğu ve sözleşmenin iki tarafa borç yükleyen sözleşme vasfında olduğunun aşikar olduğu, dosyaya sunulan faturaların incelenmesinde, davacı … Ltd.Şti. tarafından davalı … İnş.adına düzenlendiği, açıklama kısmında ise ” İngilizce eğitim bedeli …-…” olduğu, ticaret sicil kayıtlarının tetkikinde ise … ve …’ın şirket ortakları olduğu, sözleşme belirtilen ek-1 ve ek-2’de yer alan katılımcı listelerinin ve ödemenin kararlaştırılmasına ilişkin taahhütnamenin bulunmadığı, davacı tarafça söz konusu hizmetin verildiğine ilişkin ispat yükümlülüğü yerine getirilmediği bildirilerek ispat edilemeyen davanın reddine ve davacının takipte kötü niyetli olduğu sübut bulmamış olduğundan davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin gerekçeli kararında davanın reddine dair iki gerekçe belirttiğini, mahkemenin birinci gerekçesi ticari defterlerin imha edilmiş olması sebebiyle alacağın sübut bulmadığı, diğer gerekçesi ise hizmet verildiğinin ispatlanamadığı şeklinde olduğunu, mahkemenin davanın reddine dair her iki gerekçesinin hem hatalı hem de usul ve yasaya aykırı olduğunu, somut olayda evvela taraflar arasında akdedilen yazılı sözleşmenin mevcut olduğunu, ihtilafın hallinde öncelikle sözleşme hükümlerinin tartışılıp değerlendirilmesi gerektieğini, keza somut olayda sözleşme, faturalar, cari hesap ektresi mevcut iken salt ticari defterler imha sebebiyle ibraz edilemediği diye alacaklarının yok hükmünde nitelendirilemeyeceğini, zira sözleşmenin 2.1 hükmünde “katılımcı öğrencilerin her ne sebeple olursa olsun kursa devam etmemesi halinde dahi davalının ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi gerektiği” açıkça kararlaştırıldığını, yine sözleşmenin 2.7. maddesi aynen, “alıcı, sözleşmenin mücbir sebepler dışındaki sona erme hallerinde sözleşmenin 2.5. maddesinde kararlaştırılan miktardaki ücreti madde 2.6’da belirtilen kayıt ve şartlar altında ödemekle yükümlü olduğunu kabul ve taahhüt eder.” hükmü mevcut olduğunu, bu hükümlere göre, davalı mücbir sebep halleri hariç sözleşmede belirtilen ve ödemeyi kabul ve beyan ettiği tutarı ödemekle yükümlü olduğunu, bu nedenle basiretli tacir olan davalının her halükarda sözleşmede taahhüt ettiği ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi gerektiğini, davalı taraf, ödeme yaptığına dair herhangi bir belge sunmadığından sözleşmesel borçtan sorumluluğu devam ettiğini, mahkemenin mali bilirkişi raporuna itibar etmediğini, yasal muhafaza etme süresi dolmuş kayıtların imha edilebilme hakkının yasadan kaynaklandığını, kaldı ki, davalı tarafın da kendi kayıtlarını aynı gerekçe ile imha ettiğini beyan ettiğini, bu nedenle davalı lehine de karar verilemeyeceğini, mevcut delil durumu ve muhasebesel tespit ve değerlendirmesini yapan mali müşavir bilirkişi raporu da davacı müvekkilinin alacaklı, davalının borçlu olduğunu teyid ettiğini, davalının faturalarda teslim alana dair imza bulunmadığı iddiasının mesnetsiz olduğunu, çünkü faturaların karşı yana tebliğ edilip edilmemesi sadece temerrüdün oluşması bakımından önemli olup dava konusu faturaların hiç tebliğ edilmemiş olmaları halinde bile aleyhe takip yapılmasına engel olmadığını, kaldı ki somut olayda icra takip talebinde zaten takip öncesi faiz talebinde bulunulmadığını, takip talebiyle temerrüt oluştuğundan takibe dayanak faturalarla ilgili takipten sonrası faiz talebi bulunduğunu bildirerek kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Dava itirazın iptali istemine ilişkindir. Dava konusu İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı takip dosyasının alacaklısı … A.Ş., borçlusu …, asıl alacak miktarı 5.460,00 TL, borcun sebebi 30/09/2006 tarihli sözleşmeye dayalı 2 adet fatura olduğu, itiraz üzerine takibin durduğu görülmüştür. Uyuşmazlığın çözümü için “ispat yükü” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. 4721 sayılı TMK.nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu bildirilmiş ve 6100 sayılı HMK.nun 24-33. maddelerinde yargılamaya hakim olan ilkeler açıklanmış olup, Anayasa’nın 36., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ön önemli unsuru niteliğindeki hukuki dinlenilme hakkının düzenlendiği 27. maddede, davanın taraflarının, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları, bu hakkın, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiği bildirilmiştir. Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğünü içeren 29. maddede, 4721 sayılı Kanunun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı yinelenerek, tarafların dürüstlük kuralına uygun davranmak zorunda oldukları, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü olduklarına ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Ayrıca; ispatın, taraflar bakımından yalnızca bir yük olmasının ötesinde aynı zamanda yasal bir hak olarak düzenlendiği 189. maddede, tarafların kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahip oldukları, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı, 4721 sayılı Kanunun 6. maddesine koşut niteliğindeki 190. maddede, ispat yükünün, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği, 191. maddede, diğer tarafın, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabileceği, karşı ispat faaliyeti için kanıt sunan tarafın, ispat yükünü üzerine almış sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taraflar arasında 30/09/2006 tarihli, … sözleşme nolu İngilizce Dil Eğitim Hizmet Sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşme gereği ödenmesi gereken iki adet senedin ödenmediğinden bahisle icra takibinde bulunduğu, itiraz üzerine takibin durduğu, ancak davacının sözleşme gereği vermesi gereken hizmeti verdiğini ispat edemediği anlaşılmakla yerel mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M:1-İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/12/2019 tarih 2018/1199 Esas 2019/1051 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden yasaya uygun bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3-İstinaf başvuru giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Gider/delil avanslarından kalan kısım bulunduğu takdirde karar kesinleştiğinde istek halinde ilgili tarafa iadesine, Dair, tarafların yokluğunda dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nun 362. maddesi uyarınca kesin olmak üzere ve oy birliği ile karar verildi.09/12/2021