Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2018/447 E. 2018/508 K. 31.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2018/447
KARAR NO : 2018/508
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 20/03/2017
NUMARASI : 2014/1035 Esas- 2017/239 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 31/05/2018
Yerel mahkemece verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmiş olmakla yapılan inceleme sonucunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili, müvekkilinin davalı sigorta şirketi ve acentelerinin bünyesinde çalışan 170 personelin eğitim ve gelişimi için ön görülen danışmanlık eğitim ve hizmet projesini üstlendiğini ve aynı zamanda …Sigorta aracılığıyla müvekkilinin lansmanının yapılacağı konusunda anlaştıklarını, sunulan eğitim programı kapsamında çalışan personelin verimliliği ve motivasyonunun arttırıldığını, davalı şirketin talebi üzerine eğitim süresinin bir yıl daha uzatıldığını, anlaşma tarihi olarak kabul edilen ilk dersin yapıldığı 15 Temmuz 2013 tarihinden 16 Mart 2014 tarihine kadar anlaşma şartları çerçevesinde müvekkilinin eğitim vermeye devam ettiğini, anılan eğitim sürecinin akabinde sağlanan hizmet karşılığı davalı şirkete düzenli olarak her ay fatura kesildiğini ve bunların tutarlarının ödendiği, müvekkilinin 16 Mart 2014 tarihinden 12 Kasım 2014 tarihine kadar sürecek olan eğitim programı için bütün hazırlıkları tamamlamasına ve eğitim mahallinde bulunmasına rağmen davalı şirketin basiretsiz tutum ve davranışları nedeniyle projenin yürütülmesinin imkansız hale geldiğini, müvekkilinin dava konusu eğitim programını kusursuz bir şekilde tamamlayabilmek adına projenin başlangıç tarihinden gelişim eğitimlerinin tamamlanma tarihi olan 12 Kasım 2014 tarihine kadar başka iş almadığını, davalı şirketin öngörülmez bir şekilde eğitim programını iptal etmesi neticesinde müvekkilinin bu projenin tamamlanması ile elde edeceği kazançtan mahrum bırakıldığını, bu takvim aralığında farklı bir proje gerçekleştirme olanağından da alıkonulduğunu bu nedenle müvekkili şirketin büyük bir zarara uğradığını, müvekkilinin 30 Mayıs 2014 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numarasıyla davalı şirkete göndermiş olduğu ihtarnamede, derslere yeniden başlanılması ya da şirket tarafından eğitim sözleşmesinin tek taraflı feshine karar verilmiş ise taraflarına haber verilerek her halükarda uğramış olduğu zararın telafisini talep ettiğini, ne var ki sözleşmenin ifasını talep eden müvekkiline 15 gün içersinde ne yeni bir ders tarihi ne de sözleşmenin fesh edildiğinin bildirilmediğini, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından fesh edilmesi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın ve yapmış olduğu masrafların fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’sinin davalıdan tazmin edilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, talep edilen alacağın davacı tarafından tespit edilmesinin her şartta mümkün iken davacının kısmi dava açmasında hukuki menfaati olmadığını, davacının tazminat taleplerinin neler olduğu ve davaya konu ettiği zarar iddalarını dayandırdığı sebeplerin belli olmadığını, davacının iddialarını HMK’nun 200. maddesine göre senetle ispat etme zorunluluğunun olduğunu, taraflar arasında hukuki ilişkiyi ispat etmeye elverişli yazılı bir senet olmadığından davanın reddinin gerektiğini, taraflar arasında geçerli yazılı bir sözleşmenin bulunmadığını ,davacının hukuki dayanaktan ve somut gerçeklerden uzak iddia taleplerinin davacının imzalamaktan imtina ettiği bir sözleşme taslağına dayandırdığını, söz konusu sözleşmenin kararlaştırılan iradi şekle aykırı olduğundan TBK 17. maddesine göre geçersiz olduğunu, müvekkilinin zaman zaman davacıdan hizmet aldığını, alınan hizmetlerin bedellerinin ödendiğini, davacıdan alınan her hizmetin münferit bir hukuki ilişkiye delalet ettiğini, alınan hizmet bedellerinin ödenmesi ile hukuki ilişkinin sona erdiğini, taraflar arasında danışmanlık gibi uzun süreli bir edimini barındıran sözleşmesel bir ilişkinin kurulmadığını, her makbuzda yapılan ödemenin sebebi ve tarihinin belirtildiğini, ödemelerin sözleşme gereğince değil alınan hizmet karşılığı yapılan ödemeler olduğunu, söz konusu makbuzların davacıdan alınan her biri birbirinden bağımsız hizmetlerin bedeli olarak aylık danışmanlık bedeli şeklinde ödendiğini belirterek haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında yazılı sözleşmeyle kurulmuş bir akit bulunmadığından sözleşmenin haksız feshinin de gerçekleşmiş olamayacağı, bu bağlamda davacının söz konusu sözleşmeye dayanarak tazminat talebinde bulunmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde, taraflar arasında fiilen uygulanan ve zımnen kabul edildiği aşikar olan bir sözleşme mevcut olduğunu, anlaşma şartları çerçevesinde hizmet vermeye devam edildiğini, mutakabata vardıkları anlaşmanın fiiliyatta uygulanmasına rağmen,taraflarca birlikte tanzim edilen en son şeklinin davalı tarafın sözleşmeyi bilinçli olarak sürüncemede bırakması nedeniyle imzalanamadığını, taraflar arasındaki e-mail yazışmalarından mutabakatın sağlandığının anlaşıldığını, TBK’nın 12. maddesine göre sözleşmenin geçerliliğinin kanunda aksi öngörülmedikçe hiç bir şekle bağlı olmadığını, zımni olarak tarafların süreye yayılan bir ilişki içerisinde hizmet karşılığı fatura tanzim edilmesi suretiyle organik olarak iş ilişkisiyle bağlandıkları ve ticari işleyişlerinin bu yönde olduğunun açık ve net şekilde görüleceğini, davalı tarafça yapılan ödemelerin de birbirini takip eden aylara ilişkin olup bu durumun taraflar arasındaki ilişkinin süreklilik arz ettiğini gösterdiğini, davalı tarafın maksatlı,basiretsiz tutum ve davranışları neticesinde ders modüllerinin tamamlanması ve projenin yürütülmesinin imkansız hale getirilmiş olup 2014 yılının programının tamamlanmasına engel olunduğunu, projenin başlangıç tarihinden gelişim eğitimlerinin tamamlanma tarihine olan 12 Kasım 2014 tarihine kadar başka iş alınamadığını, davalı şirketin öngörülemez bir şekilde eğitim programını iptal etmesi neticesinde müvekkilinin ilgili projenin tamamlanması ile edineceği kazançtan mahrum bırakıldığı yetmezmiş gibi bu takvim aralığında başka proje gerçekleştirme olanağından da alıkonulduğunu, dava konusu eğitim hizmetinin devamı hususunda davalı yönünden herhangi bir net davranış gösterilmemiş olup bu hususu açığa kavuşturmaya çalışan müvekkili şirketle davalı şirketin iletişiminin neredeyse koptuğunu, müvekkili şirketin yazılı bir sözleşme imzalanana kadar edimlerini yerine getirdiğini, bilirkişilerin hiçbirinin hukuki konular üzerine yorum yapmaya ehil olmadıklarını, bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olup hükme esas alınmaması gerektiğini, hukukçu bilirkişi görüşü alınması yönündeki ek rapor taleplerinin dikkate alınmadığını, davalı şirketin müvekkili şirket ile yapmış olduğu sözleşmeye,TTK ve TBK nın ilgili hükümlerine ve süreklilik arz eden bir iş ilişkisine rağmen taraflarca ortak bir şekilde önceden şekillendirilen ve katılımcılarla paylaşılan eğitim takvimi nedeniyle, müvekkilinin başkaca herhangi bir projede yer alamamasından dolayı davalı tarafın davacı müvekkilinin uğradığı zararları tazmin yükümlülüğü bulunduğunu, kararın bozularak iadesine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı,taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından fesh edilmesi nedeniyle uğradığı zararın ve yapmış olduğu masrafların tazminini talep etmiştir. Taraflar arasında öncesinde eğitim ve danışmanlık hizmeti kapsamında davalı tarafın personeline hizmet sunulduğu, sunulan bu hizmet karşılığı bedelin davalı tarafça davacıya ödendiği, taraflar arasında eğitim hizmeti hususunda bir sözleşme imzalanmadığı, her iki tarafa uygun olan tarih ve yerde karşılıklı anlaşma ile hizmetin verildiği ve bedelin ödendiği, tarafların eğitim hizmeti sözleşmesi imzalanması hususunda görüşmeler yaptığı ancak sözleşmede mutabık kalamadıkları, bu şekilde hizmet alımına son verildiği anlaşılmaktadır. Tarafların öncesinde karşılıklı güven ilişkisi şeklinde süre gelen hizmet alım satımına ilişkin aralarında bir uyuşmazlık bulunmayıp hizmetin devamı için sözleşme imzalanması görüşmeleri yaptıklarına, sözleşme hükümlerinde mutabık kalamadıklarına ve imzalanmış bir sözleşme bulunmadığına göre, tarafların uyuşmazlık konusu dönemde eğitim hizmeti verilmesi hususunda aralarında sözleşme yaptıklarının varsayılması olanaklı değildir.Kaldı ki davacı tarafta zarara uğradığını iddia ettiği eğitim dönemi için hazırlıklarını tamamlayıp eğitim mahallinde bulunduğu, projenin başlangıç tarihinden gelişim eğitimlerinin tamamlanması tarihine kadar başka iş almadığı, elde edeceği kazançtan mahrum bırakıldığına dair de dosyaya bir delil sunamamıştır.Açılanan nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere göre davanın yazılı gerekçelerle reddine dair mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı husus bulunmadığı sonucuna varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :
1- İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/03/2017 tarih, 2014/1035 Esas, 2017/239 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacının istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvuru giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı lehine istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK. nun 353/1-b.1 bendi ile aynı kanunun 7035 sayılı kanunla değişik 361. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 31/05/2018