Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi 2023/361 E. 2023/628 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/361
KARAR NO: 2023/628
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/05/2018
NUMARASI: 2016/1134 Esas, 2018/372 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 06/07/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmalı olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davacı ve Denizli bölgesinde doğalgaz dağıtım şirketi olan davalı arasında 04.05.2011 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 11.05.2005 tarih ve 419 sayılı kararı çerçevesinde, basınç düşürme ve ölçüm istasyonu inşaası için bir protokol imzalandığını, söz konusu istasyonun inşaasının tamamlanması üzerine bu defa 11.10.2012 tarihinde … Güney Denizli Kombine Çevrim Santrali A Tipi Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonu Devir Teslim Protokolünün imza edildiğini ve söz konusu istasyonunun kullanımının davalı şirkete bırakıldığını, istasyonun tesliminden kanun gereği KDV doğduğunu ve bunun davalı şirkete bir fatura ile yansıtılması konusunda taraflar arasında görüşmeler olduğunu, davalı şirketin bu yatırıma ilişkin harcamaların teşvik belgesine dahil edilmesine ilişkin girişiminin sonuçsuz kalması üzerine söz konusu KDV bedelini ihtiva eden … nolu e-faturanın davalı şirkete 31.12.2015 tarihinde gönderildiğini, ancak davalı şirketin bu faturaya itiraz ettiğini, Gelir İdaresi Başkanlığının 24/05/2016 tarihli Özelgesinde devir ve teslim işlemlerinin emsal bedel üzerinden KDV’ye tabi bulunduğunun teyit ve beyan edilmesine rağmen söz konusu ödemenin halen yapılmadığını belirterek, söz konusu KDV bedeli olan 1.525.605.67 TL alacağın vade tarihi olan 31.01.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu faturaların dayanağı olan devir işleminin mevzuattan kaynaklanan bir zorunluluk nedeni ile yapıldığını, ticari nitelikte bir teslim olmadığını, bu nedenle KDV’ye tabi tutulmamasının, bedelsiz teslime ilişkim emsal bedel tayin edilmek suretiyle vergilendirilmesinin söz konusu olamayacağını, bir KDV doğacaksa da bunun mükellefinin davacı şirket olacağını, bu devrin bilabedel yapılmasının mevzuat hükmünden kaynaklandığını, bilabedel ibaresinin tüm ferilere ve KDVne de şamil olması gerektiğini, davacı vekilin vurgu yaptığı KDV’ye ilişkin bir yansıtma işleminin kendiliğinden, istisnasız ve her şartta mümkün olabilen bir durum olmadığını, KDV vergisinin mükellefi olan davacı şirketin söz konusu vergiyi davalı şirkete yansıtması ve herhangi bir şekilde talep etmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme ve mevzuatta buna imkan veren bir hüküm olmadığını, devir protokolüne göre protokolün imzalanması nedeni ile doğacak vergilerin davacı şirketçe ödenmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının davalıya yaptığı çevrim istasyonu devri nedeniyle, emsal bedel üzerinden KDV hesaplanmasının yasal dayanağının bulunmadığı, devrin Katma Değer Vergisi Kanunu 27. maddesi kapsamında bir devir olmadığı, ticari mahiyette bir teslim olmayıp, davacının enerji piyasasında lisanslı aktör olması sebebiyle, çerçeve mevzuat, ihaleler, sözleşmeler ve düzenleyici kurul kararları doğrultusunda, teknik ve yasal neden ve gereklerden dolayı gerçekleşen bir devir olup, KDV uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle, yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinafında, Ticaret Mahkemelerinin başka yargı yolunun yetki ve görevine giren konularda bilirkişi incelemesi yaptıramayacağını, huzurdaki davada … istasyonunun davalı şirkete devir ve tesliminin KDV’ye tabi olup olmadığının Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan, eğer bu konuda bir dava açılmış ise vergi yargısından temin edilebileceğini, Gelir İdaresi Başkanlığı idari görüşünü bildirdiğinden, bu görüşün hatalı olup olmadığını anlamak için bir heyete görev tevdi edilemeyeceğini, bilirkişi heyetinin yapması gerekenin, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın görüşü çerçevesinde söz konusu KDV’nin faturaya bağlanıp yansıtılmasının usule uygun olmadığını belirlemek olduğunu, müvekkili şirketin anılan Gelir İdaresi Başkanlığı görüşü doğrultusunda ödediği KDV’nin fuzulen ödendiğini Ticaret Mahkemesi veya bir bilirkişi heyetinin belirleyemeyeceğini, mahkemenin, söz konusu teslimin KDV’ye tabi olmadığı, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın hatalı görüş bildirdiği gerekçesi yerinde görülürse, bu karar ile vergi dairesine gidildiğinde fuzulen ödenen KDV’nin müvekkili şirkete iade olunması gerektiğini, ancak vergi dairesi bu kararı dikkate almayacağını, huzurdaki uyuşmazlıkta, devir ve teslimin KDV’ye tabi olduğunun tarafların 2012 yılındaki teslimden sonra 3 yıl kadar bu KDV’den kurtulmak için Ekonomi Bakanlığı ve GİB koridorlarında çare aramasından, GİB’e sunulan özelge talep dilekçesinden ve yazılı GİB görüşünden belli olduğunu, huzurdaki uyuşmazlığın konusunun, söz konusu devir ve teslim işleminin KDV’ye tabi olup olmadığı değil, söz konusu teslimden doğan KDV’nin ticari fatura alacağı olarak teslim alandan (tüketiciden) istenip istenemeyeceği olduğunu, davalı şirket yetkilisi tarafından taraflarına gönderilen 30/07/2015 tarihli ve taraflarınca buna cevaben gönderilen 10/09/2015 tarihli e-posta içeriklerinin de iddialarını doğruladığını, özetle; söz konusu … istasyonu devir ve tesliminin KDV’ye tabi olduğunun, 2015 sonuna kadar 3 yıl boyunca her iki şirketin de malum ve kabulünde olduğunu, olayda KDV’yi bertaraf etmek için gösterilen çabaların karşılıksız kaldığını ve GİB tarafından söz konusu devir ve teslimin emsal bedel üzerinden KDV’ye tabi olduğu belirlemesi yapıldığını, bilirkişi heyetince söz konusu teslimin KDV’ye tabi olmaması gerektiği yönünde üretilen gerekçelerin muhatabının GİB veya vergi yargısı olduğunu, müvekkili şirketin, bilirkişi heyetinin dile getirdiği gerekçelerin çoğuna yer veren özelge talep dilekçelerine GİB tarafından itibar edilmediğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.İstinaf başvurusuyla ilgili ilk olarak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 15. Hukuk Dairesi’nin 2021/2254 E – 2021/2086 K sayılı ve 10/11/2021 Tarihli kararıyla, davacı tarafça özelge cevabına ve tahakkuk ettirilen KDV’ye ilişkin olarak İdare ve Vergi Mahkemelerinde bir dava açılmadığı, davaya konu Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonu’nun devrine ilişkin 11/10/2012 tarihli protokolün 7. maddesinde; “Bu protokolün imzalanması nedeniyle doğacak vergi, resmi harçlar (Damga Vergisi dahil) … tarafından ödenecektir” düzenlemesinin yer aldığını, davaya konu Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonu devrinin ticari mahiyette bir devir-teslim olmayıp, mevzuattan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle yapılan bir devir olduğu, taraflar arasında bu devre ilişkin olarak belirlenmiş ve ödenmiş bir satış bedeli bulunmadığı, devrin Katma Değer Vergisi Kanunu 27. maddesi kapsamında bir devir olmadığı, davacının da bu yönde düşünerek Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan buna dair görüş sorduğu, ancak verilen olumsuz özelgeye ve tahakkuk ettirilen KDV’ye karşı yasal itiraz ve dava haklarını kullanmadığı, kaldı ki 11.10.2012 tarihli protokolün 7. maddesindeki açık düzenleme karşısında söz konusu KDV bedelini davacının ödemesi gerektiği, bu itibarla davacının davalıdan buna dair talepte bulunmasının yerinde olmadığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekilince temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2022/49 E – 2023/166 K sayılı ve 19/01/2023 Tarihli ilamıyla, kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılmasının; Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve Yasa hükümlerine aykırılık teşkil edeceği, gerekçe ile sonuç arasında çelişki yaratılmaksızın hüküm kurulması gerektiği, Bölge Adliye Mahkemesince; İlk Derece Mahkemesi karar gerekçesinde hata yapıldığı tespit edildiğine göre, HMK’nın 353/1-b/2. bendi gereğince gerekçe düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken, HMK’nın 353/1-b/1 bendine istinaden “başvurunun esastan reddine” karar vermesinin doğru olmadığı gerekçesiyle, diğer temyiz itirazları incelenmeden hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.Bozma sonrası dosya Dairemizin yukarıda yazılı esasına kaydedilerek, usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.Dava, davacı tarafından inşası tamamlanan “Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonunun” mevzuat gereğince davalı şirkete devriden doğan KDV’ye ilişkin alacağının davalıdan tahsili talebine ilişkindir.Davalı tarafça, yasal zorunluluk gereği yapılan devrin KDV’ye tabi olmaması gerektiği, davacının ödediği KDV’yi davacıdan talep etmesini gerektiren bir sözleşme ve mevzuat hükmü bulunmadığı, söz konusu KDV’nin mükellefinin davacı olduğu belirtilerek, davanın reddi istenmiştir.Taraflar arasında önce, davacı şirket tarafından kurulan kombine doğalgaz çevrimli elektrik üretim santrali olan Denizli Enerji Santraline doğalgaz temini için, maliyeti davacı tarafça karşılanarak kurulacak ve davalı tarafından işletilecek Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonuna dair mali, idari ve teknik yükümlülüklerin belirlendiği 04/05/2011 tarihli bir protokol imzalanmış, bu ölçüm istasyonunun inşasının tamamlanması sonrasında ise EPDK kararı gereğince 11/10/2012 tarihinde devir teslim protokolü imzalanarak istasyon davalı şirkete devredilmiştir.Davacı tarafından, bu devir işlemine ilişkin fatura hemen düzenlenmemiş, yaklaşık 3 yıl sonra “… İstasyon Devri” açıklaması ile 31/12/2015 tarihli ve 1.525.605,67 TL tutarlı fatura tanzim edilerek davalıya gönderilmiş, davalı tarafça 31/12/2015 tarihli iade faturası tanzim edilerek yasal süresi içerisinde bu fatura davacıya iade edilmiştir. Davacı tarafından daha sonra, yapılan devrin mevzuat gereği zorunlu bir devir olduğundan KDV’ye tabi olmadığı belirtilerek Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan görüş sorulmuş, Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilen 24/05/2016 tarihli Özelgede söz konusu devir ve teslim işleminin emsal bedel üzerinden KDV’ye tabi olduğu belirtilmiştir. Davacı tarafça bu Özelge cevabına ve tahakkuk ettirilen KDV’ye ilişkin olarak İdare ve Vergi Mahkemelerinde bir dava açılmamıştır. Davaya konu Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonu’nun devrine ilişkin 11/10/2012 tarihli protokolün 7. Maddesinde; “Bu protokolün imzalanması nedeniyle doğacak vergi, resimi harçlar (Damga Vergisi dahil) … tarafından ödenecektir” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre dosya kapsamı değerlendirildiğinde, davaya konu Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonu devrinin ticari mahiyette bir devir-teslim olmayıp, mevzuattan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle yapılan bir devir olduğu, taraflar arasında bu devre ilişkin olarak belirlenmiş ve ödenmiş bir satış bedeli bulunmadığı, devrin Katma Değer Vergisi Kanunu 27. maddesi kapsamında bir devir olmadığı, davacının da bu yönde düşünerek Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan buna dair görüş sorduğu, ancak verilen olumsuz Özelge’ye ve tahakkuk ettirilen KDV’ye karşı yasal itiraz ve dava haklarını kullanmadığı, kaldı ki 11/10/2012 tarihli protokolün 7. Maddesindeki açık düzenleme karşısında söz konusu KDV bedelini davacının ödemesi gerektiği, bu itibarla davacının davalıdan buna dair talepte bulunmasının yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesince bu gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yukarıda özetlenen eksik ve hatalı gerekçeye dayalı olarak ret kararı verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin gerekçe yönünden usulen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b-2. bendi gereğince kaldırılarak, kararın gerekçesi yukarıda yazıldığı şekilde düzeltilerek davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A)1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/05/2018 tarih ve 2016/1134 Esas, 2018/372 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3- Davanın REDDİNE,
B) İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN 1-Alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 26.053,54 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 25.873,64 TL harcın kararın kesinleşmesini takiben ve istek halinde davacı tarafa İADESİNE, 2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 3-Davalı tarafından yapılan 11,10 TL vekalet harcı ve pul gideri ile 44,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 55,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 170.048,45 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde yatıran tarafa İADESİNE,
C) İSTİNAF İNCELEMESİ YÖNÜNDEN 1-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa İADESİNE, 2-Davacı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 107,50 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 205,60 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE, 3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açıldığından 5.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 06/07/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.