Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi 2022/341 E. 2023/884 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/341
KARAR NO: 2023/884
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/02/2020
NUMARASI: 2016/407 Esas, 2020/123 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 11/10/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında … ili … llçesinden bulunan Çağlayan regülatörü ve HES inşaatı bünyesinde tünel delme ve beton kaplama işine dair 06/05/2014 tarihli yüklenici sözleşmesi imzalandığını, davalı tarafından 24/09/2014 taihli e posta mesajı aracılığıyla yapılan bildirim ile sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini, fesih ile sözleşme ile zararına olarak yapımı üstlenilen kazı işini yaptırdıktan sonra sözleşmede kar elde edilecek beton kaplama işinin ucuza temini olduğunu, sözleşmenin bir bütün olarak davalı tarafından kabul edildiğini, müvekkili tarafından sözleşme kapsamında del-patlat yöntemiyle 256,40 metre ve 205,20 metresi de iksalı kazı olmak üzere 461,60 metrelik kısmın kazı ve hafriyatının yapıldığını, taşeronlar tarafından daha önce yapılan 1518,80 metre uzunluğundaki tünelin sözleşme kapsamı içinde kalmasına rağmen fiyatlandırılması sehven unutulan taban temizliği ve kısmen taban reglajının yapılmasından doğan alacağı bulunduğunu, daha önce taşeronlar tarafından açılan 1518,80 mt tünel kazısına denk gelen 51 adet iksanın değişiminden doğan alacağının da davalı tarafından ödenmediğini, yine sözleşme kapsamında yer almamasına rağmen tünellerde 520 m3 hafriyatlı 40,341 mt tünellerde yan cep açıldığını, bu alacağın da ödenmediğini, müvekkili tarafından tünel betonlaması işinin de yapılacağı inancıyla basiretli davranılarak işin aksamaması ve bir an önce tamamlanması için 24 mt boyutunda tam takım kenar kalıpları ve aynı boyda takım çelik kalıp yaptırıldığını, kalıpların nakliyesi ödenerek inşaat sahasına indirildiğini, betonlama işi için zorunlu olan 1 adet yer pompası ve 100 metrelik beton boruları operatörü ile beraber kira bedeli ve nakliye ödenerek şantiye sahasına getirildiğini, tünel betonlamasında çalışacak 10 kişilik beton kalıp demir ekibiyle birlikte 12 ton demirin kesme bükme işlemlerinin tamamlandığını, sözleşme kapsamında tünelin tamamının betonlanması işi için götürü 700.000 TL götürü ücret belirlendiğini, müvekkilinin bu kalemden doğan alacağına güvenerek fiyat verdiğini belirterek, müvekkilinin iksalı ve/veya del patlat yöntemiyle yaptığı tünel kazı, 51 adet iksa değişimi, tünellerde yan cep açılması işi, tünel taban kazısı bedeli, 12 ton demir işçiliği ile invert çelik kalıp malzeme bedeli, beton pompası kira bedellerinden doğan şimdilik 230.000 TL ile KDV, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan kazanç kaybından doğan 70.000 TL olmak üzere 300.000 TL’nin avans oranında temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Islah dilekçesiyle, dava dilekçeside 230.000,00 TL olarak talep edilen sözleşmeden kaynaklı alacak talebi 154.443,20 TL arttırarak 384.443,20 TL’ye yükseltilmiş ve bu alacak talepleriyle birlikte dava dilekçesindeki diğer talepleri olan 70.000,00 TL kar kaybı alacaklarının avans oranında temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiş ve buna dair gerekli ıslah harcı yatırılmıştır.Davalı vekili cevabında, davacı ile müevkkili şirket arasında …/… ilçesi … Köyü Mevkiinde bulunan Çağlayan Regülatörü ile HES İnşaatı bünyesinde tünel delme beton kaplama işine dair sözleşme çerçevesinde çalıştığını dolayısıyla işin yapıldığı yer olan Çüngüş Mahkemelerinin yetkili olması gerektiğini, davacının iddia ettiği eylemler davacının işi bıraktığı tarihten itibaren BK. 72 maddesinde düzenlenen 2 yıllık süre ile sona erdiği ve bu tarihin 06/05/2016 tarihinde son bulduğunu, davacı kendi inisiyatifi doğrultusunda ve müvekkil şirkete haber vermeden işi bırakıp gittiğini davacının çalıştırdığı işçilerin bile gerek maaşları gerekse sigorta primlerinin müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davacının Çüngüş Sulh Hukuk Mahkemesinde tespit yaptırdığını, müvekkili şirket aleyhine ikame edilen iş bu tespit talebinde mahkemeye bilirkişi raporunun kabulünün mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, 11.11.2016 tarihli ön inceleme duruşmasında, davalının adresi dikkate alınarak, davalının yetki itirazı reddedilmiş, yapılan yargılama neticesinde de; taraflar arasındaki eser sözleşmesinin fesih tarihi (24.09.2014) göz önünde bulundurulduğunda 25.04.2016 dava tarihi itibariyle TBK’nın 147/6.maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmamış olduğu, davanın açılış tarihi nazara alındığında mahallinde keşif yapılmasının dosyaya katkı sağlamayacağı anlaşıldığından delil tespiti (Değişik İş) dosyasındaki tespitlere göre bilirkişi raporu alındığı, alınan bilirkişi kök ve ek raporuna göre, davacının yapmış olduğu sözleşmeye konu ve ilave işler bedeli toplamının 634.438,50-TL olduğu, bu rakamdan; davalı tarafından davalıya yapılan ödemeler toplamı 228.383,00-TL, davacı çalışanlarının servis taşıması için davalı tarafça yapılan 30.000,00-TL’lik ödeme ile işçilere davacı adına davalı tarafından yapılan 13.456,80-TL ödeme toplamı olan 271.839,80-TL düşüldüğünde davalı tarafça ödenmesi gereken bakiye bedelin 362.599,70-TL olarak hesaplandığı, davalı tarafça iddia edilen sair ödemelerin ispat edilemediği, davacı tarafça betonlama işini yapamamasından dolayı kar kaybı da talep edilmiş ise de, bu işin bedelinin sözleşmede götürü bedelli olarak belirlendiği, mahrum kalınan kârın götürü bedelli işte hesaplanmasının mümkün olmadığı, davacının kâr mahrumiyetine ilişkin delil ve belge sunamadığı, bu kalem tazminat talebinin ispat edilemediğinden reddi gerektiği gerekçesiyle, davalı tarafın zamanaşımı itirazının reddine, açılan davanın kısmen kabul kısmen reddine, 362.599,70 TL’nin dava tarihi olan 25/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.Davacı vekili istinafında, taraflarınca davalı aleyhine açılan ve bu dosya ile birleştirilen Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/8 Esas sayılı dosyasının sonradan tefrik edilerek Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/112 Esasına kaydedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü o davaya konu olan 100.000-TL’lik senedin taraflar arasındaki bu davaya konu eser sözleşmesinin 10.maddesine istinaden teminat amaçlı olarak verildiğini, davalının da 24.09.2014 tarihli mailinde bu senedin teminat senedi olduğunu ikrar ettiğini, taraflar arasında senet alıp vermeyi gerektirecek başka hiç bir ilişki bulunmadığını, 700.000,00-TL bedelli betonlama işinin yapılamamasından kaynaklı kâr kaybı taleplerinin reddinin ve buna dair gerekçenin yerinde olmadığını, buna dair belgelerin 07.11.2017 tarihli dilekçeleri ekinde sunulduğunu ve bu dilekçede sözleşme kapsamında yapılacak harcamalara ilişkin açıklamaların yapıldığını, ancak götürü fiyatla yapılan işlerde mahrum kalınan kâr hesabının yapım işlerine göre müteahhit için %25, taşeron için %15 olarak dikkate alındığını, bunun daha pratik bir yöntem olduğunu, 05.11.2019 tarihli bilirkişi raporundaki 91.304,35-TL’lik kazanç kaybı hesabı dikkate alındığında ıslah dilekçeleri doğrultusunda 70.000-TL’lik kâr kaybı taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini, davalının cevap dilekçesinde takas/mahsup talebinde bulunmadığını, hiç bir delilde bildirmediğini, ikinci cevap dilekçesinde de sadece bir kısım ödemelere işaret ettiğini ancak bir kanıta dayanmadığını, bu nedenle davalının sonradan sunmuş olduğu belgelere rıza göstermediklerini, bunların savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı olduğunu, ancak rapordaki hesaplamada bunların da dikkate alındığını, bu belgelerin kendilerine tebliğ de edilmediğini, dava öncesinde Çüngüş Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/2 Değişik İş dosyası üzerinden yapılan delil tespiti raporunun davalı şirkete 17.12.2014 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen davalı şirketin bu rapora HMK’nın 403.maddesinde öngörülen 1 haftalık süre geçtikten 29.12.2014 tarihinde itiraz ettiğini, bu nedenle Değişik İş dosyasından alınan raporun kesinleşmiş olduğunu, 17.12.2019 tarihli bilirkişi ek raporundaki şu hususların yanlış olduğunu, davalı tarafından 43.393,00-TL elden ödeme yapıldığına ilişkin iddianın davalı yanca yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini, bu iddiayı kabul etmediklerine dair beyanları bulunmadığı gerekçesiyle bu miktarın hesaplamada dikkate alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki hem rakamın hem de servis taşımacılığı yapan kişiye ödendiği belirtilen 30.000-TL’nin takas-mahsup talebi zamanında ileri sürülmediğinden dikkate alınamayacaklarını, servis ödemesi iddiasının gerçekten davacıya ait bir borcun ödemesi olup olmadığının yazılı belge ile kanıtlanamadığını, bilirkişi raporunda buna dair mahsup işleminin dayanağının “davacı yanca açıklama yapılmamış olması nedeniyle” olarak gösterilmesinin facia olduğunu, davalı tarafından yapıldığı ileri sürülen 50.473,29-TL SGK ödemesine muvafakat etmediklerini 17.09.2019 tarihli dilekçelerinde belirttiklerini, davalının cevap ve ikinci cevap dilekçelerinde ileri sürmediği takas-mahsup itirazlarını ancak cevap dilekçesini ıslah ederek ileri sürülebileceği, bu yönde bir ıslah bulunmadığını, taraflarınca yapılan ıslah ile bedel arttırımına karşı da bu itirazları ileri süremeyeceklerini, ancak zaman aşımı defilerini ileri sürebileceklerini, davacı tarafça Çüngüş Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/2 Değişik İş sayılı dosyasında yaptırılan tespitte iksalı tünel kazısı 205,200 mt olarak belirlenmesine rağmen, ek raporda 193,700 mt olarak kabul edilmesinin, değişen iksa sayısının da 51 yerine 12 olarak hesaplanmasının kabul edilemeyeceğini, çünkü tespite ilişkin raporun davalı tarafça süresinde itiraz edilmeyerek kesinleştiğini, bilirkişi kök ve ek raporundaki sözleşmenin davalı şirket tarafından haksız olarak feshedildiği tespitinin yerinde olduğunu, davalı tarafça elden ödendiği iddia edilen 43.383,00-TL’ye ilişkin olarak gerekçeli kararda çelişkili paragraflar bulunduğunu, önce buna dair 2 adet ödeme belgesinin kabul edilmediği belirtilirken, devamında yapılan hesaplamada bu ödemelerinde dikkate alındığını belirterek, kararın kaldırılmasına, davanın tefrik edilen ve Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/112 Esasına kaydedilen menfi tespit davası ile birlikte görülmesi için yerel mahkemeye gönderilmesine, aksi halde istinaf itirazları doğrultusunda kararın kaldırılarak, davalarının, sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan kazanç kaybı da eklenmek suretiyle, kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafında, mahkemece, sundukları tüm Banko Dekont ve ödeme belgeleri dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, dosyaya sunulan mail yazışmalarını, bu yazışmalardaki beyan, ikrar ve bakiye alacak kayıtlarının kararda atıf yapılan 05.11.2019 tarihli kök ve 17.12.2019 tarihli ek rapordaki müvekkilinin alacaklı olduğunu ortaya koyan Ticari Defter Kayıtları ve tüm ödeme belge ve dekontlarının dikkate alınmadığını, davacıya elden yapılan 43.393,00-TL ödemenin ispat edilemediğine dair mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığını, bu ödemeye davacı tarafça bir itiraz olmadığını, olsa bile bu itirazın kabul edilemeyeceğinin 17.12.2019 tarihli ek raporda açıklandığın, davacı vekili … tarafından müvekkiline gönderilen 24.03.2015 tarihli mail ve eklerinin bu bakımdan dikkate alınmadığını, bunlarda bu ödemeye ilişkin beyan ve ikrarlar bulunduğunu, söz konusu ödeme belgelerinin asıllarının talep halinde dosyaya sunulabileceğini, mahkemenin 50.473,29-TL’lik SGK ödemelerine dair ret gerekçesinin de yerinde olmadığını, bu hususta gerekli araştırmanın yapılmadığının gerekçeli karardan da anlaşıldığını, bu ödemeye dair ilgili kuruma müzekkere yazılarak araştırma yapılması gerektiğini, davacıya yapılması gereken ödemenin 634.439,50-TL olarak kabul edilmesinin kabul edilemez olduğunu, öncelikle dava konusu işin müvekkili tarafından haklı sebeple feshedildiğini, davacının müvekkili şirketten hiç bir alacağı bulunmadığını, davacının bir alacağı olsa bile bunun ancak 19.09.2017 tarihli kök bilirkişi raporunda belirtilen 512.900-TL+KDV olabileceğini, sözleşme harici yapılan işlemlerde Dr. …’den onay alınması gerektiğine dair tespitin mahkemece dikkate alınmadığını, ticari defterler nezdinde davacının bir alacağı bulunmadığını, bu durumun 19.09.2017 tarihli kök raporda tespit edildiğini, hatta müvekkilinin 447.448,47-TL alacaklı olduğunun belirtildiğini, mahkeme tarafından yapılan 1538,80 metre- 0,35 cm taban kazısının tamamen davacı vekilinin beyanı doğru imiş gibi kabul edilerek ilk bilirkişi raporunda belirtildiğini ve taraflarınca buna itiraz edildiğini, bu işin yapıldığını ispat külfetinin davacıda olduğunu, karara dayanak yapılan delil tespitinin hukuki bir dayanağı bulunmadığını, o dosyanın keşfinde yeterli gözlem ve ölçüm yapılmadığını, taban kazısı yapılabilmesi için topoğraflar eşliğinde çalışışması gerektiğini, böyle bir çalışmanın dava konusu santralde yapılmadığını, buna dair tanık dinletme taleplerinin mahkemece reddedildiğini, sözleşmenin 11.maddesi gereğince bu hususta da Dr. …’den onay alınması gerektiğini, 15.09.2014 tarihli tutanaktan da anlaşılacağı üzere, betonlama için taban temizliği yapılması istenen 400 metrelik kısmın zaten kendisi tarafından kazısı yapılan alan olduğunu ve burayla iligli bir ödemede yapılamayacağını, davacının da bu yönde bir ödeme talep etmediğini, tünelin geri alan kısmı için aynı yazıda topoğraflar kontrolünde iş planı yapılmasının olmadığını, taban temizliğinin betonlama esnasında yapılan bir işlem olduğunu, söz konusu tutanaktan kısa süre sonra sözleşmenin feshedildiğini, davacı tarafından herhangi bir izin alınmaksızın açıldığı iddia olunan 503 m³ tünel cebinin herhangi bir ölçüme dayalı olmadığını, göz kararı hesap yapıldığını, bu konuda da Dr. …’den onay alınması gerektiğini, bu işin müvekkili menfaatine olmadığını, davacı menfaatine olduğunu, bu sayede işi daha hızlı yapabileceğini, buna dair itirazlarının dikkate alınmadığını, söz konusu ilave ceplerin müvekkiline ilave yük getirdiğini, çökme riski oluşturduklarını ve iş bitiminde doldurulmaları gerektiğini, mahkemece toplam 163.000,00-TL’lik banka ödemelerinin dikkate alınmadığını, sadece 5 adet dekont dikkate alındığını, yine müvekkili tarafından davacının nam ve hesabına yapılan maaş ödemelerine ilişkin 20 adet toplam 42.966,60-TL’lik ödemenin de dikkate alınmadığını, oysa ki davacının mail yoluyla ikrar ettiği cari hesap mutabakatı yazısı ve personele olan borçları içeren maildeki isimleri geçen işçilere yapılan 2015 yılına ait maaş ödemeleri karşısında bu ödemelerin de dikkate alınması gerektiğini, tüm bu ödemelerin dosyada mübrez ticari defter kayıtları ve cari hesap tablosunda da bulunduğunu, davacıya yapılan 31.12.2014 tarihli 8.488,97-TL tutarlı çekin de dikkate alınmadığını, )yukarıda belirtilen tüm ödeme belgelerine göre tamamı ödenmiş tutarların toplamının 536.778,66-TL olduğunu, bu rakamın tamamının davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, değerlendirme yapılırken sözleşmenin müvekkili tarafından haklı olarak feshedildiğinin dikkate alınmadığını, davacı tarafından fesihten 6 ay sonra gönderilen 24.03.2015 tarihli e-mailde müvekkilinden alınmış bedel ve hizmetlerin açıkça belirtildiğini, buna göre toplam 126.423,60-TL’lik mahsup taleplerinin davacı tarafça kabul edildiğini, bu hususun tekrar değerlendirilmesi gerektiğini, yukarıda belirtilenlerden hariç, davacı tarafından halihazırda ödenmemiş olan 86.328,70-TL işçi alacağından da sözleşme ve iş kanunu gerğei müvekkili sorumlu olduğundan bu bedelin de davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, bu ödemelerde (126.423,60-TL+86.328,70-TL) 212.652,30-TL yukarıda belirtilen 536.778,66-TL’ye eklendiğinde taraflarınca davacı adına 749.430,96-TL ödeme yapıldığının ortada olduğunu, bu tutarların tamamının e-mail yazışmaları ile kanıtlanabilir durumda olduğunu, davacı tarafından sözleşmede belirtilen teknik personelin istihdam edilmemesi, mühendislik hizmetinin 40.000-TL karşılığı bir şirketten satın alınması, iş makinelerinin kullanımdan kaynaklı giderlerinde müvekkiline ayrıca yük olduğunu, davacının aylarca hiç hakediş hazırlamaması, fatura düzenlememesi, iş güvenliği tedbirlerini almaması, iş kalitesindeki sorunlar, personele ve devlete karşı sorumlulukların ısrarla yerine getirilmemesi nedeniyle sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini, davacının işi zamanında bitiremeyeceğini anlayınca cezai şart ödemek durumunda kalmamak için art niyetli olarak yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle müvekkilini feshe zorladığını, 01.10.2014 keşif tarihi itibariyle zemin düzenlenmesi yapılmamış 1960 metre tünel ve giriş çıkış portlarının yapımının hesaplanabileceğini, kalan işlerin mart 2015’de tamamlanabildiğini, sözleşmeye göre 150 günlük gecikme olduğunu, bununda sözleşmenin %30’una denk geldiğini (md.12), bu kapsamda toplam iş bedeli üzerinden 419.269,20-TL gecikme cezasının mahsubunun da talep edilmesine rağmen bu taleplerinin reddedildiğini, Sözleşmenin 9/6.maddesi gereğince müvekkili tarafından temin edilen 4.5 aylık “ateşçi bedeli” 22.680-TL, 8/3.maddesi gereği yemek bedeli 65.000-TL ve 8/10.maddesi gereği yakıt bedeli 14.710-00TL’nin de davacı hakedişinden düşülmesi gerektiğini, bunlara dair aleyhe yapılan hesaplamalara itirazlarını tekrar ettiklerini, ilk alınan bilirkişi raporu ile sonradan alınan raporlar arasında çelişki bulunduğundan, bu çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde yeniden alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi gerektiğini, TBK’nın 72.maddesi gereğince 2 yıllık zamanaşımı süresi 06.05.2016’da sona ermesine rağmen zamanaşımı itirazlarının reddedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.Taraflar arasında Diyarbakır/Çüngüş ilçesi Çağlayan regülatörü ve HES inşaatı bünyesinde tünel delme ve beton kaplama işine dair 06/05/2014 tarihli yüklenici sözleşmesi imzalanmış olup, sözleşmede işin konusu Çağlayan HES projesinin 1960 mt’lik toplam tünelinin kalan 450 mt’lik kısmının delinmesi ve 1960 mt’lik tünelin U kesit kanal ve düzeltme-destekleme işlerinin yapılması olarak tanımlanmış, tünel betonlanması işi 700.000,00 TL götürü bedel üzerinden, diğer işler ise değişik birim fiyatlar üzerinden fiyatlandırılmış, işin süresi toplam 5 Ay 15 Gün olarak belirlenmiş ve işin en geç 30 Ekim 2014 tarihinde teslim edileceği kararlaştırılmıştır.Dava, sözleşmeye konu işin tünel delme kısmı bitirildikten sonra, sözleşmenin davalı tarafça 24.09.2014 tarihli e-posta bildirimi ile haksız olarak feshedildiği, tünel delme işi sırasında ayrıca sözleşme dışı bir kısım işler de yapıldığı, sözleşmede tünel delme ve beton kaplama işlerinin ayrı ayrı ücretlendirildiği, bu beton kaplama işinden yapılacak kâr gözetilerek tünel delme için düşük ücretin kabul edildiği, ayrıca beton kaplama işi için bir takım ön hazırlıklar yapıldığı, bu nedenle haksız fesihten dolayı zarara uğranıldığı iddiasıyla, sözleşme kapsamında ve ilave olarak yapılan işlerin (tünel delmeye ilişkin) bedelinin, beton kaplama işine ilişkin olarak yapılan ön hazırlıkların masraf bedelinin ve haksız fesih nedeniyle yapılamayan beton kaplama işi nedeniyle uğranılan kazanç kaybına ilişkin bedelin davalıdan tahsili talebine ilişkindir.Davalı vekili cevabında, yetkili mahkemenin mahkemenin işin yapıldığı yer olan Çüngüş Mahkemeleri olduğunu, zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacının kendi insiyatifi ile işi bırakıp gittiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, ön inceleme duruşmasında reddedilen yetki itirazında ilişkin olarak bir istinaf itirazında bulunulmamıştır.Taraflar arasında imzalana sözleşme TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olduğundan ve TBK’nın 147/6 maddesine göre, eser sözleşmesinden kaynaklanan davalar 5 yıllık zamanaşımına tabi olup, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağından, eser sözleşmesinin feshi halinde muacceliyet fesih tarihinde oluşacağından, somut olayda, sözleşme 24/09/2014 tarihinde feshedilmiş ve eldeki dava ise 25/04/2016 tarihinde açılmış olduğundan, dava tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.Önce bu dosya ile birleştirilen, sonrasında ise tefrik edilen Bakırköy 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/8 esas sayılı dosyasında, dosyamız davacısı tarafından, o davaya konu 100.000,00 TL’lik senedin bu davaya konu sözleşme kapsamında teminat olarak verildiği ileri sürülmüş ve dosya karara çıkmış olup, karar taraflarca da istinaf edilmeksizin beklemekte olduğundan, dosyanın mevcut durumu ve bu dosyadaki taleplerin niteliği itibariyle bu aşamada birleştirme işlemi veya bekletici mesele yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.Yukarıda açıklandığı üzere, davaya konu sözleşmede iş bedeli; bir kısmı götürü bir ksımı birim fiyatlı olmak üzere karma belirlenmiştir.Davalı vekilinin yargılama sırasındaki ve istinaf dilekçesindeki beyanlarına, tarafların taleplerine ve dosya kapsamına göre, davalı tarafça gönderilen 24/09/2014 tarihli e-posta ile sözleşmenin ileriye etkili olarak feshedilmiş olduğu sabit olup, bu e-posta içeriğindeki “sözleşmeden doğan bütün haklarımız saklı kalmak kaydıyla sözleşmenizi tek taraflı fesih ediyoruz” ifadesinden fesih iradesi açıkça anlaşılmaktadır. İleriye dönük fesihte, fesih beyanının karşı tarafa ulaştığı ana kadarki tüm talepler sözleşme hükümlerine göre değerlendirilmelidir.Mahkemece dosya üstünden alınan 2. bilirkişi heyetinin 05/11/2019 tarihli kök ve 17/12/2019 tarihli ek raporlarında, davalı tarafça süresinde itiraz da edilmeyen Çüngüş Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/2 D.İş sayılı dosyasından yaptırılan tespit raporundaki metrajlar dikkate alınıp, davalının yerinde görülen bir kısım metraj itirazları da göz önünde bulundurularak nihai olarak belirlenen ve dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılan metrajlara göre, sözleşme konusu işler bakımından sözleşme fiyatları, ilave işler bakımından ise piyasa rayiçleri esas alınarak davacının hak ettiği işe bedelleri belirlenmiş olup, hükme esas alınan bu bedeller Dairemizce de dosya kapsamına uygun görüldüğünden, taraf vekillerinin bu husustaki istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak, taraflar arasındaki sözleşme feshedilmiş ise de, davacının zarar talepleri bakımından feshin haklı olup olmadığının tespiti gerekeceğinden, davalı iş sahibi tarafından feshe gerekçe olarak ileri sürülen “işin yüklenici tarafından ter edildiği iddiası” araştırılıp, buna ilişkin tüm delilleri toplanarak bu hususun açıklığa kavuşturulması, iddia edildiği gibi davacı yüklenicinin işi terki varsa bunda kimin kusurlu olduğunun, davalı iş sahibi tarafından terke mecbur bırakılıp bırakılmadığının, davalı iş sahibinin buna dayalı olarak yaptığı fesihte haklı olup olmadığının araştırılıp değerlendirilerek ortaya konulması, davalının fesihte haksız olduğu sonucuna varılması halinde davacının menfi ve müsapet zarar taleplerinden sorumlu olacağının dikkate alınması gerektiği halde, Mahkemece yapılan yargılamada ve gerekçeli kararda bu hususlar gözetilmemiştir.Ayrıca, davacı yüklenicinin kazanç kaybı talebinin reddine dair gerekçe yerinde bulunmamaktadır.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/1406 E – 2021/2835 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere, dönme ve fesihte kusursuz olan yüklenicinin, kusurlu olan iş sahibinden olumlu zarar isteyebileceği kabul edilmekte ve yerleşik içtihat ve uygulamalarında kâr kaybının TBK’nın 480. maddesinin ikinci cümlesi (BK 325) kıyasen kesinti yöntemine göre hesaplanacağı kabul edilmektedir. Buna göre hesaplamanın, dönme zamanında yapılmayan-kalan iş bedeli ya da işe hiç başlanmamışsa iş bedelinin tamamından, işin yapılmaması veya tamamlanmaması nedeniyle yüklenicinin yapmaktan kurtulduğu, işçilik, malzeme, vergi, sigorta, amortisman vs. giderleri ile kalan sürede başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararların düşülmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. (Örnek: Yargıtay 15. HD. 11.04.2007 T. 2006/4955 E. 2007/2372 K. ve Yargıtay 15. HD. 09.05.2013 T. 2012/7521 E. 2013/3029 K. ile Yargıtay 15. HD. 20.07.2011 T. 2011/864 E. 2011/4787 K. ) Esasında 1. Bilirkişi heyetinden alınan 19/09/2017 tarihli kök raporda da bu husus belirtilmiş ancak devamında hataya düşülerek götürü bedelli işte bunun hesaplanamayacağı belirtilmiş, Mahkemece de bu yanlış görüş esas alınmıştır. Ayrıca, gerekçeli kararda “elden yapılan 43.393,00 TL ödemeye” ilişkin olarak önce 5. Sayfanın 5. Paragrafında “…asılları ibraz edilmeyen, imzalarının ikrar edilmediği, davacı tarafça da kabul edilmeyen fotokopi belgeler ile ödeme iddiasının ispatlanmış sayılamayacağı anlaşılmakla davalının işbu belgelere dayalı toplam 43.393,00 TL’lik elden ödeme iddiası kabul edilmemiştir.” şeklinde değerlendirme yapıldığı halde, sonrasında aynı sayfanın 7. Paragrafında yapılan hesaplamada bu ödemeler de ödemeler toplamına dahil edilmek, kararın son paragrafındaki hesaplamada da bu ödemelerin dahil olduğu toplam miktar esas alınmak suretiyle çelişkiye düşülmüştür. Yeniden verilecek karar sırasında, bu ödemelerin 2. bilirkişi heyetinden alınan 05/11/2019 tarihli kök raporda davacı alacağından düşülen toplam 228.383,00 TL’ye dahil olduğu, davacı vekilince bu rapora bir itirazda bulunulmadığından bu düşümün kendisi aleyhine bağlayıcı hale geldiği, aynı heyetten alınan 17/12/2019 tarihli ek raporda hem 228.383,00 TL’lik ödeme toplamı hem de 43.393,00 TL’lik bu elden ödemeler hesaplamada dikkate alınmak suretiyle mükerrer düşüm yapıldığı hususları da göz önünde bulundurularak bu çelişkili durumun ortadan kaldırılması gerekmektedir.Davalı iş sahibi tarafından, davaya konu sözleşme ilişkisi kapsamında davacı yükleniciye doğrudan yapılan ödemeler haricinde bir takım harcama ve ödemelere dayalı olarak mahsup itirazında da bulunulmuştur. Her ne kadar davalı vekilinin cevap dilekçesinde mahsup itirazı yer almamakta ise de, mahsup bir itiraz olduğundan yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere ödeme belgesi, sulh ve ibralaşma belgeleri gibi “borcu söndüren belge” sunulması halinde bunların dikkate alınması gerektiğinden, davalı vekilince sonradan sunulan mahsup belgeleri de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin sonradan sunulan mahsup itirazının ve belgelerinin dikkate alınamayacağına ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.Mahkemece 2. bilirkişi heyetinden alınan 05/11/2019 tarihli kök raporda, bu mahsup itirazı kalemlerinden sadece “işçilere yapılan 14.456,80 TL ödeme” kalemi dikkate alınmış, davacı vekilince bu rapora karşı bir itiraz dilekçesi sunulmamış, bu heyetten alınan 17/12/2019 tarihli ek raporda, davacı vekilince kök rapora bir itirazda bulunulmadığı halde kök rapordaki bu mahsup kalemi 13.456,80 TL’ye düşürülmüş ve buna ilaveten “davacı adına yapıldığı belirtilen 30.000,00 TL servis ödemesi” ve “davadan sonra yatırılan SGK 1. Yapılandırma taksiti bedeli 50.473,29 TL” mahsup kalemleri de hesaplamaya dahil edilmiş, Mahkemece, bunlardan sadece “davacı çalışanlarının servis taşıması için davalı tarafça yapılan 30.000,00-TL’lik ödeme” ile “işçilere davacı adına davalı tarafından yapılan 13.456,80-TL ödeme” mahsup kalemi olarak dikkate alınmış, “SGK 1. Yapılandırma taksiti bedeli 50.473,29 TL’ye ve davalının sunduğu diğer mahsup belgelerine ilişkin mahsup itirazları ise ispat edilemedikleri gerekçesiyle dikkate alınmamışlardır.Ancak, gerek 2. bilirkişi heyeti kök ve ek raporlarında gerekse gerekçeli kararda davalının yerinde görülen ve görülmeyen mahsup itirazı kalemlerine ilişkin olarak usulüne uygun ve denetime elverişli bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. 30.000,00 TL’lik servis ödemesine ilişkin olarak sadece davacı tarafça davalıya gönderilen 10/12/2014 tarihli mail içeriğine dayalı olarak kabule gitmek yerinde olmadığı gibi, yerinde görülmeyen 29/12/2016 tarihinde yapılan 50.473,29-TL’lik SGK’ya yapılandırma 1.taksidi ödemesi bakımından yeterli araştırma yapılmadan, bu ödemenin ne sebeple yapıldığı, davaya konu sözleşme kapsamında davacının borçları kapsamında yapılıp yapılmadığı hususları SGK’ya müzekkere yazılarak açıklığa kavuşturulması gerekirken bu yönde bir araştırma yapılmadan yazılı olduğu şekilde gerekçe oluşturulması da yerinde olmamıştır. Ayrıca, davalı tarafın yerinde görülmeyen diğer mahsup kalemleri bakımından da raporlarda ve kararda yeterli bir değerlendirme yoktur. Bu nedenle, mahsup itirazları bakımından gerekli müzekkere cevapları dosyaya getirtildikten sonra, 2. Bilirkişi heyetinden; davalının her bir mahsup itirazı kalemine ilişkin olarak, tarafların 2. Bilirkişi heyeti ek raporuna karşı sundukları itiraz dilekçeleri ve istinaflarında dile getirmiş oldukları itirazları da göz önünde bulundurulmak suretiyle, usulüne uygun ve denetime elverişli yeni bir ek rapor alınması gerekmektedir.Açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf taleplerinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜNE,2-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/02/2020 tarih, 2016/407 Esas, 2020/123 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-Taraflar tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 11/10/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.