Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/332
KARAR NO: 2023/808
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 22/10/2019
NUMARASI: 2015/1218 Esas, 2019/987 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 26/09/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında 02/11/2012 tarihli Fason Üretim Anlaşması yapıldığını, davalının “…” isimli ürünün imalatını üstlendiğini, davacının ürünün imalatı için gerekli tüm üretim aşamaları ve uygulamalarına ilişkin talimatları içeren teknik dosyayı sözleşmenin kurulmasından önce davalıya teslim ettiğini, yine davacının ürünün imalatı için gerekli hammaddeleri zamanında davalıya teslim ettiğini, ancak anlaşmanın yürürlük tarihi olan 02.11.2012 yılından bu yana yapılan iki adet temsili üretimin üretim talimatlarına uygun yapılmadığının tespit edildiği, davalının üretimde kullanılması gerekli ekipmanlara sahip olmadığı halde fason üretim anlaşmasına ve ürün teknik dosyasında belirtilen özelliklere aykırı imalat yaparak ayıp ifada bulunduğunu, bu nedenle davacının büyük miktarda zarara uğradığını, davalının ayıplı ifasının gerek davacı şirket tarafından yapılan analizler gerekse bizzat davalının bitmiş analiz raporu ile açıkca ortaya çıktığını, 19.12.2014 tarihinde davalıya ayıp bildiriminde bulunulduğunu belirtmiş, davalı tarafından üretilen ilacın üretim talimatlarına ve spesifikasyonlarına uygun olmadığının tespitine, davalının ayıplı ifada bulunmak suretiyle sözleşmeye aykırı davrandığının tesbitine; davalının ürettiği ilaçtaki ayıbı gidermemiş olduğunun tespitine, davalının ayıplı ifadan dolayı kusurlu ve sorumluğu olduğunun tesbitine, davacının sözleşme süresince yapmış olduğu 93.440,00 TL masrafın işleyecek faizi ile birlikte tahsili ile davalının sözleşmeye ve kanuna aykırılık teşkil eden eylemleri sebebiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik davacının uğramış olduğu 25.500,00 TL maddi zararın ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevabında, davalının yükümlülüğünün davacı şiret tarafından kendisine sunulan teknik dosyada yer alan formül ve metotlara birebir uygun olarak imalat yapmak olduğunu, davalının ürün geliştirmek ile ilgili hiçbir taahhüdünün bulunmadığını, ürünün pilot imalatının davacı şirketi tarafından sunulan teknik dosyada yer alan formül ve metotlara uygun olarak ürün dosyasındaki şekil ve şartlarda gerçekleştirildiğini, davacı şirket personeli … tüm üretim aşamalarını önceden kontrol ettiğini, üretim sürecinde de hazır bulunduğunu, davacıya cihaz ve makine listesinin iletildiğini, ilk serinin analiz sonuçlarının 02.06.2014 tarihinde davacıya iletildiğini, davacının 04.06.2014 tarihinde sonuçların ve tüm çalışmaların uygun olduğuna dair onay maili gönderdiğini, davalının kendisine sunulan ürün dosyasında tanımlananlar dışında metot, proses hiçbir uygulama yapmamış olduğunun davacının da kabulünde olduğunu belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, alınan bilirkişi kök ve ek raporlarına göre; sözleşmeye konu “…” ürünündeki ayıbın üretim esnasında formülasyon geçişlerinde yapılan hatadan kaynaklandığı, bu soruna kullanılan kimyasal maddelerin birbiri ile uyuşmamasının sebep olduğu, “…” makinesinin varlığının ayıbın meydana gelmesinde etkisinin bulunmadığı, sözleşmenin tarafların sorumluluklarını düzenleyen 4.1. Maddesine göre davalının ürün geliştirilmesine ilişkin yükümlülüğü bulunmadığı, davacının üretim sürecinde kalite güvencesi sorumlusu vasıtası ile ayıptan haberdar olduğu, ham madde birleşimleri hususunda davalı tarafından davacının uyarılmasına rağmen üretime devam edildiği, bu nedenle TBK’nın 476. Maddesi uyarınca davalı yüklenicinin sorumluluğundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinafında, mahkemenin 11.10.2016 tarihli ara kararına aykırı olarak teslim edilen numuneler üzerinde tahlil yapılmadan rapor hazırlandığını, numunelerin analizinin raf ömrünü doldurmuş ve hatta üzerinden neredeyse 2 yıl geçmiş olan bir ürün üzerinden yapıldığını, böyle bir ürünün üretim tarihindeki koşulları yansıtmasının mümkün olmadığını, müvekkilince sunulan numunelerin acil olarak analizlerinin yapılması istenildiği halde, yerel mahkeme kasasında saklama koşullarına uygun olmayan şekilde yaklaşık 2 sene durduktan sonra analiz incelemesine gönderildiklerini, bu nedenle sağlıklı bir incelemeye tabi olamayacaklarını, 15.08.2018 tarihli raporda; Benzoil Peroksit maddesinin soğukta muhafaza edilmesi gerektiği sabit iken, stabilite koşulu 25 derecede %60 nem olmasına rağmen analiz sonucunda Benzoil Peroksit miktarının içerisindeki yardımcı maddelerin uçması sonrası yükseldiğinin savunulduğunu, oysa ki bu sıcaklıkta saklanması uygun olmadığı iddia edilen bir ütünde mantıksal olarak aktif madde de gözlenmemesi veya çok az miktarda tespit edilmesi gerektiğini, dosyaya delil olarak sunulan ürünün üretim tarihinin 2014 Mayıs olduğunu, stabilite süresinin 2 yıl olduğunu, oysa ki incelemenin 4 yıl sonra yapıldığını, …’ya göre ürünün saklama koşulunun 25°C olduğunu, 03.10.2018 tarihli rapordaki 2-8°C olması gerektiğine dair görüşün dayanaksız olduğunu, mahkemeye sunmuş oldukları orijinal ürün prospektüsünün dikkate alınmadığını, bu prospektüste saklama koşulunun 25°C olduğunun yazdığını, aynı şekilde Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış prospektüste de 25°C yazdığını, bilirkişi teknik heyet raporundaki “üründeki pütürlü görünüşün üretim esnasındaki formülasyon geçişlerinde yapılan hatalardan kaynaklandığına” dair görüşün yerinde olmadığını, referans ürün ile aynı içeriğie sahip olan ürün hakkında böyle bir tespitte bulunmanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu nedenle yardımcı ve ana maddeleri aynı olan ve hatta prospektüsündeki saklama koşulu bile değiştirilmeyen üründen kaynaklanan hatanın müvekkiline ait olamayacağını, formülasyon veya saklama koşulu hatası olmadığına dair ispat açısından mahkemece geçilecek bir laboratuvarda numune üretimi yaptırılması taleplerinin reddedildiğini, ürünün pütürlü yüzeye sahip olmasının nedeninin üretiminde “…” makinesinin kullanılmamış olması ve aktif madenin partikül boyutunun yeterince küçültülmemesinden dolayı da kimyasal ürünlerin bir araya toplanarak birbiri ile uyuşmaması olduğunu dolayısıyla numune ürünün kurumasının sebebinin bilirkişinin iddia ettiği gibi sıcaklık değil, katı partikül yapının prosese dahil edilmemesinden kaynaklı bir kimyasal bozulma olduğunu, davalı tarafından üretilen numunelerin ilacın üretim talimatlarına ve spesifikasyonlarına uygun olmadığını, formülasyon veya sıcaklık ile ilgili bir hata olup olmadığı konusunda kesin bir kanıya varılabilmesi için ürünün hem … makinesi kullanılmış, hem de kullanılmamış hali ile numune olarak üretilmesine karar verilmesi gerektiğini, davalının hatalı ve ayıplı olarak ürettiği numuneler için yapılan masrafların bilirkişi tarafından tespit edildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş sahibi, davalı yüklenicidir.Dava, davalının, taraflar arasındaki 02.11.2012 tarihli “Fason Üretim Anlaşmasına” konu “…” isimli ürünün numune imalatını ayıplı yaptığı, sözleşmeye uygun jel üretemediği iddiasıyla, davacının sözleşme süresince yapmış olduğu 93.440,00-TL masrafın ve bu nedenle uğramış olduğu şimdilik 25.500,00-TL maddi zararın davalıdan tahsili talebine ilişkindir.Davalı vekilince, davalının ürünün pilot imalatını davacı şirketin verdiği teknik dosyadaki formül ve metotlara uygun olarak gerçekleştirdiği, ilk serinin analiz sonuçlarının davalı tarafça “onay maili” ile uygun görüldüğü belirtilerek, davanın reddi istenmiştir.Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, Mahkemece, TÜBİTAK’a yaptırılan analize dayalı olarak alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, taraflar arasındaki sözleşmeye konu “…” ürünündeki ayıbın üretim esnasında formülasyon geçişlerinde yapılan hatadan kaynaklandığı, bu soruna kullanılan kimyasal maddelerin birbiri ile uyuşmamasının sebep olduğu, “…” makinesinin varlığının ayıbın meydana gelmesinde etkisinin bulunmadığı, sözleşmenin tarafların sorumluluklarını düzenleyen 4.1. Maddesine göre davalının ürün geliştirilmesine ilişkin yükümlülüğü bulunmadığı, davacının üretim sürecinde kalite güvencesi sorumlusu vasıtası ile ayıptan haberdar olduğu, ham madde birleşimleri hususunda davalı tarafından davacının uyarılmasına rağmen üretime devam edildiği, bu nedenle TBK’nın 476. Maddesi uyarınca davalı yüklenicinin sorumluluğundan bahsedilemeyeceği, davacı vekilince istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerek “…” kullanılmaması gerekse diğer itiraz hususlarının alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında değerlendirilerek yerinde görülmedikleri, davacı vekilinin orjinal ürünün prospektüsüne dayalı beyan ve itirazlarının da yerinde olmadığı, zira taraflar arasındaki sözleşmeye konu ürün formülasyonunun davacı tarafça verildiği, sözleşme konusunun orjinal ürünün birebir aynısının üretilmesi olmadığı, bilirkişilerce numune ürünün üretiminin üzerinden geçen sürenin ve mahkeme kasasında saklanmış olmasının da incelenmesine engel görülmediği, bilirkişi raporlarında “…” makinesinin varlığının ayıbın meydana gelmesinde etkisinin bulunmadığının açıkça belirtilmiş olması karşısında, davacı vekilinin başka bir laboratuvarda “… makinesi” kullanılan ve kullanılmayan yeni numune üretimleri yaptırılması talebinin de yerinde olmadığı, kaldı ki talebin usule de uygun olmadığı, başka bir laboratuvarda yeni üretilecek bir numunenin sadece “… makinesi” kullanılmamış olması nedeniyle davaya konu numune ile aynı ürün olarak kabul edilemeyeceği, zira üretimde formülasyon, hammede oranları vs pek çok etken olduğu, buna göre ilk derece mahkemesince davacının ispatlanamayan davasının reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 22/10/2019 tarih ve 2015/1218 Esas, 2019/987 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,2-Alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 26/09/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.