Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2442
KARAR NO: 2023/219
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2017/8 Esas, 2019/237 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 07/03/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davalı şirketin üçüncü kişilere devir edildiğini, devirden sonrada çalışmanın bir süre devam ettiğini, asıl problemin ise bundan sonra başladığını, müvekkil şirket ile davalı şirket arasında her yıl 120.000 takım üretim yapıldığını, bu üretim bir kaç yıl hep aynı miktarda yapıldığını, üretilecek olan ürünün miktarının maliyeti de etkilendiğini, üretim miktarı taraflar arasındaki yazışmadan da anlaşılacağı üzere üretilecek olan miktara göre maliyet değiştiğini, bu amaçla her yıl 120.000 takım planlaması devamlı olarak yapıldığını, filen de bu hususun gerçekleştiğini, 2013-2014-2015 yıllarında da 120.000 takım üretim yapıldığını, 2016 yılında da üretime başlandığını ve 120.000 takım üretimin karşılıklı olarak planlandığını, görüşüldüğünü ve üretilmesine karar verildiğini, her sene olduğu gibi sözleşmenin ilerde imzalanması kararlaştırıldığını, 20.000 takım üretildiğini ve davalıya teslim edildiğini, bundan sonra şirketin satın alma yetkilisinin değiştiğini, müvekkilinin şirketten uygun olmayan talepte bulunduğunu, müvekkilce kabul edilmemesi üzerine de üretim için müvekkilin de bulunan kalıplar iade istendiğini, müvekkilinin kalıpları ettiğini, müvekkil bu ticari ilişkinin sona ermesi sebebi ile menfi olarak zarara uğradığını, müvekkilin sözleşmenin haksız ve hiçbir gerekçe ileri sürülmeden fesih edilmesi sebebi ile zararları olduğunu, aksine müvekkili tarafından verilen fiyat teklifi en uygun teklif iken sadece satın alma yetkilisinin taleplerine uyulmadığından sözleşme fesih edildiğini, bu zararların üç kalemden oluştuğunu, müvekkil şirketin üretim yaparak satış yapamamaktan dolayı 120.000 takımdan 100.000 takımdan elde edeceği kar miktarını elde edemediğini, bundan dolayı müvekkilin elde etmekten mahrum kaldığı kar miktarı 100.000*2,83-TL olmak üzere 283.000,00-TL olduğunu, müvekkil şirket uzun süren ve talep edilen üretim ilişkisine güvenerek ve sadece davalıların talep etmiş olduğu ürünleri üretecek olan makine satın alındığını, makine satılmak istense hurda değeri ile satılabileceğini, müvekkilinin burada yaklaşık 300.000,00-TL zararı olduğunu, ancak bu zarar miktarı ilerde yapılacak olan incelemede ile netleşeceğini, bu alacak kalemi için belirsiz alacak şeklinde talepte bulunduğunu, yine davalının üretimlerini yetiştirmek ve zamanında teslim etmek amacı ile iş düzeni kurulduğunu, personel alımı ona göre yapıldığını, çalışan işçi sayısının ona uygun hale getirildiğini, şimdi ise bu işçiler, adeta boşta kaldığını, bu kişileri işte çıkarılması halinde ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatları söz konusu olacağını, üretimin iptal edilmesi ile mahrum kalınan kârdan dolayı fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 283.000,00-TL’nin yatırım sebebi ile makineden oluşan değer kaybı sebebi ile 2.000,00-TL ‘nin iş yerinin düzeninden ve işçilik zararından dolayı şimdilik fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak (belirsiz alacak davası) kaydı ile 2.000,00-TL’nin ticari avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevabında, müvekkilinin davacı gibi bir tacir olduğunu, davacının müvekkili ile akdettiği stand satın alma sözleşmelerinin “Uygulanacak Diğer Hükümler” başlıklı 11. maddesinin (s) bendi uyarınca sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul Merkez Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili kılındığını, bu nedenle Bakırköy asliye ticaret mahkemelerinin iş bu davaya bakmaya yetkili olmadığını, yetki sözleşmesi sebebiyle iş bu davaya bakmakla sadece İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, bu nedenle davanın öncelikle yetkisizlik nedeniyle rededilmesi gerektiğini, esas yönünden ise davaya konu makine de oluşan değer kaybı ve işçilik zararlarının dava açıldığı tarihte kesin olarak belirlenebilir nitelikte olduğunu, bunlar için belirsiz alacak davası açılması mümkün olmadığını, bu nedenle davacının HMK.’nun 107. maddesine aykırı olarak açtığı davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının makinede oluşan değer kaybı ve işçilik zararlarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden davanın bu talepler yönünden hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davacı şirket ile davalı şirket arasında çeşitli tarihlerde “Stand Satın Alma Sözleşmesi” imzalandığı, bu sözleşmelerden sonuncusunun 20.02.2015 tarihinde imzalanmış olup sözleşmenin 01.01.2015-31.12.2015 tarihleri arasında geçerli olacağının (sözleşme m. 8) kararlaştırıldığı, yine taraflar arasında aynı tarihli bu sözleşmeye ait “1 No’lu Ek Protokol” düzenlendiği, ancak 2016 yılı için taraflar arasında bu yönde bir sözleşme imzalanmadığı, 2016 yılına ilişkin sözleşme görüşmelerinin esas itibariyle ” TT Modüler Başlık satın alma ve Bayramlık Stand satın alma” olmak üzere iki farklı ürün için yapıldığı, davalı şirketin iki farklı ürün için aralarında davacı şirket de olmak üzere çeşitli firmalardan sonradan sözleşme yapmak üzere fiyat teklifi aldığı, dosya kapsamında bulunan elektronik posta yazışmalarından görüldüğü üzere işbu davanın tarafları arasında sözleşme yapmak üzere görüşmeler yürütüldüğü, öneriye davet niteliğinde teklifler gönderildiği, sözleşmenin esaslı noktalarında anlaşma sağlandıktan sonra davacı tarafından sözleşmenin esaslı unsurlarından olan “bedel” de değişiklik teklifinde bulunduğu, yeni bir öneri niteliğindeki e- postanın davalı şirket tarafından kabul edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi belge sunulamadığı, bu durumda taraflar arasındaki sözleşme görüşmelerinin TBK m. l’deki hüküm uyarınca olumsuz sonuçlandığı ve bu nedenle de taraflar arasında akdedilmiş bir sözleşmenin varlığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla henüz kurulmamış bir sözleşmenin feshi nedeni ile menfi zarar talep edilemeyeceği gerekçesiyle, davacının davasının reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinafında, alınan raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, taraflar arasında süregelen sözleşme ilişkisine dair tanıklarının dinlenmediğini, süregelen uygulamada sözleşmelerin sonradan imzalandıklarının dikkat edilmesi gereken husus olduğunu, ticari kayıtlar incelendiğinde sözleşmelerin üretim başladıktan sonra imza edildiğinin görüleceğini, 2016 yılında aynı şekilde davalı talebi doğrultusunda üretime başlandığını ve 20.000 takım üretilip teslim edildiğini, TT Modüler Başlık için başka bir firma ile anlaşılmış olmakla birlikte, bayram standı için müvekkilinin tekliflerinin kabul edildiğini, ancak daha sonra sözleşmenin yapılmadığını, sonrasında da 28.03.2016 tarihli ihtarname ile üretime ilişkin kalıpların tesliminin istendiğini, sözleşme yapılmamış olsa idi kalıpların müvekkilinde bulunmaması gerektiğini, meselenin bayram standı ile ilgili sözleşmenin kurulup kurulmaması olmadığını, davaya konu zararın; davalı tarafça kalıpların geri istenmesi üzerine 12 yıldır süren ticari ilişkinin sonlandırılmasından kaynaklandığını, bu özel durumun davada incelenmediğini, müvekkili şirket tarafından tasarlanan ve davalıya üretilen aparat sayesinde davalının bakkal ve marketlere kurduğu stantların istendiği kadar yan yana konulmasının sağlandığını ve bu sayede davalının satışlarının 3-4 kat arttığını, davalının bundan dolayı ticari ilişkilerinin uzun yıllar süreceğini taahhüt ettiğini, bu nedenle müvekkilinin bir kısım buluşlarının dahi davalı elemanları adına tescil ettirildiğini, bu konuda tanıklarının dinlenilmediğini, davalı şirket yetkililerine yemin teklif etme haklarınında engellendiğini, sona erdirilen “her yıl 120.00 takımlık sipariş” ilişkisi nedeniyle üretimlerin iptal edildiğini, kâr kaybı oluştuğunu, bunun için satın alınan makine, teknik teçhizat ve teknik personelin atıl kaldığını belirterek, kararın kaldırılarak, yeterli inceleme ve bilirkişi incelemesinden ve tanık ve diğer delillerin toplandıktan sonra davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.Dava, taraflar arasında her yıl yenilenmesi hususunda mutabakat bulunduğu iddia edilen “yıllık 120.000 takım (TT modüler başlık) stand üretimi-satımına” ilişkin eser sözleşmesi ilişkisinin, davalı şirketin satın alma yetkisinin 2016 yılında değişmesi ve yeni yetkilinin davacıdan talep ettiği kabul edilemez isteklerinin reddedilmesi nedeniyle, davalı tarafça sonlandırılmasından dolayı, 2016 yılında üretilmesi-satılması planlanan 120.000 takımdan kalan 100.000 adedinin alınmaması nedeniyle oluşan kâr kaybının, bu üretimler için alınan makinanın hurdaya çıkması nedeniyle oluşan zararın ve bu üretim için kurulan iş düzeni ( işçi sayısı vs.) nedeniyle oluşan zararın davalıdan tahsili talebine ilişkindir.Davalı vekilince, iddia edilen (2016 yılına ilişkin) sözleşme ilişkisi kabul edilmeyerek, davanın reddi istenmiştir.Mahkemece, 2016 yılına ilişkin olarak davacının ileri sürdüğü şekilde bir sözleşme ilişkisi kurulduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karşılıklı edimleri içeren eser sözleşmelerinde yüklenicinin görevi eseri sözleşmesine, amacına ve tekniğine uygun tamamlayarak teslim etmek; iş sahibinin görevi ise, sözleşmede kararlaştırılan yükümlülükler varsa bunların yerine getirilmesiyle eserin bedelini ödemekten ibarettir. Kural olarak eser sözleşmesi ilişkisinin kurulması herhangi bir şekil şartına tabi olmayıp, tarafların “icap” ve “kabul” iradelerinin birleşmesiyle sözleşme ilişkisi kurulur. Şekil şartı, sözleşmenin geçerlilik şartı olmayıp, ispat şartıdır. (Yargıtay 15 Hukuk Dairesinin 25/09/2018 tarih,2018/3698 Esas, 2018/3394 karar sayılı kararı) 4721 sayılı TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü amirdir.6100 sayılı HMK’nın “Senetle ispat zorunluluğu” başlıklı 200. maddesinde düzenlenen “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.” hükmü gereği müddeabihin miktarına göre ve davalı iş sahibi yanca sözleşme ilişkisinin ispatı bakımından tanık dinlenilmesine açıkça muvafakat gösterilmediğinden davacı taraf, taraflar arasında akdi ilişki kurulduğuna ilişkin iddiasını senetle ispat etmek zorundadır.Bu açıklamalar doğrultusunda dosya kapsamı değerlendirildiğinde, davacı yüklenici tarafından, taraflar arasında her yıl yenilenen, sürekli edimli bir eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğunun iddia edildiği ve bu sözleşme ilişkisinin bitiş tarihinin belirtilmediği, buna göre davacı tarafça, süresiz olarak yapıldığı iddia edilen eser sözleşmesinin davalı tarafça 2016 yılında yenilenmemiş olması olması sebebiyle oluştuğu iddia edilen yukarıda belirtilen zarar kalemlerinin talep edilmiş olduğu, dosya kapsamına göre davacı tarafça böyle bir süresiz sözleşme ilişkisinin varlığını ispatlayacak yazılı bir delilin dosyaya sunulamadığı, mahkemece de bu yönde yapılan değerlendirmenin yerinde olduğu, ancak davacı tarafça dava dilekçesinde açık bir şekilde “yemin” deliline de dayanılmış olması karşısında davacı tarafa iddia ettiği bu belirsiz süreli sözleşme ilişkisinin ispatına ilişkin olarak yemin delilinin hatırlatılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu yönde bir uygulamaya gidilmeden yargılamanın neticelendirilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 20/03/2019 tarih, 2017/8 Esas, 2019/237 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde inceleme yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine İADESİNE, 5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda DİKKATE ALINMASINA, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 07/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.