Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi 2022/2408 E. 2023/170 K. 21.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2408
KARAR NO: 2023/170
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 15/06/2022
NUMARASI: 2022/251 Esas, 2022/496 Karar
DAVANIN KONUSU: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 21/02/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Tunus Cumhuriyeti Enfida şehrindeki Zeynelabidin Bin Ali Uluslararası Havalimanı projesinin bir kısım işlerini yüklenmiş olan davalı ile davacı arasındaki elektrik bağlama işleri yönünden düzenlenen 28/02/2008 tarihli sözleşmeye bağlı olarak doğan alacak hakkında Tunus Asliye Mahkemesi 29 Numaralı Sivil Yargı Dairesi’nin 25/11/2010 tarih ve … nolu dosya kararının Temyiz Mahkemesi tarafından bozulması neticesinde Tunus Medeni İstinaf Mahkemesi’nin 22. Dairesi’nin 01/03/2017 tarih ve 46741/48169 nolu dosya kararının ve söz konusu İstinaf Mahkemesi kararını onaylayan Tunus Cumhuriyeti Temyiz Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 51781.2017 nolu dosya kesin kararı ile toplam 659.741,005 Tunus Dinarı alacağa karar verildiği halde davalı tarafça ödenmediğini, söz konusu Tunus Asliye Mahkemesi 29 Numaralı Sivil Yargı Dairesi’nin 25/11/2010 tarih ve 4196 nolu dosya kararının Temyiz Mahkemesi tarafından bozulması neticesinde Tunus Medeni İstinaf Mahkemesi’nin 22. Dairesi’ nin 01/03/2017 tarih ve 46741/48169 nolu dosya kararının ve söz konusu İstinaf Mahkemesi’nin kararını onaylayan Tunus Cumhuriyeti Temyiz Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 51781.2017 nolu dosya kesin kararın 5718 Sayılı MÖHUK uyarınca tenfizine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görev itirazında bulunulduktan sonra ticari dava niteliğinde olan bu davada zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğini, ayrıca Türk Mahkemelerince tanınması ve tenfizi talep edilebilecek bir hüküm bulunmadığını, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olmadığını, MÖHUK madde 48’e göre teminat alınması gerektiğini, davacı vekilinin vekaletnamesinde tanıma ve tenfiz konusunda özel yetki olmaması nedeniyle davanın usulsüz vekaletname ile açıldığını ve esas hakkında da tanınması ve tenfizi talep edilen kararın hüküm fıkrasının gerekçesiz olması ve MÖHUK’ da aranan tenfiz şartlarının gerçekleşmemiş olması nedenleri ile davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. Mahkemece; Resmi Gazetenin 29/06/1984 sayısında yayınlanan Kanunla onaylanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Kararların Tanınması ve Yerine Getirilmesi Hakkındaki Sözleşme” , taraflar arasındaki ticari sözleşme, tenfizi talep edilen kararların tercümeleri ile onanmış örnekleri, dosya kapsamına uygun olup mahkemece de isabetli görülen rapor-ek rapor ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde söz konusu Sözleşmede ve MÖHUK’ da öngörülen tenfiz şartlarının yerine gelmiş olduğu gerekçesi ile; Davanın KABULÜ İLE, Tunus Asliye Mahkemesi 29 Numaralı Sivil Yargı Dairesi’nin 25/11/2010 tarih ve 4196 nolu dosya kararının Temyiz Mahkemesi tarafından bozulması neticesinde Tunus Medeni İstinaf Mahkemesi’nin 22. Dairesi’ nin 01/03/2017 tarih ve 46741/48169 nolu dosya kararının ve söz konusu İstinaf Mahkemesi’nin kararını onaylayan Tunus Cumhuriyeti Temyiz Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 51781.2017 nolu dosya kesin kararının TENFİZİNE, karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinafa başvurmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile MÖHUK’nun 51. maddesinde yer alan “Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir.” şeklindeki hüküm gereğince görevli mahkemenin açıkça belirtildiğini, tanıma ve tenfiz davalarında mahkemenin, sadece tenfiz şartlarını incelediğini, diğer bir ifade ile tanıma ve tenfiz mahkemesinin içerik denetimi yapmadığını, dolayısı ile tanıma ve tenfiz davalarının asliye ticaret mahkemesi olarak ihtisas mahkemelerinde görülmesinin gerekmediğini, bu nedenle mahkemenin görevsiz olduğunu, somut uyuşmazlık kapsamında, tanıma ve tenfiz davalarında aranan “Kararın Kesinleşmiş Olması” ön şartının yerine gelmediğini, dava dilekçesinin ekinde sunulmuş olan deliller arasında Tunus Mahkemelerinin vermiş olduğu kararlar bulunduğunu, ancak, davacının Tunus Mahkemelerinde kararların nasıl kesinleştiğine ilişkin herhangi bir belge sunmadığı gibi kesinleşme şerhini de dilekçesine eklemediğini, dava dilekçesi ekinde yer alan Tunus Cumhuriyeti Temyiz Mahkemesi tarafından verilen kararda da kesinleşmeye ilişkin herhangi bir ibare bulunmadığını, tutanağın son bölümünde: “Temyiz Mahkemesi tarafından temyiz talebi şekil açısından kabul ve esas açısından reddedilerek davalı tarafından yatırılan sigorta parasına el konulmasına karar vermiştir.” denildiğini, bu kararda herhangi bir kesinleşmeden bahsedilmediği gibi, “davalı tarafından yatırılan sigorta parasına el konulmasına” karar verildiğini, davacının Tunus Temyiz Mahkemesine ne miktarda sigorta parası yatırıldığını dava dilekçesinde belirtmediği gibi ilgili kararın hüküm fıkrasının sigorta parasına el konulmasından ibaret olduğunu, bu anlamda, Türk Mahkemelerince tanınması ve tenfizi talep edilebilecek bir hükmün varlığından söz edilemeyeceği gibi hüküm fıkrasının da gerekçesiz olduğunu, Türk hukukunda, mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının zorunlu olduğunu, Anayasanın 141/3. Maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” açık düzenlemesiyle mahkemelerin gerekçesiz karar veremeyeceğinin anayasal güvence altına alındığını, Tunus Mahkemelerince verilmiş bu kararın, açıkça Türk anayasa hukukuna ve kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu, kamu düzenine aykırı olmama koşulunun bir yabancı mahkeme kararının tanınması veyahut tenfizi bakımından MÖHUK kapsamında aranan koşullardan olduğunu, öncelikle tanıma ve tenfiz davalarında hükmün verildiği devlet ile Türkiye arasında mütekabiliyetin bulunması gerektiğini, Türkiye ile Tunus arasında mütekabiliyet bulunmadığını, dava dilekçesinde Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti arasında hukuki ve ticari konularda adli kararların tanınması ve yerine getirilmesi hakkında 07.05.1982 tarihli olduğu belirtilen sözleşmenin hukuki ve ticari konularda değil ceza konularında olduğunu, tenfiz talepli ikame edilen dava dilekçesinde kararın kesinleştiğini gösteren ve verildiği ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin sunulması gerektiğini, ancak davacı tarafından bu yönde herhangi bir belgenin dava dilekçesi ile dosyasına sunulmadığını, yabancı resmi belgelerin, Türk hukukunda da resmi belge niteliğini taşıyabilmesi için HMK’nun 224. maddesi hükmü, “Yabancı devlet makamlarınca hazırlanan resmî belgelerin, Türkiyede bu vasfı taşıması, belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır.” şeklinde olup aksi durumda resmi belge niteliğinin Türk hukuku açısından kabul edilmeyeceğini, yabancı mahkeme kararları da resmi belge niteliğinde olduğundan HMK’nun 224. maddesi hükmünün yabancı mahkeme kararları içinde geçerli olduğunu,, yabancı ülkenin kesinleşme kararının ve ilgili belgelerin en başta delil dilekçesi ile birlikte sunulması gerekirken dosya tekemmül ettikten sonra sunulmuş olmasına hiçbir suretle muvafakat etmediklerini 14.07.2021 tarihli dilekçe kapsamında mahkemeye beyan ettiklerini, yasal delil sunma süreleri geçtikten sonra dosyaya sunulan hiçbir belgenin hükme esas alınamayacağını, kesinleşme şerhi süresinde sunulmayan kararın tanıma ve tenfizinin mümkün olmayacağını, tanıma ve tenfiz davasının şartlarından bir diğerinin ilamın, Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması olduğunu, Türk mahkemesinin münhasıran yetkili olduğu konularda yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizinin mümkün olmadığını, yetki sözleşmesiyle bir Türk mahkemesinin veya bir yabancı mahkemenin yetkili kılınmasının mümkün olduğunu, davacının, tanınması ve tenfizi istenen Tunus Mahkeme kararının yargılama aşamasında, müvekkili şirket ile yapılan görüşmelerde Türk Mahkemelerinde de yargı yoluna başvuracaklarını belirttiklerini, davacı ile aralarında şifahen yapılan bu anlaşma gereğince ortak irade ile Türk Mahkelemelerinin yetkili kılındığı işbu örtülü anlaşmadan sonra, Tunus Mahkemelerince verilmiş kararın tanınması ve tenfizinin yasalara aykırı olduğunu, kaldı ki, davacının yabancı mahkemenin yetkisini ispat eder nitelikte herhangi bir delile de dayanmadığını, tanıma ve tenfiz şartlarından bir diğerinin de hükmün kamu düzenine açıkça aykırı olmaması ve kararın davalının savunma haklarına riayet edilerek verilmiş olması olduğunu, yabancı devlet yargılamasında hâkimlerin mutlak bağımsızlığı, tarafsızlık ilkesi, davalının savunma haklarının kısıtlanmamış olması gibi Türk usul hukukunun ana prensiplerine uyulup uyulmadığı konusunda da inceleme yapılması ve akabinde tanıma ve tenfiz şartlarının oluştuğundan bahisle tanıma veyahut tenfiz kararının verilmesi gerektiğini, davacının dayanmış olduğu deliller arasında; yabancı mahkemece yapılan yargılama sırasında sadece ihtarname, sözleşme ve dekontlar incelenerek karar verildiğini, oysa, Türk usul hukukunun temel prensipleri çerçevesinde yapılacak yargılamada bir çok delil incelemesi yapılması gerekmekte olup sadece bir taraftan sadır olan delillere dayanılarak hüküm kurulmasının açıkça taraf menfaatlerine ve adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil ettiğini, MÖHUK’un 48. maddesi ve uluslararası sözleşmeler gereğince bir yabancının Türkiye’de dava açması durumunda teminat göstermek zorunda olduğunu, HMK 144/1-ğ bendi gereğince davacı tarafın teminat yatırmamasının dava şartlarına aykırılık oluşturduğunu, bu nedenle, davacının mahkeme tarafından takdir edilecek teminatı yatırması gerekmekte iken 27.11.2019 tarihli duruşma zaptı çerçevesinde Tunus devleti ile Türkiye arasında karşılıklılık ilişkisinin varlığından bahisle teminat yatırılması zorunluluğunun olmadığı şeklinde verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, huzurdaki davada dava açılmadan arabuluculuğa başvuru zorunlu olduğundan davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, yabancı mahkeme kararında, Temyiz Mahkemesinin hüküm gerekçesinin açıklanmadığını, mahkeme tutanağında “Temyiz Mahkemesi tarafından temyiz talebi şekil açısından kabul ve esas açısından reddedilerek davalı tarafından yatırılan sigorta parasına el konulmasına karar vermiştir.” şeklinde hüküm kurmakla yetinildiğini, davada tenfizi istenen kararın kamu düzenine aykırı olup olmadığının sadece gerekçe ile saptanabileceğini, kararın gerekçesiz olmasının aynı zamanda adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturduğunu belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir.Davacı, taraflar arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklı ihtilaf meydana geldiğini, davalı aleyhine Tunus Mahkemesinde açtıkları davanın lehlerine sonuçlandığını ve kesinleştiğini, kararın Türkiye’de icra edilebilmesi için tanınması ve tenfizi gerektiğini belirterek kararın tenfizini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinafa başvurmuştur.Davaya konu tenfizi istenen yabıncı mahkeme kararının taraflar arasındaki ticari işletmelerinden doğan ihtilafa ilişkin ve tarafların tacir olmaları nedeniyle, MÖHUK 50/1 maddesine göre Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan davalının görev itirazı yerinde değildir. Resmi Gazetenin 29/06/1984 sayısında yayınlanan Kanunla onaylanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Kararların Tanınması ve Yerine Getirilmesi Hakkındaki Sözleşme” ile tenfizi talep edilen kararı veren mahkemenin bulunduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma bulunmasına ve bu anlaşmanın 3. Maddesinde karşılıklı olarak teminat yatırılmasından muafiyete ilişkin düzenleme yer almasına göre, davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. Davacı dava açarken her ne kadar yabancı mahkeme kararının kesinleştiğine ilişkin belgeyi sunmamış ise de anılan belge yabancı devlet makamlarınca daha sonra usulüne uygun olarak onaylanmış olup, onaylı kesinleşmiş karar örneği dosyaya sunulduğundan, HMK 115/3 maddesi gereğince giderilebilir nitelikte dava şartı olan bu eksiklik yargılama aşamasında giderildiğinden davalının bu yöndeki itirazı yerinde değildir. Taraflar arasındaki sözleşmeye göre talebe konu kararı veren Tunus Mahkemelerinin yetkili olduğu, davalının tanınması ve tenfizi istenen kararın verildiği yargılamaya katılmak üzere usulüne uygun olarak çağırıldığı, davalının temsil edilerek yargılamaya katıldığı, sunulan belgelere göre talebe konu yabancı mahkeme kararının kesinleşmiş olduğu, hükmün icra kabiliyetine haiz olduğu, kamu düzenine aykırılık oluşturabilecek bir yön bulunmadığı, verilen kararın içeriğine göre Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda karar verildiği ve talebe konu kararın tenfizi için gerekli şartların oluştuğu anlaşılmakla, davalı vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/06/2022 tarih ve 2022/251 Esas, 2022/496 Karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 84.357,00-TL istinaf karar harcından peşin alınan 21.089,70-TL’nin mahsubu ile bakiye 63.267,30-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 21/02/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.