Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi 2021/2465 E. 2021/2407 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
46. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2465
KARAR NO: 2021/2407
KARAR TARİHİ: 09/12/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2019
NUMARASI: 2019/56 Esas 2019/1337 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR YAZIM TARİHİ:10/12/2021
İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 20/11/2019 tarihli ve 2019/56E.- 2019/1337K. sayılı dosyasında verilen karar; davacı tarafça vaki istinaf talebi üzerine istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde belirtilen toplam 16.918,00 TL. bedelli bonoların vade tarihi geçmiş olmasına rağmen davalı tarafça ödenmediğini faizi ile birlikte davalıdan tahsili talep ve dava edilmiştir. İlk derece mahkemesince; “Dava, dava konusu bonolara dayalı olarak alacağın faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A -(ek:06/12/2018-7155/23 md.): “ilgili kanunlarda arabulucuya başvurmuş olması dava şartı kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır: Davacı arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya son tutanağı bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir…” hükmü yer almaktadır. Dava dilekçesine ekli arabuluculuk son tutanağının incelenmesinde; arabuluculuk süresinin başlangıç tarihin 07/03/2019 ve sürecin bittiği tarihin 15/04/2019 olduğu sürecin bittiği tarihin 15/04/2019 olduğu, dava tarihininde 08/03/2019 tarihi olması nazara alındığında davacının arabuluculuk faaliyeti devam ederken mahkememizde görülen işbu davayı açtığı anlaşıldığından Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun 18/A – 2 md. Uyarınca davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur” şeklindeki gerekçeye istinaden -6325 sayılı yasanın 18/A maddesi uyarınca davanın usulden reddine..” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin kanunen yapması gereken ihtaratı yapmasına bile gerek kalmadan arabuluculuk sonuç tutanağının davanın açılmasının ardından sunulmuş olmasına, davanın seyrini etkilememiş olmasına, arabuluculuk tutanağının sunulmasından 3 ay sonra mahkeme tarafından tensip yapılıp tarafların duruşmaya çağrılmasına karşın, mahkeme tarafından uyuşmazlığa ilişkin yargılama yapılmadan davanın usulden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu kararın bozulmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLERİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, vade tarihi geçmiş bonolara dayalı olarak alacağın faizi ile birlikte tahsili istemidir. Mahkeme arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğinden bahisle red kararı vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, ihtarat yapılmadan karar verildiğini ileri sürmüştür. Her şeyden evvel görevin ve davanın ticari dava vasfı olup olmadığının tartışılması gerekir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı- İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323). Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır.Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez. Bu genel açıklama çerçevesinde somut olay irdelendiğinde; Davacı banka tacir olsa da, davalının tacir kaydının bulunmadığı, tacir olmadığı, takibe konu vadesi geçmiş bonoların kambiyo vasfını taşımadığı yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde davanın mutlak ticari dava olmadığı ortadadır. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her safhasında mahkemece resen nazara alınması gereklidir. Bu kapsamda eldeki davada genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olup görevsizlik kararı verilmesi gerekirken HMK.114. Maddesindeki dava şartlarının incelenmesi usul ve sırasına riayet edilmeksizin yazılı şekilde karar tesisi isabetli görülmemiştir. Bu itibarla, davacı vekilinin istinaf taleplerinin HMK 353/1.a.3 maddesi gereğince kararın ortadan kaldırılmasına oy birliği ile karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin’nin 20/11/2019 tarihli ve 2019/56E.- 2019/1337K. sayılı kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, 2.Yukarıda belirtilen kapsamda işlem yapılması için dosyanın İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ne gönderilmesine, 3.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 4.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, 5.Davacının yatırdığı 59.30 TL istinaf karar harcının iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda,09/12/2021 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.