Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi 2020/2095 E. 2022/371 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
46. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2095
KARAR NO: 2022/371
KARAR TARİHİ: 24/02/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/07/2019
NUMARASI: 2018/511 Esas – 2019/670 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR YAZIM TARİHİ: 24/02/2022
İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin 01/07/2019 tarihli ve 2018/511 Esas- 2019/670 Karar sayılı dosyasında verilen karar; istinaf talebi üzerine istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Tarafların arkadaş olup, davalı tarafın güzellik salonu açmak için davacıdan 18.000,00 TL borç para istediğini, davacının bu parayı verdiğini, borca teminat olarak bono aldığını, davalının bonoda alacaklı kısmına davacının yabancı olmasından istifade kendi adınI yazdığını, ödeme niyeti olmadan borç aldığını belli ettiğini, davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı ile sms yoluyla yapılan konuşmalarda davalı borçlunun 18.000,00 TL borçlu olduğunu kabul etmekle birlikte ödemek için parası olmadığını da beyan ettiğini, HMK 202’ye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunması halinde tanık dinlenebileceğinin düzenlendiğini ve buradan yola çıkarak mahkemeye sundukları alacaklı ve borçlusu aynı kişi olarak düzenlenmiş bononun ve telefon mesajlaşmalarının delil başlangıcı olarak kabulü ile tanıkların dinlenmesini, itirazının iptali ile takibin devamını, % 20 ‘den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafa borcu bulunmadığını, tam tersi davacının 17.000,00 TL ödemesi gerekirken ödemediğini, davacının yoğun israrı ile giderleri yarı yarıya ödemek kaydı ile bayan kuaförü açmaya karar verdiklerini, davacının dükkan açmak için 35.000,00 TL yi kendisinin vereceğini taahhüt ettiğini, dükkanı açmak için ikna olduktan sonra davacının kendi kullanacağı kuaför malzemelerini satın aldığını ve 18.000,00 TL verdiğini iddia ettiğini, resmi olarak dükkanın kendi üzerine yapıldığını, davacının ortak dükkana katkı vermesi için 17.000,00TL getirmesi gerektiğini, getirirse senet vereceğini söylediğini, internetten bonoların nasıl doldurulacağını öğrenmek için kendi kendine bir örnek bono tanzim ettiğini, defter arasında muhafaza ettiğini,17.000,00TL yi davacının vermediğini, ortak dükkanı bıraktığını, çalışmadığını ve giderken bu müsvette senedi yanında götürdüğünü ve zaman zaman davalıyı tehdit ettiğini, haksız kazanç sağlamak için aleyhine icra takibi başlattığını, davacının çok iyi Türkçe bildiğini, 15 yıldan fazla Türkiyede ailesi ile birlikte yaşamakta olduğunu, daha öncede kuaför … ile çalıştığını, ticari hayatı bildiğini haksız davanın reddini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “..Poliçeye ait hükümlerden hangilerinin bonoya uygulanacağını gösteren TTK’ nun 690.maddesinde (6102 sayılı yasanın 778. maddesi), poliçe ile ilgili 585.maddeye (6102 sayılı yasanın 673. maddesi) bir atıf yapılmadığından, genellikle, bir kimsenin “ kendi emrine” bono tanzim edemeyeceği kabul edilmektedir. Başka bir deyişle, bono tanzim eden kendisini lehtar olarak gösteremez. Aynı şekilde, 690.maddede 585.maddeye atıf yapılmamış olduğu için bir bononun “üçüncü şahıs hesabına” düzenlenmesine de imkan yoktur (Öztan, F.:Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1997, s. 987). Bonoda aynı kişinin hem keşideci hem de lehtar durumunda olması hukuken mümkün bulunmadığından, takibe konu senedin bono vasfında değildir. (Y.19.H.D. 2007/1724E-2007/5970K, 2008/9888E – 2008/10682) Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, Mahkememizce her ne kadar tarafların bir kısım tanıkları dinlenilmiş olsa da, dava konusu takibin dayanağı olan bononun keşideci ve lehtarının aynı kişi olduğu, bunun hukuken mümkün olmadığı, o halde takip konusu senedin bono vasfı olmadığı, davacının alacaklı olamayacağı, davacının davalıdan alacaklı olduğunu ispatlayamadığı kanaatiyle ,.. 1-Davanın REDDİNE, ..” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı taraf, davacıdan 18.000,00 Türk Lirası borç para aldığını, aldığı bu borç para karşılığı olarak, davacının yabancı olması ve bono düzenlemeyi bilmemesinden faydalanarak alacaklısı ve borçlusunun kendisi olduğu bir bono düzenleyerek davacıya verildiğini, borcun davalı tarafça ikrar edildiğini, telefon mesajları ve tanık beyanları ile sabit olmasına rağmen ilk derece mahkemesince bu hususların hiç değerlendirilmediğini, bononun geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, alacaklı ve borçlunun aynı kişi olduğu nedeni ile bononun geçerli olmadığının taraflarınca da bilindiğini, ilk derece mahkemesince bu hususta hiçbir araştırma yapılmadığını, davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmemiş olmasına rağmen, davalı lehine vekalet ücreti takdir edildiğini, kararın kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLERİLMESİ VE GEREKÇE: Dava,İİK’nın 67 maddesine göre itirazın iptali istemidir. Davacı ödünç olarak 18.000TL verdiğini ileri sürerek takip yapmış davalı ise, ortak kuaför dükkanı açtıklarını, davacıdan ödünç para almadığını, davacının dükkanda müşterilere kendi kullanacağı manikür- pedikür vs gibi kişisel bakım malzemelerini aldığını, kaç tl ödediğini bilmediğini faturalarını göstermediğini, dükkanın pandemi ile de battığını, kendisinin tüm borçları ödediğini savunmuştur. Mahkeme bononun geçerli olmadığı nedeni ile davanın reddine karar vermiş davacı istinaf etmiştir. Somut olayda, Tarafların delil listelerine göre,tlf-watsapp mesajlarına dayandıkları, davalının yemin delilini bildirdiği ortaklığa yapılan harcamalara ait kayıtların verildiği anlaşılmıştır. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının davalı aleyhine 18.000,00-TL asıl alacak 754,52-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 18.754,52-TL ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 09/05/2018 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun 14/05/2018 tarihinde süresi içerisinde itiraz ettiği ,takibin durduğu görülmüştür. Dava konusu senedin incelenmesinde keşidecisi ve lehtarının davacı … olduğu, ödüncün teminatı olarak verildiğine doğrudan delalet etmediği anlaşılmıştır. HMK’nun 199.maddesinde” Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.”şeklinde düzenleme ile mail, telefon mesajları da bu madde kapsamında belge olarak kabul edilmiştir. HMK’nun 202.maddesi hükmünde” (1)Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”şeklinde düzenleme yapılarak bu tür belgeler yazılı delil başlangıcı yapılarak tanık deliline başvurma imkanı getirilmiştir. Mahkemece, tarafların sunmuş oldukları mesaj içerikleri esas alınarak tarafların bir kısım tanıkları dinlenilmiş, Davacı tanığı …, senedi davalının verdiğini taraflar arasındaki borç ilişkisinin kaynağını bilmediğini, Davacı tanığı …, görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını, sadece davacı bana böyle bir senet olduğunu ve davalının ödemediğini söylediğini açıklarken, Davalı tanığı … beyanında; ” taraflar arasında bir ortaklık yapılacağı bu nedenle de davalı, …’in davacıya senedi düzenleyerek verdiğini, davalıdan duyduğunu beyan etmiştir. Bu kapsamda, takibin eki senedin ödünç belgesi yerine geçmeyeceği, davacının davalıya nakit olarak ödünç verdiğinin ispatlanmadığı, davalı tanığının beyanınında ispat için yeterli olmadığı görülmüştür. Davalı yarı yarıya kar ortaklığı yaparak kuaför dükkanı açtıklarını, davacının 35.000TL koymayı taahhüt ettiğini 18.000tl tutarlı kuaför malzemesi aldığını, faturayı görmediğini, üstüne vermesi gereken 17.000TL yi ödemediğini çalışmaktan vazgeçtiğini işi bıraktığını ve dükkanını kapandığını resmi kayıtların adına olduğunu savunmakla, davalının savunmasının usul hukuku bakımından mevsuf ikrar (gerekçeli inkâr) mı, yoksa bağlantısız bileşik ikrar mı olduğu; buna bağlı olarak ispat yükünün hangi tarafa ait bulunduğu noktasında toplanmaktadır. Bu noktada “ikrar” kavramı hakkında şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır: Somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 236. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.188) maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı C. II, Ankara 2001, s. 2037 vd.; İlhan E. Postacıoğlu/Sümer Altay, Medenî Usûl Hukuku Dersleri, İstanbul 2014, s. 595 vd.; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.; Necip Bilge, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 510 vd.; Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, 14. Baskı, Ankara 2013; s. 650 vd.; Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz, Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 32. Baskı, Ankara 2011, s. 382; Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 vd.). İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir. Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur. İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep, karmaşık) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi halinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç olarak verdiğini kanıtlamalıdır. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.3.2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 28.4.2010 gün ve 2010/14-222 E., 2010/234 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde, davalının savunması vasıflı ikrar kabul edilip,ispat yükünün yer değiştirmediğinden davanın reddi gerektiği anlaşılmıştır. Bu doğrultuda mahkemenin kararı sonuç olarak doğru ise de temel ilişkiye ilişkin hiç gerekçe olmadığından, davacı vekilinin istinaf taleplerinin HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince kabulü ile davanın bu gerekçelerle reddine oy birliği ile karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A.Davacının İstinaf Başvurusu Yönünden; 1.Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE, HMK 353/1-b-2 maddesi gereği, İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin 01/07/2019 tarihli ve 2018/511 Esas- 2019/670 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.İşin duruşmasız olarak incelenmesi nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca karşı taraf lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 3.Davacının yatırdığı 44.40 TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 5.Davacının istinaf masraflarının nihai hükümde nazara alınmasına, B.Davanın Esası Yönünden; 1.DAVANIN REDDİNE, 2.Alınması gereken.80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 213,63 TL harçtan mahsubu ile bakiye 132,93TL harcın yatıran davacıya iadesine, 3.Davacının yaptığı 147,33. TL yargılama giderinin üzerinde tutulmasına 4.Davalının yaptığı yargılama gideri bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına, 5.Tarafların artan avanslarının iadesine, 6.Dosyanın mahkemesine iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 24/02/2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.