Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi 2020/1692 E. 2021/2155 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
46. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1692
KARAR NO: 2021/2155
KARAR TARİHİ: 11/11/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/05/2019
NUMARASI: 2018/567E. 2019/594K.
DAVANIN KONUSU: Tespit
KARAR YAZIM TARİHİ:12/11/2021
İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 28/05/2019 tarihli ve 2018/567E.- 2019/594K. sayılı dosyasında verilen karar; davacı tarafça vaki istinaf talebi üzerine istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından, 15.11.2016 tarihinde, … motor numaralı, … Şasi numaralı, … modelli araç, davalı … A.Ş. İstanbul Anadolu Şubesi’nden 15.11.2016 tarih, … Fat.nolu fatura ile satın alınarak , 21.11.2016 tarihinde teslim alındığını, Davacı Şirket Yetkilisi ilk olarak 23.11.2016 tarihinde ‘motor ikazı lambasının yanması, araç çekişinin düşük olması, aracın gaz yememesi ve siyah duman atması’ şikâyeti ile aracı … A.Ş.’nin İstanbul Anadolu Şubesi’ne götürdüğünü, 24.12.2016 tarihinde servisten tamir edildiği/onarıldığı iddia edilerek araç iade ve teslim edildiğini , müvekkilinin talebine rağmen arızaya ve serviste yapılan onarıma dair teknik bir rapor verilmediğini açıklama da yapılmadığını, davaya konu aracın üç hafta dolmadan, 12.01.2017 tarihinde 2. kez tekrar ‘ekranda motor ikazı lambasının yanması’ uyarısı nedeni ile …A.Ş.’nin Bostancı Şubesi servisine gittiğini, müvekkili tarafından, aracın yine aynı arızayı yapması sebebiyle servise götürülmesini müteakip önce şifahen ve ihtarname (26.01.2017 tarih, … yev. nolu, Kadıköy … Noterliği vasıtasıyla gönderilen ihtarname) ile aracın iade alınması ihtar edildiğini, davalı tarafın talep gereğini yerine getirmemesi nedeniyle araçın davacı tarafından 31.01.2017 tarihinde mecburen teslim alındığını, aracın, müvekkilinin teslim aldığı 31.01.2017 tarihinden 1 gün sonra seyir halinde iken, tekrar yani 3. Kez arıza yaptığını, aracın hız kontrolünü kaybetmesi ve araçtan yanık kokusu gelmesinden ,davacının korktuğunu ve aracın kontrolden çıkması sonucu kaza geçirme tehlikesi atlattığını, bu durumu derhal … A.Ş.’nin Bostancı Şubesi servis müdürüne ve ilgililere bildirdiğini, ancak “araç yürür vaziyette ise kendiniz getirin” denilmesi üzerine bir gün sonra 02.01.2017 tarihinde … A.Ş.’nin Bostancı Şubesine teslim edildiğini, aracın serviste kaldığı dönemlerde müvekkiline muadil olmayan araç verildiğini , müvekkilinin aracı almaktaki elde etmeyi beklediği menfaati ciddi anlamda zarara uğratıldığını, gizli ayıp ve parça değişimi nedeni ile aracın değer kaybının ve müvekkilin zararlarının miktar yönünden tespitini, TBK 227.m “Alıcının seçimlik hakları” hükmü gereğince, terditli olarak aracın yenisi ile değiştirilmesi, bedelinin iadesi, araçtaki gizli ayıptan kaynaklı değer düşüklüğünün ve serviste beklediği zaman diliminde beklenen faydayı sağlayamadığı için uğranılan zararın, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, 15.11.2016 tarihinde, … Şasi Numaralı, … tipi, su soğutmalı, dizel enjektör motorlu, havalı direksiyonlu, siyah renk, 194 hp gücünde, 4 silindirli, 4 kapılı aracı davalı şirketten satın aldığını, aracın satın alındığı tarihten sonra, muhtelif tarihlerde ve muhtelif sebeplerle, şirket servisine getirilmiş olup, araca müşterinin talep ettiği servis, bakım ve onarım hizmetleri eksiksiz ve kusursuz şekilde verildiğini, davacının … plakalı aracın ayıplı olduğu yönündeki iddialarını kabul etmediğini ve araçtaki arızaların davacının talebi doğrultusunda eksiksiz ve kusursuz şekilde giderilerek davacıya aracın teslim edildiğini, davacının aracı kusursuz şekilde onarıldığından, misli ile değişim veya sözleşmeden dönme ve bedel iadesi talebini haklı gösterecek bir husus olmadığını araç davacının talepleri doğrultusunda yetkili servis tarafından, orjinal parça ve malzemeler kullanılmak sureti ile onarıldığından aracın herhangi bir değer kaybına uğramadığını aksine aracın değerinin arttığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk derece mahkemesince; “..Somut olayda davacı tarafından davalı firmadan alınan araçta gizli ayıp olduğu iddiası ile aracın değer kaybının ve zararın tespiti ile alıcının seçimlik hakları gereğince terditli olarak aracın yenisi ile değiştirilmesi, bedelin iadesi gizli ayıptan kaynaklı değer düşüklüğü ve uğranılan zararın tespiti amacı ile alacak davası açılmış, delil olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1127 değişik iş sayılı dosyası ile yaptırılan delil tespiti neticesinde aldırılan bilirkişi raporu ibraz edilmiştir. Delil tespiti safhasında alınan bilirkişi raporu itiraza uğramış olup karşı tarafa haber vermeksizin yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporunun karşı tarafça açık veya zımni olarak kabul edilmedikçe hükme esas alınamayacağı Yerleşik Yargıtay uygulamalarının gereğidir. Bununla birlikte davacının talepleri çözümü uzmanlık ve teknik bilgi gerektiren hakimlik mesleği ile çözülmesi mümkün olmayan araçtaki gizli ayıp iddiasına ilişkin olduğundan somut olayda bilirkişi incelemesi yapılması zorunludur. Davacı tarafa bilirkişi masrafını yatırmak üzere kesin süre verilmiş olmasına rağmen delil listesinde bilirkişi incelemesine dayanmadığından bahisle ve değişik iş dosyasına göre hüküm verilmesi talebi ile bu ara karardan rücu talep edilmiş, çözümü uzmanlık gerektiren bu dosyada bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğinden delil listesinde bilirkişi incelemesi deliline dayanmış olan davalı tarafa bu delili hatırlatılmış ve bilirkişi ücreti davalı tarafça da yatırılmadığından somut uyuşmazlığın çözümü amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılamamıştır. Davacı taraf ”gizli ayıp” iddiasını ispat ile mükellef olup; itiraza uğramış İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1127 değişik iş sayılı dosyası tek başına davacının iddiasını ispatlamaya yetmediğinden mevcut deliller ile ispatlanamayan davanın reddine.”. gerekçesi ile.. “Davanın reddine ..” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyada mevcut delillerinin incelenmeksizin hüküm tesis edildiğini, mahkeme’nin red gerekçesi; HMK 30.maddeye ve usul ekonomisi ilkesine açıkça aykırı olduğunu, yerel mahkemece hükme esas alınan yargıtay genel kurul kararının esas itibariyle davacının iddialarına uygunluk gösterdiğini, mahkemenin gerekçesi karşı oy görüşüne bire bir uygunluk arzetmekte ve karşı oy görüşü esas alınmak suretiyle huzurdaki davanın reddine dayanak teşkil edecek şekilde karar tesisinde bulunulmuş olmakla, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, kesin sürenin sonuçları tam anlamıyla hatırlatılmadığını ve HMK 325.madde hükmünün uygulanmadığını usul ve yasaya aykırı verilen mahkeme kararının ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLERİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, TBK 227.m “Alıcının seçimlik hakları” hükmü gereğince, terditli olarak aracın yenisi ile değiştirilmesi, bedelinin iadesi, araçtaki gizli ayıptan kaynaklı değer düşüklüğünün ve serviste beklediği zaman diliminde beklenen faydayı sağlayamadığı için uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın usulden reddine karar verilmiş,kararı davacı vekili istinaf kanun yoluna getirmiştir. Davacı vekili;28.3.2019 tarihinde verdiği dilekçede, “- Yine, tarafımızca davalı tarafın esas davada bilirkişi tespiti yapılıncaya kadarki geçen sürede araçtaki ayıbın kullanıcıdan kaynaklı bir hasar olduğuna yönelik muhtemel iddialarını bertaraf etmek adına konunun aciliyeti gereği tarafımızca iş bu davada da delil olarak sunduğumuz İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1127 D.iş sayılı dosyasından yapılan delil tespitinin usulüne uygun olarak yapılmış ve davalı ve ihbar olunana usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olduğu, tüm tarafların delil tespiti dosyasından alınan rapora itiraz ve beyanlarını sunduğu, buna göre mahkemece ek rapor dahi alındığı, ek raporun da tebliğ edilip tarafların diyeceklerini bildirdikleri dosyada mevcuttur. Buna rağmen Sn.Mahkeme tarafından (2) nolu celse (1) nolu ara kararıyla sırf itiraza uğradığından cihetle hükme esas alınamayacağı kararına karşın bir çok Yargıtay içtihatında belirtildiği üzere tespit bilirkişi raporu tek başına hüküm kurmaya elverişli olmasa da delil niteliğinde olacağı kabul edilmiş bir husustur. 3- Huzurdaki davada ise, davalı tarafın delil tespiti raporundaki itirazlarını öne sürerek (2) nolu celsede davalının “Değişik iş dosyasına itiraz edilmiş olup bu rapor ile hüküm kurulamaz. Bilirkişi deliline dayandık, masrafı yatıracağız.” beyanı, Sn.Hakimliğin (2) nolu celse (1) nolu “…bilirkişi masrafının davalı …şirketinden alınmasına, bu amaçla davalı şirkete gider avansını yatırmak üzere 2 hafta kesin süre verilmesine, 2 hafta kesin süre içerisinde masraf yatırılmadığı takdirde davalı tarafça bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtarına(ihtar edildi)” kararı karşısında karar gereğinin yerine getirilmemesi karşısında dosyada mevcut delil tespit raporu ve ek rapor dikkate alınarak karar verilmesi gereği hasıl olmuştur. Kaldı ki dosyada takdirlerinizde olarak deliller toplanmıştır. Dahası, davalının delil tespiti sırasında da eksik belge sunduğu, garantiden değişimi yapılan bir kısım parçayı ise temin etmediği sabittir. Nitekim, tespit ek raporunda; “…arızalı parçanın incelenmesinin de sonuca etkisinin olmayacağı, zira arızalı olduğu için değiştirildiği ve bu durumun ayıp niteliğinde olduğunun kök raporda belirtildiğini…” şeklindeki beyanıyla arızalı parça değişmiş olmakla, temin edilse bile sonucun değişmeyeceği, araçtaki ayıbın üretimden kaynaklandığı açıkça tespit edilmiştir.” şeklinde açıklama yapmıştır. Ayrıca süreler ve delil avansına ilişkin açıklama yapılmasında fayda mülahaza edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Delil İkamesi için avans” başlığı altında düzenlenen 324. maddesinde; “(1)Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. HMK’da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi, temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, HMK’ya göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749). Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre; iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir, aynı Kanunun 94/2. maddesine göre de: bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. Hakimin verdiği sürenin kesin olması için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması; ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir. Kesin süre verilmesinin temel amacı, tarafların davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Hak kaybına yol açmak gibi ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir (HGK’nın 28/04/2010 tarihli ve 2010/2-221 E. 241 K.). Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. Öte yandan; HMK’nın 94. maddesi uyarınca kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, miktarının net olarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Hemen belirtmek gerekir ki; bu avansın yatırılmaması da sadece o delile dayanmaktan vazgeçme sonucunu doğurur (HMK mad. 324). Bu genel açıklama çerçevesinde somut olay irdelendiğinde; Davacı vekili delil tespiti yaptırdığını ,bilirkişi raporu ve davalıların itirazı üzerine ek rapor aldıklarını bu sebeple bilirkişi incelemesi talebinde bulunmadıklarını açıklamış, mahkeme itiraz eden davalı tarafa talebi üzerine bilirkişi incelemesi ücretini yatırması için süre vermiş ve o tarafın ücreti yatırmaması üzerine ispatlanmayan davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. HMK’nın 324.maddesi doğrultusunda davalıya bilirkişi ücretini yatırması için bilirkişi ücreti, tebligat giderleri ve posta masrafları açıkça belirtilmek suretiyle delil avansının süresi içinde yatırılmamasının sonuçları da hatırlatılarak kesin süre verilmediği ve bu kurala riayet edilmediği anlaşılmakta ise de; bilahare davalı vekilinin sunduğu dilekçesiyle bilirkişi incelemesinden sarfınazar ettiği görülmüştür. Diğer taraftan HMK’ nın 403 maddesinde, acele hallerde karşı tarafa haber verilmeksizin delil tespiti yapılacağı, tanzim edilen rapor ve eklerinin karşıya tebliğe gönderileceği ,karşı tarafın bir hafta içinde rapora itiraz edebileceği yer almaktadır. HMK.405 maddesinde ise, delil tespiti dosyasının asıl dosyanın eki sayılacağı, onunla birleştirileceği, asıl davanın taraflarından her birinin iddia ve savunmasını ispat etmek için bu tutanak ve raporlara dayanabileceği kayıtlanmış ise de; 15.HUKUK DAİRESİ Esas Karar 2014/1518 2014/7234 karar sayılı ilamı gereğince açıkça kabulde olmayan tespit raporu tek başına hükme esas alınamaz. Çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması, taraflarca öne sürülen itirazların da yine bilirkişi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bu durumda davacı bilirkişi incelemesine dayanmadığından ve bu yönde yargılama aşamasında talebi olmadığından,davalı yan ise bilirkişi incelemesine ilişkin delilerinden sarfı nazar ettiğinden bu durumda sair delillerin değerlendirilmesi gerekli ise de; bu kapsamda dosyaya ibraz edilen servis kayıtlarının da incelenmesi hakimin bilgi ve tecrübesi dışında uzman-teknik bilirkişi incelemesine ihtiyaç duyduğundan bu kayıtlarla da sonuca gidelemez. Davacı yan yemin deliline de dayanmamış olmakla; mahkeme kararı isabetlidir. Bu itibarla, davacı vekilinin istinaf taleplerinin dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve 6100 sayılı HMK 355. maddedeki, kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde yapılan inceleme neticesinde; özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre HMK.353.1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmakla, oy birliği ile aşağıdaki hükmün kurulması cihetine gidilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.HMK m.353/1-b-1 gereğince davalının istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca vekalet taktirine yer olmadığına, 3. Davacıdan alınan 44.40TL harcın mahsubuna bakiye 14,90 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 4.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin HMK’nın 360 ıncı maddesi yollamasıyla, madde 323 uyarınca istinafı talep eden üzerinde bırakılmasına, 5.Dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 11/11/2021 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.