Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/985 E. 2023/1115 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/985
KARAR NO: 2023/1115
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/1001
KARAR NO: 2023/146
DAVA TARİHİ: 19/12/2022
KARAR TARİHİ: 22/02/2023
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 12/07/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kiralama sözleşmesine istinaden motorlu taşıt hizmetleri genel borcu için 484.750 ruble ve yerine getirilmeyen yükümlülüklerden dolayı oluşan cezai yaptırım miktarı olan 2.726.326 ruble 20 k. ‘dan oluşan toplam 3.253.965 ruble 60 k. tutarındaki alacağını tahsil edebilmek amacıyla dava açtığını, Rusya Federasyonu Omsk Bölgesi Tahkim Mahkemesi’nin … numaralı dava ve 07/09/2022 tarihli kararı ile davanın kabul edildiğini ve alacağının tahsiline karar verildiğini, mahkeme kararının kesinleştiğini, Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında uluslararası sözleşmeye dayanan karşılıklılık olduğunu, davanın görülmesi aşamasında borçlu şirkete usulüne uygun tebligatların yapıldığını, Rusya Federasyonu ile Türkiye’nin 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesine ve 1970 tarihli Lahey Delil Sözleşmesine taraf olduklarını, Sözleşmenin 17. Maddesinin 1. Fıkrası ve MÖHUK 48/2 maddesi uyarınca müvekkilinin işbu davaya ilişkin teminat muafiyeti bulunduğunu, kararın tanınması ve tenfizine ilişkin kanunda öngörülen şartların oluştuğunu ileri sürerek ilgili yabancı mahkeme kararının Türkiye’de geçerlilik kazanması adına yabancı mahkeme kararının tanınmasına, Rusya Federasyonu Omsk Bölgesi Tahkim Mahkemesi’nin … numaralı dava ve 25/08/2022 tarihli kararının tenfizi ile işbu kararla kesinleşen 9.663.537 ruble 75k. alacağın TBK m. 99 uyarınca fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden Türk Lirasına çevrilerek 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince kararın kesinleşme tarihinden itibaren devlet bankalarının ilgili yabancı para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya bakmaya görevli mahkemenin MÖHUK 51/1 maddesi uyarınca asliye mahkemesi olduğunu ve davanın görevsiz mahkemede açıldığını, dava dilekçesi ekinde sunulan kararda müvekkilinin taraf olmadığını, davacının davasını yönelttiği tarafın … olduğunu, …’nin Rusya’da faaliyet gösteren ve Rusya Federasyonu’na bağlı bir şirket olduğunu, müvekkili ile … arasında herhangi bir bağ bulunmadığını, müvekkilinin huzurdaki davada taraf sıfatı olmadığını, davanın bu nedenle reddi gerektiğini, davaya konu kararın kesinleşmediğini, …’nin savunma hakkına riayet edilmediğini, Rusya Tahkim Mahkemesi tarafından verilen kararın kamu düzenine aykırı olduğunu, kararın gerekçeli olmadığını, yabancı mahkeme kararının tercümesinin yetersiz olup kararın net bir şekilde anlaşılamadığını, tarafı olmadıkları yargılama sonucu verilen kararın Türkiye’de aleyhlerine tanınmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, Rus Mahkemeleri tarafından verilen kararların kesinleşmesinin infaz müdürlüğünün infaz şerhi ile mümkün olacağını, ancak davacı tarafından sunulan kararda böyle bir şerhe rastlanılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, hukuki niteliği itibari ile; yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi talebine ilişkindir.Davacı yan tenfizini talep ettiği tutar üzerinden eksik peşin harcı yatırmış, tenfize konu karar aslını ve onaylı Türkçe tercümesini ibraz etmiştir. Davaya konu edilen karar incelendiğinde davacı tarafça “… Limited Şirketi” aleyhine dava açıldığı bu şirketin Tataristan Cumhuriyeti’nde kurulu ve faaliyet gösteren bir şirket olduğu mahkememiz dosyasında davalı olan şirket ile ayrı tüzel kişiliklere sahip oldukları anlaşılmıştır. MÖHUK 55 maddesi uyarında dava basit yargılama usulüne tabi olup dava ve cevap dilekçesi sunulmuş davacı vekili ayrıca 06/02/2023 tarihli cevaba cevap dilekçesini sunmuştur. Mahkememizin 22/02/2023 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları tespit edilerek tahkikat aşamasına geçilmiştir. Yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi davalarında görevli mahkeme tenfiz talebine konu olan davanın türüne göre belirlenmekte olup uyuşmazlığın konusuna göre mahkememizin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı mahkememizde açtığı davada Rusya Federasyonu OMSK Bölgesi Tahkim Mahkemesi … no.lu 07/09/2022 tarihli kararın tanınması ve tenfizi yanı sıra karara bağlanan tutara faiz işletilerek kendisine ödenmesini talep etmiş, davalı öncelikle husumet itirazında bulunmuş, davanın bu nedenle reddini savunmuştur. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesi olarak sunduğu dilekçede bu kez tahkim kararının davalısı durumunda bulunan şirket ile iş bu davanın davalısı durumunda bulunan şirket arasında organik bağ olduğunu ileri sürmüştür. Dava basit yargılama usulüne tabi olup dava ve cevap dilekçesiyle delil bildirme, iddia ve savunmayı genişletme, değiştirme yasağının başladığı, dava dilekçesinde ileri sürülmeyen organik bağ iddiasının bu anlamda iddianın genişletilmesi, değiştirilmesi yasağına tabi olduğu anlaşılmakla davalı vekilinden HMK 319 ve 322/1 maddeleri uyarınca iddianın genişletilmesi / değiştirilmesine muvafakatının olup olmadığı hususu sorulmuş davalı vekili iddianın genişletilmesi / değiştirilmesine muvafakati bulunmadığını beyan etmiştir. Davacı vekilinin iddianın değiştirilmesi/genişletilmesi kapsamında kalan beyan ve talepleri mahkkememizce değerlendirmeye alınmamıştır.Davacı vekili duruşmada HMK 124 maddesi uyarınca davayı kararın tarafı olan şirkete yöneltmek istediklerini bildirmiştir. HMK 124 maddesi tarafta iradi değişikliği düzenlemekte olup bunun için karşı tarafın açık rızası gereklidir. Davalı vekilinin böyle bir rızası bulunmamaktadır. Maddede maddi hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kurallarına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin karşı tarafın rızası olmaksızın hakim tarafından kabul edilebileceği de düzenlenmiştir. Ancak somut olayda tenfize konu edilen kararda davalının kim olduğu açıkça belli olduğundan maddi bir hata yapıldığından bahsedilemeyecektir. Tenfize konu kararın tarafı Tataristan Cumhuriyeti taabiyetli ve orada faaliyet gösteren bir şirket olup onun aleyhine verilen bir kararın Türkiye de tenfizinin talep edilmesi de kararın Türkiye de infazını sağlamayacak olup talep bu nedenlerle yerinde görülmeyerek yargılamaya devam olunmuştur.Mahkememizde açılan dava yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizine ilişkindir.Tenfiz davasının tarafları tenfize konu kararın taraflarıdır. Tenfize konu kararda davalı “… Limited Şirketi” olup mahkememiz dosyasında davalı değildir. Mahkememizde tenfiz talebiyle açılan davada dava dilekçesinde ileri sürülen iddialarla sınırlı olarak aleyhine hüküm olmayan bir şirket taraf gösterilerek talepte bulunulması mümkün olmadığından, davanın pasif husumet yokluğundan reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; usule ve hukuka uygun olarak sunulan taraf değişikliği taleplerinin karşı tarafın muvafakatine rağmen kabul edilmemesinin usul ekonomisi, yargılama ve mahkemeye erişim hakkı başta olmak üzere müvekkili şirket haklarını ihlal ettiğini, taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olduğundan yerel mahkeme tarafından organik bağa dair yaptıkları açıklamaların incelenmesi ve neticesinde bir karar tesis edilmesi gerekmekteyken herhangi bir inceleme yapılmadığını, davalı şirketin … şirketinin Türkiye’deki işlerini idame ettirdiğini, her iki şirketin hissedarlarının, yönetim kurulu üyelerinin, faaliyet alanlarının aynı olduğunu, …’nin Rusya’da borca batık halde olup davalı tarafın tüzel kişilik perdesi arkasına sığınarak borçlardan kurtulmaya çalıştığını bu nedenle şirketler arasında organik bağ olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte davalı ile … şirketlerinin aynı şirket olarak değerlendirilmemesi ve/veya aralarında organik bağ bulunduğunun kabul edilmemesi ihtimalinde iki şirket arasındaki organik bağın taraflarında kabul edilebilir bir yanılgı yarattığından bahisle maddi hatanın varlığının ve dolayısıyla maddi hataya dayalı iradi taraf değişikliği taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafından ikame olunan davaya konu uyuşmazlığa esas değer 3.253.965 ruble 60 k. olmak üzere 942.738,91 TL olarak belirtilerek davanın bu değer üzerinden açıldığını, nispi harca tabi olarak açılan davada vekalet ücretinin de nispi olarak hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bu yönden kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, m. 50). Kesinleşmiş karara ilişkin tenfizin şartları ise 5718 sayılı MÖHUK’un 54. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince; kararın verildiği devlet ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklılık bulunması, kararın münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması, kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması, o yer kanunları uyarınca kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması gerekir. MÖHUK 51.maddesinde; “(1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının tanınması, MÖHUK’un 58/1. maddesinin yollamasıyla, aynı Yasa’nın 51/1. maddesi uyarınca asliye mahkemesinin görevinde ise de somut olayda istem, tacir olan taraflar arasındaki ihtilaftan kaynaklandığı için görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. Davacı vekilinin istinaf istemi incelendiğinde; Sıfat davanın esasına yani maddi hukuka ilişkin bir kavram olup dava konusu talep bakımından kimin hak sahibi, kimin yükümlü olduğunu ifade eder. Davada davacı ve davalı olarak yer almakla taraf olarak gösterilenlerin maddi hukuk bakımından gerçekten bu niteliği taşıyıp taşımamaları tümüyle birbirinden farklı kavramlardır. Sıfat, tarafın bir özelliği olmadığı gibi usule ilişkin bir kavram da değildir. Aksine sıfat, davanın taraflarının ihtilaflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgilidir (Pekcanıtez Usul, S.607). Sıfat, nihai karar verildiğinde, davanın haklı veya haksız olduğunu ifade eder. Dava takip yetkisi ve sıfatın davadaki durumunu belirtmek bakımından, davanın yürütülmesi ve karara ulaşmasındaki sürecin dava takip yetkisini, bu sürecin sonunda maddi hukuka yönelik sonucun ise sıfatı karşıladığı söylenebilir (Pekcanıtez Usul, S.612). Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı (aktif husumet ehliyeti) da o hakkın sahibine aittir. Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı, o alacağın alacaklısına aittir. Alacak davası o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir… Taraf sıfatı dava şartı değildir. Çünkü sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin, bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden gözetir (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Prof. Dr. Baki Kuru, Av. Burak Aydın, C.I, S.332, 333, 334).
Somut olayda, Yabancı mahkeme kararının tercüme evrakları incelendiğinde; Rusya Federasyonu Omsk Bölgesi Tahkim Mahkemesi’nin A46-10792/2022 numaralı 25/08/2022 tarihli kararına göre davalının Rusya Federasyonu Tataristan Cumhuriyeti merkezli “Gemont Limited Şirketi” olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu husus ihtilaf konusu da değildir. Dava ise Türkiye’de mukim … aleyhine açılmıştır. Tenfiz davası açılması halinde, mahkemenin yapacağı inceleme MÖHUK’un 54. maddesi ile sınırlıdır. Zira davaya konu yabancı mahkeme kararının içeriğinin inceleme ve değerlendirilmeye tabi tutulmaması, bu bağlamda karara konu olan iddia ve savunmalara ilişkin yeniden bir yargılama yapılmaması ancak Türk kamu düzeni veya milletlerarası alanda geçerli olan ortak ilkelerin ise dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/2643 E. 2012/8198 K. sayılı ilamında “…Kanunda kamu düzeni kavramının zamana ve yere göre değişebilen niteliği gereği bir tanımlama yapılmaktan kaçınılmış ve konunun hakimin takdirine bırakılması tercih edilmiş, ancak kamu düzenine aykırılığın “açıkça” olmasının aranmasıyla bu konuda takdir hakkı bulunan hakime bir sınırlama getirilmek istenmiştir. Bu düzenleme, Türk tenfiz hukukunda, kamu düzeni kavramının izin verdiği ölçüde, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi lehine bir eğilimin bulunduğunu göstermektedir. Doktrinde de bu konuda hakime yardımcı olması bakımından bazı kriterler verilmiştir. Buna göre örneğin Türk tenfiz hakimi “kural olarak” yabancı mahkeme kararının doğruluğunu inceleyemez (revision au fond yasağı). Zira aksinin kabulü, aynı davanın Türk mahkemesinde tekrar görülmesi ve yeni bir Türk mahkemesi kararının ortaya çıkması sonucunu doğurur. Ancak örneğin Türk hukukunun vazgeçilmez kabul ettiği temel prensiplerini ihlal eden veya milletlerarası alanda geçerli olan ortak ilkelere aykırı bulunan yabancı mahkeme kararları tenfiz edilemez. Tenfiz hakimi takdir hakkını kullanırken, her somut olayın kendine mahsus özelliklerini de dikkate almalıdır…” yönünde tesis ettiği hükümde de bu hususa açıkça yer verilmiştir. Tenfiz davası, tenfizi talep edilen asıl davaya bağlı olup, tenfiz kararının da asıl davada hakkında hüküm verilen kişi hakkında talep edilmesi gerekmektedir, tenfiz yargılamasının yukarıda açıklanan niteliği de bunu gerektirmektedir. Organik bağ iddiasıyla başka bir şirket hakkında tenfiz kararı verilmesi mümkün olmamakla birlikte bu husus ancak ayrı bir dava konusu yapılabilir. Ayrıca dava dilekçesinde organik bağ hususunun ileri sürülmediği ve tenfiz yargılamasının basit yargılama usulüne tabi olduğu, davalının iddianın genişletilmesine/değiştirilmesine muvafakati olmadığı da nazara alındığında ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesinin de isabetli olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda tenfiz istemine konu dava; yabancı mahkeme kararında davalı sıfatına sahip olan şirkete değil … aleyhine açılmış olduğundan, mahkemenin …’nin pasif husumetinin olmadığı yönündeki değerlendirmesi yerindedir.Ancak davacı tarafından iradi taraf değişikliği talep edildiğinden bu talebin değerlendirilmesi gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nın “Tarafta İradi Değişiklik” başlıklı 124.maddesinde; “(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” düzenlemesi yer almaktadır. Bir dava, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilen kimselerle yürütülür ve davanın sonunda bu kimseler hakkında karar verilir… Kanunî taraf değişikliği esasen dava esnasında maddî hukukta gerçekleşen olayların davaya yansıması olarak gerçekleştirilmesi gereken değişikliktir… Buna karşılık iradî taraf değişikliği, hukukî veya fiilî bir yanılgı sonucu davanın taraflarının dava dilekçesinde yanlış veya eksik gösterilmesi durumunda bu hatanın giderilmesi için yapılması gereken değişikliktir… Bir kimse sırf dava dilekçesinde davacı veya davalı olarak gösterilmekle davada taraf konumunu elde eder. Ancak bu kimseler hakkında esasa ilişkin bir yargılama yapılabilmesi için, bu kimselerin davanın gerçek tarafı olmaları gereklidir. Ancak bazen hukukî veya fiilî bir yanılgı sonucu davanın taraflarının yanlış veya eksik belirlenmesi mümkündür. Bu durumda taraf değişikliği yapılmak suretiyle bu hata telafi edilmezse bu davanın reddi ve söz konusu davanın gerçek davacı tarafından veya gerçek davalıya karşı açılması gerekir. Bu durum hem yeni bir dava açılmasına hem de ilk davada yapılmış olan işlemlerin tekrar yapılmasına sebebiyet vereceğinden usûl ekonomisine aykırı olur. İşte dava açılırken davanın tarafları yanlış veya eksik belirlenmiş ise bu hatanın telafi edilerek davaya gerçek taraflarla devam edilebilmesi için, davada taraf değişikliği yapılması gerekir. Bu durumda yapılması gereken taraf değişikliği, iradî taraf değişikliğidir. İradî taraf değişikliği yapılmak suretiyle gerçek tarafı yanlış veya eksik belirlenmiş bir davanın reddi ve aynı konuda yeni bir dava açılması ve ilk davada yapılmış olan usûl işlemlerinin tekrar yapılması önlenmiş; dolayısıyla usûl ekonomisi gerçekleştirilmiş olur. İradî taraf değişikliği, mahkemeye yönelik tek taraflı usûlî bir talep içeren ve kural olarak, karşı tarafın rızası ile hâkimin iznine ihtiyaç olmadan sonuç doğuran bir taraf usûl işlemidir… Karşı taraf bu değişikliğe açıkça rıza gösterirse taraf değişikliğinin gerçekleşmesi için, ayrıca hâkimin taraf değişikliğine izin vermesi gerekmez. Bu nedenle karşı taraf, iradî taraf değişikliğine ilişkin talebe açıkça rıza gösterdiğinde, hâkimin taraf değişikliğinin istisna hükümleri (m. 124/3-4) kapsamına girip girmediğini araştırmasına gerek kalmaz… İradî taraf değişikliği yapılmasına ilişkin talep üzerine hâkimin taraf değişikliğine izin verilebileceği hâller üç grup altında toplanmıştır. Bunlardan ikisi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre, taraf değişikliği talebinin hâkimin izniyle yapılabilmesi için, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin “maddî bir hatadan kaynaklanması” veya taraf değişikliği talebinin “dürüstlük kuralına aykırı bulunmaması” gerekir. Bu iki sebepten birisinin mevcut olması yeterlidir. Ancak tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi genellikle bir hataya dayandığından veya taraf değişikliği talebi dürüstlük kuralına aykırı olmayacağından, hâkimin bu konuda iznini almak çok zor olmayacaktır. Elbette dürüstlük kuralına aykırı taleplere hâkim izin vermeyecektir. Örneğin, davayı kaybedeceğini anlayan davacının aleyhine hüküm ve yargılama giderine hükmedilmemesi için sürekli olarak taraf değişikliği yapmasına izin verilmeyecektir. Bu her şeyden önce dürüstlük kuralına aykırı olacaktır. Buna karşılık dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi hâkim tarafından kabul edilebilir. Hatta dürüstlük kuralına aykırı düşmemek şartıyla bir dava boyunca birden fazla iradî taraf değişikliği yapılabilir. Zira Kanun’da taraf değişikliğinin sadece bir kez yapılabileceğine ilişkin bir sınırlama getirilmemiştir… Hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecek hâllerden üçüncü istisna grubu ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. Maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. (Pekcanıtez Usul, Prof. Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, Cilt.I, S.619, 622, 623, 649, 650, 651, 652) Davacı taraf dava dilekçesinde organik bağ iddiasını ileri sürmemiş, cevap dilekçesinden sonra sunduğu beyanında ise Gemont Limited Şirketi ile davalı şirket hissedarlarının aynı kişiler olduğunu beyan ederek aralarında organik bağ olduğu iddiasında bulunmuştur. Ön inceleme duruşmasında davacı vekili “karşı tarafın husumet itirazından sonra aksi halde organik bağın zaten bulunduğu sebebiyle ileri sürdüğümüz davalı tarafın baştan zaten doğru olduğu, açık kaynak araştırmalarında firmaların zaten sahibinin aynı kişi olduğu, yönetim kurulunun aynı kişiler olduğu, bu sebeple de tarafın doğru olduğu iddiasındayız.”, “biz iddiamızın doğru olduğu kanaatindeyiz. Aksi halde HMK 124 maddesi uyarınca taraf değişikliği yapmak istiyoruz.” şeklinde beyanda bulunduğu, davalı vekilinin ise “…Taraf değişikliğine ilişkin talebi mahkemenin takdirine bırakıyoruz” dediği, mahkemece ara karar ile “HMK 124 maddesindeki koşulları taşımayan davacı yan taleplerinin reddine” karar verildiği anlaşılmıştır. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davalı vekilinin taraf değişikliği hususunda takdiri mahkemeye bırakmış olması nedeniyle taraf değişikliğine muvafakat ettiğini ileri sürmekte ise de, yukarıda açıklandığı üzere muvafakatin açık olarak verilmesi gerektiğinden, davalı vekilinin beyanı muvafakat edildiği anlamına gelmemektedir. Zira istinafa cevap dilekçesinde de taraf değişikliğine muvafakatlerinin olmadığını açıkça beyan etmiştir. Bu durumda HMK’nın 124/3 maddesi koşullarının somut olayda oluşup oluşmadığı değerlendirilmelidir. HMK’nın 124/3 maddesi gereğince hakimin izniyle taraf değişikliğine gidilebilmesi için, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin “maddi bir hatadan kaynaklanması” veya taraf değişikliği talebinin “dürüstlük kuralına aykırı bulunmaması” gerekmektedir. Mahkemece “tenfize konu edilen kararda davalının kim olduğu açıkça belli olduğundan maddi bir hata yapıldığından bahsedilemeyecektir” gerekçesine yer verilmiş ise de dürüstlük kuralı yönünden talep değerlendirilmemiştir. Somut olayda davacının talebi yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkin olup, tenfiz davasında taraf olan şirkete davasını yöneltmek istemesinde dürüstlük kuralına aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece istem kabul edilerek HMK’nın 124/3 maddesi uyarınca davanın …Limited Şirketine yöneltilmesi için davacı tarafa süre verilmesi gerekirken aksi yöndeki karar hatalıdır. Ayrıca gerekçeli kararda “Tenfize konu kararın tarafı Tataristan Cumhuriyeti taabiyetli ve orada faaliyet gösteren bir şirket olup onun aleyhine verilen bir kararın Türkiye de tenfizinin talep edilmesi de kararın Türkiye de infazını sağlamayacak olup talep bu nedenlerle yerinde görülmeyerek yargılamaya devam olunmuştur.” ifadesine yer verilmiş ise de tenfize konu kararın tarafı olan “… Limited Şirketi”nin Türk tabiyetinde bir şirket olmaması tek başına Türkiye Cumhuriyetinde mal varlığının yada alacaklarının olmadığı anlamına gelmeyeceğinden yazılı gerekçe hatalıdır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine, davalı vekilinin istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, 2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/1001 E. 2023/146 K. sayılı 22/02/2023 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 4-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvurma ve karar harçlarının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, 6-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 7-Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 9-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 12/07/2023