Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/657 E. 2023/724 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/657
KARAR NO: 2023/724
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/46
KARAR NO: 2022/829
KARAR TARİHİ: 15/09/2022
DAVA: MENFİ TESPİT (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/05/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı arasında 29/01/2015 tarihli sözleşme gereği 26-31 Ocak 2016 tarihindeki İMOB İstanbul Mobilya Fuarı’na katılma konusunda anlaştıklarını, müvekkili sözleşmeye göre katılmayı istediği fuara ilişkin bedele karşılık senetleri davalıya sözleşme tarihinde verdiğini, senet tarihleri ve tutarları da yine sözleşmede belirtildiği, müvekkilinin kar yağışından dolayı uğradığı zarardan kaynaklı ticari işletmesini tasfiye etmeye mecbur kaldığını, bu durumu 23/06/2015 tarihinde davalıya bildirerek bu beklenmedik hal sebebiyle sözleşmeyi feshettiğini ve sözleşmeye göre kararlaştırılan hizmeti alamayacağını belirterek henüz vadesi gelmemiş senetleri iade etmesini talep etmiş; müvekkilin davalıya borçlu olmadığının tespitini, sözleşme gereği verilen senetlerin iptalini, davalı tarafından alacağı olmadığı halde yaptığı; Bakırköy …İcra Müdrülüğü’nde … nolu, Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nde … nolu ve Bakırköy …İcra Müdrülüğü’nde … nolu dosyalara ilişkin takiplerin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davalının %40 haksın takip nedeniyle tazminatla cezalandırılmasını, haksız yapılan icra takiplerine ait masraf ve yargılama giderleri dahil tüm masraf ve yargı giderlerinin ve avukatlık ücretlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının borcundan kurtulabilmesi için objektif imkansızlık söz konusu olması gerektiğini, ancak dava konusu olayda objektif imkansızlık değil subjektif imkansız söz konusu olduğunu, objektif imkansızlığın söz konusu olabilmesi için dava konusu olayda davacının hiçbir kusurunun olmadığını, hangi hal ve şart altında olursa olsun olaydaki mevcut imkansızlığın aynı şekilde gerçekleşeceğini davacı tarafın ispat etmek zorunda olduğunu, davacının fabrikanın çatı ve duvarının kar sebebiyle çökmüş olması başlı başına objektif için yeterli olmadığını, bu durumun hukuken kabul edilemeyeceğini belirterek davacının hukuk dayanaktan yoksun olan davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” Zararın oluş şekli, tarihi, meydana gelen zararın büyüklüğü, firmanın içinde bulunduğu katlanılamaz hal birlikte değerlendirildiği, İstanbul ilinde belirtilen tarihle yoğun kar yağışının olduğu, davacı tarafın panel çatısının çöktüğü ve büyük bir alanda zarar meydana getirdiği ve bu halin davacı firma açısından mücbir hal oluşturduğu, fuar tarihlerinin zarardan sonra bir seneye yakın bir zamanda gerçekleştirileceği saptanmış ise de davacı firmanın oluşan zarar nedeniyle fuar alanında sergileyecek mallarının bulunmayacağı ve ticarette yavaşladığı hatta ticareti terkettiği yönündeki davacı tarafın ifadeleri de samimi bulunmuş hizmetin alınmadığı, mücbir halin borcu sona erdiren olay olduğu ve verilen senetlerin de bedelsiz kaldığı” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Verilen karar davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dairemizin 22/12/2021 tarih 2020/359 Esas 2021/1357 Karar sayılı ilamı ile “… Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (…-…) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Bir başka söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke, özel hukukun diğer bir takım istisnai ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. TBK’nın 138. maddesi ile getirilen “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan maddede belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar (1) sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, (2) bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması yine (3)bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve (4) borçlunun, borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkı bulunmaktadır. ( Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 27/06/2019 tarih 2019/2379 E. 2019/7997 K. Sayılı ilamı) Somut olayda, davaya konu takibe dayanak yapılan senetlerin sözleşme kapsamında verildiği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nın 22/02/2015 tarihli yangın raporuna göre davacının zemin üzeri 2 katlı iş merkezinin teras katında koltuk imalathanesi olarak faaliyet gösteren iş yerinin çatısında biriken yoğun kar ağırlığından dolayı yaklaşık 3500 m2 sandviç panel çatının kısmen çöktüğü, çöken çatı altında koltuklar, koltuk yapımında kullanılan muhtelif malzemeler ve makinelerin zarar gördüğü anlaşılmıştır. Ancak mahkemece, davacı firmanın oluşan zarar nedeniyle fuar alanında sergileyecek mallarının bulunmadığı ve ticarette yavaşladığı, hatta ticareti terkettiği yönündeki davacı tarafın beyanları esas alınarak mücbir sebebin gerçekleştiğine karar verilmiş ise de bu hususta bir bilirkişi incelemesi yapılmadan, davacının iddiaları ispatlanmadan karar verilmiştir. Nitekim davacının iş yerinin çatısının, 26-31 Ocak 2016 tarihleri arasında yapılacak olan fuardan yaklaşık 1 yıl önce çökmüş olup, bu süre içerisinde davacının ticari faaliyetine devam edip etmediği yahut meydana gelen olayın TBK 138. maddesi kapsamında davacı yönünden aşırı ifa güçlülüğüne sebep olup olmadığı konusunda davacının ticari defter ve vergi kayıtları incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olduğu ” gerekçesiyle kaldırma kararı verilmiştir. Dairemizin kaldırma kararı sonrasında yapılan yargılama neticesinde mahkemece; ” …Davacının iş yerinin çatısının çökme tarihi göz önüne alınarak, çökme ve fuar tarihi içerisinde davacının ticari faaliyetine devam edip etmediği, konularında rapor aldırılmış, davacının ticari defterleri incelenmiş, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre; davacının ticari defter ve kayıtlarının sahibi lehine delil niteliği taşıdığı, davacının 31/12/2015 tarihinde işyerinin faaliyetinin ve mükellefiyetinin sonlandırıldığı, ticari defler kayıtları içeriğinde yapılan incelemede, çatı ve duvarın çökme tarihi 19/02/2015’ten mükellefiyetin terk tarihi 31/12/2015 tarihine kadar geçen sürede ticari faaliyeti olmadığı gibi, fuar tarihi 26-31 Ocak 2016 tarihine kadar geçen sürede de ticari faaliyetinin olmadığı tespit edilmiş olup, meydana gelen olayın davacının TBK 138. Maddesi kapsamında aşırı ifa güçlüğüne sebep olduğu kanaatine varılarak” davanın KABULÜ ile; Bakırköy … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında davacı tarafın borçlu olmadığının tespiti ile 29/01/2015 tanzim 30/09/2015 vade tarihli, 6.429,37TL bononun iptaline, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davacı tarafın borçlu olmadığının tespiti ile 29/01/2015 tanzim, 30/06/2015 vade tarihli, 6.429,37TL tutarındaki bononun iptaline Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davacı tarafın borçlu olmadığının tespiti ile 29/01/2015 tanzim, 31/07/2015 vade tarihli, 6.429,37TL tutarındaki bononun iptaline Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davacı tarafın borçlu olmadığının tespiti ile 29/01/2015 tanzim, 31/08/2015 vade tarihli, 6.429,37TL tutarındaki bononun iptaline Kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir
İSTİNAF SEBEPLERİDavalı vekili tarafından cevap dilekçesindeki nedenler tekrarlanarak istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasında düzenlenen fuar katılım sözleşmesinin mücbir sebebe dayalı feshinin ve davacının iş bu sözleşmeden dolayı borçlu olmadığının tespiti ile sözleşme kapsamında verilen senetlerin istirdadı istemine ilişkindir. Bakırköy …İcra Müdrülüğü’nde … nolu, Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nde … nolu ve Bakırköy …İcra Müdrülüğü’nde … nolu takip dosyaları incelendiğinde davalı tarafından davacı aleyhine dava konusu sözleşme kapsamında verilen 6.429,37 TL bedelli 4 adet senet alacağın tahsili amacıyla takip başlatıldığı görülmüştür. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ışığında İstanbul Mobilye Fuarında 26-31 Ocak 2016 tarihleri arasında yapılacak fuara davacı şirketin katılımı konusunda 29/01/2015 tarihli sözleşme imzalandığı, katılım ücreti olan toplam 25.717,48 TL’nin Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül 2015 vade tarihli 6.429,37 TL bedelli 4 adet senet ile ödenmenin yapılacağı kararlaştırıldığı, 19/02/2015 tarihinde yoğun kar yağışı nedeniyle davacının iş yerinin çatısının çökmesi ile çatı altında bulunan koltukların, koltuk yapım malzemeleri ile makinelerin zarar gördüğü ve davacının ticari işletmesini tasfiye etmeye mecbur kaldığından bahisle mücbir sebebe dayalı sözleşmenin feshi ve davacının iş bu sözleşmeden dolayı borçlu olmadığının tespiti amacıyla iş bu davanın açıldığı anlaşılmış olup uyuşmazlık, 6098 sayılı TBK’nın 138. maddesi uyarınca taraflarca ön görülemeyen olağanüstü durum nedeniyle sözleşme ifasının imkansız hale gelip gelmediği ve davacının sözleşmeden dönme hakkı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Dairemizin kaldırma kararı doğrultusunda davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, mali müşavir bilirkişisinden alınan raporda özetle; , ticari defler kayıtları içeriğinde yapılan incelemede, çatı ve duvarın çökme tarihi 19/02/2015’ten mükellefiyetin terk tarihi 31/12/2015 tarihine kadar geçen sürede davacının ticari faaliyeti olmadığı gibi, fuar tarihi 26-31 Ocak 2016 tarihine kadar geçen sürede de ticari faaliyetinin olmadığı tespit edildiği bildirilmiştir. Somut olayda, dairemizin önceki kaldırma kararında ifade edildiği gibi, davaya konu takibe dayanak yapılan senetlerin sözleşme kapsamında verildiği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nın 22/02/2015 tarihli yangın raporuna göre davacının zemin üzeri 2 katlı iş merkezinin teras katında koltuk imalathanesi olarak faaliyet gösteren iş yerinin çatısında biriken yoğun kar ağırlığından dolayı yaklaşık 3500 m2 sandviç panel çatının kısmen çöktüğü, çöken çatı altında koltuklar, koltuk yapımında kullanılan muhtelif malzemeler ve makinelerin zarar gördüğü, söz konusu olayın meydana geldiği tarihten itibaren, fuarın gerçekleştiğ 26-31 Ocak 2016 tarihine kadar davacının ticari faaliyetine devam edemediği, 31/12/2015 tarihi itibariyle ticareti terk ettiği, meydana gelen olay nedeniyle fuara katılamayacağından sözleşmeyi feshettiğini Büyükçekmece 4. Noterliğinin 23/06/2015 tarihli ihtarı ile davalı şirkete bildirilerek senetlerin iadesi talep edildiği dosya kapsamı ile sabittir. Her ne kadar taraflar arasında İstanbul Mobilye Fuarında 26-31 Ocak 2016 tarihleri arasında yapılacak fuara davacı şirketin katılımı konusunda 29/01/2015 tarihli sözleşme imzalanmış ise de söz konusu öngörülmeyen olayın TBK 138. maddesi kapsamında davacı yönünden aşırı ifa güçlülüğüne sebep olduğu, davacının sözleşmeden dönme hakkı bulunduğundan sözleşme kapsamında verilen senetlerin iptaline karar verilmesi hukuka uygun bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine dair karar vermek gerekmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 439,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 259,30 TL harcın karar kesinleştiğinde istemi halinde davalı tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara ilk derece mahkemesince iadesine,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu (harç yönünden) ile karar verildi.03/05/2023
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E. 2021/7367 K. sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi’nce HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına” dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.