Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/459
KARAR NO: 2023/464
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/270
KARAR NO: 2021/396
DAVA TARİHİ: 12/03/2013
KARAR TARİHİ: 28/05/2021
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 22/03/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin sağlık sigorta poliçesi kapsamında dava dışı sigortalıların geçirmiş oldukları trafik kazası nedeniyle tedavi giderlerini karşılayarak sigortalıların haklarına halef olduğunu belirterek, dava dışı sigortalılara ödenen 111.197,16 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizleri ile birlikte davalı ZMMS şirketinden ve 6111 sayılı Yasa gereği sorumlu olan davalı SGK’dan sorumlu oldukları nispette tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 25/02/2011 tarihli ve 27857 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Yasa uyarınca ”Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır” hükmü uyarınca, ZMMS şirketlerinin tedavi giderlerinden sorumluluğunun kalmadığını, SGK’nın sorumlu olduğunu, bu nedenle davaya taraf olmadıklarını belirterek, davanın husumet yokluğundan, zamanaşımından ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, trafik kazasında yaralanan dava dışı sigortalısına tedavi gideri ödeyen davacı özel sağlık sigorta şirketinin, TTK md 1472 kapsamında sigortalısının haklarına halef olması nedeniyle, ödediği tutarı kazaya karışan aracın ZMMS şirketine rücuu talebine ilişkin maddi tazminat davasıdır. Dava İstanbul (Kapatılan) 49. ATM 2013/68 E dosyasında açılmış, anılan Mahkemenin kapanması üzerine dosya Mahkememize devrolunarak 2014/869 E dosyasına kaydedilerek yargılamaya devam edilmiş, yargılama devam ederken görülen lüzum üzerine davadaki taleplerden dava dışı sigortalı … için ödenen tedavi giderinin rücuu talebine ilişkin olan kısım dosyadan tefrik edilerek Mahkememizin iş bu 2012/270 E sırasına kaydedilmiştir. 2014/869 E dosyada açılan dava, 23 farklı trafik kazasında yaralanan 28 farklı özel sağlık grup sigortalısı için davacı sigorta şirketi tarafından ödenmiş tedavi giderlerinin, davalı ZMMS şirketine ve SGK’ya rücuu talebiyle tek dosya üzerinden açılmış olup, yargılama sırasında Türkiye’nin farklı yerlerinde gerçekleşmiş olan 23 farklı trafik kazasıyla ilgili ve bu kazalarda yaralanan 39 farklı sigortalının tedavileriyle ilgili olarak davacının hasar dosyaları ve poliçeleri, davalının hasar dosyaları ve poliçeleri, kaza tutanakları, bildirilen-tespit edilebilen soruşturma ve ceza dava dosyaları, farklı hastanelerdeki tedavi evrakı ve tetkikleri, araç ve kaza kayıtları, SBGM kayıtları vb. deliller toplanmaya çalışılmış, davanın açılış biçimi ve dosya kapsamı itibariyle toplanması gereken çok fazla delil olduğundan delil toplanma aşaması çok uzun sürmüştür. Dosyada daha sonra (davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmadığından) SGK’ya karşı açılan davanın dosyamızdan tefrikine karar verilmiş, tefrik edilen dosyada “SGK’ya karşı açılmış davada iş (sosyal güvenlik) mahkemesi görevli olduğu” gerekçesiyle mahkememizce görevsizlik kararı verilmiş ve görevli mahkemeye gönderilmiştir. Ana dosyadan görevsizlik nedeniyle bir davalı (SGK) yönünden yapılan tefrik sonrası, Mahkememizin 2014/869 E dosyasında davalı olarak sadece … Sigorta AŞ kalmıştır. Ana dosyadan ikinci tefrikle oluşturulan iş bu dosyada da bu nedenle tek davalı (… Sig.) bulunmaktadır. Dosyamızın tefrik edildiği 2014/869 E ana dosya yargılaması sırasında, davacı tarafından özel hastane ve tedavi kuruluşlarına ödenen tedavi giderlerinin, tedavilerin türü-niteliği itibariyle tedavinin yapıldığı-ödendiği dönemin özel tedavi kuruluşu ederlerine yani piyasa rayiçlerine uygun olup olmadığı konusunda, doktor bilirkişiden rapor alınmıştır. Ayrıca davalıların davacının ödediği tedavi giderinden sorumluluk durumlarının ilgili SGK mevzuatı da gözetilerek bildirilmesi için bir bilirkişiden daha rapor alınmıştır. Ana dosyadaki yargılama sırasında, ülkemizin farklı yerleşim yerlerinde 2005-2010 tarihleri arasında meydana gelmiş 23 farklı trafik kazasında yaralanmış 28 farklı kişiyle ve bunların sigorta başvuruları-poliçeleri-tetkik,tedavi evrakı-ödeme belgeleriyle ilgili farklı tarihlerde farklı yerlerden gelen yüzlerce delil nedeniyle dosya karmakarışık ve incelenemez-denetlenemez ve bu haliyle bilirkişi incelemesine bile sevkedilemez hale gelmiş durumda olduğundan, dava dosyasında delillerin kaza-araç plakaları-yaralanıp tedavi gideri ödenmiş sigortalılar bazında ayrı ayrı dosyalanmak suretiyle dosyanın ve delillerin kaza bazında incelenebilir- denetlenebilir- kontrol edilebilir hale getirilmesi amacıyla (mahkememizin iş yoğunluğu ve katip eksikliği de zorunlu kıldığından) bu hususta davacı vekiline süre verilmiş, davacı vekilince dosya tasnif edilip deliller ayrıştırılmak ve ayrı ayrı dosyalanmak suretiyle incelenebilir hale getirilmiştir.Ana dosyada deliller ve dosya kapsamı Mahkemece incelenebilir hale geldikten sonra, davada davalı ZMMS şirketine tedavi gideri rücuu talep edilen 24.05.2005 tarihinde … plakalı aracın karıştığı Antalya’da meydana gelen trafik kazasında yaralanan (davacının özel sağlık sigortalısı) … için ödenen 7.124,98 TL tedavi giderine yönelik tazminat talebi açısından, davalı vekilince yasal sürede cevap dilekçesinde ileri sürülen zamanaşımı def’i yönünden yapılan incelemede, dava tarihi itibariyle zamanaşımının dolmuş olduğu tespit edildiğinden, bu talep kısmı yönünden açılan davanın ana dosyadan tefrikine karar vermek gerekmiştir. Sözkonusu tefrik üzerine bahsi geçen kazaya ilişkin rücuen tazminat davası Mahkememizin 2021/270 E dosyasına kaydedilmiş ve yapılan yargılama sonucunda, kazanın (5237 s. TCK 01.06.2005’te yürürlüğe girdiğinden) 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu 24.05.2005 tarihinde gerçekleştiği, celbedilen kolluk tahkikat evrakı ve trafik kazası tutanağına göre kazanın ölümlü kaza olmayıp yaralamalı kaza olduğu, TBK md 72 uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, 765 sayılı TCK md 102/4 hükmü gereği taksirle yaralama suçunun zamanaşımının 5 yıl olduğu, lehe kanun uygulaması zorunluluğu nedeniyle uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, bu trafik kazasıyla ilgili dosyaya suç soruşturma ve ceza yargılamasına ilişkin herhangi bir delil bildirilmediği, 5 yıllık zamanaşımını kesen bir sebep (iddianame düzenlenmesi, yakalama, tutuklama, sorgu, mahkumiyet hükmü vb) bulunsa bile 765 sayılı TCK md 104 gereği uzamış ceza zamanaşımı uygulamasıyla zamanaşımının en fazla yarısı kadar yani 7,5 yıla kadar uzayabileceği, kaza tarihi 24.05.2005 olduğundan uzamış ceza zamanaşımının 24.11.2012’de sona erdiği, davanın ise zamanaşımı sona erdikten sonra 12.03.2013 tarihinde açılmış olduğu anlaşıldığından, davanın zamanaşımından reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı sigorta şirketince dava dışı sigortalısı … için ödenip (2014/869 Esastan tefrik edilen) bu davada rücuu talep edilen tedavi gideri, davacı tarafından kaza tarihinde değil 25.02.2010 tarihinde ödendiği ileri sürülmekte ise de, TTK md 1472’ye dayalı rücuen tazminat davalarında zamanaşımı uygulamasına ilişkin Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 1970/2 E 1972/1 K sayılı kararı, Yargıtay (Kapatılan) 17.HD’nin 2016/12992 E 2017/6501 K, 2015/12418 E 2015/10645 K sayılı, Yargıtay 11.HD’nin 2007/5066 E 2008/6844 K sayılı ve benzer pek çok emsal içtihadında da halefiyet hakkına dayalı rücuen tazminat davalarında, aynen sigortalının zarar sorumlusuna karşı açacağı dava gibi değerlendirme yapılarak zamanaşımının (ceza zamanaşımının) kaza tarihinden başlatılması gerektiği, davacı sigorta şirketinin sigortalısına yaptığı ödemenin zamanaşımını kesmeyeceği ve kendisi için zamanaşımının yeniden başlatılmasının mümkün olmadığı vurgulanmaktadır.” gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davalı tarafça cevap dilekçesinin sonuç ve istem kısmında davanın zamanaşımı bakımından reddi talep edilmiş ise de dilekçe içeriğinde herhangi bir açıklama yapılmadığından, savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olan itiraza muvafakatlerinin olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla huzurdaki davanın cezayı gerektiren eylemlerden doğduğunu, 24/05/2005 kaza tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 60.maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, kaza neticesi devam eden tedavi tarihi 21/01/2010, ödeme tarihi 25/02/2010 olup, dava 12/03/2013 tarihinde açıldığından 10 yıllık zamanaşımının dava tarihinden sonra 24/05/2015 tarihinde gerçekleştiğini, ayrıca SGK trafik kazası nedeni ile oluşan tedavi giderlerinin tamamından sorumlu ise de sorumlu olmadığı tutarların tespiti halinde sigorta şirketinin sorumluluğu devam edeceğinden ana dosyada SGK’nın sorumluluklarının tespiti yapılmamış ve karar verilmemiş olması nedeniyle davalının sorumluluğunun devam ettiğini beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, trafik kazası nedeniyle yaralanan davacı şirket sigortalısına, sağlık sigorta poliçesi kapsamında yapılan tedavi giderlerinin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı tarafından 28 sigortalı yönünden yapılan sağlık giderlerinin rücuen tahsili talebiyle açılan davada, mahkemece her bir sigortalı açısından davanın tefrik edilmesine karar verilmiş olup, eldeki davanın konusu ise dava dışı sigortalı … yönünden yapılan tedavi giderlerinin tahsili talebine ilişkindir. Kaza 24/05/2005 tarihinde meydana gelmiş, davacı tarafında tedavi giderlerine ilişkin ödeme 25/02/2010 tarihinde yapılmış olup dava ise 12/03/2013 tarihinde açılmıştır. Kaza tespit tutanağında; 24/05/2005 tarihinde dava dışı sürücü …’in idaresindeki … plakalı araç ile İzmit istikametinden Yalova istikametine seyir halinde iken karşı istikametten gelen dava dışı sigortalı …’ın idaresindeki … plakalı araca çarpması neticesinde yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, sürücü …’in şerit ihlali nedeniyle %100 kusurlu olduğu, sigortalı …’ın kendi yolunda seyrettiği ve kusursuz olduğu belirtilmiştir. Davacı sigorta şirketi, eldeki davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, zamanaşımı süresinin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22/03/1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 03/07/1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. Yine 17/01/1972 gün 1970/2 Esas 1972/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, sigorta tazminatını ödeyen sigortacının zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı davada zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhinde açabileceği davanın zamanaşımına tabi olup aynı tarihte başlayacaktır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 03/10/2019 tarih 2018/1232 E. 2019/6140 K.) Sonuç olarak, sigortacının açtığı rücu davalarında zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı kişi aleyhine açabileceği davanın zamanaşımı süresine tabidir. 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde; “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve teminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zaman aşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğan ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre maddi tazminat talepleri içinde geçerlidir.” hükmüne yer vermiştir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10/10/2000 gün 2001/19-652 E. 2001/705 K. sayılı kararında; 2918 sayılı kanunun anılan hükmünün gözden kaçırılmaması gereken yönü ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır; söz konusu yasa hükmün ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturması yeterli görmekte, bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması yada zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örn işleten) arasında bir ayrımda yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağını belirtmiştir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 19/11/2009 tarih 2009/6700 E. 2009/7759 K.) Somut dosya incelendiğinde; kazada sigortalı …’ın yaralanmış olması nedeniyle ceza zamanaşımı hükümlerinin nazara alınması ve kaza 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinden önce 24/05/2005 tarihinde meydana geldiği için zamanaşımı süresinin 765 sayılı TCK hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Taksirle yaralama eylemi yönünden 765 sayılı TCK’nın 459. maddesinde öngörülen cezanın miktarına göre TCK’nın 102/4 maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Kaza tarihi 24/05/2005 olup ceza zamanaşımı süresi 24/05/2010 tarihinde dolmuştur. Ceza zamanaşımı süresi nazara alındığında dava zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05/06/2015 tarihli 2014/17-2198 E., 2015/1495 K., 16/09/2015 tarihli 2014/17-116 E. 2015/1771 K. sayılı kararları) Ancak 6098 sayılı TBK’nın “Rücu İstemi” başlıklı 73/1.maddesinde; “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmü yer almaktadır. 6098 sayılı TBK 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girmiş ve TBK’nın 73.maddesinde yer alan zamanaşımı süresi, 818 sayılı BK’da bulunmamakta olup TBK ile ilk kez düzenlenmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5.maddesinde; “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. (2) Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 01/07/2014 tarihli 2014/5515 E. 2014/12702 K sayılı ilamında; “…Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz” hükmüne yer verilmiştir. TBK’nun 28. maddesinde, mülga Borçlar Kanununun 21.maddesinde düzenlenen süreden farklı özel bir hakdüşürücü süre öngörülmüştür. Somut olayda çekişmeli taşınmaz 818 Sayılı Borçlar Kanununun yürürlük tarihinde davalıya temlik edilmiş ve akdin yapıldığı tarihten itibaren 1 yıllık süre dolmuş isede temyize konu dava TBK’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6101 Sayılı Kanunda belirtilen 1 yıllık ek süre içinde açılmıştır. Hal böyle olunca; işin esasına girilerek tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda inceleme ve araştırmanın yapılması oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31/05/2022 tarihli 2020/7503 E. 2022/4265 K sayılı ilamında; “…Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.”şeklinde ki hükümlere göre, kefaletteki 10 yıllık hak düşürücü süre ilk kez 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesiyle getirilmiş olup, davaya konu kefaletname de 06/10/1997 tarihli olduğundan, TBK’nın yürürlük tarihi olan 01/07/2012 tarihi itibariyle 10 yıllık süre dolmuş olduğundan, davacının anılan kefaletnameye dayalı olarak 1 yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkı olup, 01/07/2013 tarihinden sonra bu belgeye dayalı olarak kefile başvurması mümkün olmayıp, davacı tarafından davalıya karşı başlatılan icra takibinde takip tarihi olan 29/09/2014 tarihi itibariyle yasada belirlenen 1 yıllık ek süre de dolduğundan, kefalet kendiliğinden kalkmış olup, davalının kefaletten dolayı bir sorumluluğu bulunmadığı, davacının takip başlatmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemeden, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan kabulüne, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun yalnızca kötü niyet tazminatı yönünden kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın ve davacı aleyhine kötüniyet tazminatının reddine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı…” gerekçesiyle kararın onanmasına karar verilmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 73/1.maddesinde yer alan rücu istemine ilişkin hüküm 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/2 hükmü uyarınca somut olay değerlendirildiğinde ise zamanaşımının başlangıç tarihi ödeme tarihi olan 25/02/2010 olup 2 yıllık zamanaşımı süresi 25/02/2012 tarihinde dolmuştur. Ancak 6101 sayılı Kanun’un 5/2 hükmü uyarınca dava, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıllık ek süre içerisinde 12/03/2013 tarihinde açılmıştır. Bu durumda davanın açıldığı tarih itibariyle 6098 sayılı TBK’nın 73 ve 6101 sayılı Kanun’un 5/2 hükmü uyarınca zamanaşımı süresi dolmadığından verilen karar hatalıdır. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/270 E. 2021/396 K. sayılı ve 28/05/2021 karar tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/03/2023