Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/288 E. 2023/552 K. 05.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/288
KARAR NO: 2023/552
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: TEKİRDAĞ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/283
KARAR NO: 2022/1508
KARAR TARİHİ: 30/11/2022
DAVA: Tespit
KARAR TARİHİ: 05/04/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı … Yapı Kooperatifine ortak olduğunu, müvekkilinin yaşadığı ekonomik sıkıntıdan dolayı kooperatife kısmen borçlu olduğunu, kooperatif tarafından Çorlu …Noterliği’nin 23/08/2021 tarih ve … yevmiye numaralı borç ve borçtan dolayı ortaklıktan çıkarma ihtarı gönderildiğini, ihtardan sonra anaparaya mahsuben borcun büyük kısmı ödenmesine rağmen bildirilen %2 faiz oranının yasal sınırın üzerinde olduğunu, yasal faiz oranı % 9 olduğu için genel kurulca belirlenen gecikme faiz oranının hiçbir şekilde yıllık % 18’i, aylık ise % 1,5’i aşamayacağını, kooperatif aidat borçlarına faiz yürütülebilmesi için anasözleşmede bu konuda bir hüküm bulunması ya da genel kurul kararı alınmış olması gerektiğini, kooperatif aidatlarına işletilecek faiz oranının tespiti ve artırılması için 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına 519 ortaktan 209 ortağın katıldığını, katılım oranının karar yeter sayısı yönünden geçersiz olduğunu, zira 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu 52. maddesine göre ortakların şahsi sorumluluklarının ağırlaştırılması veya ek ödeme yükümlülükleri ihdası hakkında alınacak karar için bütün ortakların 3/4’ünün rızası gerektiğini, kooperatif ana sözleşmesinde faiz oranı yönünden hüküm bulunmadığını, geçersiz oy oranı ile yapılan genel kurulda alınan kararın ise hükümsüz olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı Kooperatifin müvekkili yönünden gecikmiş aidatlarına uyguladığı faiz oranının yasada öngörülen en yüksek orandan fazla olması ve yasal faizin iki katına kadar faiz işletilmesine ilişkin genel kurul kararının geçersiz olması nedeniyle gecikmiş alacaklara işletilecek faizin yasal faiz olarak düzeltilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli ve yetkili mahkeme Çorlu Tüketici Mahkemesi olduğundan davanın görevsiz ve yetkisiz mahkemede açıldığını, arabuluculuğa başvurulmadığını, bu nedenle usulden reddi gerektiğini, Kooperatifin 2020 hesap yılı Olağan Genel Kurul Toplantısının 10/07/2021 tarihinde yapıldığını, işbu toplantının 5 numaralı maddesinde gecikme bedelleri yönünden 2019 yılı ve sonrası için aylık %2 gecikme faizi uygulanacağının kararlaştırıldığını ayrıca aynı tutanakta gecikme bedelleri uygulamasının 29/11/2019 tarihli genel kurul Md:4 kararları gereği uygulandığının belirtildiğini, alınan genel kurul kararının hukuka uygun olup herhangi bir itiraza uğramayarak tescillendiğini, dolayısıyla iptal edilmeyen genel kurul kararlarının tüm ortakları bağlayacağını, genel kurulda karşı tarafın işbu madde görüşülürken tutanağa itiraz ettiğini belirten bir beyanda bulunmadığını, toplantı tutanağına şerh düşmediğini, kooperatif ana sözleşmesinin 37. maddesi gereği genel kurulda alınan kararlar toplantıda bulunmayanların veya aleyhte oy kullananlar hakkında da geçerli ve bağlayıcı olup verilen faiz kararının hukuka uygun ve geçerli olduğunu, davacı taraf 29/11/2019 tarihli genel kurulda geçersiz nisapla karar alındığı yönünde iddiada bulunmuş olsa da söz konusu karar için herhangi bir işlemde bulunmadığını, genel kurul kararlarına karşı itiraz yollarının kanunda belirtildiğini, söz konusu itirazlar süresi içerisinde gereken merciilere yapılmadığı müddetçe alınan kararlara itirazlar bir hüküm doğurmadığını, bir an için iddia değerlendirilse dahi ana sözleşmenin 33.maddesinde “Genel Kurulda kararlar, ortakların en az 1/4’ünün hazır olması şartıyla oylama sırasındaki mevcudun yarıdan fazlasının oyu ile alınır.” hükmü gereği kararın hukuka uygun olduğunu, dava ticari mahiyette olduğundan ve kooperatif ticari nitelikte olduğundan basiretli tacir hükmü gereğince faiz oranının serbestçe belirlenebileceğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Dosya davalı kooperatif tarafından genel kurul kararına tespit edilen oranda talepte bulunulup bulunulmadığı, seçenekli olarak da 6098 sayılı TBK 120. Maddesi kapsamında tespit edilecek oran yönünden hesaplama yapılarak kayıtların incelenmesi için mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş olup, mali müşavir bilirkişinin mahkememize ibraz ettiği 26/09/2022 tarihli raporunda özetle; davalı kooperatifin incelenen ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin (yevmiye defterlerinin) yasal süreler içinde yaptırılmış olduğu, defterlerin V.U.K.(md.220-225)’da aranan şekil şartları yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu ve rakamsal olarak birbirini teyit eder nitelikte ve devamlılıkta olduklarının anlaşıldığı, davalı kayıtlarına göre davacının 2017-2020 Temmuz döneminde gecikme faizi hariç 116.429,22 TL ödemekle yükümlü olduğunu, 31.07.2020 tarihine kadar toplam 59.000,00 TL ödemiş olduğunu, davalının ihtarnamedeki talebinin aksine defter kayıtlarında davacı aleyhine gecikme kaynaklı faiz işletmemiş olduğu ve ihtarname tarihinde davalı kayıtlarına göre davacının 57.429,22 TL borçlu olduğunu, davacının ödemeleri düşüldükten sonra davalı kayıtlarında gözüken 57.429,22 TL borcuna 29.11.2019 tarihli genel kurul toplantısında kararlaştırılan aylık %2 (yıllık %24) oranında gecikme faizi işletildiğinde 17.254,11TL, alternatif olarak TBK.md.120’ye göre hesaplama yapıldığında ise 12.940,58 TL gecikme faizi hesaplandığı (EK-1), Çorlu Ticaret ve Sanayi Odasının cevabi yazısına göre 29.11.2019 tarihli genel kurul toplantısının iptaline ilişkin bir tescil bulunmadığı görüş ve kanaatini bildirdiği görülmüştür… Dava, kooperatif üyelik aidatında talep edilen gecikme faiz oranının yasal faiz oranı olarak düzeltilmesi istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun yer alması zorunlu olup HMK 297/2. Bentte “Hükmün sonuç kısmında, … taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesi gereği Mahkememizce talep sonucu hakkında tereddüte yer bırakmaksızın karar verilmesi gerekmektedir. Bir davanın hangi dava türüne girdiği de talep sonucuna göre değerlendirilmektedir. HMK 105. Vd. Maddelerinde dava türleri düzenlenmiş olup eda davası ve tespit davası bu dava türlerinden birinde yer almaktadır. Davacı vekilinin talep sonucu ” gecikmiş alacaklara işletilecek faizin yasal faiz olarak düzeltilmesi” olup bu davanın ancak tespit davası mahiyetinde olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. HMK’nın 106. Maddesi ” (1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” olarak düzenlenmiştir. Bu durumda davacı tarafça dava konusu talebi hakkında korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunun ispatlanması gereklidir. Davacının ispatlaması gereken hukuki yarar, davacı için sözkonusu olan tehlike veya tereddütlü durumun oluşturacağı zararın ancak tespit davası yoluyla giderilebileceğinin ispatlanması gerekir. Bir başka deyişle davacı tarafça, tespit davası yoluyla elde edilebilecek hukuki koruma, başka bir davayla sağlanabiliyorsa, tespit davası açılamaz. (Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2011, sf.301-302) Emsal mahiyette olduğu değerlendirilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 20.01.2015 tarihli, 2014/15549 esas ve 2015/574 karar sayılı ilamında “…Dava dilekçesinde davacı ”müvekkilinin Adıyaman … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında ne kadar borçlu olduğunun tespiti” talebinde bulunmuştur. Niteliği itibari ile bu talep olumlu tespit niteliğindedir. Davacının İİK’nun 72. maddesine dayalı menfi tespit istemi bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK’nun 26. maddesinde hakimin taleple bağlı olduğu, talep dışında karar veremeyeceği hükme bağlanmıştır. Eda davası açılması mümkün olan hallerde olumlu tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Mahkemece bu yönler gözetilmeksizin, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” şeklinde verilen kararda eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılamayacağı değerlendirmesi yapıldığı anlaşılmıştır. Yine emsal olabilecek mahiyetteki İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi’nin 2021/12 esas ve 2022/848 karar sayılı ilamında “… Somut olayda genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borcun tahsili amacıyla davacı hakkında başlatılan takibe yönelik itirazın iptali davası bulunmaktadır. Davalı kefilin, tespit davasında ileri sürdüğü hususların itirazın iptali davasında ileri sürmesi halinde bu dava içerisinde talepleri değerlendirilecektir. İtirazın iptali davasında borçlu tarafından ileri sürülen itiraz ve savunma sebepleri genel mahkemelerce değerlendirilerek borcun varlığı ve miktarı değerlendirilebilecektir. Bu nedenle, somut uyuşmazlık bakımından bu davada ileri sürülen faiz oranlarının fahiş olması nedeniyle, makul bir düzeye indirilmesi ve önceden yapılan ödemelerin mahsubu ile belirlenen faiz oranı ve ödemelere göre güncel borcun tespiti isteminde davacının hukuki yarınının bulunmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” şeklindeki ; Ankara BAM 23. Hukuk Dairesi’nin 2018/620 esas ve 2020/730 karar sayılı ilamındaki “…Mahkemece davacı hakkındaki ihraç kararının iptali ile birlikte davacının ilk ihtar tarihi olan 29.12.2014 tarihi itibariyle 22.000 TL aidat 8.269,50 TL gecikme cezası borcu olduğunun tespitine de karar verilerek olumlu tespit hükmü kurulmuştur.HMK 106/2. maddesi gereğince olumlu tespit hükmü kurabilmek için bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının olması gerekir. Somut davada davacının kooperatife borçlu olup olmadığı ve varsa ne miktar borcu olduğunu tespit etmekte hukuken korunmaya değer güncel bir yararı olmaması nedeni ile bu yöne ilişkin talebin de davacının hukuki yararı yoktur. Hukuki yarar dava koşulu olup (HMK m. 114/(1)-h), mahkeme dava şartlarını re’sen incelemekle görevlidir. Davacının olumlu tespit davası açmakta korunmaya değer hukuki yararı yoktur. Buna göre İlk derece Mahkemesince, davacının olumlu tespit talebine ilişkin olarak hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nın 114/(1) ve 115/(2). maddeleri uyarınca talebin usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” şeklindeki içtihatlarda da tespit istemleri yönünden hukuki yarar bulunmasının dava şartı olduğuna dair değerlendirme yapıldığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin dava dilekçesinin incelenmesinde, talep sonucunun “…davalı Kooperatifin müvekkilimin yönünden gecikmiş aidatlarına uyguladığı faiz oranın yasada öngörülen en yüksek orandan fazla olması ve yasal faizin iki katına kadar faiz işletilmesine ilişkin genel kurul kararının geçersiz olması nedeni ile gecikmiş alacaklara işletilecek faizin yasal faiz olarak düzeltilmesine karar verilmesi…” istemi olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar bu istem yönünden davacının dava açmakta hukuki yararın varlığı hususunda tereddüt oluşmuş ise de, davacı vekilinin talebi, kooperatif üyelik aidatına işleyecek faiz oranının değiştirilmesi istemine ilişkin kooperatif kayıtları, genel kurul kararları, kararların iptal edilmemiş olması dikkate alınarak bilirkişiden seçenekli olarak yasal faiz oranında hesaplama yapılması istenmiştir. Tüm dosya kapsamı, mevzuat hükümleri ve emsal Yargıtay kararları birlikte değerlendirildiğinde, davacı vekilinin düzeltme isteminde bulunurken dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, hukuki yarar bulunmasının dava şartı olduğu…” gerekçesiyle davanın hukuki yararının yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, davalı kooperatifin kuruluşundan bu yana üyesi olup kooperatif yönetiminin usulsüz işlemlerine karşı muhalif tavır aldığından, kooperatifin muhalif olan tüm üyelerden intikam alma yoluna giderek yüzlerce üyenin aidat ödemeleri geciktiği halde sadece kendisine muhalif olan üyelerin borçlarına yasada öngörülmeyen yüksek bir oranda faiz tahhakuk ettirerek borç yüklediğini ve hukuksuz yükletilen bu borcun ödenmemesi nedeni ile ortaklıktan çıkardığını, Üyelikten çıkarma ihtarında ana para borcu ile ile birlikte geciken aylar için yasada yasal faiz öngörülmesine rağmen yıllık % 24 oranında faiz tahakkuk ettirildiğini, uygulanması gereken faizin yasal faiz olarak düzeltilmesi ve borcun bu oran üzerinden hesaplanarak tespiti gerektiğini, kooperatif aidatlarına işletilecek faiz oranın tespiti ve artırılmasına ilişkin genel kurul kararının karar yeter sayısı yönünden geçersiz olduğunu, Kooperatif yönetiminin geçersiz genel kurul kararına kendisi bile itibar etmeyerek yasal dayanaktan yoksun bu karara göre alınan faiz oranını ticari kayıtlarına işlemediğini, davalının ticari kaydında olmayan alacak ve yasal dayanağı olmayan faiz oranı ile müvekkili hakkında ihraç kararı verildiğini, Ayrıca ilgilisine bildirilen borcun şüpheden uzak, kesin, denetlenebilir ve kaynağının yasal gerekçelerle açıklanmış olması gerektiğini, davaya konu işlemde ise borcun hangi aylara ait olduğu, geciken aylara işletilen faiz miktarı ve faiz oranın ayrıca ve açıkça belirtilmediğini, Hukuki yarar olmadığı yönündeki mahkeme kararının hatalı olduğunu, işletilen faiz oranının hukuki gerekçesinin bulunmadığını, yasanın amir hükümlerine açıkça aykırılık teşkil eden faiz oranı nedeniyle ihraç kararı verildiğini, müvekkilinin ve diğer üyelerin aleyhine alınan bu kararın Mahkeme yolu ile düzeltilmesi veya iptal edilmesinin dışında hukuki bir seçenek bulunmadığını, Genel kurul kararının iptal edilmediği yönündeki gerekçenin de hatalı olduğunu, kararın mutlak butlanla batıl olduğunu, söz konusu Genel Kurul hakkında açılan davanın derdest olduğunu, dava değeri 1.000,00 TL olmasına rağmen karşı vekalet ücretinin 9.200.00 TL hükmedilmesinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/2-Son Maddesi hükmüne aykırı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava dilekçesinde, davalı kooperatifin 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında aylık faiz oranının %2 olarak uygulanmasına yönelik alınan kararın hükümsüz olduğu ileri sürülerek, gecikmiş alacaklara işletilecek faizin yasal faiz olarak düzeltilmesi talep edilmiştir. Davalı kooperatifin 29/11/2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde; toplam 517 ortaktan 209 ortağın katıldığı, 4.maddesinde “Üyelerin Kooperatife ödemelerindeki yaşanan gecikmelerden dolayı geciken üyelere gecikme bedeli uygulanması görüşmeye açıldı. Kooperatif Başkanı … söz alarak genel kurul tarihinden itibaren aylık gecikme faiz oranının %2 (% iki) olarak uygulanmasını önerdi oylamaya sunuldu oy birliği ile kabul edildi.” şeklinde karar alınmıştır. Çorlu … Noterliği’nin 23/08/2021 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi; dava tarihinden önce davalı kooperatif tarafından davacıya keşide edilen iharnamede, Kooperatif ana sözleşmesinin 14/2-d maddesinde parasal yükümlülüklerini otuz gün geciktirmeleri üzerine, yönetim kurulunca noter aracılığı ile yapılacak ihtarı takip eden on gün içinde yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere yine aynı kurulca ikinci ihtar yapılarak ikinci ihtarı takip eden bir ay içerisinde de yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin üyelikten çıkarılacağının düzenlendiği, 01/01/2018’den bu yana uygulanan %9 yasal gecikme faizinin, 09/06/2018 tarihinde yapılan genel kurulun 7.maddesi gereği Temmuz 2018’den itibaren yıllık %12, 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurulun 4.maddesi gereği ise Aralık 2019 itibariyle aylık % 2 uygulanmasının kararlaştırıldığı ifade edilmiş, ihtarnamede dökümü yapılan bedelin ihtarın ulaştığı tarihten itibaren 10 gün içinde kooperatife ait banka hesaplarına ödenmesi, borcun ödenmemesi halinde ikinci ihtarın çekilerek üyelikten çıkarılacağı ihtar edilerek 02/09/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Çorlu … Noterliği’nin 20/09/2021 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi; dava tarihinden sonra davalı kooperatif tarafından davacıya keşide edilen iharnamede, Kooperatif ana sözleşmesinin 14/2-d maddesinde parasal yükümlülüklerini otuz gün geciktirmeleri üzerine, yönetim kurulunca noter aracılığı ile yapılacak ihtarı takip eden on gün içinde yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere yine aynı kurulca ikinci ihtar yapılarak ikinci ihtarı takip eden bir ay içerisinde de yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin üyelikten çıkarılacağının düzenlendiği, 2016-2020 yılları arasında borç dökümünü gösteren Çorlu … Noterliği’nin 23/08/2021 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin 02/09/2021 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen 10 gün içerisinde borcun ödenmediği, bu nedenle ana sözleşmenin 14/2 maddesi gereği dökümü yapılan borç miktarının 2.ihtarı takip eden 1 ay içinde ödenmemesi halinde üyelikten çıkarılacağı ihtar edilerek 05/10/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Çorlu … Noterliği’nin 18/11/2021 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi; dava tarihinden sonra davalı kooperatif tarafından davacıya keşide edilen iharnamede, 1. ve 2. ihtara rağmen borç ödenmediğinden kooperatif yönetim kurulunun 16/11/2021 tarih ve 142 sayılı kararı ile Kooperatif ana sözleşmesinin 14 ve 10.maddeleri gereğince ortaklıktan çıkartıldığı ihtar edilmiş 25/11/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Tespit Davası ve Hukuki Yarar Bir hukuki ilişkinin varlığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunuyorsa, bu uyuşmazlık tespit davası yoluyla giderilebilir. Davacının, bir hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu veya içeriğinin belirlenmesi hakkında tespit hükmü elde etmek için açtığı davaya tespit davası denir. Tespit davası ile davalı bir şeyi yapmaya veya bir şeyden kaçınmaya mahkum edilmez, sadece taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu ya da tereddütlü olan içeriği tespit edilir. Tespit davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde: “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının yada yokluğunun yahut da bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini hedefleyen davalara tespit davası denir. Maddi vakıalar tek başına tespit davasına konu yapılamaz; ancak bir hakkın yahut bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi amacıyla tespite konu yapılabilir. Tespit davası açan davacı, eda davası ile inşai davalardan farklı olarak dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu hususunu açıkça ortaya koymak, hukuki yararını ispatlamak zorundadır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan şartlara dava şartları denir. HMK’nın 114/1 maddesinde sayılan dava şartlarından biri de “h” bendin yer alan davacının, dava açmakta hukuki yararın bulunması şartıdır.Davacının dava açmaktaki yararı, hukuki olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar yalnız başına yeterli değildir. Davacı, hakkına kavuşmak için mahkemenin kararına muhtaç bulunmalıdır. Davacının dava açmaktaki hukuki yararının, korunmaya değer bir yarar olması gerekir. Hukuki yarar dava açıldığı anda var olmalıdır; ilerideki bir yarar yeterli değildir. Dava ile erişilmek istenen amaç, aynı güvenle ve fakat daha basit bir yol ile gerçekleşebilecekse, o konuda dava açılmasında hukuki yarar yoktur. Eğer davacıyı tehdit edebilecek tehlike nedeni ile korunma ihtiyacı var ise hukuki yarar var demektir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/10/2019 tarihli ve 2017/8-1854 E. 2019/1096 K. sayılı kararında tespit davalarında hukuki yarara ilişkin ilkeler şu şekilde açıklanmıştır;”…Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Önsözler-Ramazan Arslan, Ankara 2009, s. VII). Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 tarihli ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 tarihli ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, s. 135).(…) Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada hâlen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 297). (…)Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku , Ankara 2017, s.287). Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Arslan / Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 296-297).”
Davacının talebinin değerlendirilmesi; Mahkemece, davanın tespit davası mahiyetinde olup, davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş ise de; davacının, davalı kooperatifin 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan karar gereği gecikme faizi oranının aylık %2 uygulanması yönündeki kararın hükümsüz olduğunu, yasal faiz uygulanması gerektiğini ileri sürerek açtığı davada talebinin ve güncel hukuki yararının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Benzer bir uyumazlığa ilişkin Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 24/11/2014 tarihli 2014/3440 E. 2014/7499 K. sayılı kararında; “…Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı kooperatifin ortakları olduğunu, …’un 150 m², …’un 300 m² alanlı işyerini tercih ettiğini, arsa bedeli olarak, müvekkili …’un 10.000,00 TL, müvekkili …’un ise 5.000,00 TL bedeli Toplu Konut İdaresi hesabına yatırdığını, kooperatifin kötü yönetilmesine itiraz eden müvekkillerine karşı ortaklıktan çıkartılması silahının uygulanmak istendiğini ileri sürerek, müvekkillerinin var ise borçlarının çıkartılmasını, kooperatife giriş tarihinden tespit tarihine kadar ödedikleri aidat miktarının yıllara ve aylara göre dökümünü, Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatlarının dikkate alınarak 150 m² ve 300 m² alanlı olan işyerlerinin, anasözleşmenin 61. maddesine göre maliyet bedellerinin, borçlu olup olmadıklarının ve borçlu oldukları taktirde miktarlarının tespitini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre; davacılar vekilinin isteminin, HMK’nın 106. maddesindeki tespit davası tanımına aykırı düştüğü, anılan maddenin 3. fıkrasında maddi vakiaların tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamayacağının düzenlendiği, hukuki yararın varlığı halinde bir hukuki ilişkinin tespitinin talep edilebileceği, ancak, somut davada, maddi vakiaların tespitinin talep edildiği, mezkur Kanun’un 114. maddesinde tespit davasının şartlarının dava şartı olarak kabul edildiği, anılan Yasa’nın 115/2 maddesi uyarınca dava şartlarının yargılamanın her safasında re’sen mahkeme tarafından dikkate alınmasının gerektiği belirtilerek, davanın HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca dava şartı yokluğu sebebiyle usulen reddine karar verilmiştir. Dava, işyerlerinin maliyet bedelleri ile davacıların davalı kooperatife borçlu olup, olmadıklarının tespiti istemine ilişkindir. Dava tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 106.maddesinde düzenlenen tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır ve eda davasının öncüsü durumundadır. Henüz koşulları tamam olmadığı için açılamayan eda davası için ilerdeki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulması bakımından, kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası güncel bir yarar var ise açılabilir… O halde eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz. Tespit davalarında ise; hukuki ilişkinin varlığının, hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir. Bu da, üç şartın birlikte varlığına bağlıdır. a)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (halihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; b)Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; c)Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Daire tahsisi ya da mülkiyet tespiti ya da dairenin tapusunun iptal ve tescili ya da konut karşılığı tazminat davası gibi üyelik sıfatının devamına bağlı bir eda davası açması mümkün olan ya da istifanın kooperatife bildirilmesine ya da ihracının kesinleşmesine rağmen, istifa ya da ihracın kesinleşmesi öncesinde doğan borçların tahsili için başlatılan takip üzerine üyenin menfi tespit davası açması mümkün olan hallerde, bu hakların tespitine yönelik taleplerin, üyenin korunmaya değer güncel hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekir.Somut olayda, davacı tarafça somutlaştırma yükü tam olarak yerine getirilmediği gibi, mahkemece, dava aydınlatılmadan karar verilmiştir. HMK’nın 194. maddesinde de somutlaştırma yüküne yer verilmiştir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Somut bir şekilde ortaya koymadan genel sayılabilecek ifadelerle iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen taraf hukuki sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır. HMK’nın “Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi” başlıklı 31/1. maddesi “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiş ve bunun hakimin görevi olduğu açıkça vurgulanmıştır. Maddede, hakimin maddi anlamda davayı sevk yetkisi düzenlenmektedir. Bu yetkisiyle hakim, olayın ve hukuki uyuşmazlığın olgusal ve hukuki boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflara birlikte ele alabilecek, tarafların zamanında uyuşmazlığın çözümü için önemli vakıaların tamamı hakkında açıklama yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir. Mahkemece öncelikle, taraf vekillerinden, davacı taraftan kooperatifçe keşide edilmiş bir ihtarname veya başka bir yolla ödeme yapılmasının istenip istenmediği sorulup, bu şekilde, aidat ya da maliyet bedelleri ile ilgili ödeme istemini içerir ihtar ya da talep bulunmaması ya da muaraza çıkarılmaması halinde, ihtarname ya da talep bulunmayan ya da muaraza çıkarılmayan istek kalemi yönünden şimdiki gibi hukuki yarar bulunmadığından dava şartı noksanlığı sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmelidir. Davacılar vekilince dava dilekçesinde davalı kooperatifçe ihraç prosedürünün uygulanmak istendiği ileri sürüldüğü gibi, temyiz dilekçesinde, davalı kooperatifçe ihraç kararı verildiği belirtilmiş olup, yukarıda açıklandığı şekilde aidat ya da maliyet bedelleri ile ilgili ödeme istemini içerir ihtarname bulunması ya da muaraza çıkarılması halinde ise; Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. (492 Sayılı Kanun m.15,21). Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır (1 Sayılı Tarife, madde III/1-a). Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır (1 Sayılı Tarife, madde III/2-a). Tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanmasına ilişkin davalardır. Bu tespit işlemi eda davalarında da vardır. Bundan başka eda davalarının ikinci bir eda bölümü vardır ki, bu bölüm tespit davalarında yoktur. Bu nedenle eda davası, aynı konudaki tespit davasını (talebini) de içeren daha geniş kapsamlı bir davadır (B.Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001-6. Baskı, 2.Cilt, Sayfa 1412-1417). Bundan dolayı “…Tespit davası eda davasının öncüsü durumundadır…” (07.07.1965 gün 1965/5 Esas, 1965/5 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Öncüsü olduğu eda davası gibi konusu malvarlığı (mamelek) hakkıdır ve belli bir değer (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ile ilgili bir dava niteliğini taşıdığından 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16.maddesi uyarınca “Değer ölçüsüne göre harca tabi” işlemlerden olup, (1) sayılı tarife uyarınca nispi harç alınması gerekmektedir. Bu ilkeler YHGK’nın 21.01.2009 tarih ve 21-805 E, 12 K; Dairemizin 19.06.2013 tarih ve 3721 E, 4196 K sayılı ilamlarında da vurgulanmış ve açıklanmıştır. Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. Somut olayda, aidat ya da maliyet bedellerinin talep edildiği ihtarnamelere dayalı olarak borçlu bulunmadığının tespitinin istendiğinin anlaşılması durumunda dava nispi harca tabi olup, mahkemece davacıdan hangi tarihli ihtarname ya da ne miktar üzerinden borçlu olmadığının tespitini istedikleri sorulup, buna göre dava konusu yaptığı değer belirlenerek, Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca buna ilişkin harcın tamamlanması için davacılara süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken, maktu harçla yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması doğru olmamıştır. Harcın tamamlanması halinde; davacılarca, davalı kooperatifçe ihraç kararı verildiği belirtilmiştir. İhraç edilen ortağın, çıkarma kararının iptalini sağlamak amacıyla dava açmasına ya da açtığı davanın sonucuna bağlı olmaksızın menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekir. Zira, ihraç kararının iptali davalarında, gerçek borç araştırması aşamasına gelinmesinden önce de ihtarnamelerin şekli unsurlarındaki bir eksikliğin tespiti halinde salt bu nedenle davanın kabulü gerektiğinden her ihraç iptali davasında gerçek borcun mutlaka araştırılması gerekmemektedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 27. ve davalı kooperatif anasözleşmesinin 14. maddelerinde parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen kooperatif üyelerinin ihracı prosedürü düzenlenmiş olup, bu tür davalarda, mahkemece öncelikle, aidat borcunun ödenmesi için üyeye iki ihtarın gönderilip gönderilmediği ve bu ihtarların usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, borcun ödenmesi için birinci ihtarda 10 gün, ikinci ihtarda 1 aylık sürenin verilip verilmediği, bu süre içerisinde ödememe halinde müeyyidenin ne olduğunun ve ödenmesi istenen borcun miktarının ve neye ilişkin olduğunun açık ve anlaşılır olarak belirtilip belirtilmediği tespit edilmekte, tüm bu aşamalarda bir eksiklik bulunmaması halinde ihtarlarda istenen borcun gerçek borç olup olmadığı belirlenmektedir. Öte yandan, davacılarca, ihraca esas ihtarnamelerden ilki ya da ikisi tebliğ edildikten sonra menfi tespit davası açılmış ise, kooperatifçe bu davanın sonucu beklenmeden, ortak hakkında ikinci ihtarın keşide edilmemesi ya da ihraç kararı alınmaması gerekir. Eğer, menfi tespit davasının varlığına rağmen ikinci ihtar tebliğ edilmiş ve ihtarnamelerde yazılı borcu ödemediğinden bahisle üye hakkında ihraç kararı alınmışsa, alınan ihraç kararı geçersiz bulunmaktadır. Ancak, menfi tespit davasının ihraç kararının alınmasından sonra açılması halinde dahi, bu durumda da, davacılara gönderilen ihtarnamelerde yazılı borcun doğru olup olmadığı hususu, menfi tespit davasının sonucunda verilecek karar ile belirleneceğinden, mahkemece anılan dava dosyasının ihraç kararının iptali davası için bekletici sorun kabul edilmesi, anılan davada verilen karar kesinleştikten sonra ihraç kararının iptali davasının karara bağlanması gerekmektedir. Zira, ortağa bildirilen borç miktarı, gerçek borç miktarını yansıtmalıdır. Aksi halde, ortak, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16. ve 27. madde hükümlerine uygun şekilde temerrüde düşürülmüş olmaz. Gerçek borcun tespiti için açılmış bir dava varken, bu sonuçlanmadan, ihtarname ile bildirilen borç miktarının gerçek borç miktarı olup olmadığı henüz ortaya çıkmamış olacağından, bu ihtarnamelerin dayanak yapılması suretiyle ihraç kararı verilemeyeceğinin kabulü gerekir. Diğer yandan, bir kooperatif ortağı, istifasının noter ihtarı ile kooperatife ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar aidat borçlarından 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16/son maddesi uyarınca sorumlu olup, üyelerin ödemeleri arasındaki eşitliğin istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarih itibariyle bu şekilde sağlanması gerekir. Kural olarak, ortak, üyesi olduğu davacı kooperatifin belirlediği inşaat finansmanı ve genel giderlere ilişkin aidat borçlarının, sonradan istifa etmiş ya da ihraç edilmiş olsa dahi istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar doğan kısmından sorumludur. Salt istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden önce ya da sonra kooperatifin aidat borcu nedeniyle ihtarname göndermesi ya da takip başlatması olgusu, istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden önce doğan bu sorumluluğu kaldırmaz. Nitekim, anılan Kanun’un 27/son cümlesinde, ortaklığın düşmesinin ortağın anasözleşme veya diğer suretlerle doğmuş borçlarının yok olmasını gerektirmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir. İstifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihten sonra doğan aidat borçlarından ortak sorumlu değil ise de, istifanın ulaşmasından ya da ihracın kesinleşmesinden sonra daireyi kooperatife geri vermeyip, kullanmaya devam etmiş ve genel hizmetlerden yararlanmakta ise, bu yararlanmanın karşılığı olan genel giderlerden de talep halinde sorumlu olacaktır. Bu durumda, takibe konu alacaklar istifanın ulaşması ya da ihracın kesinleşmesi tarihinden önce doğmuş ise, inşaat finansman ve ayrıca genel giderlerden genel kurulda kararlaştırılan temerrüt faizi ile birlikte üye sıfatıyla sorumlu olduğu benimsenmeli, üyenin istifasından ya da ihracın kesinleşmesinden sonraki döneme ait olması durumunda ise, takipte istenen “aidat alacağı” kapsamında hangi kalemlerin yer aldığı tesbit edilerek kooperatif hizmetlerinden yararlanma söz konusu ise bu yararlanmanın karşılığı olan genel giderlerden yasal oranda temerrüt faiziyle birlikte olmak üzere BK’nın vekaletsiz işgörme hükümlerine göre talepte bulunulabileceği ilke olarak kabul edilmelidir. Her üye, üye olurken, üyeliğinin istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar devam edeceğini bilmekte olup, aidat ödemelerini ihracın kesinleşmesine ya da noterden gönderdiği istifanın tebliğine kadar yapması ve kooperatifin hesabına aktarması tüm ortakların yararına olup, eşitlik ilkesinin de bir gereğidir. Kooperatifin, üyenin ihracının kesinleşmesinden önce doğmuş aidat borçları için takip başlatmasında ve itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı bulunduğu gibi, borcun ödenmesi için ihtar göndermesinde de hukuki yararı mevcuttur. Zira zamanında ödense idi kooperatifin kasasına girecek olan aidatın, çıkma payının 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 17/1. ve anasözleşmenin 15/1. maddesi uyarınca ihracın kesinleştiği yılın bilançosunun genel kurulda onaylanması suretiyle kesinleşmesini izleyen bir ayın sonunda muaccel olduğu tarihe kadar, kasada beklemesinde ve nemalanmasında tüm ortakların yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Ortak ile kooperatif arasında istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarih itibariyle hesaplaşma yapılması gerektiği gibi, çıkma payının ödenmesi sırasında hesaplaşma tekrar gerçekleşecek olup, esasen ortağın çıkma payını talep edip etmeyeceğinin, bu talebin zamanaşımına uğrayıp uğramayacağının henüz belli olmadığı bir aşamada başlatılan takipte hukuki yarar vardır ve aidat borcunun çıkma payı olarak tekrar ortağa iade edileceğinden bahisle takipte hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılamaz. Aynı Kanun’un 17/son maddesi varılan bu sonucu bertaraf eden bir düzenleme değildir. Üyenin de üyelik devam ederken takip ya da ihtar üzerine ya da istifanın ulaşması ya da ihracın kesinleşmesi sonrasında olsa da kooperatifin başlattığı takibi üzerine menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Bu bilgiler ışığında, mahkemece, öncelikle yukarıda yazılı olduğu gibi, davacı tarafa kooperatifçe keşide edilmiş bir ihtarname veya başka bir yol ile ödeme yapılmasının istenip istenmediği sorularak, bu şekilde bir ödeme yapılması istemiyle çıkarılan bir uyuşmazlık bulunmaması halinde şimdiki gibi, hukuki yarar olmadığından dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine; davacılar, davalı kooperatifin alacağını isteme tehditi altında ise, yani ödeme talebiyle gönderilen bir ihtarname veya diğer bir belge var ise, bu belgelerin temini sağlandıktan sonra, yine yukarıda açıklandığı şekilde, harcın tamamlanması için işlem yapılması, harcın tamamlanması halinde de hukuki yararın bulunduğu kabul edilip, işin esasının incelenmesi gerekirken, davacılar vekilinin iddia ve delilleri usulünce değerlendirilip, yeterince tartışılmaksızın yanılgılı gerekçeyle hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 05/10/2015 tarihli 2015/299 E. 2015/6288 K. sayılı kararında; “…Davacı tarafça, üyesi olduğu davalı kooperatif tarafından 13.03.2014 tarihli ihtarname ile 152.499,90 TL aidat, 17.634,57 TL gecikme faizi olmak üzere toplam 170.134,40 TL borcun ödenmesinin ihtar edildiği, müvekkilinin borcunun bu kadar olmadığı ileri sürülerek borcun tespiti istenmiştir. Mahkemece talebin HMK’nın 106. maddesinde tarif edilen tespit davası niteliğinde olduğu kabul edilerek duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilmiştir. 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HUMK’nın 74, 75 ve 76. maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. HMK’nın 24/1, 25, 26. Madde hükümlerinde de aynı yönde düzenleme getirilmiştir. HMK’nın 25. maddesi “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.” hükmünü içermektedir. Hakim tarafların dayandığı maddi vakıalarla bağlı olup, dayanmadığı maddi vakıaları gerekçe göstererek davayı tavsif edemez. Dava tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 106.maddesinde düzenlenen tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır ve eda davasının öncüsü durumundadır. Henüz koşulları tamam olmadığı için açılamayan eda davası için ilerdeki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulması bakımından, kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası güncel bir yarar var ise açılabilir… Daire tahsisi ya da mülkiyet tespiti ya da dairenin tapusunun iptal ve tescili ya da konut karşılığı tazminat davası gibi üyelik sıfatının devamına bağlı bir eda davası açması mümkün olan ya da istifanın kooperatife bildirilmesine ya da ihracının kesinleşmesine rağmen, istifa ya da ihracın kesinleşmesi öncesinde doğan borçların tahsili için başlatılan takip üzerine üyenin menfi tespit davası açması mümkün olan hallerde, bu hakların tespitine yönelik taleplerin, üyenin korunmaya değer güncel hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekir. Davalı kooperatifçe, ihtarname ile davacı tarafa kooperatif kayıtlarında görünen ve miktarları belirtilen borç ile ilgili ödeme yapılması, aksi halde kooperatiften ihraç edileceği bildirildiğine göre, davacının kooperatif kayıtlarında gözüken borcun tespitini istemesi hayatın olağan akışına aykırı olduğundan, bu davanın HMK’nın 106. maddesindeki tespit davası niteliğinde olmayıp, İİK’nın 72/1. maddesine uygun menfi tespit davası niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Ne var ki, davacı tarafça borçlu olmadığının tespitini istediği miktarla ilgili herhangi bir açıklama yapılmamış, maktu harç yatırılarak dava açılmıştır. …Somut olayda, ödenmeyen aidat ve faizinin talep edildiği ihtarnameye dayalı olarak borçlu bulunmadığının tespitinin istendiğinin anlaşılmasına göre, dava nispi harca tabi olup, mahkemece davacıdan borçlu olmadığının tespitini istediği miktar sorulup, buna göre dava konusu edilen değer belirlenerek, Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca buna ilişkin harcın tamamlanması için davacıya süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken, maktu harçla yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması doğru olmamıştır. Harcın tamamlanması halinde; Mahkemece, duruşma açılarak taraflardan delilleri istenip, toplanan deliller ve kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları hususunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak, davacının 13.03.2014 ihtarname tarihi itibariyle borçlu olduğu miktar ile ilgili davacının itirazlarını da değerlendiren rapor alınıp borçlu olmadığı belirlenen miktar yönünden davanın kabulüne, borçlu olduğu belirlenen miktar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı tavsif ve gerekçe ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir. Emsal kararlarda da ifade edildiği gibi davacıya gönderilen borç ve ihraç ihtarı bulunduğu, dava açıldıktan sonra ise davacının ihracına karar verildiği anlaşılmakla, dava dilekçesinde her ne kadar uygulanacak faizin yasal faiz olarak düzeltilmesi talep edilmiş ise de, iddianın ileri sürülüş biçimine göre ihraç ihtarında belirtilen borç miktarına ilişkin faiz oranına itiraz edildiğinden, istem aslında yasal faiz oranını aşan faiz alacağı nedeniyle borçlu olmadığının tespite yöneliktir. Dava açıldıktan sonra davacının ihracına karar verildiği anlaşılmakla, her ne kadar ihraç kararının iptali istemiyle açılacak davada, borç miktarının da tartışılacağı düşünülebilir ise de ihraç kararının iptali davalarında, borç miktarının tespiti aşamasına geçmeden ihtarların usulüne uygun olup olmadığının incelendiği aşamada da karar verilebilmesi mümkün olup gerçek borç miktarının mutlaka araştırması gerekmediğinden, davacının işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu ve eldeki davanın menfi tespit talebi olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Dava dilekçesinde ayrıca 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında aylık faiz oranının %2 olarak uygulanmasına yönelik alınan kararın hükümsüz olduğu ileri sürülmekte ve işlemiş faize yönelik talep ise bu iddiaya dayanmaktadır. Mutlak butlan (kesin hükümsüzlük) hali işlemin, başta Kooperatif Kanunu, Ticaret Kanunu ile ilgili kanunların emredici hükümlerine aykırı olmasıdır. Genel kurul kararlarının yokluğu, bunda hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve bir süreye bağlı olmaksızın ileri sürülebilir. Bir genel kurul kararı şekil ve usul açısından geçerli olmakla birlikte, konusu bakımından TBK m. 27.maddesi uyarınca emredici hukuk kurallarına yahut ahlak ve adaba aykırı veya imkansız ise sonucu yine yokluktur. İptal edilebilirlik ise kanuna, esas mukaveleye ve afaki objektif iyi niyet kurallarına aykırılıktır. İptal edilebilir kararlar yönünden ise davanın 1 aylık hak düşürücü süre içerisinde açılması, red oyu kullanılması ve iptali talep edilen her bir madde bakımından muhalefet şerhinin sunulması gerekmektedir. “Genel kurul kararlarının oluşması için yasanın öngördüğü koşulların hiçbirisi yoksa veya karar içeriği ve esasa ilişkin ögeleri yönünden kamu düzeni, yasanın koruyucu kurallarına veya ahlak ve adaba aykırı yada konusu imkansız ise mutlak butlanla batıldır ve yok hükmündedir. Bu tür kararlar baştan beri hükümsüzdür. Sonradan geçerli duruma getirilemez. Her ilgili süreye bağlı olmadan geçersizliğin tespiti isteyebilir… Batıl genel kurul kararları baştan itibaren hüküm doğurmazlar ve daha sonra sağlığa kavuşturulamazlar; mahkemece re’sen dikkate alınırlar; bir davada itiraz olarak ileri sürülebilecekleri gibi süreye bağlı olmaksızın bir tespit davasının konusunu da oluşturabilirler. Diğer yandan söz konusu kararlar işlem güvenliği yönünden bir önemli sakıncayı içerirler. Kooperatifin bir kararının, kararın alınmasından yıllar sonra bile butlanının ileri sürülebilmesi tehlikesi ve tehdidi, kooperatifin yönetiminde, pay sahiplerinde ve alacaklılarda büyük tedirginliğe neden olabilir. Yıllar sonra mahkemece butlanın tespiti, o kararın kurduğu birçok ilişkiyi çoğu kez geriye etkili olarak ortadan kaldırır. Bu sakıncası sebebiyle mahkemelerin, geçersizlik kararlarını sıkı değerlendirmeler sonucu vermeleri gerekir… Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan genel kurul kararları kesin olarak hükümsüzdür. Genel kurul kararlarının bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez, ancak kesin olarak hükümsüz kararlar olmaksızın diğer kararların alınmayacağı açıkça anlaşılırsa, kararların tamamı kesin olarak hükümsüz olur (TB m.27 kıyasen). Mutlak butlanla batıl olan genel kurul kararları kooperatif ortakları ve üçüncü kişiler açısından hiçbir hak ve borç doğurmaz. Genel kurulun bu tür kararlarının iptali, her zaman istenebilir, bir aylık hak düşürücü süreye tabi değildir. Ortakların mutlak butlanla sakat kararların iptalini isteyebilmesi için genel kurul toplantısında hazır bulunması, itirazını tutanağa yazdırması da gerekmez… Kooperatifler Kanunu’nun; toplantı nisabı sağlanmadan alınan kararları (KK m.45, 21, 22); temsile ilişkin hükümlere uyulmaksızın alınan kararları (KK m.49) ve karar nisabına uyulmaksızın alınmış kararlar (KK m.22, 51, 52, 84) emredici kanun hükümlerine aykırılık teşkil ettiğinden mutlak butlanla batıl kararlardır.” (Kooperatifler Hukuku, Mahmut Coşkun, sayfa 741, 742, 743, 744). Yukarıda yer verilen açıklamalar ve yasal düzenlemeler dikkate alındığında; emredici hükme aykırı olarak alınan kararlar baştan itibaren hükümsüz oldukları için herhangi bir süreye tabi olmaksızın ileri sürülebilirler. Yine bu nitelikte kararların yok hükmünde olduğunun tespiti yönünde dava açılabileceği gibi ayrı bir dava açılmaksızın mevcut bir davada itiraz olarak ileri sürülmesi de mümkündür. Nitekim eldeki davada aylık faiz oranının %2 olarak belirlenmesi yönündeki kararın hükümsüz olduğu ileri sürülmüştür. Dairemizce, genel kurul kararının emredici hükme aykırı olup olmadığı, iddia edildiği gibi hükümsüz olup olmadığı esastan incelenmeksizin sadece şekli yönden ileri sürülen iddiaya yönelik ilk derece mahkemesi tarafından bir inceleme yapılmamış olması hukuka aykırı bulunmuştur. Bu nedenle davacı tarafça ileri sürülen hususların, mahkemece incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Yargılama aşamasında belirtilmemiş ise de istinaf dilekçesinde ayrıca genel kurul kararının iptali yönünde derdest bir davanın olduğu beyan edilmekle, öncelikle genel kurul kararının butlanı talebiyle ayrı bir dava açılıp açılmadığı netliğe kavuşturulmalı, açılan bir dava varsa sonucu beklenmeli, yoksa işbu dava kapsamında itiraz mahiyetinde değerlendirilmelidir.5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 18/06/014 tarih 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile değişik 5. maddesinde ”…Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk Lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın; İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara, şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır…” hükmü düzenlenmiştir. Genel kurul kararının butlanı talebiyle ayrı bir dava açılmadığının tespiti halinde, işbu dava kapsamında itiraz mahiyetinde değerlendirme yapılacak olması durumunda ise kooperatif genel kurul kararının hükümsüzlüğü ileri sürüldüğüne göre, yukarıda yer verilen yasal düzenleme uyarınca bu iddia ancak heyet halinde değerlendirilebileceğinden davanın heyet halinde görülüp karara bağlanması gerekmektedir. Davacının, davalı kooperatifin 29/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan karar gereği faizin aylık %2 uygulanması yönündeki kararın hükümsüzlüğünü ileri sürerek, uygulanması gereken faiz oranının yasal faiz olarak düzeltilmesi istemi, yasal faiz oranı üzerindeki faiz alacağı nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemini içerdiğinden davanın, borç ve ihraç bildirimi içeren ihtar üzerine menfi tespit istemiyle açıldığının kabulü gerektiğinden, davacının korunmaya değer güncel hukuki yararı mevcut olup yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/283 E. 2022/1508 K. sayılı ve 30/11/2022 karar tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/04/2023