Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/1545 E. 2023/1553 K. 01.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1545
KARAR NO: 2023/1553
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/112
KARAR NO: 2019/46
KARAR TARİHİ: 17/01/2019
DAVA: Tazminat (Kooperatif Yönetim ve Denetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların davacı kooperatifin eski yönetim kurulu üyeleri olduklarını, kooperatifin yeni yönetiminin devir sonrasında eski yönetimin bir çok kanuna aykırı usulsüz ve hileli işlemleri bulunduğunun tespit ettiğini ve bu nedenle eski yöneticilerden bu konudaki izahat ve belgeleri talep ederek yönetimi bu şartlar altında devralmaya çalıştıklarını, davalılar tarafından hiçbir açıklama yapılmaması üzerine yetkili kurumlara denetim yaptırılarak rapor hazırlanmasının sağlandığını, hazırlanan raporda kooperatifin kasasında bulunması gereken ancak bulunmayan ¨342.938,69’nin tespit edildiğini, yine raporda muhasebe kayıtlarının irdelenmesi sonucunda ¨43.747,26 tutarında akaryakıt vb. harcamalarının kontrolünde ¨26.719,39’sine akıbeti bilinmeyen bir şekilde kayıtlarda rastlanmadığını, davalıların yönetimde olduğu dönemde kooperatifin zararına işlemler yapıldığını, ağır cezai şartlar içeren borçlanmalar, vergi usulsüzlükleri, SGK mevzuatına aykırı işlemler, defterlerin usulüne uygun tutulmaması, izah edilemeyen kasa açıkları ve hileli kayıtlarla genel kurulun aldatılması gibi bir çok hukuka aykırılık yapıldığının tespit edildiğini, bu konuda Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/2824 sayılı dosyasında soruşturmanın devam ettiğini, ayrıca açılmamış sayılması kararı verilen Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin dosyasında alınan bilirkişi raporunda da kasa hesabı fiili sayımına göre bakanlık kontrolörü ile uyumlu olarak ¨342.938,69 zarar ve ayrıca ticari mal stoğu zararı olarak da ¨193.658.69 zarar tespit edildiğinden bahisle öncelikle müfettiş raporları ile ve bilirkişi raporu ile sabit olan tazminat miktarının dava sonunda tahsil edilerek kooperatife dönüşünün sağlanabilmesi için davalıların gayrimenkul ve araçları ile banka hesaplarına tazminat miktarınca ihtiyati tedbir konulmasına, kooperatifin kasasında olması gereken ama devir tarihi itibari ile bulunmayan ¨342.938,69’nin sorumlu davalılardan zararın oluştuğu tarihten itibaren işletilecek reeskont faizi ile tahsiline, akıbeti bilinmeyen ayrıca bir sonraki yönetim kurulu üyesine devredilmeyen ticari mal karşılığı olan ¨193.658.69’nin sorumlu davalılardan zararın oluştuğu tarihten itibaren işletilecek reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılar tarafından aynı konuda Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını davanın halen derdest olduğunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-1 maddesine göre aynı konuda aynı taraflar arasında aynı dava sebebine dayanarak daha önce bir dava açıldığını ve bu dava görülmekte ise aynı konunun yeni bir dava konusu yapılması mümkün olmadığını, bu nedenle öncelikle açılmış davanın esasına girilmeden derdestlik nedeni ile usulden reddini talep ettiklerini, mahkemedeki davanın konusunun Kooperatifi zarara uğratan eski yöneticilerden tazminat istemli olduğunu, Türk Ticaret Kanunu 560. maddesine göre sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkı, zararı ve sorumluları öğrendikten itibaren iki yıl olduğunu, davacıların Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığına 15/11/2013 tarihinde vermiş oldukları dilekçe ile dava konusu zararlar nedeni ile müvekkillerinin hakkında şikayette bulunulduğunu, davacıların 15/11/2013 tarihinde zararı ve sorumluları öğrenmiş bulunmakla Türk Ticaret Kanunun 560.maddesine göre dava açma sürelerinin 15/11/2015 tarihinde dolduğunu, açılan davanın 03/02/2017 tarihinde açıldığını ve süresinde olmadığını, zamanaşımına uğradığını ve usulden reddini talep ettiklerini, Türk Ticaret Kanunda yapılan değişiklik neticesi eski yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk dava açma yetkisi yönetim kuruluna ait olduğundan denetim kurulunun dava açma yetkisi bulunmadığını, bu nedenle Denetim Kurulu Adına …, … ve …’un davacı sıfatı bulunmadığını ve usulden reddini talep ettiklerini, huzurda açılmış bulunan davanın konusu müvekkillerinin Kooperatif yöneticisi olarak görev yaptıkları 2010,2011,2012 ve 2013 yıllarında Kooperatifi zarara uğrattıkları iddiası olduğunu, davaya konu 2010,2011,2012 ve 2013 yılına ilişkin faaliyetler nedeni ile müvekkillerinin kooperatif genel kurulunda davacılar dahil olmak üzere üyelerin oyları ile ibra edildiğini, en son 2013 yılına ait genel 14/06/2014 tarihinde yapıldığını ve oy birliği ile denetim ve yönetim kurulunun ibra edildiğini, davacı gözüken kişilerde müvekkillerinin ibra edenler arasında olup Türk Ticaret Kanunu 558.maddesine göre dava açma haklarının olmadığını, kaldı ki açılan davanın 03/02/2017 tarihinde açıldığını, ibra tarihi olan 14/06/2014 tarihinden altı ay geçtikten çok sonra açıldığını, davanın süre yönünden de reddi gerektiğini, bu nedenlerle bu mahkemede açılmış dava ile Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 Esas sayılı dosyasının tarafları ve konusu aynı olup söz konusu dava halen derdest olduğunu, öncelikle açılmış davanın esasına girilmeden derdestlik nedeni ile usulden reddini, Türk Ticaret Kanunu 560.maddesine göre sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkı,zararı ve sorumluları öğrendikten itibaren iki yıl olup söz konusu dava süresinde açılmadığını, bu nedenle açılmış davanın zamanaşımından reddini, Denetim Kurulu adına …, … ve …’un davacı sıfatı bulunmamakta olup usulden reddini, haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”…Yukarıda da açıklandığı üzere yöneticilerin hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir.Alınan bilirkişi raporuna göre davacı kooperatifin zarar ettiği, davalıların eylemleri sonucu kooperatifin zarara uğradığının bildirildiği görülmüştür. Kooperatif yöneticilerinin hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır.(01/07/2012 tarihinden sonraki eylemler için) Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan yöneticilerin sorumlu tutulması mümkün olmayıp kusurun davacı tarafından ispat edilmesi gereklidir.Öte yandan 02/07/2012 tarihinden önceki eylemler nedeniyle davalıların kusursuzluklarını ispat etmeleri gerekli olup davalılar ortaya çıkan kooperatif zararı nedeniyle kusursuz olduklarını ispat edememişlerdir.Buna göre davacı tarafından dava dilekçesinde sayılan iş ve eylemlerde davalı yöneticilerin kusurlu olduğu bilirkişi raporu ile de sabit olup bu iş ve işlemler sonucu oluşan zarar davacı tarafından da ispat edilmiştir. Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı kooperatifin eski yöneticisi olan davalıların, davacı kooperatifin 14/07/2013 tarihinde, kasasında bulunmayan ve davalılar tarafından yeni yönetim kuruluna devri yapılmayan ¨342.938,69 ve 14/07/2013 tarihinde muhasebe defter kayıtlarına ve ibraz edilen faturalar çerçevesinde ¨193.658,69 ticari mal stoğu zararından sorumlu oldukları anlaşıldığından davanın kabulü ile ¨536.597,38’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı kooperatife verilmesi gerektiği “ne dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığı, en son 2013 yılına ait genel kurulda oybirliğiyle denetim ve yönetim kurulunun ibra edildiği, davanın süre yönünden reddi gerekeceği, kooperatif defterlerinin sahibi lehine delil vasfını haiz olmadığı, Çatalca İcra Müdürlüğü nezdinde kooperatif lehine açılan birçok icra takip dosyasının olduğu ve kooperatif alacağının düşümünün yapılması gerektiği, 176.345,00 TL bedelli çek yönünden ise bankaya teslim edildiğine dair yazının dosyaya sunulduğu ve iş bu yazıda çek bedelinin tahsil edildiğinin belirtildiği, çek bedellerinin de defter kayıtlarında düşümünün yapılması gerektiği, resmi defterde kayıt edilmeyen ve eksik kaydedilen 88.504,30 TL ticari malla ilgili olarak mükerrer olarak kooperatif ticari mal stoğuna ilave edilmesinin yerinde olmadığı, HMK 222. maddesinde defter kayıtlarının aksine delillerle ispatlanabileceği hükme esas alındığı ancak raporunun bu hükmüne aykırı düzenlendiği belirterek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, kooperatifin önceki (2010-… 2013 dönemi) yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin tazminat davasıdır. Uyuşmazlık, davacı kooperatifin eski yönetim kurulu üyesi olan davalılara karşı açılmış sorumluluk davası olup, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. ve 98. maddeleri yollaması ile dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TTK’nin 336. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyeleri yasa ve anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri kasten veya ihmal ile yerine getirmedikleri takdirde oluşacak zararlardan kooperatife karşı sorumlulukları bulunmaktadır.
Bilirkişi Raporları: Davalılar hakkında öncelikle Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 E. sayıda dosyası ile tazminat davası açılmış ve iş bu dosyada bilirkişi raporu düzenlenmiştir. Anılan bu dosyada yapılan yargılama sonucunda davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesi sonucunda istinafa konu iş bu davanın açıldığı tespit edilmiştir. 1-BBilirkişi Raporları: Davalılar hakkında öncelikle Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 E. sayıda dosyası ile tazminat davası açılmış ve iş bu dosyada bilirkişi raporu düzenlenmiştir. Anılan bu dosyada yapılan yargılama sonucunda davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesi sonucunda istinafa konu iş bu davanın açıldığı tespit edilmiştir. 1-Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 E. sayılı dava dosyasında Bilirkişi … ve … tarafından dosyaya sunulan 31/08/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle: Eski TTK da, denetçilere eski yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davasının açılması yönünde yetki verilmiş iken, TTK da yapılan yeni yasal düzenleme ve 6102 satılı TTK’ye göre dava açma yetkisinin yönetim kuruluna ait olduğu, davacı kooperatifin 14.07.2013 tarihinde kasasında bulunmayan (Kasa, çek, banka hesapları) ve davalılar tarafından yeni yönetim kuruluna devri yapılmayan 342.938,69 TL ve 14.07.2013 tarihinde muhasebe defter kayıtlarında ve ibraz edilen faturalar çerçevesinde 193.658,69 TL ticari mal stoğu zararının tespit edildiği işbu zararın aynı dönemde görevli ve sorumlu bulunan davalılardan tahsil edilmesi gerekeceği görüş ve tespitinde bulunulmuştur. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosu tarafından mahkemeye gönderilen 17.02.2017 tarihli yazıda Çatalca Hazırlık Bürosunun 17.02.2017 günü ve … sayılı yazıları ve ekleri gönderilmiştir. Yapılan incelemede Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/2824 soruşturma numaralı dosyasında davalılardan … hakkında görevi kötüye kullanma ve zimmet suçu nedeniyle yapılan soruşturmada 15.07.2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği tespit edilmiştir. 2-Bilirkişi … ve … tarafından sunulan 17/04/2018 ve 19/10/2018 tarihli bilirkişi ek raporlarında özetle; Defter ve belgeler muhasebesinin temel kavramlarından dönemsellik, tarafsızlık ve belge düzeni, tutarlılık, tam açıklama ve önemlilik ilkelerine uyulmadığının net şekilde görüldüğünü, kaldı ki 1163 sayılı kanunun 62. maddesinde düzenlendiği üzere yönetim kurulunun kanunlar ve ana sözleşmede belirtilmiş olan görev ve sorumlulukları belge düzeni muhasebe ilkelerine bağlı kalarak yapmadıkları, açık ve anlaşılır olması gerekirken davalıların itiraz dilekçelerinde de belirttikleri itirazlarda belge ve kayıt düzenine uyulmadığının ikrar edildiğinden, tespit ve değerlendirmeleri değiştirecek başkaca belge ve kayıt sunulmadığından kök rapordaki ”davacı kooperatifin 14/07/2013 tarihinde kasasında bulunmayan ”Kasa +Çeke+Banka Hesapları” ve davalılar tarafından yeni yönetim kuruluna devri yapılmayan ¨342.938,69 zararın aynı dönemde görevli ve sorumlu bulunan davalılardan tahsil edilmesi gerekeceği” yönündeki görüşlerinin değişmediğini bildirmişlerdir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar verilmiş olup davalılar tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, dairemizce verilen 12.07.2023 tarih ve 2020/1561 E. 2023/1077 K. sayılı ilamında ”… 6100 sayılı HMK’nin 344. maddesi uyarınca, istinaf yasa yoluna başvuran tüm davalılar yönünden istinaf karar harcını ve istinaf kanun yoluna başvurma harcı yatırması/yatırıldığına dair belgeyi sunması için yazılı bildirim yapılarak bir haftalık kesin süre verilmesi ve kesin süre içerisinde yatırılmadığı/sunulmadığı takdirde istinaf harçları yatırılmayan davalılar yönünden istinaf başvurusundan vazgeçmiş sayılacakları hususunun ihtar edilmesi, harç ikmal edildiği takdirde dosyanın istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi gerektiğinden, eksikliğin ikmali için dosyanın ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine” belirtilen eksikliklerin ikmal edildiği anlaşılmaktadır. Sunulan istinaf sebeplerinin kanunun amir hükümleri çerçevesinde incelenmesi: 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 59/3. Maddesinde; “Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur.” hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının koruması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmış, 62/3. fıkrasında ise, “Yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun 65/1.maddesinde denetçilerin, genel kurul namına kooperatifin bütün işlem ve hesaplarını tetkik edeceği belirtilmiş, 66/1.maddesinde; “Denetçiler, işletme hesabiyle bilançonun defterlerle uygunluk halinde bulunup bulunmadığını, defterlerin düzenli bir surette tutulup tutulmadığını ve işletmenin neticeleriyle mameleki hakkında uyulması gerekli olan hükümlere göre işlem yapılıp yapılmadığını incelemekle yükümlüdürler. Ortakların şahsan sorumlu veya ek ödeme ile yükümlü olan kooperatiflerde denetçiler, ortaklar listesinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığını da incelemek zorundadırlar.”, 67/2.maddesinde; “Denetçiler, görevleri çerçevesinde işlerin yürütülmesinde gördükleri noksanlıkları, kanun veya anasözleşmeye aykırı hareketleri bundan sorumlu olanların bağlı bulundukları organa ve gerekli hallerde aynı zamanda genel kurula haber vermekle yükümlüdürler.” hükümlerine yer verilmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesinde; “Bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.” düzenlemesi uyarınca eldeki sorumluluk davasında anonim şirketlere ilişkin TTK’de yer alan hükümlerin incelenmesi gerekmektedir. Davaya konu somut olayda, uyuşmazlığa konu dönemin 2010-…-2013 olduğu ve bu haliyle, 6762 sayılı TTK ile 6102 sayılı TTK’nin sorumluluğa ilişkin maddelerinin uygulanması gerekmektedir. Dava konusu olayların gerçekleştiği dönemde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK hükümleri incelendiğinde ise; 6762 sayılı e.TTK’nın 309/1.maddesinde “Şirketin 305, 306, 307 ve 308 inci maddelerde yazılı fiillerle ızrar edilmesi halinde, bundan, dolayısiyle zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklılarının dava hakları vardır. Ancak, hükmolunacak tazminat şirkete verilir.” 309/4.maddesinde “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” 336.maddesinde; “İdare meclisi azaları şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsan mesul olamazlar. Ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler. 1.Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vukubulan ödemelerin doğru olmaması; 2.Dağıtılan ve ödenen karpaylarının hakiki olmaması; 3.Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surette tutulması; 4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi; 5.Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması. Beş numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmışsa, mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazım gelip o muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz.” 337.maddesinde; “Yeni seçilen veya tayin olunan idare meclisi azaları, seleflerinin belli olan yolsuz muamelelerini murakıplara bildirmeye mecburdurlar. Aksi halde seleflerinin mesuliyetlerine iştirak ederler.” 338.maddesinde; “Yukarki maddeler gereğince müteselsil mesuliyeti mucibolan muamelelerde bir kusuru olmadığını ispat eden aza mesul olmaz; hususiyle bu muamelelere muhalif rey vermiş olup keyfiyeti müzakere zaptına yazdırmakla beraber murakıplara hemen yazılı olarak bildiren veyahut mazeretine binaen o muamelenin müzakeresinde hazır bulunmıyan aza dahi mesul değildir.” 340. maddesinde; “336 ve 337. maddelerin hükümleri gereğince idare meclisi azalarına yükletilen mesuliyet hakkında 309 uncu madde hükmü de tatbik olunur.” 354. maddesinde; “Murakıplar; her yıl sonunda şirketin hal ve durumuna, idare meclisinin tanzim ettiği bilançoya ve sair hesaplara ve dağıtılmasını teklif ettiği kazançlara mütaallik idare meclisinin vereceği rapor ve sair evrak hakkındaki mütalaalarını havi olmak üzere umumi heyete bir rapor vermekle mükelleftirler. Böyle bir rapor alınmadan umumi heyet bilanço hakkında bir karar veremez. Murakıplar, vazifelerini ifa esnasında idare işlerine ait olmak üzere öğrenecekleri noksanlık ve yolsuzlukları veya kanun yahut esas mukavele hükümlerine aykırı hareketleri, bunlardan mesul olanın üstü olan makama ve idare meclisi reisine ve mühim hallerde umumi heyete ihbar ile mükelleftirler.” 380.maddesinde; “Bilançonun tasdikine dair olan umumi heyet kararı, aksine sarahat olmadığı takdirde, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıpların ibrasını tazammun eder. Bununla beraber bilançoda bazı hususlar belirtilmemekte veyahut bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine mani yanlış bir takım hususları ihtiva etmekte ise, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıplar, bilançonun tasdikiyle ibra edilmiş olmazlar.” hükümleri yer almaktadır. Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nin 553.maddesine göre kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. TTK’nin 554.maddesinde ise şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi ve özel denetçiler; kanuni görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri takdirde, hem şirkete hem de pay sahipleri ile şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 555.maddesinde; “(1) Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler. (2) Pay sahibinin açtığı davayı hukuki ve maddi sebepler haklı gösterdiği takdirde, mahkeme, dava giderleriyle avukatlık ücretini, bu giderler davalıya yükletilemediği hâllerde, davacı pay sahibiyle şirket arasında, hakkaniyete göre paylaştırır.” hükmüne yer verilmiştir. TTK’nin 557.maddesinde; “(1) Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur. (2) Davacı birden çok sorumlu kişiyi zararın tamamı için birlikte dava edebilir ve hâkimin aynı davada her bir davalının tazminat borcunu belirlemesini isteyebilir. (3) Birden çok sorumlu arasındaki başvuru, durumun bütün gerekleri dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenir.” TTK’nin 558.maddesinde; “(1) İbra kararı genel kurul kararıyla kaldırılamaz. 445 inci madde hükmü saklıdır. (2) Şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer.” TTK’nin 560.maddesinde; “(1) Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.” hükümlerine yer verilmiştir.
-Zaman aşımı itirazı: Mahkemece yapılan yargılamada, zaman aşımı konusunda hiçbir değerlendirme yapılmadığı ve davanın öncelikle zamanaşımından reddi gerektiği belirtilmiştir. Davalı vekilince sunulan cevap dilekçesinde davacıların 15.11.2013 tarihinde Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapmış oldukları şikayet ile zararın ve sorumluları öğrendiklerinde dava açma süresinin 15.11.2015 tarihinde dolmasına rağmen 03.02.2017 tarihinde davanın açıldığı ve bu haliyle zaman aşımına uğradığı belirtilmiştir. Dosyada yapılan incelemede her ne kadar zaman aşımı yönünden değerlendirme yapılmadığı belirtilmiş ise de; 25.05.2017 tarihli 1 no lu celsenin 7 no ara kararında ”1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 98.maddesi yollamasıyla TTK’nun 560.maddesi uyarınca davalıların üzerlerine atılı fiilin TCK’nun 247.ve 257.maddesinde belirtilen suçları oluşturabileceği, TCK’ya göre bu suçlara ilişkin dava zaman aşımı sürelerinin 8 ve 15 yıl olduğu, davalıların ilk yönetim kurulu üyesi seçildikleri 06/06/2010 tarihi itibariyle TCK’nunda belirtilen 8 ve 15 yıllık dava zaman aşımı süresinin dolmadığı, davacı kooperatif yetkilisi … hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın zaman aşımı süresi içinde her zaman kaldırılabilir nitelikte olması nedeniyle davalılar vekilinin zaman aşımı itirazının reddine,” belirtilmek suretiyle zaman aşımı itirazı yönünden karar ihdas olunduğu anlaşılmaktadır. K.K. m. 98, 1163 sayılı yasanın 98. maddesinin yollamasıyla TTK 309. ve yeni TTK m. 560 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkının, davacının zararını ve sorumluluğu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl yıl herhalde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren 5 yıl geçirmekle zaman aşımına uğrayacağı, uyuşmazlığa konu fiilin cezayı gerektirip Türk Ceza Kanunu’na göre daha uzun dava zaman aşımına tabi tutulması halinde, tazminat davasında bu zaman aşımı uygulanacağı yer almaktadır. Ancak burada değerlendirilmesi gereken diğer husus, tüm davalılar hakkında savcılık soruşturması başlatılıp başlatılmadığı, savcılık soruşturma başlatılması halinde iddianamenin düzenlenip ceza yargılamasının yapılıp/yapılmadığı ve Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davalılardan … yönünden verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına yönelik itiraz edilip edilmediğidir. Bu konuda taraf vekillerinin HMK 31. maddesi uyarınca beyanlarına başvurulması gerekmektedir. Zira, kooperatif yöneticileri aleyhine açılan sorumluluk davasında , aynı konu ile ilgili ceza davası açılmış ise, ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenilmeli ve her iki dosyadaki deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir. Emsal nitelikte yer alan Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09.10.2018 gün ve 2016/1183;4595 sayılı ilamında ”… Dava; kooperatif yöneticileri aleyhine açılan sorumluluk davasıdır. Bir kısım davalılar hakkında Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/479 E., 2013/10513 K. sayılı dosyasında dava açıldığı, bu dosyada verilen kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. Maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK’nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar sayılı ilamı). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin delil oluşturur. Ceza hakiminin beraat kararı hukuk hakimini bağlamayacaktır. Ancak mahkumiyet hükmü cezalandırılan eyleme ilişkin maddi olguları varlığı açısından hukuk hakimini bağlayıcı olacaktır. Bu açıklamalara göre, mahkemece; ilgili ceza mahkemesi kararının işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenmeksizin, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.” belirtilmektedir. Aynı zamanda, Kooperatif yöneticileri aleyhine açılan sorumluluk davasında, davalılar hakkında yürütülen ceza davasında sübuta ilişkin hususların hukuk hakimini bağlayacağı unutulmamalıdır. – Yönetim Kurulu Üyelerinin İbra edildiği yönündeki itiraz; Kavram olarak ibra, aklama temyize çıkarma demektir. Kooperatif genel kurulunda, yönetim ve denetim kurulu faaliyet raporlarının genel kurul üyelerinin oyları ile bütün faaliyetlerin yasa ve ana sözleşmeye uygun olduğunun onaylanmasını ifade eder. (Mahmut Coşkun, Kooperatifler Hukuku shf;700) KK m 98 ve TTK m 424 uyarınca ; Bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde yönetim kurulu üyelerinin ibrası sonucunu doğurmaktadır. Ancak bilançoda bazı hususlar gereği gibi belirtilmemiş veya bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine engel olacak hususları içeriyorsa ve bu hususta bilinçle hareket edilmişse onama kararı ibra sonucunu doğurmaz. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/3941 E. 2016/183 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere ibra kooperatifin genel gerçek durumunu yansıtmalıdır. Bilanço ve gider tablosu tüm ayrıntılarıyla açıklanıp incelenmiş ise genel kurulca verilen ibra kararı gerçek anlamda borçtan kurtarma ve aklama niteliği taşımaktadır. İbra sadece genel kurulun bilgisine sunulan işlemleri içermektedir. Açıklanmamış, belgeye dayandırılmamış ve vasat yetenekli bir ortağın anlamayacağı durumlarda yapılan ibra yok sayılmaktadır.Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2007/5568 E. 2007/1439 K. sayılı ilamında; mücerret ibra edilmenin sorumluluğu ortadan kaldırma değil, sorumluluğun kalkabilmesi için ibra edilen hususların genel kurulda açık ve ayrıntılı bir şekilde görüşülmesi, değerlendirilmesi ve bilançoda gösterilmesi gerektiği, mahkemece davalının görev yaptığı döneme ait tüm genel kurul tutanakları dosyayı getirtilerek yapılan ibraz sırasında bilançonun açık ve seçik bir şekilde tartışılıp tartışılmadığının tespitinin gerektiği ve mahkemece bilirkişi heyetinden davanın dayanağı olan hesap tetkik komisyonu raporu da dikkate alınmak suretiyle iddiaların tek tek ele alınıp, taşeron firmalarla yapılan sözleşmelerin genel kurul onayına sunulup sunulmadığı araştırmak suretiyle, gerektiğinde mahallinde keşif yapılıp, ya da değişik iş dosyalarından yararlanılıp yapılan işlerin maliyeti tespit edilip, kooperatif defterleri ve kayıtları üzerinde ayrıntılı ve yargıtay denetime açık rapor alınmak suretiyle kooperatifin davalının eylem ve işlemleri ile zarara uğrayıp uğramadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 04/05/2016 tarihli 2015/5988 E. 2016/2854 K sayılı ilamında; “… 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 380. maddesi “Bilançonun tasdikine dair olan umumi heyet kararı, aksine sarahat olmadığı takdirde, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıpların ibrasını tazammun eder. Bununla beraber bilançoda bazı hususlar belirtilmemekte veyahut bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine mani yanlış bir takım hususları ihtiva etmekte ise, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıplar, bilançonun tasdikiyle ibra edilmiş olmazlar.” hükmünü içermektedir. Buna göre ibra, kooperatifin gerçek durumunu yansıtmalıdır. Bilanço ve gelir gider tablosu tüm ayrıntıları ile açıklanıp irdelenmişse, genel kurulca verilen ibra kararı, gerçek anlamda borçtan kurtarma ve aklama niteliğini taşır. İbra, sadece genel kurulun bilgisine sunulan işlemleri içerir. Açıklanmamış, belgeye dayandırılmamış ve vasat yetenekli bir ortağın anlayamayacağı konularda ibra yok sayılır. Dosya kapsamında kooperatif genel kurullarında alınan ibranın hangi konuda olduğunun açık ve seçik olarak belirlenmediği, özel olarak alınmış bir ibra olmadığı halde 1994 yılı faaliyetinin ibrası için 03.06.1995 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan genel ibraya itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması uygun görülmemiştir.” belirtilmektedir. Yukarıda yer alan bilgi ve belgeler tüm dosya kapsamı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar davacıların, davalıları ibra edenler arasında yer aldığı belirtilmiş ise de, davalı yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümleri ve yukarıda yer alan yargıtay kararları ışığında, davalıların görev yaptığı döneme ait tüm genel kurul tutanakları dosyayı getirtilerek yapılan ibra edilip/edilmediği, ibra sırasında bilançonun açık ve seçik bir şekilde tartışılıp tartışılmadığının tespiti gerekmektedir. -Bilirkişi raporunun mevzuata aykırı düzenlendiği ve itirazları karşılamadığı yönündeki itiraz; İstinaf yolu başvuru dilekçesinde delil niteliğine haiz olmayan ticari defterlerin delil olarak kabul edildiği ve hukuka aykırı rapor düzenlendiği, davalarının görev yaptığı dönemdeki icra takiplerinin yok sayıldığı, HMK’nin 222. maddesine aykırı rapor düzenlendiği, icra takibine konu miktarların kooperatif resmi defter kayıtlarında düşülmesi gerektiği, bazı tahsilatların yapılmış olmasına rağmen defter düşümün yapılmadığı iddiasında bulunmuştur. Önemle belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nin 267. maddesinde bilirkişi sayısı ifade edilmiştir. Bu maddeye göre mahkemenin bilirkişi olarak yalnızca bir kişiyi görevlendirebileceği ancak, gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesinin de mümkün olduğu belirtilmiştir. ”bilirkişiye başvurması gereken hallerde, kural hakimin yalnızca bir kişiyi, bilirkişi olarak atamasıdır. Ancak, açıklığa kavuşturulması gereken maddi vaka birden fazla uzmanlık alanına ait bilgilerin bir araya getirilmesini ve birleştirmesini zorunlu kılıyorsa, Bu durumda hakim, bu hususa da açıkça işaret etmek suretiyle, kararın alınmasını mümkün kılmak amacıyla, tek sayıda oluşturulacak şekilde, birden fazla bilirkişiyi, kurul halinde çalışmak üzere görevlendirilebilecektir” (HMK m. 267. Gerekçesi) Dava konusu somut olayda, yukarıda da belirtilmiş olduğu üzere bilirkişi heyetince yapılan tespitlere yönelik itiraz dilekçeleri sunulmuştur. Öncelikle, HMK’nin 267. maddesi nazara alındığında bilirkişi heyetinin maddede belirtildiği usulde oluşturulmadığı anlaşılmaktadır. İstinaf yasa yolu başvuru dilekçesinde belirtilen ve bilirkişi raporuna yönelik sunulan itirazların yargılama aşamasında bilirkişi raporuna karşı da sunulduğu dosyada yapılan incelemeden tespit edilmiş ve İcra Müdürlüğü tarafından düzenlendiği anlaşılan ve kooperatifin alacaklı olduğu dosyalar ile bu dosyalardan kaynaklı alacak miktarlarının liste halinde sunulmuştur. Bilirkişi raporunda çeklerle ilgili dosyaya sunulan belgelerin 2008 -2009 yılına ait olduğu ve bu çeklerin davalılar tarafından teslim alınmadığı yönündeki beyanları, 2008 ve 2009 yılında görevli bulunan yöneticilerin sorumluluğunda bulunan bu çeklerin incelemeye ait olan 2010 -2011 -2012 -2013 yıllarına ilişkin bulunmadığını belirtmiş, kooperatife ait resmi defter ve belgelerin devir teslimlerinde her türlü kıymetli evrakın devrini gösterir kooperatifin mevcut resmi durumunun görüldüğü mizanda yer almadığını diğer bir deyişle davalıların göreve geldikleri dönemde bu çeklerin kendilerine teslim edilmediğini belgeleri ispat etmeleri gerektiği belirtilerek kök rapordaki görüşlerinin değişmediği belirtilmiştir. İstinaf yasa yolu başvuru dilekçesinde … Bankası Çatalca şubesinden gönderilen hesap ekstresinde 75 ve 76. Sayfalarda bu çeklerin alındığı ve 2008 ve 2009 yılında tahsil edildiğinin görüldüğü belirtilerek buna ilişkin belgeler sunulmuş olup, gerekli olması halinde banka ile yazışma yapılarak çeklerin bankaya teslim edilip /edilmediği, tahsil edilip/ edilmediğinin hiçbir şüpheye mahal bırakılmaksızın incelenmesi gerekmektedir. Davacı kooperatif alacağı yönünden Çatalca İcra Müdürlüğünde açılan yüze yakın icra takip dosyasında kooperatif alacağının 101.763,26 TL olarak göründüğü iddiasında bulunulmuş ve açılan icra dosyalarına ilişkin dosya numarası ve alacak miktarları bir liste halinde sunulmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda icra takibinde yer alan alacaklarla ilgili olarak resmi defterde kullanılması gereken hesaplara rastlanılmadığı ve kanuni takibe atıldığı iddia edilen alacakların kanuni takibe atılıp/atılmadığı ve tahsilatlarının yapılıp /yapılmadığının ibraz edilen defterlerden tespitinin yapılamadığı söz konusu defter kayıtlarındaki usulsüzlüğün de dönemin yönetim kurulunun sorumluluğunda bulunduğu, kaldı ki muhasebe usul ve tekniğine göre icra takibine konu alacakların kooperatifin resmi defterlerinde şüpheli alacaklar (128) muhasebe hesabında gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dosyada mevcut liste halinde sunulan takip dosyalarından davacı kooperatif yönünden tahsilat yapılacağı iddiası anlaşılamadığından, Kooperatif yönünden başlatılan takip dosyalarında, tahsilat yapılıp yapılmadığının, araştırılması gerekmektedir. Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/480 E. sayıda dava dosyasında bilirkişi heyetince düzenlenen raporda, 2013 yılı envanter defterinin inceleme için ibraz edilmediği, 2010 yılı envanter defterinin yazılmadığı, 2010 -2011 yıllarına ait defterlerin usulüne uygun yazılmadığı, yevmiye kayıtlarından sayfa sayısının yetersizliğinden dolayı sayfalarının boş olması gereken arka kısımlarına yazıldığı, 2012 yılına ait resmi defterlerin usulüne uygun olarak işlendiği, 2013 yılı yevmiye ve kibri defterlerinin usulüne uygun olarak işlendiği ve bu sebeple davacı kooperatifin 2010 -2011-2012 yıllarına ait ticaret defterlerinin TTK’nin amir hükümlerine göre sahibi lehine delil vasfına olmasının söz konusu olmadığı ancak 2013 yılına ait yevmiye defterlerinin sahibi lehine delil olma vasfına haiz olduğu belirtilmiştir. Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması; 22.07.2020 tarih ve 7251 sayılı Resmi Gazetenin 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı nüshasında yayınlanan m. 23 ile HMK m. 222/3 değiştirilmiştir. Bir kişinin kendi düzenlemiş olduğu belgelerin kendi lehine delil sayılması, kural olarak mümkün değildir; fakat HMK m.222, Bu kurala bir istisna getirerek bazı koşulların varlığı durumunda ticari defterlerde yer alan kayıtlar sahibi lehine delil teşkil edeceğini hükme bağlamıştır (Kuru-Usul El Kitabı s.730-731) Ticari defter ve kayıtların sahibi lehine delil olarak kullanabilmesi için tutulması zorunlu olan tüm defterlerin tutulması, açılış ve kapanış tasdiklerini usulüne uygun ve süresi içerisinde yaptırılmış olması, defter kayıtlarının birbirini doğrulaması gerekmektedir. Bu haliyle davacı kooperatifin ticari defter ve kayıtlarının sahibi lehine delil olma vasfını haiz olup olmadığının bilirkişi heyeti tarafından incelenmesi önem arz etmektedir. Yukarıda yer alan bilgi ve belgeler tüm dosya kapsamı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümleri, yargıtay içtihatları nazara alınmak suretiyle bilirkişi raporlarına karşı sunduğu yazılı beyanlardaki itirazların ve yukarıda belirtilen hususların bilirkişi heyetine banka alanında uzman bilirkişinin de katılımı sağlanarak, ayrıntılı ve denetime açık rapor alınmak suretiyle kooperatifin davalıların eylem ve işlemleri ile zarara uğrayıp uğramadığının tespiti yapılarak karar verilmesi yoluna gidilmelidir. HMK nun 355. maddesi uyarınca inceleme:
-Taraf Ehliyeti: Davacı gerçek kişilerin iş bu davayı kendi adlarına asaleten ve kooperatif adına ise denetim kurulu üyesi sıfatıyla açtıkları dava dilekçesinde belirtilmekle, davacı gerçek kişilerin taraf ehliyetine haiz olup/olmadığı dairemizce incelenmiştir. Taraf ehliyeti davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki hak ehliyetinin, medeni usul hukukunda büründüğü şeklidir. Gerçekten, kimlerin taraf ehliyetine sahip bulundukları Medeni Kanuna göre belirlenir. (HMK m.50; MK m.8, m.48) buna göre hak ehliyetine sahip olan her gerçek (MK m.8) ve tüzel (MK m.48) kişi davada taraf (olabilme) ehliyetine de sahiptir (m.50) (Prof.Dr Baki kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayınları Cilt I, s:296) Her gerçek kişi yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir. Dava açıldıktan sonra yani yargılama sırasında taraflardan birinin ölmesi halinde ölen kişinin taraf ehliyeti MK 28 maddesi uyarınca son bulur. Bu nedenle onun adına da davaya devam edilebilmesine imkan yoktur. Yalnız mirasçıları ilgilendiren mirasçıların mal varlığı haklarını etkileyen davalar mirasbırakanın ölümüyle konusuz kalmaz, bu davalara mirasçılar tarafından devam edilir. Taraflardan birinin ölümü üzerine miraçların mirası kabul veya reddetmemiş ise bu hususta kanunda belirlenen süreler (MK m. 605 vd) geçinceye kadar davanın ertelenmesi gerekmektedir. Mirasın reddi süresinin MK m. 606-607 uyarınca geçmesinden sonra ölen tarafın bütün mirasçıları duruşmaya çağrılmalı, miraçların duruşmaya gelmesi veya yeni bir vekili göndermesi halinde davaya devam edilmeli, ölen tarafın mirasçılarının bazısının duruşmaya gelmemesi durumunda ise gelmeyen mirasçı/mirasçılar davaya katılması, olmazsa MK 640/3 maddesi uyarınca miras ortaklığına temsilci atanmasını sağlamak üzere gelen mirasçıları mahkemece bir süre verilmesi gerekmektedir. Miras ortaklığına bir temsilci atanınca, miras ortaklığında, miras ortaklığı temsilcisi davaya devam eder. Bu haliyle ölen tarafın miraçları, davayı mecburi dava arkadaşlığı olarak hep birlikte takip ederler. Davaya konu uyuşmazlıkta ise; UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğinde, davacılardan …’ın 30.01.2020 tarihli ölüm kaydı bulunduğu anlaşıldığından, davacının yargılama aşamasında vefatı nedeniyle yukarıda belirtilen bilgiler ışığında taraf teşkilinin sağlanması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle dairemizce, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle HMK’nun 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalıların istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2017/112 E., 2019/46 K. sayılı ve 17/01/2019 tarihli kararının HMK’nin 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine iadesine, 4-Harçlar Kanunu gereğince davalılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye GELİR KAYDINA, istinaf karar harcının talep halinde davalılara İADESİNE, 5-Davalıların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/11/2023