Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/1091 E. 2023/1039 K. 21.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1091
KARAR NO: 2023/1039
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/671
KARAR NO: 2022/680
KARAR TARİHİ: 17/11/2022
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 21/06/2023
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkil Kurumun hizmet alım ihalesi kapsamında güvenlik firmalarında çalışan dava dışı …, …, …, …,… ve … isimli güvenlik personellerine yapılan işçilik ödemelerinin sözleşmesel sorumluluk kapsamında güvenlik firmalarından rücuen tahsil edilmesi gerektiğini, sözleşmelerin ilgili hükümlerinde, yüklenicinin işin görülmesi sırasında ve/veya işin görülmesi nedeniyle istihdam ettiği kişiler ile yaşayacağı hukuki ihtilaflar nedeniyle (işten çıkarma, işten ayrılma, istihdam edilenin haklı nedene sözleşmeyi feshi vb.) yürürlükteki mevzuat hükümleri nedeniyle davacı kurumun da sorumlu tutulabileceği, tüm zararlarda (Kıdem, İhbar tazminatı, manevi tazminat, işe iade vb.) davacı kurumun sorumlu olmadığını, kurumun yukarıda belirtilen nedenlerle herhangi bir ödeme yapmak zorunluluğunda kalması durumunda yapılan bu ödemeyi başkaca bir ihbar ve/veya ihtara gerek olmadan, tamamen, nakden ve defaten davacı kuruma ödeyeceğini kabul ve taahhüt edeceğini, davacı kurum tarafından, herhangi bir ödeme yapılması halinde hisse oranlarına bakılmaksızın, tamamının yükleniciden tahsil edileceği şeklinde hükümler yer aldığını, dava dışı çalışanların çalıştığı yüklenici firmalara işçilik alacakları ödemelerine ilişkin ihtarlarda bulunulduğunu, buna rağmen, mezkur yüklenici firmalardan herhangi bir ödeme yapılmadığını, Borçlar Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince işçileri çalıştıran firmalardan rücuen tahsil edilmesi gerektiğini beyan ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı firmalar çalışanları olan davadışı yukarıda mezkur işçilere ödenen davalı firmaların sorumluluğundaki tüm ödemelerin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md.109 hükmü gereğince şimdilik 16.000,00 TL’lik kısmının mezkur icra dosyalarına ödendiği ödeme tarihlerinden itibaren hesaplanacak avans faiziyle birlikte ( davalı … Limited Şirketi yönünden 6.000,00-TL, davalı … Limited Şirketi yönünden şimdilik 6.000,00-TL, davalı … Güvenlik Hizmetleri Limited Şirketi yönünden şimdilik 4.000,00-TL,) tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı …Ltd.Şti. vekili cevap dilekçesi ile; Dava dışı işçiler, müvekkili şirket uhdesinde kısmi sürelerle çalıştığını, dava dışı işçilerden …, müvekkili şirket uhdesinde çalışırken 30.09.2013 tarihinde istifa ettiğini, dolayısıyla istifa ile sona eren sözleşme kapsamında dava dışı işçiye ödenen tazminatı kabul etmelerinin söz konusu olmadığını, öte yandan davacı kurum ile imzalanan hizmet alım sözleşmesinde işçilik alacaklarından müvekkili şirketin sorumlu olduğuna ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığını, bahse konu olan sözleşmede kıdem tazminatına ilişkin herhangi bir ifade yer almadığının açık olduğunu, her ihale ve sözleşme dönemine ilişkin düzenlenen şartname hükümleri incelenmeden, dava dışı işçinin çalıştığı dönem sonunda hak ettiği kıdem tazminatından müvekkili şirketinde sorumlu olduğunun iddia edilmesi hakkaniyetle bağdaşmadığını beyan ederek; öncelikle davanın yetki ve görev yönünden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd.Şti. vekili cevap dilekçesi ile; Huzurda görülmekte olan dava 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu mevzuatına göre yapılmış Hizmet alım işine ait sözleşmeden kaynaklanmakta olup TRT nin kurum olarak tacir vasfıda bulunmadığını, mevcut alacak talebi tarafların işletmesi ile ilgili de olmadığını, bu sebeple genel hükümlere göre görevli ve yetkili mahkeme İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu sebeple esasa girilmeden davanın görev yönünden reddine karar verilmesini gerektiğini, davacı tarafından talep edilen rücuen tazminat istemi ile ilgili borçlar kanunun 73. maddesi uyarınca 2 yıllık zaman aşımı defi’in de bulunduklarını bu nedenle davanın usulden reddi gerektiğini, davacı kurum yetkililerinin personele rızaen yaptığı ödemede, müvekkili şirketin herhangi bir kusuru olmadığından davanın müvekkili şirket yönünden reddi gerektiğini, Ayrıca 4857 Sayılı İş Kanunun 6. Maddesine göre müvekkilinin işçilik alacaklarından kanuni sorumluluğu devir tarihinden itibaren 2 yıl ile sınırlı olduğunu beyan ederek; görev itirazlarının kabulü ile dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesini, hukuka ve yasaya aykırı olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, “…davacı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından hizmet alım ihalesi kapsamında dava dışı işçilere ödenen bedellerin davalılardan rücuen tahsili istemine yönelik olup, davalıların tacir olduğu ve uyuşmazlık konusunun ticari işletmesiyle ilgili olduğundan tereddüt bulunmamaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 16/II. maddesi uyarınca Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tacir olarak kabulü mümkün olmadığından, tacirin işlerinin ticari olması esasının da burada kullanılmasını imkânsız hale getirmektedir. Bu halde; rücu talebine konu istem her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmayıp ticari iş niteliğinde olmadığından eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olup, Asliye Hukuk Mahkemesince uyuşmazlığın genel mahkeme sıfatıyla sonuçlandırılması zorunlu olduğu ” gerekçesiyle açılan davanın, HMK 114/1-c maddesi gereğince mahkememizin görevsiz olması nedeniyle dava şartı yokluğundan HMK 115/2 maddesi gereğince usulden reddi ile, mahkememizin görevsizliğine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; müvekkil kurum TRT, Ankara Ticaret Odasına kayıtlı olmakla birlikte emsal Yargıtay Kararlarında görüleceği üzere tacir sıfatını haiz olduğunu, tarafları tacir olan bir davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, hizmet alım sözleşmesi kapsamında, dava dışı işçilere ödenen işçi alacaklarından davalıların sorumlu olduğu iddiası ile ödenen bedellerin davalılardan tahsili istemine ilişkindir. Dosyada uyuşmazlık; davacı Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tacir olup olmadığı, dolayısıyla görevli mahkemenin tespiti noktasında toplanmaktadır. TTK’nun 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Anılan maddenin 1.fıkrasında “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; bu Kanunda…”sayılan davaların ticari dava olduğu öngörülmüştür. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 12.maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir” hükmünü içermektedir. 6102 sayılı TTK 16/1.maddesinde : “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların “kamu iktisadi kuruluşu” ve “kamu iktisadi teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. Davacı Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tacir olup olmadığına ilişkin Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 02/11/2015 tarih 2014/6963 Esas 2015/6992 Karar sayılı ilamında ” … 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir. 233 sayılı KHK, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. (6762 sayılı TTK’nın 18/1.) maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz.Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C.l, S.4 sh:576, Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu- Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5.Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK.18/l maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.l Sh:238, Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4 Baskı Sh:118 vd. Yrd. Doç. Dr. H.Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.) Ticari işletme, 6102 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 233 sayılı KHK.nin 2/3 maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md.2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 sayılı KHK.nin 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalınan kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalınan kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir. Nitekim Yargıtay 4. HD’nin 26.09.1983 tarih ve 7696 E., 7552 K. sayılı kararında bu teşebbüsler tacir sayılmıştır. 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 8/2. maddesi uyarınca, tarafsız bir kamu tüzel kişiliğine sahip olan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu hakkında, söz konusu kanundaki özel hükümler ile düzenlenen hususlar dışında kalan konularda, kamu iktisadi kuruluşlarına uygulanan genel hükümler uygulanır. 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/1. maddesi uyarınca ise “teşebbüs” olarak adlandırılan Kamu İktisadi Kuruluşları, aynı Kararname’nin 4/2. maddesi uyarınca söz konusu kanun hükmünde kararname ile saklı tutulan haller dışında özel hukuk hükümlerine tabidir. Bu bağlamda, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 16/1. (6762 sayılı TTK’nın 18/1.) maddesi uyarınca, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar tacir sayılır. ” şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim benzer davalarda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 17.04.2013 T. 2013/5452 E. 2013/7563 K. sayılı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 21.01.2015 T. 2014/18200 E. 2015/743 K. sayılı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 16.02.2015 T. 2014/16935 E. 2015/1564 K. Sayılı, kararlarında TRT’nin tacir sayılması gerektiğine hükmetmiştir. Sonuç olarak dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 16/1. maddesi uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar tacir sayılacağından, somut uyuşmazlıkta Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun tacir olduğu gözetilerek yargılamaya devam olunmasına gerekirken mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan, usulden reddine karar verilmesi hatalı olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu nedenlerle kabulü ile, HMK 353.1.a.3 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kesin olarak kaldırılmasına, dosyanın usulünce delillerin toplanarak yargılama yapılması ve karar verilmesi için mahkemesine iadesine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2022/671 Esas, 2022/680 Karar sayılı ve 17/11/2022 tarihli kararının HMK’nin 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İadesine,4-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.21/06/202