Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2023/1063 E. 2023/986 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1063
KARAR NO: 2023/986
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/96 Esas
KARAR NO: 2023/182
KARAR TARİHİ: 21/02/2023
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 14/06/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacı şirketin 16.05.2006-22.07.2007 tarihleri arasındaki ihale dönemlerinde PTT posta dağıtım ihalesini alarak hizmetini üstlendiğini, iş akdinin sona ermesini müteakip… adlı personelin İstanbul 6. İş Mahkemesinin 2010/492 E. sayılı dosyası ile açtığı işçilik alacakları davası sonucunda, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına 15.998,90 TL ödendiğini, anılan personelin PTT Genel Müdürlüğünde 15.09.1999-22.07.2007 tarihleri arasında çalıştığını, buna karşılık davacı şirkette sadece 16.05.2006-22.07.2007 tarihleri arasında çalıştığını, işçilerin statüsüne, işe alınmalarına, yılık izinlerine ve özlük haklarına davalı idareye bağlı yöneticilerin karar verdiğini, bu nedenle işçinin başlangıçtan itibaren asıl işveren PTT’nin işçisi kabulü kabulü gerektiğini, diğer yandan 29.04.2009 tarihli 5893 Sayılı Yasanın 1’nci maddesi ile posta dağıtım ve ayrım işinin ihale yoluyla 3. kişilere yaptırılabileceği düzenlenip yasal hale geldiğinden bu tarihten önce çalışan işçilerin başlangıçtan itibaren asıl işveren PTT’nin işçisi olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, BK’nın 167’nci maddesi ile bu konudaki Yargıtay kararlarına göre davacı şirketin her bir borçluya payları oranında rücu hakkı bulunduğunu, Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 6’ncı maddesine göre işçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarından davalı idarenin sorumlu olduğunu, 10.09.2014 tarih ve 6552 Sayılı Yasa ile İş Kanununun bazı maddelerinde yapılan değişiklikten sonra kıdem tazminatının asıl işveren olan idareler tarafından ödenmesi gerektiğini, kaldı ki, kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarının teklif fiyata dahil olmadığı için davalı idare tarafından davacı yükleniciye kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarına karşılık hiçbir ödeme yapılmadığından, ödenen işçilik alacaklarının tamamından davalı idarenin sorumlu tutulması gerektiğini, davacı yüklenicinin ödediği işçilik alacaklarının tamamının davalılardan tahsiline ilişkin istemin kabul edilmemesi durumunda dahi davacı yüklenicinin kendi dönemi dışındaki işçilik alacaklarından sorumlu olamayacağından, kendi dönemi dışında kalan hizmet süresine ilişkin ödemeler için davalılara rücu hakkı bulunduğunu beyan edip, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 15.998,90 TL’nin her bir davalının kendi dönemi ile sınırlı olmak üzere ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesi ile; uyuşmazlığın şirketler arasındaki ticari işten kaynaklanması nedeniyle görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, husumetin … Ltd.Şti.ne yöneltilmesi gerektiğini, sözleşmenin 30. maddesine göre ihale dokümanının sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olduğunu, İdari Şartnamenin 45. maddesine göre istihdam edilen işçinin işvereni, muhatabı ve sorumlusu yüklenici olup idarenin kesinlikle işvereni, muhatabı ve sorumlusu olmadığını, teknik Şartnamenin 9.28. maddesine göre Kurumun 4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesi gereğince asıl işveren sıfatıyla yüklenicinin çalıştırdığı işçilere ödemek zorunda kalacağı her türlü ödemelere ilişkin rücu hakkının yüklenici tarafından kabul edildiğini, bu nedenle davacı yüklenicinin iş akdi nedeniyle işçisine ödediği meblağa ilişkin sorumluluğun kendisine ait bulunduğunu, davacının kendisinden önceki dönem ile ilgili olarak yaptığı ödemeyi … Ltd.Şti.nden talep etmesi gerektiğini, ihale makamının işveren gibi sorumlu tutulamayacağını, anılan işçi tarafından hem davacı şirkete hem de davalı asıl işverene husumet yöneltilip icra takibi başlatıldığını ve takip konusu borcun davacı yüklenici şirket tarafından ödendiğini, kendisinden önceki döneme ilişkin ödeme için diğer davalıya husumet yöneltmesi gerektiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … Taş. Ve Sos.Hiz.Ltd.Şti.’ ne usulüne uygun tebligat çıkartılmış ancak cevap dilekçesi sunulmamıştır
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” Somut olayda, dava dışı işçinin davacı yüklenici ile davalı PTT aleyhine işçilik alacaklarının tahsili için dava açtıkları, iş mahkemesince hükmedilen alacakların da takibe konulduğu, davacı yüklenicinin işçilik alacaklarını ödediği görülmektedir. Taraflar arasında düzenlenen sözleşme ve eki niteliğindeki şartnamelerde işçilik alacaklarından davacı yüklenicinin sorumlu tutulduğu sabit olmakla davalı PTT yönünden sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir. Diğer taraftan dava dışı işçinin hizmet süresi dikkate alınarak davacı şirkette çalıştığı dönem dışında kalan alacağın hesaplanması bakımından (davalı alt işverenin sorumlu olduğu süreler bakımından) alınan bilirkişi raporu uyarınca hesaplanan toplam rücu alacağı 10.661,68 TL (hesaplanan 3.988,41 TL kıdem tazminatı, 1.173,62 TL izin ücreti, 3.019,57 TL faiz ve 2.480,00 TL yargılama gideri ve icra takip giderleri olmak üzere toplam 10.661,68 TL) olmakla bu bedelin ödenme tarihi olan 10/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile alınması gerektiği kanaati ile” davalı PTT Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın reddine, davalı … şirketi yönünden ise açılan davanın kısmen kabulü ile, hesaplanan 10.661,68 TL rücu alacağının ödenme tarihi olan 10/09/2014 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; dava dışı işçinin asıl işveren olarak PTT’nin işçisi olduğunu, müvekkil bünyesinde çalışmış görünüyor olsa bile fiilen çalıştıkları kamu kurum yada kuruluşların yöneticileri ve kamu görevlileri tarafından yönlendirildiğini, denetlendiğini, işin görülmesi ile ilgili talimatların onlardan aldığını, müvekkil tarafından yalnızca dava dışı işçinin belli kayıtları tutulduğunu, çalışanların sevk ve idaresinde müvekkillerin önemli bir rolü olmadığını bu nedenle kanunun öngördüğü şekilde bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi olmadığını, müvekkil şirket ile davalı idare arasında imzalanan sözleşme ve eklerinde işçilik alacaklarından müvekkil şirketin sorumlu olduğuna dair bir madde bulunmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte T.B.K 167. Maddesi uyarınca aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı eşit paylarla sorumlu olacağı düzenlendiğini, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede, dava konusu alacaklar açısından bir anlaşma bulunmadığından eşit paylaşım esasına göre hüküm kurulması gerektiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasının, davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi ve iş mahkemesi ilamı gereğince, dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarının yargılama ve takip masrafları ile birlikte rücuen tahsili istemine ilişkindir. 4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır. Asıl işverenle alt işverenler arasında yapılan hizmet akitlerine göre yapılan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde ara vermeden çalışan işçilerin işçilik alacakları için açtıkları davalar sonunda ödenmesine karar verilen miktarlardan alacaklı işçiye karşı her biri müteselsilen sorumludurlar. Burada kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan eski Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (6098 sayılı Borçlar Kanununun 167. maddesi) düzenleme uyarınca, aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça müteselsil sorumlulardan her biri alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu olacaklardır. Yasa hükmünde eşit sorumluluğun müteselsil borçlularda aksinin kararlaştırılmaması halinde uygulanacağı belirtilmiştir. Somut olayda, uyuşmazlığın çözümü için taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesi, hizmet alım tip sözleşmesi, teknik şartname ve hizmet işleri genel şartnamelerinin sorumluluğa yönelik hükümlerinin tatbiki gerekir. Bu nedenle tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümlerinde işçi alacaklarından kimin ne kadar sorumlu olduğuna ilişkin hüküm varsa bu hükümler tarafları bağlar. Hizmet sözleşmelerinde, ihale evraklarında teknik ve idari şartnamelerde ve diğer taraflar arasında karşılıklı düzenlenen belgelerde yüklenici şirketin sorumluluğuna ilişkin açık hüküm olan hallerde, asıl işveren ödemiş olduğu miktarın tamamını, ilgili alt işverenden rücuen tahsilini talep edebilirken alt işverenin, asıl işverenden rücu imkanı yoktur. Sözleşme değerlendirilirken işçinin çalıştığı dönemlere ilişkin sözleşme hükümleri dikkate alınmalıdır. Buna göre, son alt işverenin alacağın tamamından sorumlu tutulamayacağı, tamamından sorumlu olmasının İş Kanunu gereği yalnız işçiye karşı olduğu, işçiyi çalıştırmış olan alt işverenlerin her birinin dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemi kapsayan kısmından sınırlı sorumlu olacağı, ayrıca işçilik alacakları davası neticesinde davacının ödediği yargılama giderleri, faiz ve vekalet ücreti yönünden de alt işverenlere rücu edilecek işçilik alacağı miktarına göre bir oranlama yapılarak davacının alt işverenlerden bu alacak kalemi ile ilgili talep edebileceği miktar da açıkça belirlenmelidir. (Y.13. HD. 24/05/2018 T, 2015/38873 E.-2018/6205 K. ve yine aynı Dairenin 31.5.2018 T, 2016/2779 E.- 2018/6452 K. ve 11/05/2017 tarih, 2016/7790 E. 2017/5936 K. sayılı ilamları) Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava dışı işçinin asıl işveren olarak PTT’nin işçisi olduğunu, müvekkil bünyesinde çalışmış görünüyor olsa bile fiilen çalıştıkları kamu kurum yada kuruluşların yöneticileri ve kamu görevlileri tarafından yönlendirildiğini, denetlendiğini, işin görülmesi ile ilgili talimatların onlardan aldığını, müvekkil tarafından yalnızca dava dışı işçinin belli kayıtları tutulduğunu, çalışanların sevk ve idaresinde müvekkillerin önemli bir rolü olmadığını bu nedenle kanunun öngördüğü şekilde bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi olmadığını ileri sürmüş ise de taraflar arasında Kamu İhale Kanunu uyarınca yapılan ihaleye binaen, davacı tarafça hiç bir ihtirazi kayıt sunulmaksızın taraflar arasında hizmet alım sözleşmesi düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki ilişki davalı işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işleri diğer işverene ( alt işveren-davalı) devir ettiğinden üst işveren- alt işveren ilişkisidir. İş bu ilişkinin mevcudiyeti ( üst işveren -alt işveren) İstanbul 6. İş Mahkemesi 2010/492 E. 2012/489 K. sayılı dosyasında verilen kararda da vurgulanmış olmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen işçilik alacağı ile birlikte yargılama ve takip giderlerinden hangi tarafın ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre ihtilafın çözümlenmesi gerekmektedir. Yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumluluklarının belirlendiği, hizmet alım sözleşmesinin eki niteliğindeki Teknik Şartname’nin 8.11 maddesinde ” İdare; 4857 Sayılı iş Kanununun 2. maddesi uyarınca asıl işveren sıfatı ile yüklenicinin çalıştırdığı işçiler ile sözleşme konusu işle ilgili ödemek zorunda kalacağı her türlü ödemeleri yükleniciye rücu eder.” 9.23.maddesinde, “Yüklenici;….İhale konusu işin bitiminde veya herhangi bir nedenle işten ayrılan işçinin/işçilerin her türlü ücret ve sosyal haklarını, hafta ve genel tatil ücretlerine ait fazla mesai ücretlerini, yıllık izin ücretlerini, ihbar ve kıdem tazminatlarını öder..” ve 9.28.maddesinde ise ” Yüklenici:….Kurumun.. 4857 Saydı İş Kanununun 2. maddesi uyarınca asıl işveren sıfatı ile yüklenicinin çalıştırdığı işçiler ile sözleşme konusu işle ilgili ödemek zorunda kalacaeı her türlü ödemeler hakkındaki rücu hakkını kabul eder.” hükümlerine yer verilmiştir. Buna göre taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesi ile sözleşmenin eki niteliğinde teknik şartnamede, çalışan işçilerin hak ve alacaklarından yüklenicinin yani alt işveren olan davacının sorumlu olacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri, tacir sıfatına haiz her iki tarafı da bağlayacağından, davacının, dava dışı işçiyi çalıştırdığı süreye denk gelen tazminattan sorumlu olduğu, davalı asıl işveren PTT’ye rücu edemeyeceği anlaşılmakla davalı PTT yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınan istinaf başvuru ve karar harcının hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi..14/06/2023