Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/627 E. 2022/601 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/627
KARAR NO: 2022/601
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ: 16/02/2022
NUMARASI: 2022/109 Esas (derdest)
DAVA: İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması ve İflas (İİK 156))
KARAR TARİHİ: 18/05/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 11/02/2022 tarihli dava dilekçesinde; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında dava konusu taşınmaz ile ilgili taşınmaz satış sözleşmesi ve Gelir Hasılat Paylaşımı karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi’nin imzalandığını, sözleşmede müvekkiline ait taşınmazın alıcı davalı şirkete satışı ve satış bedelinin %50’sinin müvekkile ödenmesini ayrıca taşınmaza yapılacak inşaatların satışından elde edilecek toplam tutarında %25’nin müvekkiline ödeneceğinin kararlaştırıldığını, taşınmazın bedelinin 28.000.000,00 USD olduğunu, bu bedelinin yarısı olan 14.000.000,00 USD’nin 6.060.000,00 USD’nı tapu devri öncesinde müvekkil şirkete ödenmiş olduğunu, kalan tutarın ödenmesi için 7 adet bono verildiğini, taşınmaz üzerinde herhangi bir nedenle inşaatların yapılamayacağının anlaşılması halinde sözleşmede yazılı toplam bedel olan 28.000.000,00 USD’nin satıcı müvekkile ödenmek suretiyle sözleşmenin hasılat paylaşımına yönelik kısmının feshedilmiş olacağının kararlaştırıldığını ve taşınmazın davalıya devredildiğini, dava konusu taşınmaz İBB’nin 3194 sayılı imar kanunu düzenlemesi gereği D.O.P. kesintisi yapıldıktan sonra iki parçaya ayrıldığını ve davalı şirkete tescil edildiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmeler gereği bir inşaat yapmak mümkün olmadığını ve artık mümkünde olmadığını, bu nedenle sözleşme de yer alan 28.000.000,00 USD’nin satıcı müvekkile ödenmesi gerektiğini, taşınmazın satışından dolayı davalının müvekkiline 14.000.000,00USD borcu olduğunu ve davalı şirket aleyhine icra takibine başlanıldığını, müvekkilinin ve diğer alacaklıların korunması için tensip kararı ile birlikte İİK.159. maddesi gereğince alınması gereken muhafaza tedbirleri kapsamında tedbiren, davalı şirketin mallarının defterinin tutulmasına, taşınmaz mallarının devrinin ve üzerinde ayni hak tesisinin önlemesi için ihtiyati tedbire, taşınır mallarının yediemine teslimine, mağaza, dükkan ve depolarının mühürlemesine, posta ve diğer vasıtalarla gönderilen mektup, paket, havale vs. şeylerin icra müdürlüğüne teslimi için posta ve gümrük idarelerine ve bankalara yazı yazılmasına karar verilmesini talep edilmiştir. Mahkemece 16.02.2022 tarihli ara karar ile ”… Davaya, taşınmaz satış sözleşmesi ve hasılat pay karşılığı inşaat yapım sözleşmesi dışında hiçbir belge ve delil ibraz edilmemiş olduğundan, yargılamayı gerektiren talep yönünden HMK’nın 389. maddesi ve/veya İİK’nın 159. maddesine göre yaklaşık ispat koşullarının da oluşmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine” dair karar verilmiştir. Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirket hakkında basın organlarında ve internette çok sayıda haber yapıldığı, sosyal medya ortamında davalı hakkında ayrıca çok sayıda paylaşım yapıldığı, 16.03.2012 tarihli taşınmaz satış sözleşmesi ve gelir hasılat paylaşımı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi ve basında yer alan haberler nazara alındığında HMK’nun 389 maddesi uyarınca yaklaşık ispat koşulunun oluştuğu, davalı şirketin aciz içerisinde olduğu, alacaklıları fazlasıyla zarar uğratmaya başladığı, davacı şirketin alacağını almasının da hukuken imkansız hale geldiği belirtilerek İİK’nun 159 maddesi uyarınca tedbir talebinin kabulüne dair karar verilmesi talep edilmiştir. Talep, İİK 159 vd. maddeleri uyarınca iflas muhafaza tedbirlerinin uygulanması istemine ilişkindir. İİK 159. maddesi “İflas talebi halinde mahkeme ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemişse alacaklının talebi üzerine mahkeme mutlaka bu tedbirlere karar vermeye mecburdur. Bu emirler iflas dairesince yerine getirilir. Mahkeme defter tutmadan gayri bir muhafaza tedbiri isteyen alacaklıdan ileride haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayabilecekleri zararları karşılamak üzere HMK 96.maddesinde yazılı bir teminat alınmasını isteyebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya alacak bir ilama bağlı ise teminat aranmaz. Devlet veya Adli Yardıma nail kimselerde teminat göstermek mecburiyetinde değildir. Bu maddeye göre alınan muhafaza tedbirleri borçlu aleyhindeki icra takiplerine tesir etmez” İİK 161. Maddesi ise “İflas talebinde bulunan alacaklı isterse, mahkeme borçluya ait bir defterin tutulmasına karar verebilir. Bu defter iflas dairesi tarafından tutulur” şeklinde düzenlenmiştir. Yasa metninde ifade edildiği gibi iflas talebi halinde mahkemenin, ilk başta alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini karar verebileceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere muhafaza tedbirine hükmedilebilmesi için borçlunun itirazının kaldırılmasına yada takibin kesinleşmesine gerek yoktur. İflas davasının açılması halinde, öncelikle mahkemenin muhafaza tedbirine hükmedilebilmesi için alacaklıların menfaatinin zaruri kılması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile alacaklıların menfaati tehlikeye düşecekse tedbirin alınmasında zaruret bulunduğu kabul edilmelidir. O halde, muhafaza tedbirleri ile güdülen amaç, aleyhine iflas davası açılan borçlunun müstakbel iflas masasına girecek mal ve hakların muhafazası suretiyle sadece iflas isteyen alacaklının değil, iflas alacaklıların tamamının menfaatlerinin kurunmasıdır. (Muşul, Timuçin, İflas ve Konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019, s.168). Ancak yasal düzenlemede mahkeme tarafından alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerinin mahkeme tarafından alınabileceği belirtilmiş ise de, borçlu şirketin ticari hayatını ve faaliyetini zedeleyecek, iflasına yol açabilecek nitelikte tedbir talebi de verilmesi mümkün değildir. Yukarıda açıklandığı üzere iflas yoluyla takipte İİK 159. maddesine göre muhafaza tedbirlerine karar verebilmek için iflas yoluyla takibin kesinleşmiş olması zorunlu olmadığı gibi, takibe itiraz edilmemiş ise mahkemenin talep üzerine veya re’sen muhafaza tedbirlerine karar vermek zorunda olduğu, ancak takibe itiraz edilmiş ise muhafaza tedbirine karar verip vermemek mahkemenin takdirinde olduğu anlaşılmıştır. Mahkeme takdir hakkını kullanırken öncelikle, alacaklıların menfaatinin zaruri kılınıp kılınmadığı, borçlunun ticari hayatını ve faaliyetini etkileyip etkilemediği ve HMK 389. vd maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir şartlarına ilişkin yaklaşık ispat kuralı sağlanıp sağlamadığı hususlarını dikkate alması gerekmektedir. Şayet hâkim kararında somut sebep gösteremiyor, bunu en azından açıklayacak veya asgari ölçüde ikna edecek delil değerlendirmesi yapamıyor, yaklaşık ispat ölçüsünü yakalayamıyorsa tedbire karar vermemelidir. Ancak bu da hiçbir zaman tam bir ispat seviyesinde ispat şartına dönüşmemelidir. (Pekcanıtez,Hakan/Atalay,Oğuz/Özekes Muhammet; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011-Sh.715-717) (Yüksek Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 24/04/2012 gün ve 2011/15388 esas,2012/6651 karar sayılı ilamında belirtildiği gibi) Davaya konu somut olayda; İstanbul ili Bahçelievler ilçesi … Mahallesi … pafta … parsel sayılı 26.240m2 yüzölçümlü taşınmaz ile ilgili olarak taraflar arasında düzenlenen 16.03.2012 tarihli taşınmaz satış sözleşmesi ve gelir hasılat paylaşımı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinden kaynaklı olarak taşınmaz satışından doğan bakiye alacağın davalıdan tahsiline yönelik İstanbul … İcra Müdürlüğü nezdinde … E. sayılı takip dosyası ile iflas yoluyla takip başlatıldığı belirtilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen Sözleşmenin 2. maddesinde, satıcı müvekkil şirkete ait taşınmaz (arsa+bina) alıcı davalı şirkete tamamının satışı, satış bedelinin %50’sinin satıcı müvekkil şirkete ödenmesi, bakiyenin ise alıcı davalı şirketin taşınmaz üzerinde yasal mevzuata uygun olarak yapacağı inşaatların satışından elde edilecek toplam gelirin % 25’inin satıcı müvekkil şirkete ödenmesi şeklinde satışın gerçekleştirilmesi kararlaştırılmış ve 3. maddesinde, (arsa+bina)dan müteşekkil taşınmazın bedelinin 28.000.000,00 $ olduğu, satış bedelinin % 50’si olan 14.000.000 $’ın, 6.060.000,00 $’nın tapu devri öncesinde satıcı müvekkil şirkete ödenmiş olduğu, bakiye 7.940.000 $’ın ödenmesi için ise; 20.04.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 20.05.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 20.06.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 20.07.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 20.08.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 20.09.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli,20.10.2012 vadeli 1.135.000 $ Bedelli, 7 adet bono verildiği, taşınmazın tamamı üzerinden yapılacak inşaat projesinden elde edilecek hasılatın vergi, KDV, tapu harcı ve benzeri ödemeler düşüldükten sonra kalan % 25’inin satıcı müvekkil şirkete ödenmek suretiyle bakiye satış bedelinin ödenmiş kabul edileceği kararlaştırılmakla, taşınmazın 16.03.2012 tarihinde tapudan davalı şirkete devredildiği belirtilmiştir. Sözleşmenin 9. maddesine göre taşınmaz üzerinde herhangi bir nedenle inşaatların yapılamayacağının anlaşılması halinde sözleşmede yazılı toplam bedel olan 28.000.000,00 $’ın satıcı müvekkile ödenmesi gerektiğinden davalı şirketin taşınmaz satışından dolayı müvekkil şirkete bakiye 14.000.000,00 $ dolar borcu bulunduğu iddia olunarak yargılamaya konu dava açılmış ve mahkemece 20.04.2022 tarihinde ilk duruşma yapılarak ,29.06.2022 gününe duruşmanın talik edildiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen sözleşme, iş bu sözleşmede tarafların yüklendiği edimler, edimlerin gereği gibi yerine getirilip getirilmediği, davalı tarafça takibe yapılan itirazın haklılık durumu, sözleşmenin feshedilip/feshedilmediği, sözleşmenin hukuken geçerli olup/olmadığı, yargılama aşmasında taraflarca ileri sürülen ve ilgili kurumlardan celp edilecek delillerin toplanması ve mahkemece incelenmesi ile açıklığa kavuşacaktır. Aynı zamanda, davalı aleyhine başlatılan adi takip taşınmaz satışından doğduğu iddia olunan bakiye alacağını tahsili amacını taşımaktadır. Mahkemece bu aşamada hükmedilecek muhafaza tedbirinin davalı şirketin ticari faaliyetini etkilememesi, davalıyı iflasa sürüklememesi gerekmektedir. Bu itibarla borçlunun taşınmazlarının temlik edilmesinin önlenmesi amacıyla şerh verilmesine yönelik tedbir talebinin davalı şirketin faaliyetini etkileyecek nitelikte olup, ticari işletmenin devamı açısından bir takım sıkıntılara yol açabileceği gözetildiğinde bu yöndeki tedbir talebi yerinde görülmemiştir. Diğer yandan, yasadaki düzenleme emredici nitelikte olmayıp, mahkemenin taktirine bırakılmıştır. Taşınır malların yediemine teslimi, posta ve diğer vasıtalarla gönderilen mektup, paket havale v.s. Şeylerin icra müdürlüğüne teslimi için posta ve gümrük idarelerine , bankalara yazı yazılması talebinin de ticari hayatın devamlılığının sağlanmasının amaçlanması nazara alındığında yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. İİK 161. maddede düzenlenen defter tutma tedbiri borçlunun ekonomik ve ticari faaliyetini gözetim ve denetim altına aldığı, sadece iflas isteyen alacaklının değil bütün alacaklıların yararına bulunduğu, alacaklıların zarar görmesini engellediği gibi davalı şirketin faaliyetini, ticari itibarını zedeleyecek nitelikte olmadığından davalı ait malların bir defterinin tutulmasına karar verilmesi gerekirken talebinin tümden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Ayrıca malların tespiti için de ilgili yerlerin (depo ve varsa başka tespit edilecek yerlerin) mühürlenmesi yönünde ek muhafaza tedbiri talep edilmiş ise de İİK161. maddesinin ikinci fıkrasında, borçlunun malları göstermemesi ve kilitli yerleri açmaması halinde İİK 80 ve 81’nci maddeleri hükmü tatbik olunacağı düzenlenmiş olmakla davacı vekilinin bu talebi yerinde görülmemiştir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK. 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davacının iflas muhafaza tedbirleri talebi hakkında yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/109 Esas sayılı dosyasında verilen 16/02/2022 tarihli ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik kararının HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve YENİDEN KARAR VERİLMESİNE, 2-Davacı vekilinin iflas muhafaza tedbir talebinin KISMEN KABULÜ ile, İİK 161. maddesi uyarınca davalıya ait malların bir defterin tutulmasına, borçlunun mallarını göstermemesi ve kilitli yerlerini açmaması hallerinde İİK 80 ve 81. madde hükümlerinin tatbikine, kararın İstanbul Anadolu İflas İdaresi tarafından yerine getirilmesine, davacı vekilinin defter tutulması haricindeki diğer muhafaza tedbirleri talebinin REDDİNE. 3-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan, başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 4-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6-İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğ edilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.2 bendi ile aynı Kanunun 362/1.f maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/05/2022