Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/507 E. 2023/504 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/507
KARAR NO: 2023/504
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/766
KARAR NO: 2021/728
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
DAVA: İflas (Doğrudan Borçlu Tarafından Talep Edilen İflas (İİK178))
KARAR TARİHİ: 29/03/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Uluslararası Tahkim Divanı’nın … dava numaralı ve 21/03/2006 tarihli tahkim kararı ile davalı şirketin müvekkili şirkete 50.000-USD komisyon alacağı ve 14.000USD tahkim masrafı ödemesine karar verilmiş olduğunu, kararın kesinleşmiş olduğunu, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 22/11/2010 tarihli 2009/5690 Esas 2010/11752 Karar sayılı kararı ile onanmış olduğunu, tarafların karar düzeltme talebinde bulunmamaları nedeniyle 26/01/2011 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, açılan işbu davada İİK m.154/3 hükmü gereğince mahkemenin görevli ve yetkili olduğunu, davalının iflasa tabi olduğunu, aleyhinde yapılan ilamlı icra takibine rağmen borcun ödenmediğini, İİK m.177/4 hükmü gereğince doğrudan doğruya iflasın şartlarının oluşmuş olduğunu, İİK m.177/4. maddesi gereğince doğrudan doğruya iflas talebinin kabulü ile borçlu şirketin iflasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İngiliz Virgin Adalarında yerleşik davacı firmanın takip ve dava açabilmesi için takip ve dava şartı olan teminat yatırma mükellefiyetinin, davacı tarafça yerine getirilmesini, bu çerçevede gerekli ve yeterli miktarda teminat belirlenerek davacı tarafa depo ettirilmesi zorunlu olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… Öte yandan mahkememizce yargı uygulamasına uygun olarak Türkiye’de bulunan taraf açısından iki haftalık kesin süre verildiği halde somut olayda davacı şirketin, yurt dışında bulunan şirket olması karşısında mahkememizce verilen normal süre ile kesin sürenin şekli olmaması, davacının Anayasa m.36 gereği hak arama hürriyetinin kısıtlanmaması açısından sonuç olarak ve en az altı aylık süre ve imkan tanındığı, verilen ikinci süreye ve ayrıca kesin süreye rağmen taraf ve dava ehliyetine ilişkin eksikliğin giderilmediği, hüküm tarihi itibariyle bu konuya ilişkin adli sürecin başladığına dair adli hiçbir belgenin davacı vekilinin 25/10/2021 tarihli dilekçesine dahi eklenmediği açıktır. Hal böyle olunca normal iki aylık süreden sonra mahkememizce verilen kesin sürenin somut olayın özelliğine uygun, makul, yeterli olduğu, sadece şekil olarak değil gerçekten davacının bu eksikliği tamamlamasına yönelik ve amaca uygun bir süre niteliğinde bulunduğu, buna rağmen eksikliğin giderilmediği anlaşılmakla davacının açmış olduğu iflas davasının dava şartı yokluğundan ret olunması gerekmektedir. Yine davacının, borçlunun icra emrini tebellüğ etmesine rağmen borcun ödenmemesi nedenine dayanmış olduğu dikkate alındığında dava tarihi itibariyle davalının borcunu ödeyebileceği dava ve taraf ehliyetine haiz bir davacı dahi aslında bulunmamaktadır. Öte yandan davalı şirket aleyhine açılan dava herhangi bir hukuk davası olmayıp iflas davası ve özellikle doğrudan iflas davası niteliğindedir. Açılan davanın, ticari hayatın olağan uygulamaları dikkate alındığında şirketlerin bazı ihalelere girememesi, kimi şirketlerin aleyhine iflas davası açılan şirket ile ticari ilişkide istekli bulunmaması, hatta hakkında iflas davası açılan şirketin bankalar ile olan ilişkilerinde finans imkanlarının kısıtlanması ve benzeri bir çok olumsuz hale yol açması hayatın olağan akışına uygun ve yüksek ihtimal dairesindedir. Davanın açıldığı tarih itibariyle dahi taraf ve dava ehliyeti bulunmayan davacı şirkete yukarıda belirtilen süreler dışında kanuna ve kesin sürenin amacına dahi aykırı olacak şekilde yeniden süre verilmesi, davanın niteliği gözetildiğinde davalı şirketin yasal dayanaktan yoksun, ölçüsüz şekilde mülkiyet hakkının ihlal olunması sonucunu doğurabilecektir. Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulaması dahi dikkate alındığında somut olay yönünden davacı şirketin taraf ve dava ehliyetine ilişkin noksanlığın tamamlaması amacıyla altı ayı aşkın süre verildiği, bu durumda davacı şirkete başkaca süre verilmesinin somut olay adaletine, kanun hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mülkiyet hakkına ilişkin kararlarına uygun olmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir. Bir başka deyişle bir şirketin yasal dayanaktan yoksun ve mülkiyet hakkının ölçüsüz olarak ihlaline yol açacak şekilde, ekonomik ve ticari faaliyetini etkileyebilecek iflas davası tehdidine maruz bırakılması hukuka uygun değildir. Bu gerekçe dahi Mahkememizce verilen kesin sürenin yeniden uzatılmasının hukuki açıdan mümkün olamayacağını göstermektedir. Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının HMK m.114/f.1- bent (d) hükmüne atfen HMK m.115 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacı şirketin taraf ve dava ehliyetini haiz olduğu, tüm dünyanın ve ülkemizin içerisinden geçtiği salgın dönemi göz önünde bulundurulmaksızın mahkemece karar verildiği, dosyadaki belgelerden davacının aktif husumet ehliyetine sahip olduğunun görüldüğü, davacı şirketin merkezinin yurt dışında bulunduğu nazara alındığında korona salgını nedeniyle yurtdışı seyahat kısıtlamaları nedeni ile ulaşımın sağlanamadığı, davacı şirketin tasfiye sürecine girdiği ve ihya sürecinin başlatıldığı, bu aşamada Yargıtayın içtihatları uyarınca ilk derece mahkemesince ihyanın tamamlanması için süre verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, British Virgin Adaları nezdinde dava açılması için gerekli belgelerin temini sürecinin de başlatıldığı ve devam ettiği, aktif husumet ehliyetinin ortaya konulabilmesi için gerekli iş ve işlemleri başlandığı, mahkemeye bu süre içerisinde elde edilen belgelerin sunulmasına rağmen bunların değerlendirilmediği belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, 2004 sayılı İİK 177.maddesi gereğince açılan ilama dayalı alacağın icra emriyle istenilmesine rağmen ödenmemesi sebebiyle açılan iflas davasıdır. İİK 177.maddesinde; ilama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse, alacaklı tarafından iflasa tabi borçlunun iflasının istenebileceği düzenlenmiştir. Uluslararası Tahkim Divanının … dava numaralı ve 21.03.2006 tarihli tahkim kararında, davacı ile davalı arasında 14.11.2002 tarihli komisyon anlaşması imzalandığı, iş bu komisyon anlaşmasının 3. maddesi uyarınca davacının kepçeli tarama gemisi sözleşmesine istinaden davalıdan %15 oranında komisyon alma hakkı bulunduğu ve netice itibariyle … A.Ş., … Limited firmasına USD 50.000,00 (elli bin amerikan doları) tutarındaki ödemeyi yapacağı, … A.Ş., Uluslararası Ticaret Odası Mahkemesince USD 14.000 olarak belirlenen (ve Uluslararası Ticaret Odası idari harcamaları ile tahkim bedel ve harcamalar şeklinde tezahür eden) bütün takip masraflarını karşılayacağı, … Limited firmasının, Uluslararası Ticaret Odasına USD 14.000,00 TL’lİk tutara dair depozito ödediği göz önüne alındığında … A.Ş.’nin Uluslararası Ticaret Odasına depozito olarak ödenmiş olan söz konusu 14.000,00 TL’lik toplam tutarı … Limited firmasına ödeyeceği belirtilmiştir. İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesinin 04.12.2008 tarih ve 2008/294 E. 2008/397 K. sayıda ilamının incelenmesinde, davacı tarafça davalı aleyhine açılan tenfiz davasında mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne, Hakem … tarafından verilen Uluslararası Ticaret Odası dava no:… olan tarafları … Ltd ile … A.Ş. olan 21.03.2006 tarihli tahkim kararının tenfizine ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.11.2010 tarih ve 2009/5690 E. 2010/11752 K. sayılı ilamı ile İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi tarafından verilen kararı yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına dair karar vermiştir. İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasında, davacı tarafça Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Divanının … kararı dayanak kılınarak davalı aleyhine (asıl alacak+işlemiş faiz +tahkim masrafı alacağı +yargılama gideri alacağı) toplam 410,00 TL+87.485,81 USD= 141.192,17 TL tutarındaki alacağın tazmini talepli 31.01.2011 tarihli icra emri düzenlenmiştir. Uyuşmazlığa konu davada, davacı tarafça davalı aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasındaki alacağın tahsil edilememiş olması nedeniyle, davalı şirketin İİK’nin 177/4 maddesi gereğince doğrudan doğruya iflası istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davanın HMK m.114/f.1- bent (d) hükmüne atfen HMK m.115 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine dair karar verilmiş olup davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı yönünde HMK’nin 355. maddesi uyarınca re’sen inceleme; Anayasa Mahkemesi’nin 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 Başvuru sayılı kararında; ”Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce kanun yolu sürelerinin yanlış yazılması nedeniyle tarafların yanıltılması halinde hak ihlalinin oluştuğuna karar vermekle birlikte tazminata ilişkin talepleri ‘Yargıtay tarafından hak ihlalinin bu aşamada giderilmesi mümkün bulunduğu’ gerekçesiyle reddedilmektedir. Somut olayda, mahkemece iflas davası hakkında verilen hükmün istinaf yoluna başvuran davacı vekiline kararın e-tebligat yoluyla tebliğe çıkarıldığı, 04.12.2021 tarihinde tebligatın, alıcının hesabına iletilmesine müteakip mevzuat gereği beliren süre sonunda okundu sayıldığı, gerekçeli kararda istinaf süresinin 2 hafta olarak belirlendiği, istinaf yoluna başvurma dilekçesinin İİK’nin 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra, fakat 2 hafta içerisinde (Uyap sisteminde yapılan incelemede havale tarihi nazara alınarak) 20.12.2021 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece gerekçeli kararda istinaf süresinin 2 hafta olarak belirlendiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve Kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bulunması sebebiyle mahkemenin, tarafı Kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olması karşısında davacılar vekilinin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulünde zorunluluk vardır. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2020/963 E. 2021/122 K. ve 2020/2122 E. 2020/4005 K. sayılı ilamları) Yukarıdaki bilgiler birlikte değerlendirildiğinde davacı vekilince sunulan istinaf dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü gerekmiştir. Sair yönlerden inceleme: 01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin “f” bendinde, vekil ile takip edilen işlerde usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamenin dava şartlarından olduğu belirtilmiştir. Dava şartlarının incelenmesini düzenleyen 115. maddesinde ‘Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.’ denilmiştir. HMK’nin 114/1-f maddesi uyarınca vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması dava şartı olarak kabul edilmiş, aynı Kanun’un 115. maddesi uyarınca da mahkemenin, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştıracağı ve dava şartı noksanlığının tespiti halinde davanın usulden reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Taraf sıfatı ise (husumet); maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkin olduğu halde dava şartı olan taraf ehliyeti, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgilidir. Tüzel kişiliği bulunmayan toplulukların taraf ehliyeti yoktur ve mahkemece dava şartı olarak taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığının re’sen gözetilmesi gerekir. Mahkemece davaya konu uyuşmazlıkta, 15.04.2021 tarihli celsenin 7 nolu ara kararı ile davacının taraf ve dava ehliyeti, vekilin ise vekili olma ehliyeti ilgili güncel bilgilerini ve özellikle yurt dışı şirket açısından gerekli şartları içeren belge suretlerini sunmak üzere davacı vekilinin müteakip duruşma gününe kadar süre verilmesine karar verilmiş olup, duruşma günü 24. 06.2021 tarihine talik edilmiştir. 24.06.2021 tarihli celsede ise; davacının taraf ve dava ehliyeti ile ilgili güncel bilgileri apostil şerhini de içerecek şekilde sunmak üzere davacı vekiline konu ile ilgili Yargıtay uygulaması dahi gözetilerek 4 aylık kesin süre verilmesine, Verilen sürenin kesin süre olduğunun, bir daha süre verilmeyeceğinin ve gerekirse taraf ve dava ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın usulden reddinin söz konusu olacağının davacı vekiline bildirilmesine, (bildirildi)” dair karar verilmiş ve iş bu eksikliğin mahkemece verilen kesin süre içerisinde giderilmediği belirtilerek 04.11.2021 tarihli celsede davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair karar verildiği belirtilmiştir.Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 22.10.2019 tarih ve 207/3994 E 2019/6969 K. sayılı ilamında ”..6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 90. maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.Aynı yasanın 94. maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu nedenle de hakim tarafından kesin süre verilirken; 1-Kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, 2-Verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi, 3-Yapılması gereken iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi, 4-Sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının tarafa açıklanması zorunludur.” belirtilmektedir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2013 tarih ve 2013/17054 E 2013/18498 K sayılı ilamında ”… Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bir çok maddesinde; kesin sürelerle ilgili düzenlemeler yapılırken; sürenin ne kadarlık bir zaman dilimine tekabül ettiği açık ve net ifadelerle belirlenmiştir. Ne var ki, HMK. 77 maddesinde verilecek sürenin (nitelik açısından) kesin olduğu belirtilmesine rağmen, öngörülen sürenin miktarıyla ilgili bir düzenleme yapılmadığı, dolayısıyla bu hususun hakimin takdirine bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kural olarak, kesin sürenin miktarını hakim serbestçe tayin edebilecektir. Ancak bu halde dahi takdir yetkisini kullanırken, usul ekonomisi ilkesini de gözeterek; noksanlığın ne kadarlık bir zaman diliminde giderilebileceğine dair öngörüde bulunması; bir başka deyişle tarafların hak arama yollarını zedelemeyecek ‘makul’ bir süreyi tespit etmesi gerekmektedir.” belirtilmektedir. Somut olayda yukarıdaki bilgiler ışığında incelendiğinde; davacı şirketin taraf ve dava ehliyetine ilişkin noksanın tamamlanması amacıyla mahkemece davacı şirket vekili süre verildiği anlaşılmış ise de iş bu sürenin her somut olayın özellikleri ve usul ekonomisi nazara alınarak belirlenmesi gerektiği açıktır. Nitekim uyuşmazlığa konu davada, yargılama sürecinde ülkemizde ve tüm dünyada Korona, salgını nedeniyle resmi kurumların belirli sürelerle kapatıldığı ve çalışmaların kısıtlı saatlerle yapıldığı, yurtdışı seyahatlerinde belli kısıtlamalar ve aksamalar yaşandığı bilinmektedir. Ayrıca davacı şirket merkezinin (yurt dışı) British Virgin Adaları olduğu belirtilmekle temin edilmesi gereken belgelerin erişiminde sıkıntılar yaşanabileceği ve zaman alacağı, aynı zamanda davacı vekilinin noksan belgelerin tamamlanması için gerekli iş ve işlemlerin başlanıldığı yönündeki beyanı da göz ardı edilmemelidir. Davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulur iken sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinde, …, … & … (…) … LIMITED tarafından verilen 20.10.2021 tarihli sertifika ve yeminli tercümesi ibraz edilmiştir. İş bu belgede, ”Bizler şirket numarası … olan … tescilli acentesi/temsilcisi olarak hareket eden …, … & … (…) … LIMITED olarak bu vesileyle söz konusu şirketin yıllık lisans ücretini yedi (7) yıl boyunca ödememesinin ardından 1 mayıs 2018 tarihinde sicilden düşülerek tasfiye edildiğini teyit ve tasdik ederiz. 2004 tarihli … Ticari Şirketler Yasasına göre, lağvedilmiş bir şirketin BVI Mahkemesine başvurarak eski durumuna getirilmesini talep eder ve yasal gereklerin tamamlanarak yerine getirilmesi durumunda şirket mahkemenin taktisine bağlı olarak eski haline/statüsüne getirilecektir. Tarih:20 Ekim 2021” …, … & … (…) … LIMITED (imza) belirtilmektedir. Ayrıca ek olarak sunulan diğer bir belgede ise, 2004 tarihli … Ticari Şirketler Yasası m. 218-1(A) uyarınca, ihya işlemlerinin şirket veya alacaklı, şirketin üyelerinden herhangi biri ya da şirketin tasfiye memuru tarafından ve şirketin tasfiye olduğu tarihten itibaren 10 yıl içerisinde yapılabileceği belirtilmiştir. Sunulan istinaf dilekçesinde, … Adaları nezdinde dava açılması için gerekli belgelerin temini sürecinin hali hazırda başladığı ve devam ettiği de belirtilmiştir. İş bu nedenle, her ne kadar hakim tarafından verilecek sürenin miktarı hakimin takdirine bırakılmış ise de işbu takdir yetkisi kullanırken noksanlığın giderilebileceği zaman dilimi öngörülerek, bahse konu eksikliğin giderilmesiyle orantılı bir süre verilmesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/1230 E. 2021/1586 K. sayılı ilamında ”… Davacı şirketin sicilden terkini yönünden; bilindiği üzere ticaret ortaklıklarının tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz tamamlanması gerekmektedir. Tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Diğer taraftan dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 513/2. maddesi hükmü gereğince, vekilliğin sona ermesi, vekalet verenin çıkarlarını tehlikeye koyuyorsa, vekalet veren işlerini doğrudan kendisinin görebileceği duruma gelinceye değin, vekil, vekillik işini görmeye devamla yükümlüdür. Bu yasal nedenle; mahkemece, öncelikle davacı vekiline, şirketin yeniden “ihyası” için görevli ve yetkili mahkemede dava açabilmesi için yeterli ve kesin süre verilmesi; davacı vekilinin “ihya davasını” açmaması ya da açmak istememesinin saptanması durumunda ise; aynı konuda davalı tarafa süre verilip gereğinin yerine getirilmesinden sonra şirket ihya edildiği takdirde; mahkemece kararın ve davalının katılma yoluyla temyiz dilekçesinin ihya edilen, davacı … Tic. Ltd. Şti.’ye tebliği sağlanıp temyiz süresinin geçmesi beklendikten ve temyiz halinde gerekli işlemler tamamlandıktan sonra dosyanın Dairemize gönderilmesi için mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, 12.04.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.” belirtilmektedir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2022/3427 E. 2022/5726 K. sayılı ilamında ise ”… Diğer yandan davacı şirketin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi gereğince Ticaret Sicil Kaydınının re’sen terkin edildiği şirketin faaliyetinin devam ettiği fesih ve tasfiye suretiyle şirketin tasfiye işlemlerinin tamamlanmak suretiyle faaliyetinin sonlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim davacı şirket 09.04.2021 tarihinde, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesine şirketin ihyası istemiyle dava açmış olup, mahkemece yargılaması devam eden ve temyiz konusu olan İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/370 Esas sayılı dosyasındaki yargılamanın devam etmesi gerekçe gösterilerek bu dava dosyasıyla sınırlı olmak üzere 2021/255 Esas, 2021/568 Karar sayılı dosyada 08.07.2021 tarihinde şirketin ihyasına karar verildiği, bu kararda tasfiye memuru atanmadığı, talep üzerine İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.10.2021 tarih, 2021/255 Esas, 2021/568 Karar sayılı ilamı ile tasfiye memuru atandığı ve kesinleşen kararların ticaret siciline işlendiği, 21.01.2022 tarihinde ise vekaletname düzenlendiği anlaşılmaktadır. Açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; davacı tarafça şirketin ihyasına ilişkin dava 09.04.2021 tarihinde açılmış olup mahkemece 02.07.2021 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Mahkemece karar verilmeden önce şirketin ihyasına ilişkin davanın açılmış olmasına rağmen bu davanın sonucu beklenmemiştir.” belirtilmektedir. Her ne kadar mahkemece 15.04.2021 tarihli celsede davacının taraf ve dava ehliyeti vekilinin ise vekil olma ehliyeti ile ilgili güncel bilgilerini ve özellikle yurtdışı şirket açısından gerekli şerhleri içerir belge suretlerini dahi sunmak üzere müteakip duruşma gününe kadar (24.06.2021) ve 24.06.2021 tarihli celse d 4 aylık kesin süre verilmesine dair karar verilmiş ise de; yukarıda belirtilen yargıtay kararları, davacı vekili tarafından sunulan deliller nazara alındığında, mahkemece usul ekonomisi, mevcut durum ve koşullar gözetilerek “makul” bir süreyi tespit edilerek taraf ehliyeti konusundaki eksikliklerin ikmaline yönelik davacı tarafa süre verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulü ile kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nin 353-(1).a.6 maddesi gereğince dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2020/766 Esas, 2021/728 Karar sayılı ve 04/11/2021 tarihli kararının HMK’nin 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine iadesine, 4-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye GELİR KAYDINA, istinaf karar harcının talep halinde davacıya İADESİNE, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/03/2023