Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/367 E. 2022/642 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/367
KARAR NO: 2022/642
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/435 Esas
KARAR NO: 2021/866
KARAR TARİHİ: 18/11/2021
DAVA: Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan), Sigorta (Hayat Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 25/05/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; Muris … ile davalı arasında, murisin … A.Ş.’ den kullandığı kredi için hayat sigortası akdedildiğini, …’ ın vefat ettiğini, vefat sebebinin “doğal ölüm” olup, kalp hastalığının vefatın gerçekleşmesinde etkisinin olmadığını, sigorta poliçesi düzenlenirken usule uygun davranılmadığından sigortacının beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacağını, rizikonun bildirilmemiş olmasının tek başına poliçenin iptalini ya da tazminatın ödenmemesi için yeterli olmadığını, sigortalının önceden var olduğu iddia olunan kalp hastalığı ile vefatı arasında illiyet bağı bulunmadığını, poliçenin usulüne uygun olarak tanzim edilmediğini ve yukarıda belirtilen diğer hususlar değerlendirildiğinde, poliçede belirlenen vefat tazminatının kredi kullanılan bankaya ve/veya mirasçılara ödenmesi gerektiğini, sigorta poliçesinde vefat teminatı olarak belirlenen 111.111-TL’nin vefat (rizikonun gerçekleşme) tarihi olan 29.02.2020 itibariyle işleyecek avans faizi ile birlikte; Dain-i mürtehin olması halinde müteveffa …’ın kredi barcuna mahsuben … Bankası A.Ş’ye, artan miktarın miras hisseleri oranında davacılara ödenmesini, poliçede dain-i mürtehin olmaması halinde, kanuni lehtar olarak miras hisseleri oranında davacılara ödenmesini, tüm masraf ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; 6102 sayılı TTK 1420 maddesine göre sigorta alacaklarında zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğunu, Hayat Sigortası Genel Şartlarının zamanaşımını düzenleyen C.13 maddesine göre sigorta sözleşmelerinden doğan tüm taleplerin 2 yılda zamanaşımına uğrayacağının hüküm altına alındığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığından zamanaşımı nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, Türk Ticaret Kanunu (TTK) Madde 1435 sigorta sözleşmelerinin yapılması aşamasındaki beyan yükümlülüğünü düzenlemiş olup “Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür” hükmünün olduğunu, buna göre sigorta sözleşmesi yapılırken sigortalının, bildiği ve bilmesi gereken tüm önemli bilgileri sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğunu, bu hükmün hem sözleşmenin kurulmasından evvel koşullarının incelenerek sigortacının sözleşmeyi akdetmemesi veya daha ağır veya farklı koşullarla akdetmesine sebep olacak bilgileri de öğrenmesi amacıyla oldukça önemli bir yükümlülük olduğunu, sigortacının riski üstlenip üstelenmeyeceğine ve hangi koşullarda üstleneceğine bu bilgiler neticesinde karar vereceğini, müteveffa sigortalı …’ın ise bu yükümlülüğe aykırı davrandığını, ne sözleşme yapılırken ne de sonraki süreçte şirketimize mevcut kalp hastalığı ile ilgili bilgi verilmediğini, müteveffa sigortalı …’ın sigortanın başlangıcından önce mevcut olan ve uzunca bir süre de tedavi gördüğü kalp hastalığını beyan etmeyerek gizlemek suretiyle müvekkili yanılttığını, bu nedenle davacılara herhangi bir ödeme yapılmasının hukuken de mümkün olmadığından başvurunun reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” …Dosyaya gelen hastane evraklarının incelenmesinden davacıların murisinin tanı ve tedavilerinin davalı ile sözleşme imzalanmasından önceki döneme tekabül ettiği belirlenmiştir. Tüm bunlara göre davacıların murisinin/sigortalının ise davalıya karşı bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmediği açıktır. Gerçekleşen ölüm olayı ile davacıların murislerinin sağlık sorunları arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu’ndan alınan kök ve ek raporda da ölüm olayının kronik rahatsızlıklar sonucu vuku bulduğu ve doğrudan illiyet bağı bulunduğu raporlanmıştır. Sigortalının TTK 1290 maddesine göre bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediği, 05.05.2020 tarihli yazı ile davacılar talebinin reddedildiği, bunun sigortalı tarafından beyan yükümlülüğü yerine getirilmemesi nedeniyle kanuna uygun olduğu ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; Adli Tıp Kurumu raporunda ölümün “kalpten” kaynaklandığını tespit etmediği gibi (ATK’ya göre ölüm gelişen komplikasyonlar sebebiyle gerçekleşmiş olup), ölümün esas sebebi de hiçbir şekilde belirlen(e)mediğini, müteveffanın diyabetten mi, kalp yetmezliğinden mi, böbrek yetmezliğinden mi yoksa bunların hepsinin aynı anda veya ayrı ayrı gösterdiği etkiler neticesinde mi hayatını kaybettiği belirsiz olup belli olan tek şey, kalp hastalığının doğrudan ve tek başına ölüme sebep olmadığı olduğu, öncelikle, kalp hastalığının doğrudan ölüme yol açıp açmadığının açıkça tespit edilmesi gerektiğini, oysa İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan alınan rapor ve ek raporda kişinin ölümünün kronik hastalıkları ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu tespitleri yapılmış olup, başka hiçbir tespit yapılmadığını, bu hali ile Adli Tıp Kurumu raporu hüküm kurmaya elverişli olmadığını, ayrıca müteveffanın ölümünde kalp rahatsızlığının “etkisi” bulunduğu durumlarda dahi Yargıtay, bu durumu yeterli görmeyip, hastalığın “kasıtlı olarak bildirilmemesini, kasten ve ‘yanıltma amacıyla’ gizlenen hastalığın ölüme doğrudan (dolaylı etkiyi yeterli görmemiş)’ yol açması gerektiğini belirlendiğini, sigorta poliçesi düzenlenirken usule uygun davranılmadığından, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacağını, dava dilekçesinin ekinde dosyaya sunulan poliçe ve eklerinin nüshalarında sağlık soruları ile ilgili kısım boş bırakıldığını, ayrıca her sayfanın altında sigortalının poliçenin içeriğini ve kapsamını anladığını içeren beyanı ve imzası alınmadığını, söz konusu beyanın ve imzanın sadece davalı şirketin elinde bulunan poliçe nüshasında bulunması yeterli olmadığını bu nedenle sigorta poliçesi usulüne uygun olarak düzenlenmediğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, davacıların murisi ile davalı arasında arasında düzenlenen “… Sigorta Poliçesi” kapsamında murisin vefatından kaynaklanan poliçe teminatı istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, müteveffa … ile davalı sigorta şirketi arasında Kredi Çerçeve Sözleşmesi ve Kooperatif Kredileri sözleşmesi kapsamında müteveffa sigortalının kullandığı kredilerin teminatı olarak 27/06/2019 başlangıç, 27/06/2020 bitiş tarihli tarihli “… Sigorta Poliçesi” akdedildiği, yaşam kaybı riskine karşı sabit tutarlı 111.111,00 TL teminat bedeli belirlendiği, murisin 29/02/2020 tarihinde vefat ettiği, murisin ölüm nedenini geçmişte bildirmediği hastalıktan kaynaklandığı gerekçesiyle teminat bedelinin ödenmemesi nedeniyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Beyoğlu … Noterliği’nce düzenlenen veraset ilamının incelenmesinde davacıların, 29.02.2020 tarihinde vefat eden müteveffanın mirasçıları olduğu anlaşılmıştır. Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen 6102 sayılı TTK’nun 1435. maddesinde, “sigorta ettiren sözleşmenin yapıldığı sırada bildiği veya bilmesi gereken tüm hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür, sigortacıya bildirilmeyen eksik veya yanlış bildirilen hususlar sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır” hükmü düzenlenmiş ve bu yükümlülüğün kapsamı belirlenmiştir. Gerek TTK’nun 1435. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre; sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmenin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigorta sözleşmesinin kurulması sırasındaki beyan yükümlülüğüne uymamanın sonuçları ise, TTK’nın 1439. maddesinde “(1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440. maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.” 1439/2. fıkrasında ise “rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder” şeklinde düzenlenmiştir. Mahkemece, davacıların murisinin ölümünden önce kalp rahatsızlığı bulunup bulunmadığı, davacının buna yönelik tedavi görüp görmediği, davacının murisinin ölümü ile var ise daha önceki kalp rahatsızlığı arasında uygun illiyet bağı bulunup bulunmadığı hususlarında rapor alınmasına karar verilmiş, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu’ nun 30/04/2021 tarihli raporu ile; “… Adli dosyada kayıtlı tıbbi belgelerde; kişinin 2010 yılından itibaren kalp damar hastalığı, periferik ve serebral damar hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, yüksek tansiyon, diyabet tanılarıyla takip ve tedavisinin yapıldığı, 27/02/2020 tarihinde fenalaşması üzerine götürüldüğü hastanelerde yapılan muayenesi ve tetkikleri sonrasında böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, kanda ve çok sayıda organda enfeksiyon tanılarıyla hastaneye yatırıldığı, tedaviye rağmen 29/02/2020 tarihinde hastanede öldüğü dikkate alındığında; kişinin ölümünün kronik hastalıkları (diyabet, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği) ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin ölümüne neden olan kronik hastalıkların tanısının sözleşme tarihi öncesinde konulmuş olduğu…” mütalaa edilmiştir. Davacının itirazları üzerine Adli Tıp Kurumu’ ndan ek rapor alınmasına karar verilmiş, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu 28/07/2021 tarihli ek raporu ile özetli; “…daha önceki görüşleri tekrar etmek ile birlikte kişinin ölümünün kronik hastalıkları (diyabet, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği) ve gelişen komplikasyonları (kanda ve çok sayıda organda enfeksiyon, çoklu organ yetmezliği) sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin ölümüne neden olan kronik hastalıkların tanısının sözleşme tarihi öncesinde konulmuş olduğu, mevcut olan kronik hastalıklarıyla ölümü arasında doğrudan illiyet bağı bulunduğu…” yönünde görüş bildirilmiştir.Hükme esas alınan İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporundan anlaşıldığı üzere sigortalı müteveffa sigortalının 2010 yılından itibaren kalp damar hastalığı, periferik ve serebral damar hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, yüksek tansiyon, diyabet tanılarıyla takip ve tedavisinin yapıldığı, 27/02/2020 tarihinde fenalaşması üzerine götürüldüğü hastanelerde yapılan muayenesi ve tetkikleri sonrasında böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, kanda ve çok sayıda organda enfeksiyon tanılarıyla hastaneye yatırıldığı, tedaviye rağmen 29/02/2020 tarihinde hastanede vefa ettiği, dolayısıyla önceki rahatsızlar ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunduğu anlaşılmaktadır. Müteveffa tarafından imzalanan ve müteveffanın el yazısı ile doldurduğu Kobilere Hayat Başvuru Formu’nun Sağlık Sorusu kısmındaki “Kalp hastalığı, Kanser, Kronik Böbrek Yetmezliği, Siroz ve Aids hastalıkları ile ilgili ameliyat ve tedavi oldunuz mu?” sorusuna “Hayır” yanıtını verdiği görülmüştür. Buna göre müteveffanın önceki rahatsızlar ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunduğu, TTK 1435. Maddesi uyarınca bildirim yükümlülüğüne uymadığı, bu nedenle mahkemece TTK 1439. Maddesi uyarınca hayat sigortası yapma konusunda irade göstermiş birinin, hayatını etkileyen bir hastalığını bildiği halde beyan etmemiş olması kasıtlı bir hareket olarak değerlendirildiğinden davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf 162,10 TL başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, yatırılan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacılara ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/05/2022