Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/201 E. 2022/498 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/201
KARAR NO: 2022/498
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/629
KARAR NO: 2021/680
DAVA TARİHİ: 10/10/2002
KARAR TARİHİ: 26/05/2021
DAVA: Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali -Yargılamanın İadesi
KARAR TARİHİ: 20/04/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı dava dilekçesinde özetle; Kadıköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2002/831 E. 2003/544 K. sayılı dosyasında verilen kararda hükmün gerekçe kısmının 3.sayfasının 3. satır a-bendinde yer alan “Davacı … için … tarafından TEMYİZ edildiğine dair bir vekalet olmadığından ve muhalefet şerhi de bulunamayacağından dava açma hakkı yoktur” ibaresinin sahte bir ibare olduğunu, murisin (davacının annesinin) diğer kızı (yani davacının kardeşi) olan …’a vekalet vermediğini ayrıca dava tarihinde kız kardeşi evli olup soyadının “…” değil “…” olduğunu, murisin kendisine vekalet verdiğini, tüm üyelik işlemlerini bu vekalete istinaden yaptığını, tüm genel kurullara katıldığını, ilgili dosyada temsil eden avukata vekalet verdiğini, kendisinin davaya konu genel kurula geç katıldığını, bu nedenle hazirun cetvelinin kaldırıldığını ve toplantı bittikten sonra imza atabileceğinin söylendiğini, daha sonra genel kurulda kavga çıktığını, bu nedenle hazirun cetvelinin imzalatılmadığını, hükümet komiserinin “senin vekaletin var hazirun cetvelini imzalamasan da senin vekaletini kabul ediyorum” dediğini, genel kurula şerh düşmesinin toplantıya katıldığının göstergesi olduğunu, ilgili dosyada bilirkişi raporundaki “…’ın …’ı vekil ettiğine dair bir vekaletnameye rastlanmadığı” beyanlarının ve düzenledikleri raporun sahte olduğunu, kararda ismi geçen …’ın davacılar arasında yer almadığını, sahte hüküm oluşturulduğunu, mahkemece davacı olmayan … hakkında hüküm kurulurken, davacı … hakkında karar verilmediğini, temyiz dilekçesini hazırlayıp mahkeme başkanı ile bu hususu konuştuğunda “senin hakkında karar mı verdim temyiz etmeye kalkıyorsun, senin temyiz hakkın yok…” dediğini ve kararı temyiz ettirmediğini, ayrıca avukatının da “sen temyiz yapamazsın, diğer davacılar temyiz yapacak ve bu temyizde senin sayende Yargıtayda bozduracağız” dediğini, bu olaydan 2 yıl sonra üyeliğin tespiti davası açtığını ancak o dosyada da sahte ve çelişkili bir karar verildiğini, bunun üzerine eldeki dosyaya tavzih dilekçesi sunduğunu, bu talep üzerine verilen kararda önceki kararın 3.sayfasının a bendinde yer alan “temyiz” kelimesinin sehven yazıldığı belirtilerek “temsil” olarak düzeltildiğini ancak diğer taleplerinin reddedildiğini, mahkemenin taraf hakkında neden hüküm kurmadığını açıklaması gerektiğini, başka bir dava açması gerekiyorsa yönlendirici bir karar vermesi gerektiğini ancak mahkemenin hüküm kurmayarak taraflarını hükümsüzlüğe sıkıştırdığını, davacı … hakkında hüküm kurulmadığından davanın … açısından kesinleşmediğini, tavzihin normatif hukuk kuralları gereği salt kendi başına yeni bir hüküm ihdas etmeyeceğini lakin hüküm ve hüküm gerekçeleri arasında sahte belge, sahte beyan, sahte gerekçe ve sahte hüküm maddeleri varsa ve ayrıca normatif olmayan bir genel kurulun genel kurul iptal davalarında normatif hukuk yargılama kurulları ile yargılama yapılmış ise bu koşullarda tavzihin kendisinin bile salt kendi başına yeni bir hüküm oluşturmaya yeteceğini belirterek, ilgili hüküm ve ilgili gerekçelerdeki sahte beyan, belge, hüküm ve maddelerinin tenakuzun refi yapılmak suretiyle hüküm ve gerekçelerden çıkartılarak, asli bilgi, beyan, hüküm ve maddeleri, gerekçe ve maddeleri ile düzeltilmek suretiyle, mahkemenin tarafına iadei muhakemesi sağlanarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla mahkemenin tarafına iadesi ile var olan kararın lehine bozulması/yenilenmesi, yeni ve tam tersi yönde karar alınması ile ilgili genel kurulun iptalinin yapılması ve davalının tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir,
CEVAP Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, yargılamanın iadesi taleplidir. Davacı …, Ümraniye 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/207 E, 254 K, 13/03/2012 tarihli mirasçılık belgesi ile müteveffea …’ın mirasçısıdır. Yargılamanın iadesine konu olan mahkeme kararı, mahkememizin 2002/831 E, 2003/544 K sayılı, 27/10/2006 tarihli ek kararıdır. Muris … hayatteyken dava dışı 55 kooperatif ortağı ile birlikte davalı kooperatifin 22/06/2002 tarihli genel kurulu kararlarının iptali için dava açmıştır. Kadıköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/381 E sırasına kaydedilen bu davada, yapılan yargılama sonunda (2003/544 K, 16/05/2003 tarihli kararla) davanın reddine karar verilmiştir. Ancak karar şablonunda davacılar arasında … gösterilmemiştir. Davacı tavzih talebinde bulunmuş, mahkeme 27/10/2006 tarihli ek kararla bu hususun tavzih sebebi olmadığı, temyiz sebebi olacağı belirtilmiş ve tavzih talebi de reddedilmiştir. (Ayrıca belirtmek gerekir ki dosya kapsamındaki evraklardan …’ın kooperatif üyesi iken 14/12/2001 tarihli 250 sayılı genel kurul kararı ile üyelikten ihraç edildiği, 29/07/2005 tarihinde üyeliğinin tespiti talebiyle dava açılmışsa da Kadıköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/532 E, 2006/259 K sayılı, 31/03/2006 tarihli kararla reddine karar verilmiştir. Bu kadar Yargıtay 11 HD’nin 2006/8483 E, 2007/11316 K sayılı kararla onanmıştır. Bir diğer ifadeyle …’ın artık kooperatif üyesi olmadığı anlaşılmaktadır.) İşte davacı, bu tavzih talebinin reddine dair ek kararı temyiz etmiş olup, Yargıtay 11 HD.nin 2007/2626 E, 2008/4109 K sayılı kararla onanmasına karar vermiş, karar düzeltme talebi de Yargıtay 23 HD.nin 2013/4342 E, 2013/6832 K sayılı 06/11/2013 tarihli kararla reddedilmiştir. Bu red kararı da davacıya 16/01/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı …’ın 13/02/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu ile başvurduğu, Anayasa Mahkemesinin 2014/1916 başvuru no, 08/07/2015 tarihli kararla (olağan kanun yolu olan temyiz yoluna gidilmeyerek başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle) başvurunun kabul edilmez olduğuna karar verildiği, kararın kesin olduğu görülmüştür. HMK’nun 374 ve devamı maddelerinde yargılamanın iadesi müessesi düzenlenmiş olup, yargılamanın iadesi sebepleri 375.maddede tek tek sayılmıştır. İade sebeplerine göre de dava açılabilecek süre aynı yasanın 377. maddesinde düzenlenmiştir. Davacının dayandığı yargılamanın iadesi sebebi, HMK’nun 375.maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirine girmediği gibi, süresi içinde yapıldığı da ortaya konamamakla, yargılamanın iadesi talebinin HMK’nun 379/1-c maddesi uyarınca usulden reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı asil yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Kadıköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/381 E. sayılı dosyasında davacı olmayan … hakkında hüküm kurulup, davacı … hakkında hüküm kurulmayarak sahte karar verildiğini, bu dosya şahsında mülga edilmiş olan HUMK da kısmen karar tahsisinin yapılması, maddi hataların düzeltilmesi maddesi kısmen varken, HMK da ise buna karşılık gelen madde olmadığını, böylesi durumlarda Mahkeme heyetinin de elinde müphem bir madde yerine geçen “kendiliğinden inceleme yapılır” maddesi dışında madde bulunmadığını, ayrıca ne HUMK da nede HMK da “sahte-hüküm kurulamaz” maddesi (sahte mahkeme, sahte kovuşturma, sahte soruşturma, sahte tensip ve mahkeme açılışları vs diye bu madde genişletilebilir) bulunmadığını, Türk yargı sisteminin, olağan ve her zamanki yanlış uygulama pratiği gereği hukuka ulaşım yollarını yasa maddeleri üzerinden oturtma uygulamaları yapmakta olduğunu, yasalar arasında uyumun ve yasa maddelerindeki müphem ve belirsiz metinlerin ya da mülga edilen ve yürürlükteki yasalar arasındaki açık çelişkilerden kaynaklanan konuların, yani kısaca hukuki denetimin olamaması nedeniyle Türk milletinin hukuka ulaşımına engel olunduğunu, yargı sisteminin yanlış pratiklerinin mahkeme güvenliğini de zedelediğini, görülen mahkemenin “tavzih’in yeniden yargılanması mahkemesi türü” olduğunu, eğer yasalarımızda “sahte hüküm kurulamaz” maddesi olsaydı, dünya hukuk tarihinde örneği dahi olamayan böyle bir utanç mahkemesinin de icat edilmeyeceğini, hükmün tashihinin yani maddi hataların düzeltilmesinin hükmün tavzihinin nedeni olduğunu, davacılardan … hakkında hüküm kurulmayıp, davacılar içerisinde olmayan … hakkında hüküm kurulduğundan maddi hata oluştuğunu bu hatanın 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin eski heyetinin yaptığı bir hata olduğunu, davacı … hakkında hüküm kurulmadığından da bu davanın … açısından kesinleşmediğini, 379/1 maddeleri nezdinde de mahkeme heyetinin kendiliğinden inceleme maddeleri gereğince de bu durumun sabit olduğunu, bu bağlamda … hakkında hüküm kurulmasının zaruri şartlarının oluştuğuna, … hakkında hüküm kurulması gerekliliğinden dolayı yeniden yargılamanın kabul edilerek … yönünden kooperatif genel kurulunun iptaline karar verilmesi gerektiğini, açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar yazıldıktan sonra daha teferruatlı bir şekilde temyiz hakkını kullanmak üzere hukuki süre tutum dilekçesi vermek zaruri olduğundan gereğinin yapılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, yargılamanın iadesi istemine ilişkindir. Yargılamanın iadesi, yargılama hataları ve noksanlarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün bertaraf edilmesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan hukuki yoldur. Yargılamanın iadesi, nihai bir kararın (nihai kararlar içinde de kesinleşmiş bir kararın) gözden geçirilmesini, denetlenmesini sağlaması bakımından geniş anlamda bir kanun yolu olmakla ve Kanun’da sistematik olarak kanun yolları arasında düzenlenmekle birlikte, aslında kesinleşen kararı yeniden ele almaya yarayan ve dava şeklinde görülen bir hukukî çaredir…Yargılamanın iadesi yolu, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai bir yoldur. Bu sebeple yargılamanın tekrarlanmasının mümkün olmadığı, o konuda yeniden mahkemeye başvurulamayacak, şeklen ve madden kesinleşmiş hükümlere karşı yargılamanın iadesi istenebilir. Eğer mahkeme kararı henüz şeklen kesinleşmemişse veya şeklen kesinleşmiş olsa dahi maddi anlamda kesin hüküm oluşturmuyorsa yeniden ele alınıp incelenmesi mümkünse yargılamanın iadesi yoluna gidilemez. Çünkü ya henüz kesinleşmiş bir karar yoktur, bu sebeple başvuru imkanları tüketilmemiştir veya kesinleşse dahi kararın başka şekilde yeniden ele alınıp incelenmesi mümkündür. (Pekcanıtez Usul, Prof. Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, Cilt.III, s.2324,2325) Yargılamanın iadesi talebi, kendisine karşı bu yola başvurulan kararın verildiği mahkemeden talep edilecektir (m. 378/1). Yargılamanın iadesi talebi bir dava niteliğindedir. Bu sebeple yargılamanın iadesinin gerektirdiği özellikler dikkate alınarak bir davanın açılmasında verilmesi gereken dilekçe verilecektir. Yargılamanın iadesi bir dava açarak ileri sürülebileceğinden dava şartları ve davaya ilişkin genel hükümler geçerli olacak, yapılması gereken diğer işlemler yapılacaktır. Yargılamanın iadesi talebinin dava dilekçesi şeklinde düzenlenmesi gerekir. Bu dilekçede bulunması gereken unsurlara yer verilecektir. Ancak, içeriğinde talebin bir yargılamanın iadesi talebi olduğu belirtilmeli ve buna uygun açıklamalar yapılmalıdır. Dava açılmasına ilişkin kurallar uygulanarak, bu konudaki gerekli tüm işlemler yerine getirilmeli, gerekli harç ve giderler ödenmelidir. Mahkemece talep edilirse ayrıca bu konudaki teminat da yatırılmalıdır (m. 378/2). Yargılamanın iadesinde talepte bulunan, diğer tarafı karşı taraf olarak göstermeli, üçüncü kişilerin bu yola başvurması halinde ise ilk davanın tarafları karşı taraf olarak belirtilmelidir (Pekcanıtez Usul Cilt.III, s.2343,2344). 6100 sayılı HMK’nun 374. maddesine göre yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebilir. Yine 375. maddede yargılamanın iadesi sebepleri sayılmış olup bunlar; “a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması. b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması. c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması. ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması. d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması. e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması. f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması. g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması. ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması. h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması. ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması. i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.” halleridir. Hükmün tavzihi 1086 sayılı HUMK’un “Hükümlere karşı müracaat tarikleri” başlıklı Bölümünün Dördüncü faslında düzenlenmiş olup bu faslın ilk hükmü olan 459. maddeye göre, “Hüküm müphem ve gayrıvazıh olur veya mütenakız fıkraları ihtiva ederse icrasına kadar iki taraftan her biri iphamın tavzihini ve tenakuzun ref’ini istiyebilir”. 6100 sayılı HMK ise aynı konuyu 305. maddesinde, “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlemiştir. Hakim karar verdikten sonra kanun yollarına başvurulup bozulmadığı sürece kendiliğinden kararını değiştiremez. Bu kural, ilk derece mahkemeleri kadar üst derece mahkemeleri için de geçerlidir. Ancak bazı hallerde hüküm açık olmayabilir, hükmün uygulanması aşamasında tereddütler ortaya çıkabilir ya da birbirine aykırı fıkralar içerebilir. İşte Kanun, açık olmayan, uygulama aşamasında tereddüt yaratan ya da çelişkili olan hükmün açıklanması, tereddüt ve çelişkilerin giderilmesi için tavzih müessesini düzenlemiştir. Hükmün tavzihi kararı veren mahkemeden talep edilir; bu kapsamda hüküm ilk derece mahkemesince verilmiş ise ilk derece mahkemesinden; bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından verilmiş ise bu mahkemelerden hükmün tavzihi (açıklanması) talep edilir. Tavzih bir kanun yolu değildir. Zira tavzih hükmün kesinleşmesini önlemediği gibi, tavzih talebi bir üst mahkeme tarafından değil bizzat hükmü veren mahkemece incelenir. Öte yandan belirtmek gerekir ki, tavzih talebinde bulunmak için belli bir süre öngörülmemiştir. HMK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere “hükmün icrası tamamlanıncaya kadar” hükmün tavzihini istemek mümkündür. Tavzih kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur; hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki bulunması halinde, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir. Tavzih talebi haklı ise, mahkeme hükmündeki bu kapalılık, açık olmayan hâl, tereddüt ya da çelişkiyi ortadan kaldırır. Ancak, tavzihle hükümde belirtilen haklar ve borçlar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilemez ve değiştirilemez (m. 305/2). Bu çerçevede hükmün tavzihine karar veren mahkeme, daha önce unuttuğu bir hususu hükme ekleyemez ya da hükmünü düzeltemez. Zira tavzihin amacı, hükümdeki hatanın düzeltilmesi ya da eksik kalan, unutulan talepler hakkında karar verilmesi değildir (Pekcanıtez Usul Cilt.III, s.2005). Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2003 tarihli 2002/831 E. 2003/544 K. sayılı kararı incelendiğinde; dava, aralarında …’a vekaleten davacı …’ın da yer aldığı 56 kooperatif ortağı tarafından, davalı …eratifinin 22/06/2002 tarihli genel kurul kararının iptali istemiyle açılmıştır. Mahkemece davanın bir kısım davacılar yönünden usulden reddine, bir kısım davacılar yönünden esastan reddine karar verilmiş, davacı yönünden gerekçe kısmında “Davacı … için … tarafından temyiz edildiğine dair vekalet olmadığından ve muhalefet şerhi de bulunamayacağından dava açma hakkı yoktur” ifadesine yer verilmiş, hüküm kısmında ise davacı hakkında hüküm tesis edilmediği anlaşılmıştır. Karara karşı davacı tarafından temyiz yoluna başvurulmamıştır. Davacı … vekili Av. … verilen kararın gerekçesinde müvekkilinden bahsedilmiş olmasına rağmen hüküm kısmında müvekkilinin istemi hakkında hiçbir karar verilmediğini ileri sürerek, hükmün HUMK’nın 455 ve devamı maddelerince tavzihini talep etmiştir. Mahkemece 27/10/2006 tarihli ek karar ile; HUMK’nın 455. maddesince, hükmün müphem ve birbiri ile çelişkili fıkralar içermesi halinde tavzih edilebileceği, davacılardan biri hakkında karar verilmemiş olmasının temyiz nedeni olduğu, oysa davacı tarafın kararı süresi içinde temyiz etmediği, davacılardan birisi hakkında karar verilmemesi halinde bu durumun tavzihle giderilemeyeceği, tavzih verilmiş bir hükmün açıklanmasına yönelik olup tavzihle yeni bir karar ihdas edilemeyeceği, diğer taraftan hükmün gerekçe kısmının 3.sayfasının 3.satır a.bendinde yer alan “temyiz” ibaresi “temsil” yerine sehven yazılmış olup, cümlenin akışından anlaşıldığı belirtilerek, tavzih talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 31/03/2008 tarih ve 2007/2626 E, 2008/4109 K sayılı ilamı ile; “Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, mahkemenin 27/10/2006 tarih 2002/831 esas, 2003/544 sayılı tavzih istemine ilişkin ek kararında da usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemesine göre, davacı vekilinin bu karara yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi” ve kararın onanması yönünde karar verilmiştir. Onama kararına karşı davacı tarafça karar düzeltme isteminde bulunması üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 06/11/2013 tarihli 2013/4342 E. 2013/6832 K sayılı ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir. Yargılamanın yenilenmesi ve tavzih konuları yukarıda açıklanmış olup, tavzih hükmün yeterince açık olmaması halinde başvurulan bir yoldur. Ancak tavzih yoluyla hükümde belirtilen haklar ve borçlar sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez, mahkeme daha önce unuttuğu bir hususu tavzih yoluyla hükme ekleyemez ya da hükmünü düzeltemez. Yargılamanın iadesi ise yargılama hataları ve noksanlarından dolayı nihai bir kararın gözden geçirilmesini, denetlenmesini, yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan hukuki yoldur. Tavzih sadece hüküm kısmının açıklanmasına yönelik bir karar olup bu karara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulamaz. Ayrıca yargılamanın iadesi nedeni olarak ileri sürülen hususlar ek kararın temyiz edilmesi ve karar düzeltme yoluna başvurulması sırasında da dile getirilmiş olup yukarıda ifade edildiği gibi Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin ve Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin kararları ile temyiz ve karar düzeltme istemlerinin reddine karar verildiği de sabittir. Somut dosya yönünden HMK’nun 375. maddesinde sayılan yargılamanın iadesi sebeplerinin mevcut olmadığı belirlenmekle dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur. HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmış, kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilmemiştir. Davacı asilin istinaf dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçeler yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı asilin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf 162,10 TL başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.20/04/2022