Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/1879 E. 2023/104 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1879
KARAR NO: 2023/104
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/340
KARAR NO: 2022/660
DAVA TARİHİ: 13/08/2021
KARAR TARİHİ: 06/10/2022
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı…vekili dava dilekçesinde özetle; Federal Almanya Cumhuriyeti Weiasbaden Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 09/03/2020 tarihli ve 10 IN 25/20 sayılı onaylı ve kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının tercümesinin yapılarak tanıma ve tenfizini talep ettiklerini, söz konusu mahkeme kararında müvekkili hakkında borç ödemeden aciz ve iflas kararı verildiğini, Türkiye’de devam eden yargılama dosyalarına sunmak ve idari mercilerde işlem tesis etmek için anılan mahkeme kararının tanınması gerektiğini belirterek ilgili kararın Türkiye’de de geçerli olabilmesi için tanıma ve tenfizini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Dava, Erzincan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmıştır. Erzincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 15/02/2022 tarihli 2021/360 E. 2022/80 K. sayılı kararı ile; “…davacı, Federal Almanya Cumhuriyeti Weiasbaden Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 09/03/2020 tarihli ve 10 IN 25/20 sayılı borç ödemeden aciz ve iflas kararının tanınmasını ve tenfizini talep etmiştir. Mahkememizce yapılan araştırmada davacının mernis adresinin “… Mahallesi … Sokak No:.. Ataşehir/İstanbul” olduğu, Erzincan ilinde ikamet adresinin bulunmadığı, yabancı mahkeme ilamının iflasa ilişkin olduğu, iflas ile ilgili davalarda kesin yetki bulunduğu, kesin yetki kurallarının kamu düzenine ilişkin olduğu bu nedenle yetkili mahkemenin kesin yetki kuralı gereği ve MÖHUK madde 51/1 gereği İstanbul Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşıldığından mahkememizin yetkisizliğine…” karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesi akabinde dosya Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi olunmuştur. Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/03/2022 tarihli 2022/233 E. 2022/344 K. sayılı kararı ile; “…Mahkememizce yapılan araştırmada davacının mernis adresinin Ataşehir/İstanbul olduğu, MÖHUK madde 51/2 bendinde “…kendisine karşı tenfiz istenen kişinin sâkin olduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu” belirtilmiş olmakla yetkili Mahkemenin İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşıldığından Mahkememizin yetkisizliği nedeniyle davanın dava şartı bulunmadığından usulden reddine…” karar verilmiştir. Yetkisizlik kararı kesinleştikten sonra dosyanın gönderildiği İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin istinaf istemine konu 06/10/2022 tarihli kararı ile; “…5718 sayılı MÖHUK’da yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi için uyulması gerekli usulî işlemlere ilişkin olarak, 50 ilâ 53. ve 55 ilâ 57. maddeler arasında esas itibarıyla tenfiz usulünün kapsamlı olarak düzenlendiği, tanımaya ilişkin usulî işlemlerin ise tenfize ilişkin hükümlere tabi tutulduğu anlaşılmaktadır (MÖHUK m. 58/1). Her ne kadar madde başlıklarından yalnızca tenfiz usulünün düzenlendiği, tanımanın ise hangi usul çerçevesinde yapılacağının tespit edilmediği gibi bir sonuç ortaya çıktığı düşünülse bile, madde içeriklerinden kanun koyucunun yabancı mahkeme kararlarının tanınmasını tenfize ilişkin şartlara bağladığı, dolayısıyla tanıma usulü ve tenfiz usulü arasında bir ayrım gözetilmediği görülmektedir (Doğan, V.: Milletlerarası Özel Hukuk, Ankara 2019, s. 144-145).Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olay bakımından uygulanması gereken 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un “Tanıma”yı düzenleyen 58 inci maddesinin (1) sayılı bendine göre, tanıma için aynı Yasa’nın “Tenfiz”i düzenleyen 54 üncü maddesinde aranan koşullardan 1/a bendi dışındakilerin bulunması gerekir. Belirtilen maddenin 1/c bendinde de tanınması istenen kararın Türk kamu düzenine aykırı olamayacağı hususu net biçimde gösterilmiştir. 6102 Sayılı TTK’nın 5. maddesi uyarınca da; dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm “ticari davalar” ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. 6102 Sayılı TTK’nın getirdiği yenilik uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki artık görev ilişkisi olup, bu durumda göreve dair usul hükümleri uygulanacaktır (6102 Sayılı TTK, m. 5/3). Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari nitelikte uluslararası nakliye (taşıma) sözleşmesinden kaynaklandığı hususunda bir tereddüt bulunmamakta olup, tacir olan taraflar arasındaki nakliye sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümü için verilen yabancı hakem kararının tenfizine karar vermekle görevli mahkeme yukarıda açıklanan mevzuat uyarınca asliye ticaret mahkemesidir. İcra ve İflas Kanunu’nun 43 üncü maddesine göre ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir sayılan ya da tacirler hakkındaki hükümlere tâbi olanlar ile tacir olmadıkları halde, özel yasalara göre iflasa tâbi tutulan kimselerin iflasına karar verilebilir; bu husus Türk kamu düzeni ile ilgilidir. (Yargıtay 23.HD, 2013/8371-2014/1048 E.-K. 14.02.2014 T.) Bu hukuki açıklamalar ışığında somut uyuşmazlıkta davacının talebi, yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi istemine ilişkindir. Davanın hasımsız açılması nedeniyle davanın usulden” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı…vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece davanın hasımsız açılması nedeniyle usulden reddine karar verilmiş ise de söz konusu yabancı mahkeme ilamında hasım bulunmadığını, yerel mahkeme kararında hasımın kime, niye ve neye göre gösterileceğinin de açıklanmadığını, yabancı mahkeme kararının tercümesinin ise görevsizlik kararı veren Erzincan 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/360 E. sayılı dosyasında yaptırıldığını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, davacı…hakkında verilen iflasa ilişkin yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, yabancı mahkeme kararının tenfizi şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, m. 50). Kesinleşmiş karara ilişkin tenfizin şartları ise 5718 sayılı MÖHUK’un 54. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince; kararın verildiği devlet ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklılık bulunması, kararın münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması, kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması, o yer kanunları uyarınca kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması gerekir. MÖHUK 51.maddesinde; “(1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının tanınması, MÖHUK’un 58/1. maddesinin yollamasıyla, aynı Yasa’nın 51/1. maddesi uyarınca asliye mahkemesinin görevinde ise de somut olayda istem, iflasa ilişkin olduğundan görevli mahkeme İİK 154/son uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesidir. Dava görevli mahkemede açılmış ise de 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 18/06/014 tarih 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile değişik 5. maddesinde ”…Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk Lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın; İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara, şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır…” hükmü düzenlenmiştir. Eldeki dava, iflas kararının tanıma ve tenfizi istemine ilişkin olduğuna göre davanın heyet halinde görülüp karara bağlanması gerekirken, tek hakimle yargılama yapılarak hüküm tesis edilmesi hatalıdır. Anayasa’nın 141. maddesinde bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerektiği belirtilmiş olup gerekçenin gerekliliği ve önemi Anayasal olarak hükme bağlanmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesin’in 17/09/2019 tarihli 2016/17822 E. 2019/8154 K. sayılı kararında; “…mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436; 08.02.2012 gün 2011/10-726 E, 2012/57 K; 28.09.2012 gün 2012/3-444 E, 2012/638 K; 16.03.2012 gün 2012/2-97 E, 2012/203 K sayılı kararlarında da, benimsenmiştir. Yine 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir…” şeklindeki açıklamalar ile aynı ilkeye vurgu yapılmıştır. Kararda davanın hasımsız açılamayacağından usulden reddine karar verilmiş ise de, kararın hükme ilişkin herhangi bir gerekçe içermediği de sabittir. 6102 sayılı TTK’nun 12. maddesinde; “(1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. (2) Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. (3) Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 14/02/2014 tarihli 2013/8371 E. 2014/1048 K. sayılı ilamında; “…İcra ve İflas Kanunu’nun 43 üncü maddesine göre ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir sayılan ya da tacirler hakkındaki hükümlere tâbi olanlar ile tacir olmadıkları halde, özel yasalara göre iflasa tâbi tutulan kimselerin iflasına karar verilebilir; bu husus Türk kamu düzeni ile ilgilidir. İstemci tacir olmayıp, hakkında Almanya’da verilen iflas kararının tanınması talebinin reddine karar verilmek gerekirken, hatalı değerlendirme ve yürürlükte bulunmayan bir Yasa’dan bahisle tanıma ve tenfiz kararı verilmesi doğru olmamıştır…” denilerek, gerçek kişi yönünden yabancı mahkeme tarafından verilen iflas kararının tanınması için, kişinin TTK hükümlerine göre tacir olması yada özel kanunlara göre iflasa tabi olmasının kamu düzenine ilişkin olduğuna işaret edilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 02/06/2016 tarihli 2015/8943 E. 2016/3400 K. sayılı ilamında; “…Türk Hukukunda kural olarak yalnız tacirlerin iflasına karar verilebilir. Kimlerin tacir sayılabileceği dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 12., 14., 16. ve 17. (6762 sayılı TTK’nın 14., 16., 18. ve 19.) maddelerinde sayılmıştır. Sermaye şirketlerinin ortakları ve yöneticileri sadece bu sıfatları nedeniyle iflasa tabi tutulamazlar. Bu kişilerin ayrıca tacir olması halinde iflası istenebilir. İflas davasına bakan ticaret mahkemesi, borçlunun iflasa tabi kişilerden olup olmadığını kendiliğinden araştırmak zorundadır. (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara, 2013 sh.1100). (19. HD. 07.11.2006 tarih ve 8508 E., 11660 K., 22.09.2005 tarih ve 7382 E., 8994 K. Dairemizin 04.02.2013 tarih ve 2012/6644 E., 2013/516 K. sayılı ilamları) Davalının gerçek kişi olarak sicilde kaydının bulunmadığı Ticaret Sicil Müdürlüğü ve tacir olarak vergi mükellefiyet kaydının bulunmadığı Vergi Dairesi Müdürlüğü cevabi yazılarından anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalının tacir olup olmadığı hususunda anılan kurumlar nezdinde yapılan araştırmadan başkaca bir araştırma da yapılmamıştır. Bu durumda, mahkemece, İstanbul ve Antalya ilindeki Ticaret ve Sanayi Odalarından, TOBB’dan, meslek odalarından, borsadan, davalının bir ticari işletmeyi kendi adına işletip işletmediği sorularak ve gerekirse İstanbul ile Antalya ilinde zabıta marifetiyle bu hususta araştırma yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verimesi doğru olmamıştır.” denilerek, iflası istenen kişinin tacir olup olmadığı yönünde ayrıntılı araştırma yapılması gerektiği ifade edilmiştir. İİK’nun 154/3 maddesinde ise “Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır.Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu nedenle davacının gerçek kişi tacir olup olmadığı öncelikle tespit edilmeli, tacir değil ise talebi bu nedenle reddedilmelidir. Tacir olduğunun tespit halinde ise İİK 154. maddesinin değerlendirilmesi gerekecek olup, bu madde hükmü uyarınca yetki hususu MÖHUK’un 54.maddesinde yer alan münhasır yetki kavramı da dikkate alınarak incelenmelidir.
Yapılan açıklamalar uyarınca davacının iflasa tabi şahıslardan olup olmadığı hususunda davacı…taraftan delilleri sorularak, ilgili Ticaret ve Sanayi Odalarından, TOBB’dan, meslek odalarından, borsadan, davalının bir ticari işletmeyi kendi adına işletip işletmediği, tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunup bulunmadığı araştırılarak ve gerekirse zabıta marifetiyle bu hususta araştırma ve inceleme yaptırılarak ayrıca İİK 154. maddesi ile MÖHUK’un 54.maddesinde yer alan münhasır yetki kavramı değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yukarıda yazılı olduğu şekilde hüküm tesis edilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle; davacı…vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı…vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/340 E. 2022/660 K. sayılı 06/10/2022 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davacı…tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davacı…tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/01/2023