Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/185 E. 2022/383 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/185
KARAR NO: 2022/383
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/1315
KARAR NO: 2021/998
DAVA TARİHİ: 05/11/2018
KARAR TARİHİ: 30/09/2021
DAVA: Alacak (Sigorta Poliçesinden Kaynaklanan Rücu)
KARAR TARİHİ: 30/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sigortalı … A.Ş.’nin, … İnşaat A.Ş’den kiralandığı … AVM’de bulunan mağazasında hasar meydana geldiğini, hasara ilişkin tutulan tutanaklara göre 23/08/2016 tarihinde yağan yağmurun AVM’nin açık terasında birikmesi, akabinde içeri sızarak duvarların sulanması sonucu sigortalı … Mağazasındaki birçok ürünün kullanılamayacak hale geldiğini, aynı olayın 25/08/2016 tarihinde tekrar yaşandığını, hasar dosyasında konuyla alakalı fotoğraflar ve yazışmaların mevcut olduğunu, davacı şirketin söz konusu hasarlara istinaden sigortalısına ödeme yaparak hasarı karşılaması akabinde, ödediği bedelin davalılardan tahsili istemiyle başlatmış olduğu icra takibine davalılar tarafından itiraz edildiğini, itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunu belirterek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalılardan … Pazarlama A.Ş.’nin müvekkili … A.Ş. tarafından birleşme suretiyle devir alındığını ve 27/11/2015 tarihinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde tescil ve ilan edildiğini, bu doğrultuda davanın öncelikle pasif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, müvekkili şirketin … Tekstil veya … Avm ile hiçbir ilgisi ilişkisi bulunmadığını, davanın yanlış tüzel kişiliğe yöneltildiğini, dava dilekçesinde mağazanın … İnşaat A.Ş tarafından kiraya verildiği belirtilmesine rağmen davanın neden müvekkili şirkete yöneltildiğinin, dava dilekçesinden neyin ne için talep edildiğinin anlaşılamadığını beyan ederek fiili ve hukuki dayanaktan yoksun davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, her halde esastan reddine, davacının dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Pendik Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; iş bu davada davacı yanın müvekkili Belediyeye neden husumet yönelttiğinin taraflarınca anlaşılamadığını, netice itibariyle rizikonun gerçekleştiği ve zararın doğduğu mağazanın, belediyeleri mülkiyetinde olan veya Belediyelerince kullanılan ya da imal edilen bir yer olmadığını, eğer idare olmaları hasebiyle hizmet kusuruna dayalı olarak taraflarına husumet yöneltiliyorsa bu durumda da davacı yanın idari yargıda tam yargı davası açması gerektiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, İİK’nun 67/1 maddesinde düzenlenen itirazın iptali davasıdır. Davacı vekili 09/09/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; HMK m.124 doğrultusunda taraf değişikliğine gitmiş, ıslah harcını yatırmış ve ıslah dilekçesi davalılara tebliğ edilmiştir. Mahkememizce; tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları resen belirlenerek; taraf vekillerinin vermiş olduğu dilekçeler, tarafların ibraz ettiği tüm deliller, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası, mahkememizce alınan bilirkişi raporu ile dosya arasındaki tüm kayıt ve belgeler tek tek incelenmiştir. İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine 8.200,59 TL asıl alacak 382.17-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 8.582,76-TL’nin tahsiline yönelik icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin Davalı … A.Ş’ye ve Davalı Pendik Belediye Başkanlığı’na 25/08/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalıların ayrı ayrı 05/09/2017 tarihinde süresinde itiraz ettikleri ve davanın yasal 1 yıllık süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davanın rücuen tazminat talepli yapılan takibe itiraz üzerine duran takibin devamı için açılmış itirazın iptali talepli olduğu, davacı sigorta şirketinin sigortaladığı, dava dışı sigortalı … Tekstil A.Ş’nin … Alışveriş merkezinde bulunan mağazasında alış veriş merkezinin çatısında biriken suyun içeri sızması sonucu zarar meydana geldiği, dosyamızda bulunan kira mukavelesinden de anlaşılacağı üzere dava dışı sigortalı … A.Ş’nin davaya konu hasarın meydana geldiği taşınmazı yine dava dışı … A.Ş’den kiraladığının sabit olduğu, davacının mahkememize sunmuş olduğu 19/04/2019 tarihli beyan dilekçesi ile davalıların sorumluluğu hakkında beyanda bulunduğu, bu meyanda davalı Pendik Belediyesinin davaya konu yerin maliki olduğu için diğer davalı … A.Ş için ise davaya konu yerin yapımından ve kiralanmasından sorumlu olduğu için davalı olarak gösterdiklerini beyan ettiği, davacı vekilinin 09/09/2019 tarihli dilekçesi ile davasını ıslah ettiği ve davayı alacak davasına çevirdiği ayrıca dava dışı … A.Ş’yi de HMK 124 gereğince davalı olarak davaya dahil etmek istediği, mahkememizce bu talebin kanun maddesindeki yazılı koşullar oluşmadığından reddedildiği, zira sayısız Yargıtay içtihadında da kabul edildiği üzre, 6100 Sayılı HMK’nun 124/3. maddesinde yer alan “maddi hatadan kaynaklanan ve dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir.” düzenlemesi dışında dahili dava yolu ile taraf değişikliğine gidilmesinin mümkün olmadığı, usul hukukumuzda da dahili dava müessesesi bulunmayıp, HUMK’un 49-52 maddeleri (6100 S.HMK.md.61 vd.) uyarınca, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen kişinin, dava açıldıktan sonra ihbar ya da dahili dava dilekçesi ile davada taraf sıfatını kazanamayacağı gibi, ıslah yoluyla dahi davada taraf değişikliğinin olanaklı bulunmadığı ve husumetin mahkemece res’en dikkate alınması gerektiği, nitekim eldeki davada taraf değişikliği değil dava dilekçesiyle davanın yöneltildiği davalıların yanında, başka bir tüzel kişiliğe de davanın yöneltilmesinin talep edildiği, oysa davanın başında taraf olarak gösterilmeyen kişilerin taraf yanında sonradan davaya dahil edilmesinin, ancak taraflar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunması durumunda söz konusu olabileceği, somut olayımızda davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığının da bulunmadığı, mahkememizce anlaşılmakla davacı vekilinin talebi reddedildiği, davalı belediye tarafından sunulan evrakların incelenmesinden davaya konu hasarın meydana geldiği alışveriş merkezinin davalı Pendik Belediyesine ait olduğu ancak intifa hakkının devredilmesi ile dava dışı … A.Ş’ye 30 yıllığına arazinin devredildiği ve arazi üzerindeki her türlü yapının dava dışı şirketçe yapıldığı, belediye haricindeki diğer davalı olan … A.Ş ‘nin – (eski ünvan: … pazarlama a.ş) ise dava konusu ile hiç bir alakasının bulunmadığı, davacının iddia ettiği gibi davaya konu taşınmazın yapımı ve kiralanmasından da mesul olmadığı, zira dosyadaki kira mukavelesi ve belediye ile dava dışı … A.Ş arasında imzalanan Çok Fonksiyonlu Fuar Alanı İnşaa Edilmesi ve İşletilmesi işi Sözleşmesinin tarafının dava dışı … A.Ş olduğu, kiraya verenin de bu şirket olduğu, diğer davalı olan malik Belediyenin davadaki husumeti hususunda ise 6098 sayılı TBK’nın yapı malikinin sorumluluğu başlıklı 69. maddesinde “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.” şeklinde düzenleme bulunduğu, madde metninde de belirtildiği üzere, bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı meydana gelecek zararlardan sorumlu tutulmuş olup bu maddede düzenlenen sorumluluk türünün, kusursuz sorumluluk olduğundan meydana gelecek zarardan dolayı malikin sorumlu tutulabilmesi için kötü niyetli veya kusurlu olmasına gerek bulunmadan, zarar ile bina veya imal olunan şey arasında uygun illiyet bağının bulunması ve kanunda aranılan diğer koşulların gerçekleşmesinin yeterli olacağı, burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamış olup malikin ancak illiyet bağını kesen sebeplerin, mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi hususların varlığı halinde sorumluluktan kurtulabileceği, davacı tarafından oluşturulan hasar dosyası incelendiğinde, dava dışı sigortalının mağazasında meydana gelen zararın havalandırma kanalında bulunan karot deliğinden sızan sulardan kaynaklandığının bildirildiği, bu durumda davaya konu zararın meydana geldiği taşınmazın yapım ve onarımında hiç bir dahli olmayan davalı idarenin de yüklenici olan dava dışı … A.Ş’nin imal ettiği yapı dolayısıyla meydana gelen hasardan sorumlu olmayacağı burada 6098 sayılı kanunda belirtilen kurtuluş beyyinesi olan üçüncü kişinin ağır kusuru halinin davalı idare lehine mevcut olduğu” gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından arazi ve yapının hangi tüzel kişiliğe ait olduğu belirlenerek, davaya dahil edilecek taraflar tespit edilerek taraf teşkilinin sağlanması ve ortaya çıkacak duruma göre kimin/kimlerin sorumlu olduğunun tespit edilmesi gerekirken bu yönde bir araştırma yapılmadığını, gerekli delillerin toplanmadığını, gerekçeli karar ile … A.Ş.’nin bahse konu davaya taraf olamayacağına yönelik hüküm kurulmuş ise de HMK m.59 gereği intifa hakkı sahibi … A.Ş.’nin de davaya dahil edilmesi gerektiğini, dava ikame edildiği dönemde … A.Ş.’nin bahse konu taşınmazda intifa hakkı sahibi olduğu taraflarınca bilinmediğinden tapu kayıtları ve hali hazırda zilyet sıfatını haiz taraflar aleyhine dava ikame edildiğinden yaşanan yanılgı neticesinde HMK m.124/4 atfı ile … Tic. A.Ş.’nin davaya taraf olması talep edilmiş iken yerel mahkemece red kararı verilmesinin ve TBK 69.maddesi dikkate alındığında intifa hakkı sahibi olan … Tic. A.Ş.’nin imal edip kiraya vermiş olduğu yapıda meydana gelen hasar neticesinde taraf olarak davaya dahil edilmesi gerekirken ilgili talep yönünden red kararı verilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece Pendik Belediyesi’nin davaya konu zararın meydana geldiği taşınmazın yapım ve onarımında hiç bir dahli olmadığı hüküm altına alınmış ise de davanın Pendik Belediye Başkanlığına gayrimenkul tapusunun Belediye’ye ait olması nedeniyle yöneltildiğini açıklanan nedenlerle yerel mahkemesinin kararının hatalı olduğunu beyan ederek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava; sigortacının, dava dışı sigortalısına aralarındaki sigorta poliçesine dayanarak ödediği hasar bedelinin, hasardan sorumlu olduğunu iddia ettiği davalılardan 6102 sayılı TTK’nın 1472. maddesi uyarınca rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemiyle açılmış, yargılama aşamasında alacak davası olarak devam edilmesi yönünde ıslah dilekçesi sunulmuştur. Davacı sigorta şirketi tarafından, dava dışı sigortalı … A.Ş.’ye ait işyeri için 20/06/2016-2017 tarihlerini kapsayan, Kobi Paket Sigorta Poliçesi düzenlenmiş, dava konusu hasar 2016 yılı 8.ve 9.aylarında tarihinde meydana gelmiş, dosya kapsamında yer alan ödeme belgesine göre davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına 13/12/2016 tarihinde 8.200,59 TL hasar ödemesi yapılmıştır. Rücu ve halefiyet, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22/03/1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 03/07/1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. 6102 sayılı TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472.maddesinde ise “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir. Dosya kapsamında yer alan sigorta sözleşmesi ve ödeme belgesi dikkate alındığında, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; oluşan zarardan davalının kusur ve sorumluluğunun yada kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, açılan dava yönünden davalıların pasif husumetinin olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Davacı vekili 19/04/2019 tarihli beyan dilekçesinde; sigortalı … Tekstil’in … AVM’de meydana gelen su sızıntısı nedeniyle uğradığı zararı müvekkilinin tazmin etmesi akabinde, işbu zararın rücuen tazmini için huzurdaki davanın gayrimenkul tapusunun maliki bulunması nedeniyle Pendik Belediye Başkanlığına, zararın …’ta gerçekleşmesi ve anılan yerin kiralanması ve yapımından sorumlu olması nedeniyle … A.Ş.’ye karşı ikame edildiğini ifade ederek AVM’nin üzerinde bulunduğu arazi ve AVM binasının sahibinin kim olduğuna yönelik Tapu Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasını talep etmiş ve tapudan gelecek cevap doğrultusunda huzurda itirazın iptali olarak ikame olunan işbu davanın ıslah edilerek, alacak davası olarak görülmeye devam edilmesini talep edeceklerini, anılan yerde hak sahibinin davalılar olmaması halinde HMK m.124 doğrultusunda taraf değişikliğine gidileceğini ya da davalılardan başka hak sahiplerinin de bulunduğunun tespiti halinde işbu hak sahiplerinin de davaya dahil edeceklerini beyan etmiştir. Davacı vekili 09/09/2019 tarihli ıslah dilekçesinde; dava konusu AVM’nin üzerinde bulunduğu arazi ve AVM binasının sahibinin kim olduğunun, gerek arsa gerekse bina/yapı üzerinde herhangi bir kişi, kurum ve/veya şirket lehine hak (intifa hakkı, üst hakkı vd.) tesis edilip edilmediğinin tespiti için Pendik Belediye Başkanlığına yazılan müzekkereye gelen 02/05/2019 tarihli cevap doğrultusunda itirazın iptali olarak ikame olunan işbu davayı ıslah etme gereği hasıl olduğunu, bu nedenle dava türünü ıslah ettiklerini beyanla davanın ıslah doğrultusunda alacak davası olarak görülmeye devam edilmesini, yine anılan yerde hak sahibinin davalılardan başka olması nedeniyle HMK m.124 doğrultusunda taraf değişikliğine gidilerek … A.Ş’nin de huzurdaki davaya davalı olarak eklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Pendik Belediyesinden celp edilen kayıtlara göre; Pendik Belediye Başkanlığı ve … A.Ş. arasında 12/01/2007 tarihinde “Pendik fuar alanı birinci etap intifa hakkı devri ile çok fonksiyonlu fuar alanı inşa edilmesi ve işletilmesi işi sözleşmesi” imzalanmış, tanımlar kısmında “işletme süresi: (intifa süresi) bina ve tesislerin işletileceği süre (yer tesliminden itibaren 30 yıl) (ruhsat süresi ve iş süresi de sözleşme süresine dahildir.)”, sözleşme konusu; “28/12/2006 tarih ve 3524 sayılı Encümen kararı ile ihalesi yapılan, Pendik Fuar Alanı Birinci etapta yer alan, mülkiyeti Pendik Belediyesine ait Kurtköy … pafta … parsel ve … parsel, …-… pafta …, … ve … parsel sayılı taşınmazların, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 18/e maddesi gereğince 30 (otuz) yıllığına intifa hakkının verilmesi ve karşılığında çok fonksiyonlu fuar alanı (kongre salonu, yönetim alanı, otel ve ticaret satış birimleri) inşa edilmesi, işletilmesi ve yükleniciden işletme bedeli alınması işi” olarak tanımlanmıştır. Yüklenicinin tesis ve binaları yapıp, işletip, idareye devretmesi” başlıklı 14.maddesinde; “Yüklenici yapılacak tesis ve binalara ait, uygulama projelerini idareye onaylatıp ilgili belediyesinden inşaat ruhsatnamesini aldıktan sonra, ruhsatın alındığı tarihten itibaren 22 ay sonunda inşaatı bitirip geçici kabule hazır hale getirecektir. Yüklenici yer tesliminden itibaren inşaatı, yapıp işletip ve 30 yıl sonunda idareye boş olarak, (kullanmaya engel herhangi bir hali olmaksızın, bütün sistemi ile eksiksiz ve çalışır bir şekilde) terk ve teslim edecektir. Yüklenici bu sözleşme süresinin sonunda tesis ve binalar üzerinde herhangi bir hakkının olmadığını peşinen kabul eder…”, “işletme ve devir” başlıklı 15.maddesinde; “Yüklenici idarenin izni olmaksızın taahhüdünü 3. kişilere devredemez. Yüklenicinin taahhüdünü başkasına idarenin izni olmadan devrettiği veya temlik ettiği tespit edildiği takdirde sözleşme idare tarafından tek taraflı olarak feshedilecektir. Yüklenici, idarenin izni dahilinde, sözleşme süresi içinde tesislere ilişkin tüm teknik, yönetsel, mali ve hukuki sorumluluklar kendisine ait olmak kaydıyla, tesislerin işletilmesini kendisi üstlenebileceği gibi bir veya birkaç ulusal veya uluslararası işletme şirketine devredebilir, kiraya verebilir, iş ve kar ortağı alabilir. Ayrıca, yüklenici, proje kapsamında elde edeceği gelirleri teminat olarak gösterebilir.”, İntifa hakkı ve sözleşmenin tapuya şerhi başlıklı 18.maddesinde; “Şartname, sözleşme ve ekleri çerçevesinde yükleniciye tanınacak sınırlı ayni hak ve sözleşme, sözleşmenin imzalanmasını müteakip 30 gün içinde tapuya şerh edilecektir.” hükümleri yer almaktadır. 28/04/2010 tarihli ek sözleşmenin 8.maddesinde ise ana sözleşmenin 15. maddesinin ikinci ve son paragrafı yeniden “Yüklenici İdareye bilgi vermek kaydıyla sözleşme süresi içerisinde tesislere ilişkin tüm teknik, yönetsel, mali ve hukuki sorumlulukları kendisine ait olmak kaydıyla, tesislerin işletilmesini kendisi üstlenebileceği gibi, bir veya birkaç ulusal veya uluslararası işletme şirketine devredebilir, kiraya verebilir, iş ve kar ortağı alabilir. Ayrıca yüklenici proje kapsamında elde edeceği gelirleri teminat olarak gösterebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Tapu kayıtlarının incelenmesinde; AVM’nin bulunduğu ana taşınmazın Pendik Belediyesi adına kayıtlı olup, beyanlar hanesinde “müstakil ve daimi nitelikte olan üst hakkı … A.Ş. lehine 12/01/2037 tarihine kadar süreli” açıklaması ile malik/lehtar kısmında … A.Ş.’nin yer aldığı tescil tarihinin 26/05/2008 olduğu, yine “müstakil ve daimi nitelikte olan irtifak hakkı tescil edilmiştir. Başlangıç tarih: 10/01/2007 Süre: 30 yıl 1 ay 1 gün” açıklaması ile malik/lehtar kısmında … A.Ş.’nin yer aldığı tescil tarihinin 26/05/2008 olduğu anlaşılmıştır. Dava konusu taşınmaz üzerinde herhangi bir yapı olmaksızın davalı belediye ve … Taah. Ve Tic. A.Ş. arasında imzalanan sözleşme gereğince, taşınmaz üzerine çok fonksiyonlu fuar alanı (kongre salonu, yönetim alanı, otel ve ticaret satış birimleri) inşa edilmesi için … Taah. Ve Tic. A.Ş.’ye yer teslimi yapıldığı, ayrıca üst hakkı ve intifa hakkı verilerek tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır. Hasar dosyası kapsamında yer alan kira sözleşmesine göre; hasara uğrayan mağaza … Tic. A.Ş. tarafından, sigortalı … Sanayi A.Ş.’ye kiralanmıştır. Davalı … Anonim Şirketi’nin (eski unvan … A.Ş) ise gerek taşınmaz maliki, gerek taşınmaz üzerindeki yapı maliki, üst hakkı yada irtifak hakkı sahibi gerekse taşınmazı kiralayan sıfatının bulunmadığı açıktır. Islah talebi; Dosya kapsamında öncelikle ıslah talebinin değerlendirilmesi, ıslah isteminin davanın tamamen ıslahı mı yoksa kısmen ıslahı mı olduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Genel haciz yoluyla yapılan ilamsız icra takiplerinde, borçlunun itirazı üzerine duran takibin devamını sağlamaya yarayan imkanlarından biri İİK’nun 67. maddesinde öngörülen itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından, takibe itiraz eden borçluya karşı açılır. Yapılan yargılama neticesinde mahkemece itirazın haksız olduğu kanaatine varılırsa itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmekle yetinilir ve ayrıca bir tahsil hükmü oluşturulmaz (icra inkar tazminatına hükmedilmesi hariç). Alacak davasında ise yargılama neticesinde davacının haklı olduğuna kanaat getirilmesi halinde tahsil hükmü kurulur. İtirazın iptali davasıyla alacak davası ayrı ayrı hukuksal sonuçlar doğuran, iki ayrı dava türüdür. 6100 sayılı HMK’nın “ıslah ve maddi hataların düzeltilmesi” başlığı altında 176 ile 182. maddeleri arasında ıslah düzenlenmiştir. Islah tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde yaptığı usul işlemlerini, kanunda öngörülen sınırlar içinde düzeltmeye yarayan, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnası olan bir hukuki imkan (Pekcanıtez Usul, Prof. Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, Cilt.II, s.1487) olarak tanımlanmaktadır. Karşı tarafın iddia ve savunmayı genişletme ve değiştirilmesine açıkça muvafakat gösterdiği bir durumda (m.141/2) ıslaha başvurmakta hukuki yarar olmadığı gibi buna gerek de bulunmamaktadır (Pekcanıtez Usul Cilt.II, s.1513). HMK’nın 176. maddesi gereğince taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Islah tamamen veya kısmen olabilir. Maddenin gerekçesinde de, davacının dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini değiştirebileceği, örneğin; daha önce belirttiği ödünç sözleşmesi sebebini değiştirip, sebepsiz zenginleşme sebebine dayanabileceği, daha önce istediği Ellibin Türk Lirasını Yüzbin Türk Lirasına çıkarması mümkün olduğu gibi, aynen talep ettiği otomobilden vazgeçip, ıslah yolu ile değerini isteyebileceği yahut otomobilden tümüyle vazgeçip, ıslah yolu ile bilgisayar istemesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Davanın tamamen ıslahı yoluna, dava dilekçesinden (dava dilekçesi dahil) itibaren (m.179/2’dekiler hariç) bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur (m.179/1. Bu halde, dava dilekçesinden itibaren yapılmış olan usul işlemlerinin tamamının (m.179/2’dekiler hariç) yapılmamış sayılması (ıslah edilmesi, düzeltilmesi) söz konusu olduğu için, buna davanın tamamen ıslahı denir (m.180). Davacı, davasını değiştirmek için (davalı açıkça muvafakat etmezse) tamamen ıslah yoluna başvurur…Buna karşılık, talep sonucunun veya dava sebebinin genişletilmesi veya kısmen değiştirilmesi için başvurulan ıslah kısmen ıslahtır (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Prof. Dr.Baki Kuru, Av.Burak Aydın, Cilt II, s.1201). Kanunun davanın tamamen ıslahını düzenleyen 180. maddesine göre, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi halde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir. HMK 181. maddesine göre, kısmen ıslaha başvuran tarafa ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir, bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir. Islahın etkisi HMK 179. maddesinde düzenlenmiş olup ilk fıkraya göre; ıslah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. Usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunun doğmasına yönelik kuralın istisnaları ise ikinci fıkrada sayılmıştır. Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır (mülga HUMK m.87/1). Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29/06/2011 gün ve 2011/1-364 E. 453 K.). Tamamen ıslahta, davanın açıldığı andan itibaren talep veya dava sebebi değiştirilmektedir. Tamamen ıslahta talep sonucu veya dava sebebinin davayı temelden etkileyecek şekilde değiştirilmesi söz konusu olur. Buradaki değişiklikten kasıt davanın tümüyle farklılaşması değil davanın açıldığı andan itibaren değişikliğe uğrayacak bir nitelik kazanmasıdır (Pekcanıtez Usul Cilt.II, s.1536, 1537). Davanın tamamen ıslahında, ıslah olunan dava ilk dava gününde açılmış sayılır. Islah edilen dava eski davanın devamı niteliğinde olduğundan, bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi veren davacıdan, yeniden başvurma harcı ve peşin karar ve ilam harcı alınmaz… zamanaşımı (dava edilmiş olan alacak kesimi için) ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılır… hak düşürücü sürenin hesabında da (ıslah tarihi değil) ilk dava tarihi esas alınır (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt II, s.1202, 1203). Davacı, davasını tamamen ıslah ederek davayı değiştirebilir. Davacının tamamen ıslah etmek istediği (ilk) dava ile yeni (ıslah edilmiş) dava arasında bir bağlantı (m.166/4) bulunmasına gerek yoktur. Çünkü, kanun böyle bir bağlantı şartı aramadan davanın tamamen ıslahına izin vermektedir (m.176/1, m.180); mesela davacı açtığı boşanma davasını (MK m.161 vd) ıslah ederek, mutlak butlan davası (MK m.145 vd) olarak değiştirebilir (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt II, s.1215). Davanın tamamen ıslahına ilişkin diğer bir husus ise, tamamen ıslah talebinde bulunan vekilin vekaletnamesinde bu konuda özel olarak yetkilendirilmesi gerektiğidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1.f bendinde vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması dava şartları arasında sayılmış, 6098 sayılı TBK nun 504. maddesinde vekaletin kapsamı düzenlenmiştir. Davaya vekalette özel yetki verilmesini gerektiren haller 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. Maddesinde sayılmış ve açıkça yetki verilmemiş ise vekilin davanın tamamını ıslah edemeyeceği düzenlenmiştir. Yasal düzenleme uyarınca vekilin davayı tamamen ıslah edebilmesi için vekaletnamesinde özel olarak yetkilendirilmiş olması zorunludur. Bu açıklamalar ışığında dosya değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesinde ise dava türünü alacak davası olarak değiştirmiştir. Davacı vekili tarafından sunulan dilekçe davanın tamamen ıslahı mahiyetindedir. 6100 sayılı HMK’nın “Davanın Tamamen Islahı” başlıklı 180.maddesinde “Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince davasını tamamen ıslah eden tarafın, yeni bir dava dilekçesi vermesi gerekmektedir. Dava dilekçesinin nasıl düzenlenmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nın “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119.maddesinde açıklanmıştır. HMK 119.maddesinde sayılan tüm hususların dava dilekçesinde mutlak bulunması gerekmekte olup, yine HMK 180.maddesi gereğince davanın tamamen ıslahı halinde yeni bir dava dilekçesi verilmesi zorunlu olduğundan, ıslah dilekçesinin HMK 119.maddesine göre düzenlenmesi, bu maddede belirtilen tüm hususların ıslah dilekçesinde bulunması zorunludur. Davacı vekilinin sunmuş olduğu ıslah dilekçesi beyan dilekçesi mahiyetinde olup, HMK’nun 119.maddesinde “d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri, e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin yer almadığı, f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, g) Dayanılan hukuki sebepler, ğ) Açık bir şekilde talep sonucunun” belirtilmediği anlaşılmakla, bu durumda tamamen ıslah yani yeni dava dilekçesi yasanın belirttiği zorunlu unsurları taşımamaktadır. Davanın tamamen ıslahı halinde, HMK 119. maddesindeki unsurları taşıyan yeni dava dilekçesinin bir haftalık kesin sürede verilmesi zorunlu olduğundan sonradan tamamlanması mümkün değildir. HMK 180.maddesi gereğince davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir haftalık kesin süre içinde yeni bir dava dilekçesi vermediği takdirde ıslah hakkı kullanılmış sayılarak, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilmesi gerekmektedir. Davacı vekilinin HMK 180 ve HMK 119. maddelerine uygun olarak verilmiş bir ıslah dilekçesi bulunmadığından ıslah yapılmamış kabul edilerek, dava dilekçesi uyarınca somut olay değerlendirilmelidir. Bu durumda davanın itirazın iptali davası olarak devam ettiğinin kabulü zorunludur. İtirazın iptali davası yukarıda da ifade edildiği gibi itiraz üzerine duran icra takibinin devamını amaçlayan ve takip borçlusuna karşı yöneltilmesi gereken bir dava türü olup takip borçlusu olmayan gerçek yada tüzel kişi, kural olarak itirazın iptali davasında taraf olarak gösterilemez. Açıklanan nedenlerle, takip borçlusu olmayan … A.Ş.’nin davalı olarak davaya dahil edilmesi mümkün değildir. TBK’nun 69.maddesi ve üst hakkı; 6098 sayılı TBK’nın 69. (Mülga 818 sayılı B.K’nun 58) maddesi uyarınca, bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluğu için; bina veya sair inşa eserinin maliki olmak ve zararın doğmasında bina veya sair inşa eserinin yapılmasındaki bozukluktan veya bakımındaki bir noksandan meydana gelmesi gerekir. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, TBK’nın 69. maddesindeki sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk halidir. Bir bina veya yapı eserini malikinin TBK’nın 69. maddesine göre sorumlu tutulabilmesi için zararın, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden doğduğu ispatlanmalıdır. Buradaki ispat yükü zarar görene düşer. Bununla birlikte zararla yapım bozukluğu veya bakım eksikliği arasında uygun illiyet bağının bulunması yani zararın yapımdaki bozukluktan veya bakımdaki eksiklikten dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bu sorumlulukta zarar gören zararın, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden doğduğu ispatlamakla yükümlü ise de yapı malikinin kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Zira TBK’nın 69. maddesine dayalı sorumluluk, kusursuz sorumluluk halidir. Bu nedenle yapı maliki ise, kusurun bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması, üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması şartlarından birini gerçekleşmesi gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24/02/2016 tarih 2014/11-289 E. 2016/163 K. sayılı ilamında illiyet bağının varlığı ve kesilmesi “…İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Mülga BK’nun 58. maddesi kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Doktrindeki kabul edilen görüşe göre illiyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalıdır. Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır (Erten Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.230; Baş Ece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Bina ve Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, XII Levha Yayınları, s.113; Deschenaux Henri, Tercier Pierre, Sorumluluk Hukuku, Çeviren Salim Özdemir, Ankara 1983, s.37). İlliyet bağını kesen hallerden birinin varlığı veya zarara yapım bozukluğu veya bakım eksikliği dışında ve bunların bir katkısı olmaksızın mücbir sebepten üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanan başka bir kazanın sebep olduğu kanıtlanmadığı takdirde ispat yükü yerine getirilmiş sayılır…” şeklinde açıklanmıştır. Somut dosya yönünden arazi davalı Pendik Belediyesine ait olup, üzerinde bulunan AVM ise Pendik Belediye Başkanlığı ve … A.Ş. arasında 12/01/2007 tarihinde “Pendik fuar alanı birinci etap intifa hakkı devri ile çok fonksiyonlu fuar alanı inşa edilmesi ve işletilmesi işi sözleşmesi” gereğince … A.Ş. tarafından inşa edilmiş ve bu şirket lehine üst hakkı verilmiş, tesislerin işletilmesi … A.Ş.’ye bırakılmıştır. TMK’nun 726.maddesinde; “Bir üst irtifakına dayalı olarak başkasına ait bir arazinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşa edilen yapıların mülkiyeti, irtifak hakkı sahibine ait olur. Bir binanın başlı başına kullanılmaya elverişli bağımsız bölümleri üzerinde kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulması, Kat Mülkiyeti Kanununa tâbidir. Bağımsız bölümler üzerinde ayrıca üst hakkı kurulamaz.”, TMK’nun 826.maddesinde “Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer. Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.” hükümlerine yer verilmiştir. TBK’nun 69.maddesinde intifa ve oturma hakkı sahiplerinin de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumlu oldukları düzenlenmiştir. TBK 69.maddesi gereğince üst hakkı sahibinin sorumluluğu; “Maddede başkaca sınırlı ayni hak sahiplerinden söz edilmemişse de bir arsanın bütünleyici parçası niteliğindeki bir bina veya diğer bir yapıya arsa malikinden başka bir şahıs üst (inşaat) hakkı (MK.m.726) uyarınca hak sahibi olabilir. Malikten başka hiçbir sorumlunun belirtilmediği Eski BK m.58 hükümleri çerçevesinde bile, bir üst hakkının varlığı halinde, bina veya diğer yapı sebebiyle sorumlu olacak kişinin arazi maliki değil üst hakkı sahibi olacağı kabul edilmekteydi (Tandoğan, Kusura Dayanmayan Sorumluluk, s.165; Eren, Borçlar Hukuku C.II, s.207; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.521; BGE 91 II 281). Bu görüşün gerekçesi, MK m.726 hükmünün üst hakkına tabi yapıların mülkiyetinin arazi malikine değil üst hakkı sahibine ait olacağı şeklindeki ifadesidir. Böylece, üst hakkına tabi yapının artık üst hakkı süresince arazi sahibinin mülkiyetinde olmadığından hareketle, bu süre boyunca arazi malikinin bu yapıdan malik sıfatıyla sorumlu olamayacağı sonucuna varılmaktadır. Üst hakkı sahibinin bu tek başına sorumluluğunun hem yapım bozukluklarından hem de bakım eksikliklerinden dolayı olacağı benimsenmiştir. Üst hakkı sahibi yapıyı kendisi yapmış olmayıp esasen arazideki mevcut yapı üzerinde üst hakkı kurulmuş olsa bile, üst hakkı süresi boyunca, yapının inşasındaki bozukluklardan da arazi maliki değil üst hakkı sahibi sorumlu olacaktır. (Prof.Dr.M.Kemal Oğuzman, Prof.Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II. s.188)” Pasif husumet; Sıfat (husumet) davanın esasına yani maddi hukuka ilişkin bir kavram olup dava konusu talep bakımından kimin hak sahibi, kimin yükümlü olduğunu ifade eder. Davada davacı ve davalı olarak yer almakla taraf olarak gösterilenlerin maddi hukuk bakımından gerçekten bu niteliği taşıyıp taşımamaları tümüyle birbirinden farklı kavramlardır. Sıfat, tarafın bir özelliği olmadığı gibi usule ilişkin bir kavram da değildir. Aksine sıfat, davanın taraflarının ihtilaflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgilidir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, Prof. Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, C.I, s.607). Sıfat, nihai karar verildiğinde, davanın haklı veya haksız olduğunu ifade eder. Dava takip yetkisi ve sıfatın davadaki durumunu belirtmek bakımından, davanın yürütülmesi ve karara ulaşmasındaki sürecin dava takip yetkisini, bu sürecin sonunda maddi hukuka yönelik sonucun ise sıfatı karşıladığı söylenebilir (Pekcanıtez Usul, C.I, s.612) Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı, o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Prof. Dr. Baki Kuru, Av. Burak Aydın, C.I, s.332). Somut olay değerlendirildiğinde; hasarın meydana geldiği AVM’nin bulunduğu ana taşınmazın Pendik Belediyesi adına kayıtlı olup, üzerinde herhangi bir yapı olmaksızın davalı belediye ve … A.Ş. arasında imzalanan sözleşme gereğince, taşınmaz üzerine çok fonksiyonlu fuar alanı (kongre salonu, yönetim alanı, otel ve ticaret satış birimleri) inşa edilmesi için … A.Ş.’ye yer teslimi yapıldığı, ayrıca üst hakkı verilerek tapuya tescil edildiği, hasara uğrayan mağazanın dava dışı … A.Ş. tarafından, sigortalı … A.Ş.’ye kiralandığı, davalı … Anonim Şirketi’nin (eski unvan … Pazarlama A.Ş) ise taşınmaz maliki, üst hakkı/irtifak hakkı sahibi yada taşınmazı kiralayan olmadığı, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca; davalıların meydana gelen hasara ilişkin davalı sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu ulaşılan maddi olay ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygundur. HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmış, kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilmemiştir. Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçeler yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1.b.1 bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcının Hazineye GELİR KAYDINA, fazladan yatırılan 1620,10 TL istinaf yoluna başvurma harcının talep halinde davacıya İADESİNE, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken ve davacı tarafça yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının Hazineye GELİR KAYDINA, davacı tarafından fazladan yatırılan yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya İADESİNE, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.30/03/2022