Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/1588 E. 2023/158 K. 01.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1588
KARAR NO: 2023/158
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2013/177
KARAR NO: 2021/745
DAVA TARİHİ: 13/06/2013
KARAR TARİHİ: 11/11/2021
DAVA: Kayıt Kabul
KARAR TARİHİ: 01/02/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … bank A.Ş.’nin 21/12/1999 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile TMSF’ye devredildiğini, Müflis şirketin 1998 ve 1999 yıllarında muhtelif tarihlerde …bank A.Ş.’den kredi kullandığını, Müflis şirketin 1998 yılı içinde kullanmış olduğu kredilerin incelenmesi neticesinde; *Müflis şirkete 27/07/1998-15/12/1998 tarihleri arasında 21 adet ayrı referans adı altında toplam 2.491.901,85 TL nakdi kredi kullandırıldığı, *Bu kredilerin 2.490.000,00 TL’lik kısmının … bank A.Ş. tarafından … San.ve Tic. A.Ş. ve … İnş. Paz. ve San. Tic. Ltd. Şti. ünvanlı şirketlere kullandırılan krediler ile kapatıldığı, *Müflis şirkete 1998 yılı içinde kullandırılan kredilerin 30/09/1998 tarihli devre faizleri için 14/10/1998 tarihinde 438.331,62 TL ödeme yapılmış gibi göründüğü ancak yapılan incelemede devre faizi ödemesinin, … bank A.Ş. hakim ortağı … firmalarına 22/09/1998 ve 29/09/1998 tarihlerinde … A.Ş.’den back to back krediler kapsamında kullandırılan krediler ile karşılandığı, *Müflis şirkete kullandırılan 21 adet kredinin 14 adedine ait kredi talep yazıları/talimatları, kredi tutarları ile döviz alınmasına ilişkin talimatları, kredilerin ödenmesine ilişkin servis çekindeki imzaların firma yetkilisinin imzası ile uyumlu olduğu, bu meyanda toplam 2.491.901,85 TL nakdi kredinin 14 adedine ilişkin 1.184.628,84 TL’lik kısmını doğrudan müflis şirketin kullandığı, *… bank A.Ş. tarafından … firmasına kullandırılan kredilerden, şirketin doğrudan kendisinin kullandığı tespit edilen 1.184.628,84 TL’lik kredinin 1.182.726,99 TL’lik kısmının kapatılmasında kullanılan … ve … A.Ş. kaynaklı ve bu kredilere ilişkin 30/09/1998 tarihli devre faizinin 228.092,75 TL’lik kısmının ödenmesinde kullanılan … firmalarının … A.Ş. kaynaklı borçlarının müvekkili kurum tarafından devir ve temlik alındığı, yapılan takiplere karşı Fon alacağının devam ettiği, Hususlarının tespit edildiğini, söz konusu tespitlerin … bank A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 30/06/2000 tarih ve 5 sayılı soruşturma raporunda yer aldığını, Fon Kurulu’nun 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı kararı ile, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 11 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden, mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15/7-b maddesi ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134 üncü maddesi uyarınca: “… bank A.Ş. tarafından … A.Ş.ye 27/07/1998-15/12/1998 tarihleri arasında kullandırılan kredilerden şirketin doğrudan kendisinin kullandığı/edindiği tespit edilen 1.184.628,84 TL’lik kısmının kapatılmasında kullanılan 1.182.726,99 TL’lik … bank AŞ kaynağı ile 1.184.628,84 TL’lik kredinin 30/09/1998 tarihli devre faizinin karşılanmasında kullanılan 228.092,75 TL’lik … bank A.Ş. kaynağının Fon alacağı sayılmasına, toplam 1.410.819,74 TL anapara tutarındaki Fon alacağından ve ferilerinden, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak ve tahsilde tekerrüre yer vermemek kaydıyla Müflis … A.Ş.’nin sorumlu tutulmasına, alacağın şirket iflas masasına kaydı için gerekli işlemlerin yapılmasına” karar verildiğini, bu durumda müflis şirketin doğrudan kendisinin kullandığı/edindiği tespit edilen 14 adet toplam 1.184.628,84 TL’lik kredinin kapatılmasında kullanılan banka kaynağına edinim tarihinden, bahse konu kredilerin 30/09/1998 tarihli devre faizi tutarı olan ve yine banka kaynağından karşılanan 228.092,75 TL’ye ise 01/10/1998 tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanması sonucunda Fon’un müflis şirketten iflas tarihi itibariyle 8.806.289,07 TL alacağı olduğunu, işbu dava konusu talebin 1998 yılında kullanılan kredilere ilişkin olduğunu, Fona intikal eden bankaların hakim ortaklarının veya yöneticilerinin doğrudan veya dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle 3.kişilere edindirdikleri para, mal ve her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacakların fon alacağı sayıldığını, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15/3.maddesine göre Fon tarafından devralınan alacağın devir tarihinden itibaren amme alacağı niteliği kazandığını, 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 134.maddesi ve yine 6183 sayılı Kanun’un 51.maddesine göre gecikme zammı/faizi yürütüleceğini, fon alacağının İİK 206.maddesine göre 3.sıraya kaydedilmesi gerektiğini ancak … Tic. A.Ş. iflas masasına 8.806.289,07 TL’nin kaydı için yaptıkları başvuru neticesinde, alacak taleplerinin tamamının iflas müdürlüğünce reddedildiğini belirtilerek, 8.806.289,07 TL amme alacağının masaya imtiyazlı alacak olarak 3.sırada kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı Fon tarafından 1999 yılında kullandırılan krediler nedeniyle müflis şirket aleyhinde icra takibi başlatıldığını, itirazlar üzerine yapılan incelemede tediye fişlerine atılmış imzaların müflis şirket yetkilisine ait olmadığı, cari hesap şeklinde çalışan tüm kredilerin ödendiği ve bankaya herhangi bir borcun kalmadığının adli ve idari yargı mercilerince verilen kararlar ile kesinleştiğini, müflis şirket yetkilisinin verdiği bilgiye göre … San.ve Tic. A.Ş. ve … Paz. ve San. Tic. Ltd. Şti. arasında gerek hukuki ve gerekse fiili olarak hiçbir ilişkinin/bağın olmadığını, müvekkili müflis şirketin hiçbir ilişkisi bulunmayan “…” tarafından kullanılan kredilerden sorumlu tutulamayacağını, dolayısıyla müflis şirketin ne doğrudan ne de dolaylı olarak banka kaynaklarını kullanmadığını, davacının 3.kişilere kullandırdığı kredileri haksız olarak müflis şirketten tahsil etmeye çalıştığını, müflis şirket adına sahte imzalarla krediler kullanıldığının mahkeme kararıyla sabit olması karşısında sadece imzaların uyumlu olduğu gerekçesiyle 3.kişilere kullandırılan kredilerin müflis şirket tarafından kullanıldığının kabul edilemeyeceğini, daha önce davacı kurumun 2004 yılında açtığı kayıt/kabul davasının kredi dosyalarında bulunan imzaların sahte olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, davacının dava konusu ettiği kredi borçlarının tamamının ödendiğini, bu hususun davacı idarenin kabulünde olduğunu, davacı müflis şirketin kullandığı 1.184.628,64 TL’lik kredinin 1.182.726,99 TL kısmının kapatılmasında … A.Ş.kaynaklı kredilerin kullanıldığının iddia edilmiş ise de bunu kanıtlayabilecek hiçbir delilin sunulmadığını, yine bu şirketler arasındaki hukuki ilişkinin varlığını ortaya koyabilecek bir delilin sunulmadığını, Fon’a devredilen … bank A.Ş. tarafından İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/1385 E.sayılı dosyası ile icra takibine ilişkin müflis şirketin yaptığı itirazın iptaline ve şirketin iflasına karar verilmesi talepli dava açıldığını, yargılama sonucunda 2003/243 E. sayılı karar ile kredi kullandırım fişlerindeki imzaların müflis şirkete ait olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, Yargıtay’ın kararı onadığını, davacı kurumun kesinleşmiş yargı kararına rağmen tekrar kayıt kabul talebinde bulunduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Dava basit yargılama usulüne tabi olup HMK m.320 hükmü uyarınca davacının dava dilekçesi içeriği ile bağlılık esastır. Bu çerçevede dava dilekçesinde dayanılan vakıalar dikkate alındığında, davacı taraf, müflis davalıya kullandırılan kredileri müflis şirketin ödemiş gibi göründüğünü, aslında bu ödemenin … bank A.Ş.hakim ortağı … grubu firmalarına … A.Ş.’den “…” kapsamında kullandırılan krediler ile karşılandığı, bu durumun teftiş raporunda da bildirildiği, bu durumda müflis … A.Ş’nin kullanmış olduğu kredilerin aslında görünüşte kapatılmış olduğunu, aslında yapılmış gözüken bu ödemenin yine banka kaynaklarıyla yapılmış olmakla gerçek bir ödemenin mevcut olmadığını, bankanın zarara uğratıldığını iddia etmektedir. Davacının dayandığı vakıa içerikleri karşısında “back to back” kredileri ile ilgili genel açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır. “Kural olarak bankacılık mevzuatına uygun olarak verilen bir kredinin geri dönmemesi suç oluşturmamaktadır. Bununla birlikte, bankacılık sektöründe kredilerle ilgili olarak karşılaşılan yasal engellerin aşılması amacıyla kimi zaman çeşitli yöntemlere başvurulabilmektedir. Bu yöntemlerden birisi de, iki ayrı banka tarafından cins, tutar, vade, faiz oranı, kullanım tarihleri ve teminat şartları yönünden aynı olmak üzere, bankaların sahibi olan firma ve iştiraklerinin karşılıklı olarak kredilendirilmesi şeklinde tanımlanan ve öğretide “sırt sırta kredi” ya da “karşılıklı kredi” de denilen “back to back” kredilerdir. Özellikle bankaların hakim hissedarları arasında uzlaşmaya dayalı bir biçimde ve karşılıklılık esasına dayanılarak kullandırılan bu krediler vade, miktar ve faiz itibarıyla da aynı olduğundan birbirlerinin teminatı olarak kabul edilmekte ve bir tarafın kredi borcunu ifa etmemesi diğer tarafın da kredi borcunu ödememesine neden olmaktadır. Esas amacı Bankalar Yasasında öngörülen kredi sınırlamalarının aşılması ve mutlak kredi yasaklarına ilişkin yasaklayıcı hükümlerin dolanılması olan back to back kredilerde, gerek bankanın gerekse hakim sermaye gruplarının ticari faaliyetlerinin iyi gitmesi halinde bir sorun yaşanmamakta ise de; taraflardan birinin mali durumunun bozulması nedeniyle bankaya el konulması halinde, ödeme güçlükleri oluşmakta, bu suretle de taraflar arasındaki kredi ilişkisinin gerçek mahiyeti ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, back to back kredilerin, bankacılık işlemlerinin belirli bir disiplin içerisinde yürütülmesi yükümlülüğüne uygun düşmediği ortadadır. Buna göre; hakim hissedarların, baştan itibaren ödenmeyeceğini bilmelerine rağmen, back to back kredilendirme yöntemi ile hayali (fiktif) veya mali gücü yerinde olmayan gerçek ya da tüzel kişilere kredi açmak suretiyle her iki bankanın malvarlığının azalmasına ve kredi alanların haksız yarar elde etmelerine neden olmaları durumunda diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde eylemin zimmet suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/7-210E. 2011/218K.sayılı ilamı) Somut olayda müflis davalı şirketin almış olduğu kredinin baştan itibaren ödenmeyeceğini bildiği krediyi aldığı, alınan birinci bilirkişi kurulu rapor içeriklerinden anlaşılamadığı gibi müflis davalı şirketin kredi aldığı tarih itibariyle mali gücünün yerinde olmadığı noktasında somutlaştırılmış bir vakıa ve delil mevcut değildir. Esasen davacı vekilinin dava dilekçesinde “back to back” kredi yöntemi ile borcun kapandığına dair iddiasına rağmen somut olay yönünden bu konu üzerinde ayrıntılı olarak durulması gerekir.Müflis davalı şirket ve yetkilileri hakkında isnat olunan eylem ile ilgili herhangi bir suç duyurusu veya açılmış bir dava olduğu yönünde iddia ve delil dahi mevcut değildir. Bu noktada dava dışı şirketler tarafından nakit olarak çekildiği kayıtlara göre anlaşılan kredi bedeli ile müflis davalı şirketin dava dışı bankaya olan kredilerinin kapatıldığı noktasında yer, zaman, konu, eylem, kişi unsurları noktasında dahi somutlaştırılmış bir vakıa ve delil dahi dosya kapsamından tereddütsüz şekilde anlaşılamamaktadır. Zaten kaydi olarak dava dışı şirketlere kullandırılmış olan kredilerin, ilgili şirketlerin … Bankası A.Ş.Nişantaşı Şubesine gönderilmek suretiyle bu hesaplardan nakit olarak çekildiği kayden anlaşılmaktadır. Bu noktada müflis davalı şirketin, kredi borcunu dava dışı olan şirketlere kullandırılmış olan kredilerle ödendiği noktasında müflis davalı şirket aleyhine herhangi bir EFT ve/veya havale olduğu noktasında açık ve tartışmadan uzak bir belgenin varlığı dahi anlaşılamamaktadır. Her ne kadar müflis davalı şirketin ticari defter ve kayıtları incelenememiş ise de şirketin ticari defterleri saklama süresi alacağın doğum tarihi ile dava tarihi de dikkate alındığında dolmuştur. On yıllık sürenin dolmasında ise müflis davalı şirkete atfedilecek kusur yoktur. Öte yandan dava konusu alacağın yirmi yıllık zamanaşımı süresine tabi olması mümkün ise de bu süre içinde müflis davalı şirket aleyhine sonuca varmayı gerektiren herhangi bir kayıt ve belge ise davacı tarafından sunulan banka kayıtlarında tespit edilememiştir. Gerek birinci bilirkişi kurulu gerek ikinci bilirkişi kurulunun kök ve ek raporları dikkate alındığında, müflis davalı şirket tarafından alınmış olan kredilerin dava dışı şirket tarafından sonraki aylarda almış olduğu kredilerin … Bankası Nişantaşı Şubesine gönderilmesi, bu miktarın EFT yoluyla getirilmesi suretiyle kapatılmış olduğu noktasında ise de bu işlemin fiktif işlem olduğunu gösterir davalıya atfedilecek ve açık bir ispat hali yoktur. Zaten şirketler hukukunun ve kişiler hukukunun gereği olarak şirketlerin birbirlerinden bağımsızlığı esas olmakla ve özelikle dava dışı şirketlerin ödemeyi nakit olarak çektiği anlaşılmakla bu ödemenin fiktif yapıldığı tam olarak tespit edilememiştir. “Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi sözleşmelerin ve borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi, ortaklardan ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişilerin ve ortakların mal varlığı ve sorumlulukları birbirinden ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir. Asıl borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemez. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir. Uygulamada ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketi birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borcu karşılamada borçlu şirkete ait sermayenin yetersiz kalması durumunda, kardeş şirketler arasında ya da ortak şirket arasında çok istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (Yargıtay 11. HD 2020/6865E. 2021/3225K.sayılı ilamı,Çamoğlu Ersin – BATİDER C.32.S.2.2016 ) Somut olay yönünden davacı taraf, müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında öncelikle tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektiren bir iddiada bulunmamaktadır. Kaldı ki farklı tüzel kişiliği olan davalı aleyhine yorum yapmayı gerektirecek bir delilin tespit edilemediği, bu noktada müflis davalı ile dava dışı şirketler arasında fiili ve organik bağın varlığı ve bu çerçevede ödemelerin gerçekleştiği yönünde davacının da gerekli somutlaştırmayı yapamadığı anlaşılmaktadır. Davacının ödenmeyen kredi nedeniyle dava dışı şirketlerden bu alacağı tahsil etme hak ve imkanının mevcut olduğu gibi bu imkanının herhangi bir nedenle kullandırılmaması ise mutlak anlamda müflis davalı şirketin sorumluluğuna yol açıcı bir durum olarak da kabul edilemez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105). Bu noktada müflis davalı şirketin almış olduğu kredilerin kayden ödenmiş olması karşısında, dava dışı olan şirketlerin pasifleriyle yani borçları ile ilgili müflis davalı şirket aleyhine oluşmuş ve ispatlanmış bir istisnai bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.) (…) Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. (Yargıtay HGK 2019/11-808E. 2020/504K.sayılı ilamı) Hal böyle olunca müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasını gerektirecek şekilde kardeş şirketler olduğu noktasında somutlaştırılmış bir vakıa ve delil mevcut olmadığı gibi müflis davalı şirket ile dava dışı şirketler arasında herhangi bir nedenden dolayı ticari bir ilişki olması da müflis davalı şirketin kredi borcunun dava dışı şirketler tarafından ödendiği, aslında bu ödemenin dava dışı şirketler tarafından çekilen kredi karşılığı elde edilen bedel ile yapıldığı, bu nedenle dava dışı şirketlerce kullanılan kredi ile ilgili müflis davalı aleyhine sonuca varılmasını gerektirmemektedir. Şirketler hukuku açısından ana ilkelerin yanında istisnai hallerin uygulanması gerektiği düşünülse de istisnai bu durumların dar yorumlanması esastır. Müflis davalı şirket aleyhine olacak şekilde istisnai yorum yapılması noktasında davacının iddiasının ispatlayamadığı, bilirkişi kurulunun raporlarının içeriklerinin bu noktada istisnai hükümleri uygulanmasına yetmediği anlaşılmaktadır. Zaten gerek birinci gerek ikinci bilirkişi kurulu raporları, dava dışı şirketin almış olduğu krediler ile müflis davalı şirketin kredi borçlarının kapatılmış olduğu yolundaki tespitlerin fiktif işlemler olabileceği ihtimaline dayanmaktadır. Müflis davalı şirketin, fiktif işlemler yapılabileceği genel itibariyle ancak ve en fazla basit ispatı geçen, yakın ispata yakın bir durum olarak telaki edebilse dahi tam ispat durumunu oluşturabilecek nitelik taşımamaktadır. Tahmine dayalı yorumla müflis davalı aleyhine sonuca gidilemez. Bu şartlarda yukarıda atıf yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da açıklandığı üzere müflis davalı şirketin alacaklı olan bankadan para kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla dava dışı şirketler ile kötüniyetli işlemler yaptığını kabul edebilmek, istisnai nitelikte bu sonuca varabilmek ve genel ilkelerden ayrılmak davacının somutlaştırmaya çalıştığı vakıalar ve deliller karşısında mümkün gözükmemektedir. Zaten aynı davacı TMSF’nin, benzer taraf ve dosyalarla ilgili olmak üzere dava dışı şirketlerin kullanmış olduğu krediler ile davacı fona borçlu olan şirket borçlarının ödendiği yönündeki iddiaları da dikkate alınmalıdır. TMSF’ye borçlu olduğu bildirilen şirketin sorumluları açısından “idarece yani TMSF tarafından bahsedilen hususların somut olarak ortaya konulması ve uyuşmazlık konularının özünü oluşturan ödemelerin dava dışı şirketlere …’ın vermiş olduğu kredi olduğu, bu ödemenin söz konusu ödenmeyen borçlarla ilgili olduğu noktasında bağlantı olması, bunun ortaya konulması, somut olayda tespit olunması; aksi halde idarenin yani TMSF’nin kredi borcunun ödenmediği iddiasıyla alacak talep etmesinin mümkün olmadığı yönünde İstanbul 3.İdare Mahkemesinin 2012/1494E. 2013/1133K.sayılı ilamı dahi Danıştay 13.Daire Başkanlığının 2013/3436E. 2013/4053K.sayılı ilamı ile dahi onanmıştır. İdari yargıda verilen bu karar, somut olay açısından mutlak anlamda bağlayıcı nitelik taşımasa da somut olay açısından ispat hukuku şartları gözetildiğinde davacı lehine ispat durumunun gerçekleşmediği yönündeki mahkememizce varılan sonucu doğrulamaktadır. Bu ilamın davacı aleyhine güçlü bir delil olduğu anlaşılmaktadır. O halde alınan 1. ve 2.bilirkişi raporlarında açıklanan tespitlerde, Danıştay kararında açıklandığı üzere yapılan ödemelerin söz konusu ödenmeyen borçla ilgili olduğu noktasında bağlantının tam olarak somutlaşmadığı, ortaya konulmadığı, varılan sonucun tahmine dayalı olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Oysaki “tahmin ile hüküm verilemez”. Bu nedenle anılan raporlar bu açıdan dahi davalı aleyhine sonuç doğurucu nitelikte değildir. İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak, kayıt kabul davasına konu edilen ödemelerin dava dışı şirketlere … bank A.Ş.’nin hakim ortağı …’in grubu olan firmalarına … A.Ş.’den sağlanan krediler olup bu ödemenin davalı müflis şirketin ödenmeyen borçları için kullanıldığı noktasında da yer, zaman konu, kişi, eylem unsurları açısından davacının üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği mahkememizce kabul edilmiştir. Üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremeyen davacı, 6100 sayılı HMK m.194 hükmünde kanun koyucunun dahi işaret ettiği üzere “bu yükü yerine getirmemenin sonuçlarına katlanacaktır”. Zaten davacı taraf HMK m.194 hükmünde kanun koyucunun açıkladığı üzere iddia da bulunurken tartışma konusu olan yukarıdaki vakıaları hangi delille ispatlayacağı noktasında somutlaştırma yapamadığı gibi dayanmış olduğu deliller ile tartışma konusu vakıalar arasında bağlantıyı dahi tam olarak ortaya koymamıştır. Mahkememizce açıklanan gerekçede belirtildiği üzere toplanan mevcut deliller ise belirtilen temel ilkeler dikkate alındığında davalı aleyhine sonuç doğurabilecek nitelik taşınmamaktadır. Temel ilkelerin istisnası niteliğinde bir sonuca varılması aşamasında, dar yorum yapılması yorum bilimi açısından gerekli olup ispat hukukunun ise bir gereğidir. Kanun koyucunun temel olarak kabul ettiği ilkeler dikkate alındığında somut olay açısından ve davacı lehine ve davalı aleyhine istisnai bir sonuca varmanın koşullarının oluşmadığı” gerekçesiyle, “Davacının davasının sübut bulmadığından reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu Fon alacağına sebebiyet veren işlemlerin mahiyetini, niteliğini, amacını ve en nihayetinde karşılaşılan sonuçları tüm açıklığı ile ortaya koyacak şekilde dava dosyasına sunulmuş olan tüm bilgi ve belgelerin, tespit ve açıklamaların, denetim otoriteleri tarafından düzenlenen raporların, resmi kayıtların ve yazışmaların ve hatta müflis şirket yetkilisi …’in Adli Tıp Raporu ile de teyit edilmiş olan ıslak imzalarının bulunduğu belgelerin Mahkemece tamamen yok sayılarak davanın reddine karar verilebilmesinin anlaşılamadığını, … Tic. AŞ’ye 1998 yılında … bank AŞ tarafından kullandırılan kredilerin firmanın kendi kaynaklarıyla geri ödenmediğini, başka firmalara kullandırılan krediler yoluyla yine … bank kaynağı ile geri ödenmiş gibi gösterildiğini, Bankalar Yeminli Murakıp Raporunda da belirtildiği üzere kredi anaparalarının … AŞ ve … Ltd. Şti’ye yine … bank kaynaklarından kullandırılan kredilerden aktarılan tutarlarla, 30/09/1998 dönemine ait faiz ödemelerinin ise … firmalarının … A.Ş.den kullandığı krediler ile yapıldığını, Banka hakim ortakları tarafından dolanlı kaynak edinimi/edindirimi işlemlerinin gizlenmesi ve illiyet bağının kopartılmasını teminen genel olarak edinilen/edindirilen banka kaynağı nakit çekilmiş ve/veya nakit yatırılmış ya da kasadan ödenmiş gibi gösterilerek, hesap hareketlerinin izlenmesini zorlaştırmak için ödeme veya tahsilat olarak gösterilen tutarların özellikle parçalara ayrılarak kayıt tesis edildiğini, … firmasının kredilerinin kapama işlemlerinde de … ve … bank tarafından kullandırılan kredilerin doğrudan … hesabına gönderilmediğini, önce söz konusu firmaların … Bankası nezdindeki hesaplarına EFT yapılarak, daha sonra bu bankalardan …’un … bank nezdindeki hesabına aktarılması sonucu işlemlerin tamamlandığını,1998 yılında … AŞ’ye 21 adet kredi kullandırılmış ve bu kredilerin muhtelif adet ve tutarda firma hesabından çıkışı yapılmış ise de söz konusu kredilerden hangilerinin bizzat firma tarafından kullanıldığı/edinildiği, hangilerinin banka hakim ortağına/firmalarına aktarıldığının tespiti, firma hesabından gerçekleştirilen ödemelere ilişkin fişler/dekontlar üzerindeki imzaların kontrolü ve para hareketlerinin takibi neticesinde işlemlerin gerçek mahiyetlerinin belirlenmesi suretiyle yapılarak, neticeten 14 adet kredinin … AŞ ve yetkililerince kullanılmış/edinilmiş olduğunun belirlendiğini, iflas masasına alacak kaydı talep edilirken ve firma kanuni temsilcileri hakkında yasal takip başlatılırken, banka hakim ortağına ve/veya yöneticilerine aktarıldığı belirlenen kredilerin hariç tutulduğunu, dosya kapsamında yer alan kayıtların iddialarını ispatladığını ve alınan bilirkişi raporları ile alacağın tespit ve teyit edildiğini, Yapılan tüm işlemlerin mahiyetleri ve gerçekleştirilme amaçlarının, neticeleri ile birlikte hem bankaları denetleyen Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından hem de … bank Teftiş Kurulu tarafından düzenlenen raporlarda belirtildiğini, … firmasına kullandırılan dava konusu kredilerin, … ve … İnşaat firmalarına kullandırılan kredilerin … hesabına aktarılması suretiyle muhasebesel olarak kapatılmış gibi gösterildiğinin ilgili dönem banka yöneticileri tarafından da açıkça ifade edildiğini, bu ifadelerin söz konusu raporlarda yer aldığını, bu nedenle mahkeme kararında belirtilen “varılan sonucun tahmine dayalı olduğu” şeklindeki değerlendirmenin fiili gerçeklerle bağdaşmadığını, … bank AŞ’nin yönetim ve denetiminin Fona devrinden sonra Banka zararına sebebiyet veren işlemlerin tespitine yönelik yapılan inceleme araştırmalar kapsamında, Banka nezdinde gerçekleştirilen tüm işlemlerin Banka Teftiş Kurulu, Bankalar Yeminli Murakıpları ve Hesap Uzmanları tarafından incelendiğini, yapılan incelemeler neticesinde … bank AŞ Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen 30/06/2000 tarihli ve 5 sayılı Soruşturma Raporunun da, … bank AŞ ile ilgili ceza davasının görüldüğü İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/286 E. (eski 2002/205 E.) sayılı dava dosyasının delilleri arasında yer aldığını, Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından düzenlenen ve … bank’ın Fon’a devir tarihi itibarıyla mali bünyesinin incelendiği 23/03/2000 tarihli ve R-3, R-2 sayılı Raporda da, Banka zararına yol açan bütün işlemlerin, usulsüz kredi kullandırımlarının tespit edildiğini, … bank ana ceza davasının birçok yargılama konusundan müteşekkil olup Banka zararına sebebiyet veren işlemler ile ilgili olarak DGM Cumhuriyet Savcıları tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında muhtelif sayıda düzenlenmiş iddianame bulunduğunu, söz konusu iddianamelerden biri olan ve … AŞ’ye kullandırılan kredilerin “kullandırım ve kapama işlemleri”ne ilişkin tespitlerin anlatıldığı 23/02/2001-2001/232 sayılı İddianamede; firmaya, kredi yeterliliği olmamasına rağmen bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı bir şekilde yüksek tutarlarda usulsüz krediler tahsis edildiği, tahsis edilen bu limitler kapsamında 27/07/1998-15/12/1998 tarihleri arasında 21 adette toplam 2.491.901,85 TL tutarında kredi kullandırıldığı, firmaya kullandırılan bu kredilerin … İplik AŞ ve … Ltd. Şti isimli firmalara kullandırılan kredilerle kapatıldığı belirtilerek bu usulsüz kredi kullandırım ve kapama işlemleri nedeniyle banka yöneticilerinin yargılandığını ancak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/10/2010 tarihli ve 410 sayılı kararıyla kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, gerek soruşturma döneminde, gerekse yargılama sürecinde bahse konu kredi kullandırım ve kapama işlemlerine ilişkin Cumhuriyet Savcıları tarafından banka yöneticilerinin alınan ifadelerinde 27/07/1998-15/12/1998 tarihleri arasında … AŞ’ye kullandırılan kredilerin … AŞ ve … Ltd. Şti isimli firmalara kullandırılan kredilerle kapatıldığının ayrıntılı bir şekilde belirtildiğini, … AŞ’den olan Fon alacaklarının tahsilini teminen, Fon Kurulunun 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı kararı uyarınca, müflis şirket iflas masasında kayıtlı mal varlığının borçları karşılayacak düzeyde olmaması nedeniyle, iflas masasına alacak kaydı için yapılan başvurunun yanı sıra, şirket kanuni temsilcileri …, … ve … hakkında 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi uyarınca yürütülen takip işlemlerine ilişkin idare mahkemeleri nezdinde yargı süreçlerinin halen devam ettiğini ve Danıştay bozma kararı ile … AŞ’ye … bank tarafından 1998 yılında kullandırılan ve firma tarafından geri ödenmeyen işbu dava konusu krediler nedeniyle firma kanuni temsilcilerinin sorumlu olduğu ve hakkında tesis edilen takip işlemlerinin hukuka uygun olduğuna hükmedildiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, İİK 235. maddesi gereğince açılmış olan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasıdır. İİK 235. maddede, sıra cetveline itiraz edenlerin, cetvelin ilanından itibaren 15 gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecbur oldukları, 223. maddenin üçüncü fıkrası hükmünün mahfuz olduğu belirtilmiştir. Maddede düzenlendiği üzere, sıra cetveline itiraz davası açma süresi 15 gündür. Süre, sıra cetvelinin ilanından itibaren başlar. İİK 166. maddedeki gazetelerde yapılan ilanlardan en son ilan tarihinden itibaren işlemeye başlar. İflas masasına alacak yazdırırken, tebligatı kabule elverişli adres gösterilerek, Adalet Bakanlığınca çıkarılan tarifede gösterilen yazı ve tebliğ giderlerini avans olarak vermek suretiyle, İflas idaresince alınacak kararların kendisine tebliğ edilmesini istemiş olan alacaklılara, alacaklarının kabul veya ret edildiği ayrıca tebliğ edilir (İİK 223). Bu alacaklılar için sıra cetveline itiraz davası açma süresi, sıra cetvelinin ilanından itibaren değil, bu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Kayıt kabul davası için yasada öngörülen 15 günlük süre özel dava şartıdır. İİK’nun 195/1. maddesinde “Borçlunun taşınmaz mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılması müflisin borçlarını muaccel kılar. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masrafları anaya zammolunur.” hükmü yer almaktadır. İİK’nın 195. maddesinde müflisin borçlarının iflasın açılması ile muaccel olacağı ve iflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ve takip masraflarının ana paraya ilave edilerek masaya kaydedileceği öngörülmüş olduğuna göre, iflas masasına yazılacak alacakların iflas tarihi itibariyle hesaplanıp, belirlenmesi gerekmektedir.Kayıt kabul davalarında ispat yükü davacı alacaklıda olup, alacağın mevcudiyetini ve belirtilen miktarda olduğunu ispat etmek zorundadır. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2002/1634 E. sayılı dosyasında, … şirketi tarafından açılan dava neticesinde, … A.Ş. hakkında 29/06/2004 tarihinde iflas karar verilmiştir. İstanbul … İflas Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosyası yönünden mahkemeye gönderilen cevabi yazıda; Müflis … AŞ’nin, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2002/1634 E. sayılı dosyasından 29/06/2004 tarihinde iflasına karar verilmesi sonucu tasfiyesinin basit usulde yürütüldüğü, davacı tarafından 6 kayıt numarası ile iflas masasına 8.806.289,07 TL alacak kaydı yaptırıldığı, tamamının reddedildiği, ret kararının 06/06/2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından masraf yatırıldığı belirtilmiştir. Dava 13/06/2013 tarihinde 15 günlük hak düşürücü sürede açıldığından işin esasının incelenmesine geçilmiştir. Somut olayda ihtilaf, … bank A.Ş. tarafından … A.Ş.’ye 27/07/1998-15/12/1998 tarihleri arasında kullandırılan 21 adet krediden, şirketin doğrudan kendisinin kullandığı tespit edilen 14 adet toplam bedeli 1.184.628,84 TL olan kredinin kapatılmasında, … bank A.Ş. tarafından dava dışı … İplik Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ye kullandırılan kredilerin 1.182.726,99 TL’lik kısmının kaynak olarak kullanılıp kullanılmadığı yine 1.184.628,84 TL’lik kredinin 30/09/1998 tarihli devre faizinin 228.092,75 TL’lik kısmının … bank A.Ş. hakim ortağı … Grubu firmalarına 22/09/1998 ve 29/09/1998 tarihlerinde … A.Ş.’den back to back krediler ile karşılanıp karşılanmadığı ve bu bağlamda Fon tarafından devir ve temlik alınan borçlar nedeniyle, müflis şirketin sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Davalı tarafça cevap dilekçesinde belirtilen İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/1385 E. sayılı dosyasında; davacı … bank tarafından, şirketin kredilerden kaynaklanan borcu ödemediği ve İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra takibine haksız itiraz ettiği iddiasıyla itirazın kaldırılması ve iflasına karar verilmesinin talep edildiği, davalı tarafın icra takibine konu borcun kapatıldığını, krediler nedeniyle borçlu olmadığını ayrıca kasa tediye fişlerindeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olmadığını savunduğu, mahkemece yaptırılan imza incelemesinde 1999 tarihli bir kısım makbuzlarda yer alan imzaların şirket yetkilisi …’e ait olmadığı tespit edilerek 27/03/2003 tarihli 2003/243 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 27/05/2004 tarihli 2003/11067 E. 2004/6275 K. sayılı kararı ile onandığı ancak TMSF’nin davadan sarfınazar etme beyanlarının dikkate alınmadığından bahisle tashih-i karar talebi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 29/03/2005 tarihli 2004/10513 E. 2005/3353 K. sayılı kararı ile hükmün bozulduğu, Mahkemece bozma ilamına uyularak 13/10/2005 tarihli 2005/159 E. 2005/674 K. sayılı davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm tesis edildiği anlaşılmıştır. İdare Mahkemesi Dosyaları Dosya kapsamında yer alan kayıtlar ve UYAP sisteminden temin edilen karar örnekleri incelenmiştir. İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nde müflis şirket yetkilisi … tarafından 12.204.458,94 TL Fon alacağının tahsili amacıyla düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 826 sayılı ödemeye çağrı mektubu, ödemeye çağrı mektubunun dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu Kararının iptali istemiyle TMSF aleyhine açılan dava neticesinde İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 2013/642 E. 2014/271 K. sayılı kararıyla davanın reddine dair verilen kararın, Danıştay 13. Dairesi’nin 19/11/2014 tarih ve 2014/2244 E. 2014/3636 K sayılı kararıyla “dava konusu işlemlere dayanak olan genel kredi sözleşmeleri, tediye fişleri ve kredi talep yazılarında atılı bulunan imzalarla şirket yetkilisi olan davacıya ait imzanın aynı olup olmadığının tespiti amacıyla konusunda uzman bilirkişilerce rapor düzenlendikten sonra hüküm kurulması gerektiğinden” bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 21/09/2018 tarih 2015/1515 E. 2018/1679 K. sayılı kararıyla “Adli Tıp Kurumu Raporu hükme esas alınabilecek nitelikte ve yeterlikte bulunarak davanın reddine” karar verilmiştir. Danıştay 13. Dairesi’nin 26/04/2019 tarih ve 2019/593 E. 2019/1366 K. sayılı kararıyla “yalnızca genel kredi sözleşmeleri üzerinde yapılan imza incelemesi yeterli olmayıp, dosya kapsamında bulunan kredi talep yazıları, tediye fişleri ile ödeme çeklerindeki imzaların da davacıya ait olup olmadıklarının tespiti amacaıyla uzman bilirkişilerce incelenmesi gerektiği, Mahkeme tarafından İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/03/2003 tarih ve 2000/1385 E. 2003/243 K. sayılı kararına esas bilirkişi raporu getirtilerek rapor kapsamında incelenen belgeler ile dava konusu uyuşmazlığa konu belgeler arasında karşılaştırma yapılması, ayrıca davacı tarafından sahte imza iddiasının ceza yargılamasına konu olup olmadığı araştırılarak varsa bu kapsamda alınan bilirkişi raporlarının da kapsamı incelenerek inceleme yaptırılmasına gerek olan kredi talep yazıları, tediye fişleri ve ödeme çekleri belirlenmelidir…” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 29/01/2021 tarihli 2019/2637 E. 2021/180 K. sayılı kararında “davaya konu işlemlerin dayanağı olan kredilere ilişkin belgelerin bir kısmındaki imzaların davacıya ait olmadığının belirlendiği, bu yönüyle davalı İdarece davacının gerçek imzalarının yer aldığı belgeler dikkate alınarak bir ayrıştırma yapılması suretiyle davacının sorumlu olduğu kamu alacağının miktarının tespit edilmesi ve bu miktar esas alınarak takip ve tahsil işlemlerinin gerçekleştirilmesi gerektiğinden, bu haliyle davaya konu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 13. Dairesi’nin 07/07/2021 tarih ve 2021/2267 E. 2021/2678 K. sayılı kararıyla “Bilirkişi incelemesine konu genel kredi sözleşmeleri, kredi talep yazıları, döviz alım talimatları, tediye fişlerinde yer alan imzaların kuvvetle muhtemel davacının el ürünü olduğunun tespit edildiği, “davacının mevcut mukayese imzaları ile ilgi ve irtibat tespit edilemeyen”, “davacının el ürünü olmayan” ve “davacı adına atılı imza bulunmayan” olarak nitelendirilen belgelerin ise şube nüshası olarak üretilen operasyonel muhasebe fişleri olduğu ve/veya başka firmalara ilişkin imzalı talimatlar ve üzerinde hiçbir imza bulunmayan, bulunması da gerekmeyen hesap ekstreleri olduğu hususu değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlığın çözümü için gerekli olan genel kredi sözleşmeleri, kredi talep yazıları, döviz alım talimatları, tediye fişlerindeki imzaların kuvvetle muhtemel davacıya ait olduğu tespit edildiğinden dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” gerekçesiyle bozulmuştur. İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nde müflis şirket yetkilisi … tarafından 12.204.458,94 TL Fon alacağının tahsili amacıyla düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 827 sayılı ödemeye çağrı mektubu, ödemeye çağrı mektubunun dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu Kararının iptali istemiyle TMSF aleyhine açılan dava neticesinde İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin 2013/719 E. 2014/1269 K. sayılı kararıyla; “… A.Ş. tarafından 1998 yılında çekilen kredilerin, başka şirketlerce aynı bankadan çekilen krediler ile kapatıldığına dair hiçbir somut tespit bulunmadığı gibi, bu hususu ispatlar hiçbir bilgi ve belgenin dosyaya ibraz edilmediği, dolayısıyla ilgili şirketlerce çekilen kredilerin söz konusu şirket ve bu doğrultuda davacıdan tahsil edilmesinin yasal dayanağının açıkça ortaya konulamadığı, bu durumda, davacının kanuni temsilcisi olduğu şirketin 1998 yılında kullandığı kredilerin tamamının ödendiği, kredilerin ödenmesi esnasında bankacılık mevzuatına aykırı davranıldığı hususunun da davalı idarece kesin ve şüphe götürmez bir şekilde ortaya konulamadığı anlaşıldığından söz konusu ödenmeyen kredi meblağlarının … A.Ş.’den tahsiline karar verilmesine ilişkin dava konusu Fon Kurulu kararında ve bu tutarın davacıdan tahsili için düzenlenen ödemeye çağrı mektubunda hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle dava konusu Fon Kurulu kararı ve ödemeye çağrı mektubunun iptaline karar verilmiş ise de Danıştay 13. Dairesi’nin 09/04/2015 tarih ve 2015/273 E., 2015/1409 K sayılı kararıyla bozulmuştur. Yeniden yapılan yargılama neticesinde İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin 30/11/2018 tarihli 2016/1683 E. 2018/2192 K. sayılı kararıyla; “Müflis … A.Ş.’ye Banka tarafından kullandırılan kredilerin davaya konu kısmının yukarıda anılan … Şirketlerine kullandırılan “back to back” krediler ile kapatıldığı, anılan kredilerin geri ödenmediği, bu sebeple ortada açık bir Banka zararının olduğu, davacının Müflis … A.Ş.’nin % 6,51 oranında hissedarı olduğu, aynı zamanda 03/12/1997-18/11/2003 yılları arasında anılan Şirkette Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptığı, davaya konu kredilerin 1998 yılında kullandırıldığı, dolayısı ile davacının hem ortak, hem kanuni temsilci olarak sorumlu olduğu ve İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 21/09/2018 tarih ve 2015/1515 E. 2018/1679 K. sayılı kararı göz önüne alındığında davacı hakkında tesis olunan ödemeye çağrı mektubu ve dayanak Fon Kurulu Kararı ve ihtiyati haciz işlemlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Danıştay 13. Dairesi’nin 29/04/2019 tarih ve 2019/469 E. 2019/1369 K. sayılı kararıyla; “Davacının kanuni temsilcisi olduğu şirket tarafından kullanıldığı belirtilen kredilerin şirketin diğer kanuni temsilcisi olan …’in imzası ile kullandırıldığı, aynı borç için … hakkında düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 826 sayılı ödemeye çağrı mektubu ile bu işlemin dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu kararı ve ihtiyati haciz işleminin iptali istemiyle açılan davada, davanın reddi yolunda verilen İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 21/09/2018 tarih ve 2015/1515 E. 2018/1679 K. sayılı kararı Dairemiz 26/04/2019 tarih ve 2019/593 E. 2019/1366 E. sayılı kararı ile sahte imza iddiasına ilişkin eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle bozulduğu, bu durumda, dava konusu işlemlerin yargısal denetiminin anılan bozma kararı dikkate alınarak yeniden yapılması gerektiği” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin 29/04/2021 tarihli 2020/8 E. 2021/661 K. sayılı kararıyla “ödemeye çağrı mektubu ve dayanak Fon Kurulu Kararında hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle işlemlerin iptaline karar verilmiş, Danıştay 13. Dairesi’nin 23/09/2021 tarih ve 2021/2804 E. 2021/3025 K. sayılı kararıyla; “Davacının kanuni temsilcisi olduğu şirket tarafından kullanıldığı belirtilen kredilerin şirketin diğer kanuni temsilcisi olan …’in imzası ile kullandırıldığı, aynı borç için … hakkında düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 826 sayılı ödemeye çağrı mektubu ile bu işlemin dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu kararı ve ihtiyati haciz işleminin iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemlerin iptaline ilişkin İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 29/01/2021 tarih ve E:2019/2637, K:2021/180 sayılı kararının, Dairemizin 07/07/2021 tarih ve E:2021/2267, K:2021/2678 sayılı kararı ile, dava konusu uyuşmazlığın çözümü için gerekli olan genel kredi sözleşmeleri, kredi talep yazıları, döviz alım talimatları ve tediye fişlerindeki imzaların kuvvetle muhtemel şirketin diğer kanuni temsilcisi …’e ait olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle bozulduğu görülmüştür. Bu durumda, dava konusu işlemlerin yargısal denetiminin anılan bozma kararı dikkate alınarak yeniden yapılması gerekmektedir. Bu itibarla, dava konusu işlemlerin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nde müflis şirket yetkilisi … tarafından 12.204.458,94 TL Fon alacağının tahsili amacıyla düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 828 sayılı ödemeye çağrı mektubu, ödemeye çağrı mektubunun dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu Kararının iptali istemiyle TMSF aleyhine açılan dava neticesinde İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin 2013/613 E. 2013/205 K. sayılı kararıyla (yukarıda İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin 2013/719 E. 2014/1269 K. sayılı kararında ifade edilen gerekçelerle) dava konusu Fon Kurulu kararı ve ödemeye çağrı mektubunun iptaline karar verilmiş ise de Danıştay 13. Dairesi’nin 26/04/2019 tarih ve 2019/465 E. 2019/1367 K. sayılı kararıyla bozulmuştur. Yeniden yapılan yargılama neticesinde İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin 14/04/2021 tarihli 2019/2933 E. 2021/1156 K. sayılı kararı ile; “davacı ile birlikte … A.Ş.’nin diğer kanuni temsilcisi olan … hakkında düzenlenen 14/02/2013 tarih ve 826 sayılı ödemeye çağrı mektubu ile bu işlemin dayanağı olan 24/01/2013 tarih ve 2013/28 sayılı Fon Kurulu kararı ve ihtiyati haciz işleminin iptali istemiyle açılan davada, İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nin 29/01/2021 tarih ve 2019/2637 E., 2021/180 K. sayılı kararıyla, davaya konu işlemlerin dayanağı kullanılan kredilere ilişkin belgelerin bir kısmındaki imzaların şirketin diğer kanuni temsilcisi …’e ait olmadığının belirlendiği, …’in gerçek imzalarının yer aldığı belgeler dikkate alınarak bir ayrıştırma yapılması suretiyle kamu alacağının miktarının tespit edilmesi ve bu miktar esas alınarak takip ve tahsil işlemlerinin gerçekleştirilmesi gerektiğinden bahisle dava konusu işlemlerin iptaline karar verildiği görülerek, davalı idarece şirket temsilcilerinin gerçek imzalarının yer aldığı belgeler dikkate alınarak bir ayrıştırma yapılması suretiyle davacının sorumlu olduğu kamu alacağının miktarının tespit edilmesi ve bu miktar esas alınarak takip ve tahsil işlemlerinin gerçekleştirilmesi gerektiği, bu haliyle davaya konu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiş, kararın temyiz edilmesi neticesinde Danıştay 13. Dairesi’nin 23/09/2021 tarih ve 2021/3471 E. 2021/3024 K. sayılı kararıyla “Davacının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 26. maddesi kapsamında … A.Ş.’de kanuni temsilci olduğu tarihlerde kullandırılan kredilerden sorumlu olduğu açık olmakla birlikte, kanuni temsilci olmadan önce şirkete kullandırılan kredilerden sorumlu tutulmaması gerekmektedir. Bu itibarla, davacının şirketin kanuni temsilcisi olmadığı tarihlerde kullanılan kredilerin de hesaplamaya dâhil edildiği görüldüğünden, davacının şirkette kanuni temsilci olduğu tarihlerde kullandırılan krediler ayrıştırılmak suretiyle borç hesaplaması yapılması gerekirken, şirketin kullandığı 14 adet kredinin tamamından davacının kanuni temsilci olarak sorumlu tutulmasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk, İdare Mahkemesi kararında ise sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.” gerekçesiyle onanmasına, 02/03/2022 tarihli 2021/5130 E. 2022/764 K. sayılı kararıyla karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir. Bilirkişi raporları; 1.Mahkemece Bilirkişiler Hukukçu Av. …, Banka E. Müdürü … ve Banka E. Müdürü …’den rapor alınmıştır. -Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 06/07/2015 tarihli kök raporda; -… firmasına … bank Merkez Şube kanalıyla 17/12/1998 tarihinde 2.100.000 TL kredi kullandırıldığı, 14/12/1998 tarihinde kullandırılan krediden kalan bakiye tutar ile birlikte 2.165.000 TL’nin … Bankası Nişantaşı Şubesi nezdindeki … firması hesabına EFT havalesi yoluyla gönderildiği, bir gün sonra 18/12/1998 tarihinde 1.845.000 TL kasadan nakit çekilmiş gibi gösterilip aynı gün içinde kasa işlemi mahsubu (karşılıklı işlem) yapılmak suretiyle 965.000 TL’lık kısmının … firmasının Bahçekapı Şubesindeki kredi hesabına gönderildiği, 500.000 TL’lık kısmının Alara firması hesabına ve 380.000 TL’lık kısmının da … Firması hesabına EFT havalesi yoluyla gönderildiği, bu 3 adet EFT işlemleri bedelinin 1.845.000 TL yani kasadan çekilen para ile birebir aynı olduğu, netice itibariyle … bank A.Ş. Merkez Şubeden … firmasına kullandırılan krediden elde edilen bedelle/kaynakla 3 ayrı firmanın kredi borcuna ödeme yapıldığı, … firmasının dikkat çekmemesi için işlemleri kasadan nakit çekilmiş gibi gösterip bahse konu 3 ayrı şirketin kredi borcunu ödediği, işlemlerin özellikle kasadan karşılıklı/mahsuplaşma yöntemi ile yapılmış olmasının ise şirketler arasındaki para trafiğine ilişkin organik bağı gizlemeye matuf girişim/seçenek olarak değerlendirildiği, -… firmasına … bank Merkez Şubeden 14/12/1998 tarihinde 1.400.000 TL, 17/12/1998 tarihinde 2.600.000 TL ve 21/12/1998 tarihinde 1.546.500 TL (5.000.000 USD karşılığı) kredi kullandırıldığı, bu kredi bedellerinin kasadan ödeme fişi ile nakit çekilmiş gibi gösterilip 6 ayrı şirketin kredi borcunun ödendiği, bu işlemlerden sadece 17/12/1998 tarihinde 1.525,000 TL’lık kısmının kasadan ödeme fişi ile nakit çekilmiş gibi gösterilip … Bankası Nişantaşı Şubesi nezdindeki … firması hesabına EFT havalesi yoluyla gönderildiği, hemen 4 gün sonra 21/12/1998 tarihinde yine aynı prosedür izlenmek suretiyle … firması hesabına EFT havalesi yoluyla gönderildiği, -Böylece … firmasının mevduat hesabında bulunan 1.631,85 TL ile birlikte … Bankası Nişantaşı Şubesinden gönderilen 2 kalem 965.000 TL ve 1.525.000 TL olmak üzere toplam 2.491.631,85 TL ile … firmasının kredi hesaplarının kapatıldığı, diğer bir deyişle … bank A.Ş, Bahçekapı ubesi nezdindeki … firmasının kredi borcunun açıklanan muvazaalı yöntemlerle aynı bankanın Merkez Şubesi nezdinde 3. şahıs … ve … firmalarına açılan krediler ile yine aynı bankanın bir anlamda Merkez Şubesine aktarılmış/taşınmış olduğu, esasen … firmasının kredi borcunun kendi kaynağı ile değil 3. şahıslara kullandırılan kredilerden elde edilen parayla/kaynakla kapatıldığı, bu usulsüz kredi kullandırımı ve 3. şahıslara açılan kredilerle … firmasının kredi borcunun kapatılmış olduğunun … bank A.Ş. Marmara Bölge Müdürünün, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu’na sunduğu 23/08/2000 tarihli beyanı ile de teyit edildiği, kredi borcu banka kaynağı ile kapatıldığı için yapılan işlemin fiktif olduğu, 3.şahıslar … ve … firmalarına kullandırmış olduğu krediler ödenmediğinden Merkez Şubenin yasal takibat sürecine girdiği, müflis firma yasal takibattan kurtarılmış ise de bu kez … ve …. İnş. firması kredilerinin yasal takibe dönüştüğü, bu nedenle … bank kaynakları ile usulsüz olarak kapatılan müflis firmaya transfer edilen kaynağın fon alacağı olarak kabul edilip, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile müflis şirketten istenebileceği, TMSF’nin 29/06/2004 iflas tarihi itibariyle asıl alacakları 1.410.819,74 TL (kapatılan krediler 1.182.726,99 TL + 228.092,75 TL) ve gecikme zammı 7.395.469,33 TL olmak üzere toplam alacağının 8.806.289,07 TL olduğu, raporun benimsenmesi halinde davacı alacağının İİK 206. maddesine göre imtiyazlı alacak statüsünde 3.sırada iflas masasına kaydı gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. -Davalı vekilinin itirazları üzerine aynı bilirkişi heyetinden alınan 26/02/2016 tarihli 1. ek raporda; … bank A.Ş.’den muvazaalı olarak müflis şirkete aktarılan kaynağın fon alacağı olarak kabul edilebileceği, fon alacaklarına 6183 sayılı yasanın 51.maddesi uyarınca gecikme zammının uygulanabileceği, davalı tarafça müflis şirket ile … bank A.Ş.hakim hissedarları arasında doğrudan bir organik bağın olmadığı, dolaylı olarak 3.şahıs firmalarına kullandırılan kredilerle müflis şirketin kredi borçlarının kapatılmasının muvazaalı olmadığı ima edilmeye çalışılmakta ise de kredinin 3.şahıslar adına açılan bir krediden elde edilen kaynakla kapatılması için banka ortakları ile bu şirketler arasında dolaylı olarak hissedarlık ilişkisinin kurulmuş olmasının gerekmeyeceği, kök rapordaki görüşlerinin aynen geçerli olduğunu bildirmişlerdir. -Davalı vekilinin müflis şirketin kredi borcunun dava dışı şirketler tarafından kapatıldığı yönündeki tespit kabulünün mümkün olmadığı ayrıca kasadan nakit paranın davalı müflis şirket tarafından çekilmiş gibi gösterildiği ifadesinin açık olmadığı, müflis şirket ile bankanın hakim ortakları arasında herhangi bir bağlantı olmadığının müfettiş raporuyla anlaşıldığı, müflis şirket tarafından kullanılan kredilerin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ve sunulan evraklar üzerindeki imzaların şirket yetkilisine ait olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, müflis şirketin borçtan sorumlu olmadığı yönündeki itirazlarının değerlendirilmesi için alınan 15/12/2016 tarihli 2. ek raporda; Bir kredi borcunun doğması için özellikle kredi lehtarı yönünden sözleşmenin hiç olmaması ya da eksik olmasının kredi kullanılmadığı/kullandırılmadığı anlamına gelmeyeceği, şayet değerlendirilen firma kefil ise sözleşme olmaksızın bir sorumluluk yüklemenin mümkün olmadığı ancak somut olayda olduğu gibi borçlunun kredi lehtarı (müflis) olması nedeniyle yan delillerle (tediye, virman, mahsup, EFT, havale vd….belgeler) kredinin kullandırılmış olduğunun ispat edildiği, kaldı ki mevcut sözleşmedeki imzaya itiraz edilmediği, asıl olan kredi borcunun doğması olup sözleşmenin olmaması yada kullanılan krediyle birebir limit bağlamında örtüşmemesinin borcun olmadığı/doğmadığı anlamına gelmeyeceği, borcun kredinin kullanılmış olması ile doğduğu, … bank A.Ş. Merkez Şubesi kanalıyla … ve … İnşaata kullandırılan krediler ödenmediğinden kanuni takibat sürecine girdiği, eğer … ve … firmasına kullandırılan kredilerle … firması kredileri kapatılmamış olsaydı, bugün … ve … firmasının kredi borçlarının değil … firmasının kredi borçlarının kanuni takibat sürecinde olacağı, bu nedenle müflis şirketin kredi borçları 3.şahıs firmalarına kullandırılan kredilerle kapatılıp sadece kredi borçlusunun değiştirildiği, bu süreçte kullanılan kaynağın … bank A.Ş.’ne ait bir fon ve kaynak olduğu, dışarıdan sağlanan yeni bir kaynak olmadığı, “Kasadan nakit çekilmiş gibi” ifadesiyle ilgili banka şubesine bizzat müracaat edilerek tediye/ödeme fişi düzenlenip bu fiş karşılığında çekilip elde edilen para ile aynı anda diğer hesaplara karşılıklı olarak para yatırma ya da havale/EFT işlemi yapılmasının kastedildiği, başka bir deyişle bu tür işlemlerde sanki para/kaynak dışarıdan yeni temin edilmiş gibi bir görüntü verilse de esasen yapılan tasarrufların kaynağının hesaptan çekilen nakit para olduğu, bir anlamda bu şekilde yapılan tasarruflarla muvazaalı olarak yapılan işlemlerin üzerinin örtülmeye çalışıldığı izleniminin ortaya çıktığı, açıklanan nedenlerle kök rapordaki görüşlerinin aynen geçerli olduğunu bildirmişlerdir. 2.Mahkemece Bilirkişiler E. Banka Müfettişi …, E. Banka Müfettişi … ve E. İcra İflas Müdürü …’den rapor alınmıştır. -Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 10/03/2020 tarihli kök raporda; -Zamanaşımı iddiası yönünden 5411 sayılı Bankalar Yasasının Geçici 11.maddesinde; her türlü fon alacağının tahsil edilinceye kadar maddede belirtilen yasal düzenlemelerin uygulanacağı, Geçici 16.maddesinde; “Bu kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülecek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümlerin makable şamil olduğu”, 141.maddesinde; “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu, dolayısıyla alacağın zamanaşımına girmediği, -Müflis şirkete 21 adet toplam 2.491.901,86 TL nakdi kredi kullandırıldığı, -Kredilerin yeni referans numaraları ile …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve ilk numaraları …, … olan krediler olduğu, -Davacı TMSF’nin 04/12/2013 tarih ve … nolu kasa evrakı olarak sunduğu belgelerin tetkikinde nakdi kredilerin önce “118-kısa vadeli tem. diğer kredi” hesabından kullandırılmış olup, daha sonra kredinin teminatı olmadığı anlaşılması üzerine bu kez “112 nolu açık kredi /kısa vadeli sevk öncesi ihracat hazırlık” hesabına aktarıldığı, dosya içeriği talimat, kayıt, dekontlar bazında müflis şirkete kullandırılmış 14 adet nakdi kredinin şekilsel anlamda usulüne uygun ve 1.184.628,84 TL bedelli olduğu, -Banka soruşturma raporu ve eklerine göre dava konusu yapılmış olan 14 adet kredinin (…, …, …, …, …, …, …, …, 112/10A, 112/16A, 112/19A, 112/20A ve ilk numaraları 118/21, 118/22 olan krediler) ihracat hazırlık kredileri ile kapatılmak suretiyle farklı referans numaraları aldığı, -Soruşturma raporu ve eklerine göre; … ile … bank A.Ş. arasında imzalanan herhangi bir sözleşmeye rastlanmadığı, … şirketinin 14/12/1998 ve 15/12/1998 tarihli yazılı talimatları ile; ayrı ayrı 1.900.000,00 TL ve 2.100.000,00 TL 1 yıl vadeli ihracat hazırlık kredisi kullandırılmasını ve bu kredi tutarının … no.lu mevduat hesabına alacak kaydedilmesini talep ettiği, her iki kredinin mevduat hesabına aktarıldığı, daha sonra … şirketinin bila tarihli talep yazısı ile hesabından 2.165.000,00 TL … Bankası Nişantaşı Şubesi’ndeki … no.lu hesabına havalesini talep ettiği, … bank A.Ş. tarafından 17/12/1998 tarihinde bu hesaba EFT yapıldığı, 18/12/1998 tarihinde de ise 965.000,00 TL’nin … Bankası tarafından … hesabına EFT yoluyla gönderildiği, … Bankası’ndan gönderilen 965.000,00 TL ile davalı müflisin kullandığı (…, …, …, … no.lu) kredilerin kapatılmasında kullanıldığı, -Soruşturma raporu ve eklerine göre; … ile … bank A.Ş. arasında imzalanan herhangi bir sözleşmeye rastlanmadığı, … şirketine 17/12/1998 tarihli dekont içeriğine göre 2.600.000,00 TL’nin nakit çekim açıklamasıyla ödendiği, kredi tutarından 1.525.000,00 TL’nin aynı tarihte …’ın … Bankası hesabına EFT yoluyla havale edildiği, 21/12/1998 tarihinde de … Bankası Nişantaşı Şubesi’nden müflis şirketin … bank A.Ş. Merkez Şubesi nezdindeki mevduat hesabına 1.525.000,00 TL’nin EFT ile gönderildiği, bu tutarın müflis şirketin kullandığı (…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … no.lu) kredilerin kapatılmasında kullanıldığı, -Bu durumda gerek bankacılık uygulamaları ve gerekse muhasebesel açıdan bakıldığında işlemlerin fiktif işlemler olabileceği, … İnşaat Ticaret AŞ. firmasının kredi borçları bu şekilde kapatılmamış olsa, yasal takibe konu olabilmesinin muhtemel olduğu, -… bank A.Ş. tarafından davalı … İnşaat Ticaret A.Ş. firmasına 27/07/1998-15/12/1998 döneminde toplam 1.184.628,24 TL nakit kredi kullandırıldığı, 1998 yılında kullandırılmış nakit kredilerin “kredi talep / onay nakit formları” içeriğine göre 3 ay vadeli olarak yıllık %130 – %150 akdi faiz oranı ile kullandırmış olduğunu, dönem içi işlemiş faiz toplamının 239.743,50 TL olduğu, TMSF’nin müflis … firmasından 29/06/2004 iflas tarihi itibariyle asıl alacak toplamı 1.410.819,74 TL’ye iflas tarihine kadar işlemiş gecikme zammı 7.395.469,33 TL olmak üzere toplam 8.806.289,70 TL alacaklı olduğu, işbu alacağın sıra cetvelinde İİK.206.maddesinde belirlenen 3.sırada imtiyazlı alacaklı olarak yer alması gerektiğini yönünde kanaat bildirilmiştir. -Aynı bilirkişi heyetinden alınan 22/03/2021 tarihli 1. ek raporda; müflis şirketin kredinin kullanıldığı 1998 yılına ait ticari defterleri mevcut olmadığından inceleme ve tespitlerin mevcut dosyalar içeriği kayıt ve belgeler ile Bankalar Yeminli Murakıp 10/02/2000 tarih R-8, 9, 12. Sayılı raporu ve soruşturma raporları içerikleri ile ek belgeler doğrultusunda yapıldığı, müflis şirketin kullandığı kredilerin kendi kaynaklarından ödenmiş olduğunun kanıtlanamadığı, kök rapordaki tespitlerin geçerli olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi raporları incelendiğinde; dava dışı … şirketinin kullandığı kredilerden, müflis şirket hesabına yatırıldığı iddia edilen 965.000,00 TL’den 44.341,71 TL’sinin ve dava dışı … şirketinin kullandığı kredilerden müflis şirket hesabına yatırıldığı iddia edilen 1.525.000,00 TL’den 1.138.385,28 TL’sinin (1.138.385,28 + 44.341,71 = 1.182.726,99 TL) dava konusu olan 14 adet kredinin geri ödenmesinde kullanıldığı görüşüne yer verilmiş ise de davacının talebi, dava dışı … ve … şirketlerine kullandırılan kredilerle sınırlı olmayıp ayrıca müflis şirketin kullandığı kredilerin devre faizinin 228.092,75 TL’lik kısmının ise ….bank A.Ş. hakim ortağı … Grubu firmalarına … A.Ş.’den back to back krediler ile karşılandığı yönündedir. Ancak bu iddiaya yönelik her iki heyet raporunda da bir inceleme yapılmamıştır. Davacının kayıt kabul talebine konu asıl alacak miktarına dahil olan, müflis şirketin kullandığı kredilerin 30/09/1998 tarihli devre faizinin 228.092,75 TL’lik kısmının … bank A.Ş. hakim ortağı … Grubu firmalarına 22/09/1998 ve 29/09/1998 tarihlerinde … A.Ş.’den back to back krediler ile karşılandığı iddiasına yönelik bilirkişi raporu alınarak bu talebin değerlendirilmesi gerekmektedir. … bank A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 30/06/2000 tarih ve 5 sayılı soruşturma raporunun içeriğinde belirtilen banka çalışanlarının beyanlarının dosya kapsamında olmadığı yine 27/06/2000 tarihli R-1,1,1 sayılı raporun sayfalarının eksik olduğu tespit edilmekle, her iki rapor eksiksiz olarak temin edilmeli, raporların düzenlenmesi aşamasında bilgisine başvurulan tüm çalışanların beyanları dosya kapsamına alınmalıdır. Gerekçeli kararda müflis şirket yetkilileri tarafından idare mahkemesinde açılan davaların kesinleştiği ifade edilmiş ise de, idare mahkemesi dosyalarına ilişkin Dairemizce UYAP sisteminden temin edilen kararlar yukarıda özetlenmiş olup, gerekçeli kararda ifade edildiğinin aksine … tarafından açılan davanın Danıştay 13. Dairesi’nin 23/09/2021 tarih ve 2021/3471 E. 2021/3024 K. sayılı kararıyla değişik gerekçeyle onandığı, diğer yetkililer yönünden ise idari dava sürecinin devam ettiği, kararların kesinleşmediği sabittir. Mahkemece idare mahkemesinde açılan davaların akıbetleri araştırılarak ilgili kayıtlar, varsa bilirkişi raporları dosya kapsamına alınarak incelenmelidir. Açıklanan nedenlerle, eksiklikler ikmal edildikten sonra bilirkişi heyetinden rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/177 E. 2021/745 K. sayılı 11/11/2021 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına, 4-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/02/2023