Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2022/15 E. 2022/288 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/15
KARAR NO: 2022/288
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/21
KARAR NO: 2021/642
DAVA TARİHİ: 09/01/2020
KARAR TARİHİ: 05/10/2021
DAVA: Sıra Cetveline İtiraz (Kayıt Kabul)
KARAR TARİHİ: 09/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müflis şirket ile müvekkili arasında uzun süreli araç kiralama sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin 17.859,52 Euro alacaklı olduğunu, oluşan alacakları İstanbul … İflas Dairesinin … sayılı iflas dosyasında kabul edilmediğinden 17.859,52 Euro’nun sıra cetveline kayıt ve kabulünü talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın 15 günlük hak düşürücü sürede açılmadığını, davacının alacağını ispatlayamadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “İİK 235 maddesi gereğince bu davanın davacıya tebligat yapılmış ise tebliğ tarihinden itibaren davacıya tebliğ yapılmamış ise ilan tarihinden başlamak üzere 15 günlük hak düşürücü sürede davanın açılması gerekir. Dosya incelendiğinde ilanın 15/11/2019 tarihinde … gazetesinde yapıldığı görülmektedir. Yine iflas idaresine yazılan yazıya verilen cevapta davacı tarafa bu kararın 10/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir. Tevzi formu incelendiğinde davanın 15 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra 09/01/2020 tarihinde açıldığı sabittir. Bu durumda dava hak düşürücü sürede açılmadığından İİK 235 maddesi gereğince davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; iflas müdürlüğünün red kararı tebliğ edildikten sonra arabuluculuk yoluna başvurduklarını, arabulucuya başvurunun dava açma süresinin durdurduğunu, bu nedenle davanın hak düşürücü süre içinde ikame edildiğini belirterek, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerini ihlal eden mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, İİK 235. maddesi gereğince açılmış olan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasıdır. İİK 235. maddede, sıra cetveline itiraz edenlerin, cetvelin ilanından itibaren 15 gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecbur oldukları, 223. maddenin üçüncü fıkrası hükmünün mahfuz olduğu belirtilmiştir. Maddede düzenlendiği üzere, sıra cetveline itiraz davası açma süresi 15 gündür. Süre, sıra cetvelinin ilanından itibaren başlar. İİK 166. maddedeki gazetelerde yapılan ilanlardan en son ilan tarihinden itibaren işlemeye başlar. İflas masasına alacak yazdırırken, tebligatı kabule elverişli adres gösterilerek, Adalet Bakanlığınca çıkarılan tarifede gösterilen yazı ve tebliğ giderlerini avans olarak vermek suretiyle, İflas idaresince alınacak kararların kendisine tebliğ edilmesini istemiş olan alacaklılara, alacaklarının kabul veya ret edildiği ayrıca tebliğ edilir (İİK 223). Bu alacaklılar için sıra cetveline itiraz davası açma süresi, sıra cetvelinin ilanından itibaren değil, bu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Kayıt kabul davası için yasada öngörülen 15 günlük süre özel dava şartıdır. Somut olayda, İstanbul … İflas Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosyası ile ilgili vermiş olduğu cevabı yazısına göre, davacı vekili … kayıt numarası ile iflas masasına alacak kaydı yaptırarak 30,00 TL masraf avansı yatırmış, iflas dairesince düzenlenen sıra cetvelinde alacağın tamamı reddedilmiş, sıra cetveli davacı vekiline 10/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı vekili tarafından tebligat masraf avansı yatırıldığından 15 günlük yasal sürenin, tebliğ tarihinden itibaren hesaplanması ve bu durumda davanın en geç 25/12/2019 tarihinde açılması gerekmektedir. Ancak davacı vekili tarafından 13/12/2019 tarihinde arabuluculuğa başvurulmuş ve arabuluculuk son tutanağı 25/12/2019 tarihinde düzenlenmiş ve eldeki dava 09/01/2020 tarihinde açılmıştır. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulduğundan, öncelikle kayıt kabul davasının arabuluculuk dava şartına tabi olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 07/06/2012 tarihinde kabul edilerek, 22/06/2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanunun amacı ve kapsamı 1. maddede, hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek olarak ifade edilmiş, 2. fıkrada ise, bu kanunun yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanacağı, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olmadığı belirtilmiştir. Yasanın, ikinci bölümünde “Arabuluculuğa İlişkin Temel İlkeler” üst başlığı altında, 3. maddede “İradi olma ve eşitlik” başlığı ile; tarafların, arabuluculuğa başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbest oldukları, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin 18/A madde hükmünün saklı olduğu ifade edilmiştir. Yasanın 18/A bendinde “Dava şartı olarak arabuluculuk” düzenlenmiştir. İlk fıkrada, ilgili kanunlarda arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine uygulanması gereken hükümlerin devam eden fıkralarda düzenlendiği vurgulanmış, 2. fıkranın son cümlesinde ise, arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden red kararı verileceği ifade edilmiştir. Söz konusu yasal düzenleme 06/12/2018 tarihinde kabul edilerek, 19/12/2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Yasal düzenleme, 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanunun 23. maddesi ile getirilmiştir. Aynı yasanın 20. maddesinde ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5. maddesinden sonra gelmek üzere “3.Dava şartı olarak arabuluculuk” maddesinin eklendiği belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesinde, bu kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Somut olayda dava bir alacak ya da tazminat davası olmayıp masaya kayıt davasıdır. Kayıt kabul davaları alacağın iflas masasına kaydı istemine ilişkin olup, belirli bir miktarın tahsiline yönelik olmadığından, alacağın iflas masasına kaydına karar verilmekle yetinilir. Alacağın ödenmesi ancak tasfiye sonunda masa mevcudunun sıra cetveline uygun biçimde dağıtımı aşamasında gerçekleşir ve alacakların tam olarak ödenip ödenmeyeceği ancak bu aşamada anlaşılabilir. Nitekim doktrinde de sıra cetveline itiraz davasının, iflas idaresi tarafından düzenlenen sıra cetveline karşı tanınmış bir kanun yolu olduğu ve yalnızca sıra cetvelinin düzeltilmesi amacını taşıdığı, bu dava ile alacaklının, iflas idaresinin bir alacağı kabulü veya reddi, miktarı ve sırası ile sınırlı bir aynî hakkın mevcudiyeti ve mahiyeti hakkında vermiş olduğu kararın doğru olmadığını ileri sürerek, iflas alacaklılarından birinin maddi hukuka uygun bir şekilde garameye dahil edilip edilmemesini talep ettiği kabul edilmektedir. Bu dava ile güdülen amaç, alacak hakkında kesin hüküm oluşturacak bir karar verilmesi olmayıp, sadece ortak borçlunun (müflisin) aktiflerinin paraya çevrilmesi sonucu elde edilen paranın dağıtımında alacaklının hangi ölçüde dikkate alınacağıdır. Davanın kabul edilmesi belirli bir para alacağının tahsilini değil sadece sıra cetvelinin düzeltilmesi sonucunu doğurur. (Ankara 23. Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih 2020/416 Esas 2020/464 Karar sayılı ilamında atıf yapılan, Hunkeler/Sprecher: Kurzkommentar, 2. Bası, Basel 2014, m.250, kn.1). Yargıtay uygulaması da aynı yönde olup, bu tür davaların maddi hukuk ilişkilerine etkisi olan bir takip hukuku davası olduğu, alacaklı ile borçlu arasında geçen gerçek anlamda bir eda davası olmadığı, dava sonunda verilen hükmün, yalnız derdest iflas davası bakımından, alacağın müflisin aktifinin paylaştırılmasında hesaba katılıp katılmayacağı veya ne miktarda sıra cetveline dahil edileceğini belirlediği, davanın bu niteliği gereği alacak davalarından farklı olarak, alacak tutarı üzerinden nispi harç ve vekalet ücretine değil maktu harç ve vekalet ücretine hükmedileceği ilkesi benimsenmiştir (Yargıtay 11. HD.’nin 08/02/1988 T., 1987/5894 E., 1988/605 K. sayılı kararı). Öte yandan, İcra ve İflâs Kanunu’nun 226’ncı maddesine göre; iflas idaresi masanın yasal temsilcisi olup bu temsil yetkisi, masanın menfaatlerinin gözetilmesi ve tasfiye ile sınırlıdır. İflas idaresi, davayı organ olarak takip ettiği için, dava ile ilgili bütün işlemleri yapabilir. Yani, bütün özel yetkilere (karş: HMK. m.74) sahiptir. Ancak, İcra ve İflas Kanunu sıra cetvelinin nasıl düzenleceği hususunda hükümler sevk etmiştir. İflas idaresi bu hükümlere uymak zorundadır. Bu itibarla, iflas idaresinin sulh ve tahkim yetkisi sınırlandırılmıştır (İİK. m. 226/II). Şöyle ki; iflas idaresi, belli bir miktara kadar olan alacaklar (mal varlığı hakları) hakkında, doğrudan doğruya sulh olabilir ve tahkim (sözleşmesi) yapabilir. İflas idaresinin belli bir miktardan fazla alacaklar hakkında sulh olabilmesi veya tahkim (sözleşmesi) yapabilmesi için, ikinci alacaklılar toplanması tarafından, iflas idaresine bu konuda özel bir yetki verilmiş olması gerekmektedir (İİK. m. 226/II). Bu hükümde sadece sulhtan söz edilmekte ise de; kabul (HMK. M. 308 ) ve feragat (HMK. m. 307) bakımından da, iflas idaresinin yetkisinin sulhtaki gibi (belli bir miktar ile) sınırlı olduğu sonucuna varılmalıdır (Prof. Dr. Baki Kuru: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, 2013, s: 1303-1305); bu tasarruflar ikinci alacaklılar toplantısının kararını istihsal etmek zorundadır. Diğer yandan kayıt kabul davası sonunda verilecek hükmün sonucu sadece davacı alacaklı ile müflis borçlunun haklarını etkilemeyip, masada kayıtlı olan veya olacak olan ve işbu davanın tarafı da olmayan dava dışı alacaklı 3. kişilerin de haklarını etkileyeceğinden arabuluculuk görüşmeleri sonunda yapılacak anlaşmada yine dava dışı 3. kişi alacaklıların maddi hukuktan kaynaklanan hak ve alacaklarını yani masadaki paylarını doğrudan etkileyecektir. Açıklanan nedenlerle kayıt kabul davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerini içermediğinden, kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulması yönünde bir dava şartı bulunmadığı gibi iflas idaresinin arabuluculuk görüşmesine katılma yetkisi de bulunmamaktadır. Ne var ki, bir çok mahkeme tarafından yasanın farklı yorumlanması neticesinde bu konuda farklı kararlar çıktığı ve buna dair çelişkilerin giderilmediği de bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde; hak arama hürriyetine yer verilmiştir. Maddede, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin birçok emsal kararında, 36.maddenin ihlali, mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak kabul edilmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere, farklı uygulamalar neticesinde, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuranlar yönünden, mahkemeye erişim hakkının ihlali gibi bir sonuçla karşılaşmamak ve hak kaybının önüne geçilmesi açısından, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında sürelerin değerlendirilmesi isabetli ve hakkaniyetli olacaktır. 6325 Sayılı Yasanın “Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi” başlıklı 16.maddesinde; “Arabuluculuk süreci, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru hâlinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Dava açılmasından sonra arabulucuya başvuru hâlinde ise bu süreç, mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettikleri ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” düzenlemesi yer almaktadır. 02/06/2018 tarihli ve 30439 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 19/2. fıkrasında, arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen sürenin zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı belirtilmiş, Yönetmeliğin 27. maddesinde ise, dava şartı olarak arabuluculuğun sürelere etkisi başlığı altında “Adliye arabuluculuk bürosuna başvurulmasından, son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede uyuşmazlık konusu hususlarda zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez” ifadesine yer verilmiştir. Somut olay değerlendirildiğinde; davacı, uzun süreli araç kiralama sözleşmesi nedeniyle 17.859,52 Euro alacak kaydı için iflas masasına başvurduğu, başvuru sırasında masraf avansı yatırdığı, talebin iflas idaresince reddedildiği, sıra cetveli ilanı ve alacak hakkındaki iflas masasının kararının 10/12/2019 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, ret kararı üzerine davacının müflis şirkete karşı arabuluculuğa başvurduğu, arabuluculuk sürecinin başlama tarihinin 13/12/2019, arabuluculuk sürecinin bittiği tarihin 25/12/2019 olduğu anlaşılmıştır. 6325 Sayılı Yasanın 18/A-15 fıkrası uyarınca arabulucuk sürecinin başladığı 13/12/2019 tarihinden, son tutanağın düzenlendiği 25/12/2019 tarihine kadar hak düşürücü süre işlemeyecektir. Sıra cetvelinin tebliğ edildiği 10/12/2019 tarihinden itibaren başlayan 15 günlük hak düşürücü süre, arabuluculuğa başvurulan 13/12/2019 tarihine kadar 2 gün işlemiştir. 13/12/2019 tarihinden, son tutanağın düzenlendiği 25/12/2019 tarihine kadar süreler durmuş, bu tarihten itibaren yeniden işlemeye başlamıştır. Buna göre kalan 13 günlük süre 26/12/2019 tarihinden itibaren eklendiğinde davanın en geç 07/01/2020 tarihinde açılması gerekmektedir. Ancak davacı vekili tarafından eldeki dava 09/01/2020 tarihinde açılmıştır. Bu durumda 15 günlük yasal hak düşürücü sürenin dolduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin istinaf dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçeler yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınan 162,10 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 21,40 TL’nin istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye GELİR KAYDINA, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.09/03/2022