Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/850
KARAR NO: 2021/692
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/728
KARAR NO: 2021/143
KARAR TARİHİ: 04/03/2021
DAVA: İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas)
KARAR TARİHİ: 23/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 05/07/2018 tarihli satış sözleşmesinin imzalandığını, sözleşmeden dolayı müvekkilinin alacaklı olduğunu, bu alacağın talep edilebilir hale geldiğini, icra takibine konu edildiğini, ancak davalının borca ve faize itiraz ettiğini, satış sözleşmesi kurulduktan sonra müvekkili şirketin davalı şirkete değişik tarihlerde, değişik miktarlarda ödemeler yaptığını, davalı şirketin mallarının teslimi noktasında temerrüte düştüğünü, temerrüt çerçevesinde davalı tarafa zararın tahsili için tahsil talebi iletildiğini, verilen süre içerisinde cevap verilmediğini, alacak taleplerinin red olunduğunu, bu çerçevede müvekkilinin alacaklı aleyhine icra takibi yaptığını, haksız olarak itiraz edildiğini, takipte belirtilen ana alacak ve işlemiş faiz tutarında müvekkilinin alacaklı olduğunun tespit edilerek, dayanak icra takibine yönelik itirazın kaldırılmasını ve davalı şirketin iflasını talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; icra mahkemesinin görevli olduğunu, hiçbir zaman davacıya aylık bir malların teslim taahhütü verilmediğini, davacı vekilince dava dosyasına eksik ya da kasti olarak bilgiler verildiğini, öncelikle davanın itirazın kaldırılmasına yönelik açıldığından davanın icra mahkemesinde açılması gerektiğini, iflas talebinin kötüniyetli olduğunu, davacı şirketin ABD tarafından ambargo altına alındığı için ödeme güçlüğü içinde bulunduğundan teminat sunması gerektiğini, davacı tarafın dürüst davranma ve doğruyu söyleme edimini yerine getirmediğini, taraflar arasındaki sözleşmede teslim tarihinin bulunmadığını, esasen sözleşmenin ifası için … A.Ş.’ye ait tesislerde üretime başlandığını, ödeme yükümlülüğünün zamanında yerine getirilmediğini, müvekkillerinin hiçbir zaman bedel tahsil edip, üretim yapmayan konumda olmadığını, davacının üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğinden oluşan zararların ise dava dışı … A.Ş. tarafından müvekkiline yansıtıldığını, davacının ihtarlarının samimiyetsiz ve çelişen iddialar içerdiğini bu nedenle davacının davasının red olunmasını, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmolunmasını savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, İİK m.154 hükmü uyarınca itirazın kaldırılması ve iflas talebinden kaynaklanmaktadır. İİK m.154/f.3 madde “Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır. Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu açıdan öncelikle mahkememiz görevli durumdadır. İİK m.154/son hükmü gereği sonuç itibariyle iflas niteliğindeki bu davanın açıldığı, mahkemece mutlak kesin yetki kuralının gözetilmesi, buna göre açılan iflas davasının davalı borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinde açılıp açılmadığının kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. Davacı icra takibini İstanbul İcra Müdürlüğü’nde başlatmış olup davayı ise İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açmıştır. Ancak iflas davaları açısından mahkemenin yetkisi yukarıda açıklandığı üzere kamu düzenine ilişkin olup kesin yetki niteliğindedir. Bu nedenle İstanbul (Çağlayan) Mahkemelerini yetkili kılan yetki sözleşmesi, HMK m.18 hükmü gereği mahkememizi bağlayıcı değildir. Gerek İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden alınan kayıtlarda ve gerekse aynı taraflar arasında aynı konuda açılmış dava dosyasına ilişkin gelen sicil kayıtlarında ve dahi dava dilekçesindeki kayıtlarda dahi dava tarihi itibariyle davalı şirketin sicil adresinin “… Mah. … Cad. … Apt. N:… Bakırköy İstanbul” olduğu kayden açıktır. Bakırköy Mahkemelerinin yargı çevresini düzenleyen ve önceki yıllarda yayınlanan ve dönemin HSYK Genel Kurulunun 19/03/2014 tarih ve 129 sayılı kararı ile Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinin yargı çevresi Bakırköy, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Başakşehir, Beylikdüzü, Esenler, Esenyurt, Güngören ve Zeytinburnu ilçelerini kapsadığı gibi 2008 tarihi itibari ile dönemin HSYK sı tarafından yayınlanan yargı çevresine ilişkin kararlar gereği halihazırda” Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerinin” adı geçen ilçeleri ve elbette Bakırköy ilçesini yargı çevresi olarak kapsamakta olduğu, bu itibarla davalı şirketin yani borçlunun muamele merkezinin Bakırköy ilçesi olmakla, iflas davasının borçlunun muamele merkezi nedeniyle Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemeleri nezdinde görülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere davalı borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde itirazın kaldırılması ve iflas davası açılması gerekli olup bu husus 6100 sayılı HMK m.114/f.1 bend (ç) hükmü uyarınca dava şartı niteliğindedir. Bu nedenle diğer usuli itirazlardan önce bu hususun dikkate alınması gerektir. Dava şartlarının mevcut olup olmadığının, davanın her aşamasında kendiliğinden mahkemece araştırılması, HMK m.115 hükmü uyarınca yasal olarak zorunlu olup mevcut dava şartı noksanlığı durumunda ise HMK m.115/f.2 hükmü uyarınca ise davanın usulden reddi gerekir. Esasen basit yargılama usulüne tabi davada dilekçelerin verilmesi aşaması dahi tamamlanmış olup, bu aşamadan sonra ise dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların bağlı olmaları HMK m.319. hükmü gereği dahi zorunludur. Kaldı ki somut olaydaki dava şartı noksanlığının giderilmesi ise bu dava şartının niteliği gereği mümkün bulunmamaktadır. Yapılan açıklamalar karşısında davacının davalıya karşı açmış olduğu itirazın kaldırılması ve iflas davasının kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan İİK m.154/son hükmüne atfen HMK m.114/f.1 bend (ç) hükmü gereği reddine, davanın niteliği, gereği ve yasal dayanağı olmadığından, tazminat taleplerinin reddine, karar kesinleştiğinde dosyanın talep halinde yetkili Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine, başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına karar karar vermek gerekmiştir.” denilerek, “1-Davacının davalıya karşı açmış olduğu itirazın kaldırılması ve iflas davasının kesin yetki nedeniyle usulden ve dava şartı yokluğundan İİK m.154/son hükmüne atfen HMK m.114/f.1 bend (ç) hükmü gereği reddine, Davanın niteliği gereği ve yasal dayanağı olmadığından davalının tazminat taleplerinin reddine” karar verilmiştir.
DAVACI VEKİLİNİN TAVZİH VE TASHİH TALEP DİLEKÇESİ Davacı vekili 23/03/2021 tarihli dilekçesinde özetle; verilen kararın usule ilişkin red kararı olmasına rağmen, gerekçedeki “davanın niteliği, gereği ve yasal dayanağı olmadığından tazminat taleplerinin reddine” ve hüküm fıkrasının 1 no’lu bendinin 2.paragrafında “davanın niteliği gereği ve yasal dayanağı olmayan davalının tazminat talebinin reddine” ibaresinin davanın esasına yönelik inceleme içeriyor olması nedeniyle, usule ilişkin red kararında esasa ilişkin inceleme yapılamayacağından bu ibarelerin gerekçe kısmından ve hüküm fıkrasından çıkarılmasını, eğer bu talep kabul olunmaz ise hüküm kısmında 1 nolu bendin ikinci paragrafında “Davanın niteliği gereği ve yasal dayanağı olmadığından davalının tazminat taleplerinin reddine,” cümlesi yazılmışken aynı sayfadaki Gerekçe kısmında 3 paragraf üstte “davanın niteliği, gereği ve yasal dayanağı olmadığından, tazminat taleplerinin reddine,” ibaresinde “tazminat” kelimesinden önce hüküm kısmında yazılmış olan “davalının” kelimesinin eklenmesini talep etmiştir.
EK KARAR Mahkemece, davacı vekilinin 23/03/2021 tarihli talebine yönelik 05/04/2021 tarihinde duruşma yapılarak, “1-Mahkememizin 2020/728 E. 2021/143 K. sayılı ve 04/03/2021 tarihli gerekçeli kararın 3.sayfasındaki hüküm kısmından önce gelen “Yapılan açıklamalar” ibaresiyle başlayan son paragrafının 4.satırında yer alan “tazminat talebinin reddine” ibaresinin “davalının tazminat taleplerinin reddine” ibaresi olarak düzeltilmesine ve bu suretle adı geçen ve yazım hatası nedeniyle eklenmeyen “davalının” ibaresinin “tazminat taleplerinin reddine” ibaresinin başına eklenmesine, bu suretle sonuca etkili olmayan açık yazım hatasının HMK m.304 hükmü uyarınca tashih olunmasına, 2-Davacı vekilinin 23/03/2021 tarihli “tavzih ve tashih amacına dönük diğer” taleplerinin reddine” karar verilmiş, Bu karara ilişkin oluşturulan 26/04/2021 tarihli gerekçeli ek kararda ise; “Somut olay yönünden yapılan incelemede; a) Davacı vekilinin hüküm fıkrasında belirtmiş olduğu hususun çıkartılması talebi tavzih çerçevesinde gerçekleştirilemeyeceğinden bu yöne ilişkin talebin kabulü öncelikle mümkün değildir. Zira hüküm fıkrasının tavzih ile daraltılması usule aykırıdır. b) Öte yandan davacı vekilinin talebinin tashih olarak nitelendirilmesi durumunda ise yine bu talebin dahi usuli açıdan kabulü mümkün bulunmamaktadır. Zira 6100 sayılı HMK çerçevesinde sonuç olarak “davanın usulden reddine” dair hüküm oluşturulmuştur. Açılan dava “itirazın kaldırılması ve iflas davası” olup İİK m.154 ve devamı hükmü gereği iflas davalarının herhangi bir nedenle, yani usulden veya esastan reddi durumunda davalı lehine tazminat hükmedilmesinin yasal dayanağı mevcut bulunmamaktadır. Ne var ki davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde ve açıkça öncelikle davanın usule dair nedenle reddini talep etmiş, ayrıca davacı aleyhine kötü niyet tazminatına da hükmedilmesini talep etmiştir. Zaten tavzih ve tashih talebine konu olan hüküm fıkrası da bu nedenle oluşturulmuştur. 6100 sayılı HMK m.297/f.2 hükmü gereği tarafların talepleriyle ilgili olumlu veya olumsuz şekilde de olsa hükümde bir değerlendirme yapılması usuli zorunluluktur. Ayrıca bu durum Anayasa m.36 ve AİHS m.6 hüküm gereği tarafların adil yargılanma haklarının da bir gereğidir. Zaten ve bu nedenle açıklandığı üzere davalının bu talebi ile ilgili değerlendirme yapılmıştır. Aksi halde davanın usulden reddine dair hüküm verildiği halde davalının tazminat talebi hakkında hüküm kurulmaması açık usuli eksikliktir. Nitekim HMK m.297/f.2 hükmü gereğince hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu nedenle dava usulden ret edilmiş olsa dahi davanın usulden reddini talep eden ve davacı aleyhine kötü niyet tazminatı talep eden davalı tarafın talebiyle ilgili usuli açıdan hüküm fıkrası oluşturulması yasal bir gerekliliktir. Hal böyle olunca bu yönlerden de tashihi gerektiren bir hal yoktur. c) Kaldı ki gerek Yargıtay gerek BAM ve gerekse ilk derece mahkemelerinden ileri sürülen her türlü korunma talebi açısından talepte bulunanın hukuki yararının varlığı öncelikle saptanmalıdır. Aksi halde gerek temyiz taleplerinin gerek istinaf taleplerinin ve gerekse tavzih ve tashih taleplerinin bu yönden reddedileceği açıktır. Davacı vekilinin açtığı iflas davasında “tavzih veya tashih olarak ileri sürdüğü husus” davacı aleyhine değil, davalı aleyhine verilmiş ve oluşturulmuş bir hüküm fıkrasıdır. Davacının kendi aleyhine sonuç doğurması usuli açıdan mümkün olmayan bir hüküm fıkrasıyla ilgili tavzih ve tashih talebinin kabulü bu yönden de mümkün değildir. Nitekim davalı vekili dahi, kendi aleyhine oluşturulan bu hüküm fıkrasıyla ilgili davacının tavzih veya tashih yoluyla ileri sürmüş olduğu talebin ret olunmasını talep etmiştir. Davacının terditli olarak ortaya koyduğu asli talebinin kabul olunmaması karşısında ise mahkememizin gerekçeli kararı 3.sayfasındaki hüküm kısmından önce gelen “yapılan açıklamalar” ibaresi ile başlayan son paragrafının 4.satırında yer alan “tazminat talebinin reddine” ibaresi yazılırken gerek gerekçeli kararın içeriğinden gerek hüküm fıkrasından gerek davacının davasının iflas davası olmasından da anlaşılacağı üzere kötü niyet tazminat talebinde bulunan davalıya atfen “davalı” ibaresinin yazılmamasının açık yazım hatası olduğu, yazımdan kaynaklanan açık maddi hatanın HMK m.304 hükmü uyarınca düzeltilmesinin gerekli ve mümkün olduğu anlaşılmıştır.” şeklinde açıklama yapılmıştır.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece teminat şartının öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiğini, teminat mülga HUMK m. 97’de ilk itiraz hali olarak düzenlenmesine rağmen HMK m. 84 ve devamı maddelerde hukuki nitelik açısından HMK m. 114/1-ğ’de dava şartı olarak düzenlendiği için bu nedenle öncelikle teminat hususu mahkemece değerlendirilerek, yatırılacak teminat miktarının belirlenmesi ve teminat miktarı kesin süre içerisinde yatırılmadığı takdirde davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, açıklanan nedenlerle mahkemece teminat koşulu sağlanmadan karar verilmiş olunmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK’nun 154 vd maddelerinde düzenlenmiş olan, iflas yoluyla takip sonucu borçlunun icra takibine itirazı nedeniyle açılan itirazın kaldırılması ve iflas davasıdır. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyasında; alacaklı/davacı tarafından, borçlu/davalı aleyhine 2.788.974 Euro asıl alacak ve 3.079,33 Euro faiz olmak üzere toplam 2.792.053,33 Euro alacağın tahsili istemiyle iflas yoluyla takip başlatılmış, davalı vekilinin itirazı üzerine takip durmuştur. 2004 sayılı İİK’nun 154/1. maddesi uyarınca iflas yoluyla takipte yetkili icra dairesi, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir. Ancak, İİK’nun 154/3. maddesi uyarınca icra dairesinin yetkisi kamu düzeninden olmadığından bu konuda yetki sözleşmesi yapılabilir. Borçlu ve alacaklı yetki sözleşmesi veya yetki şartı ile borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerden başka bir yer icra dairesini yetkili kılmışlarsa o yerin icra dairesi de iflas takibi için yetkili sayılır. Ancak iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır. Davalının sicilde kayıtlı adresi “Bakırköy/İstanbul” olup iflas yoluyla takip İstanbul İcra Dairesinde başlatılmış, dava İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmıştır. 6100 sayılı HMK’nun “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinde; “(1) Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” Aynı Kanun’un Dava Şartlarının İncelenmesi başlıklı 115.maddesinde; “(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. (3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” hükümleri yer almaktadır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını 6100 sayılı HMK’nun 114.maddesinde yer alan sıralamaya göre belirleyecektir. HMK’nun 114/1.ç maddesinde yer alan kesin yetki dava şartı, HMK’nun 114/1.ğ maddesinde yer alan teminat şartından önce gelmektedir. Bu nedenle mahkemenin öncelikle kesin yetki kuralının olduğu hallerde, yetkili olup olmadığını tespit etmesi gerekmektedir. Somut dosya yönünden, yukarıda açıklandığı şekilde iflas davasının mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılması gerektiğinden, bu şart HMK’nun 114/1.ç maddesinde ifade edilen kesin yetki dava şartıdır. Davalı şirketin muamele merkezi Bakırköy ilçesi olup, İİK’nun 154/3 maddesinde yer alan kesin yetki kuralı uyarınca iflas davası yönünden yetkili mahkeme Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğundan, Mahkemenin 6100 sayılı HMK’nun 114/1.ç maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan red kararı yerindedir. İstinaf sebebi olarak ileri sürülmese de re’sen yapılan incelemede, Mahkemece dava, “kesin yetki dava şartı” nedeniyle usulden reddedildiğine göre, artık esasa yönelik talepler hakkında hüküm tesis edilemeyecektir. Davanın kesin yetki dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesine rağmen, davalının tazminat talebine ilişkin “Davanın niteliği gereği ve yasal dayanağı olmadığından davalının tazminat taleplerinin reddine” şeklinde hüküm kurulması hatalı olduğu gibi bu hükmün neden tesis edildiği yönünde gerekçeli kararda açıklama yapılmamış olması da 6100 sayılı HMK’nun 297.maddesine aykırıdır. Ancak davaya yetkili mahkeme tarafından devam edilmesi halinde, davanın esasına ilişkin inceleme yapılarak bu talep yönünden yargılama sonucunda yeniden hüküm tesis edileceğinden, sonuca etkili olmadığı için bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir. Açıklanan nedenlerle, dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesi ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygun olup resen yapılan incelemede kamu düzenine aykırı herhangi bir husus da tespit edilemediğinden, davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde olmayıp 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken ve davalı tarafından peşin yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 23/06/2021