Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2021/814 E. 2022/39 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/814
KARAR NO: 2022/39
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/639
KARAR NO: 2021/366
DAVA TARİHİ: 04/03/2019
KARAR TARİHİ: 17/03/2021
DAVA: Tanıma
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili hakkında Rusya Federasyonu Moskova Tahkim Mahkemesinin … sayılı dosyasında iflas kararı verilerek iflasın kesinleştiğini, iflas masasının kurularak göreve başladığını, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile açtığı takipte, müvekkilinin gerçekte almadığı ve borçlu olmadığı halde Rus Noterliği’nden verdiği 14/08/2014 tarihli 1.500.000,00 Amerikan Doları karşılığı Rus Rublesi’nin “GERİ ÖDEME” taahhüdünü ilamlı icra takibine konu ettiğini, İİK m. 184’de iflasın açıldığı zamanda müflisin malları nerede bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesine tahsis olunur denildiğini, İİK m. 193’de ise iflasın açılması ile takiplerin duracağı ve iflasın kesinleşmesiyle de takiplerin düşeceğinin emredici şekilde düzenlendiğini, müvekkili hakkında Rusya Federasyonu Devleti’nde açılan iflas dosyası itibarıyla davacının bütün mal varlığının iflas masasına dahil olduğunu, iflas tasfiye memurunun görevinin devam ettiğini, bu itibarla iflasın hangi ülkede açıldığının önemli olmayıp, iflasın açıldığı ülkede alacaklının alacağına ilişkin iflas masasına alacağın kaydının yaptırılarak iflas sürecinin takip edilmesi gerektiğini, Yargıtay 19. HD’nin 2000/6226 E. 2001/1617 K. sayılı kararına göre, yabancı ülkede verilen iflas kararının tanınmasının mümkün olduğunu, davalının Rusya’da kesinleşen iflas kararı gereğince iflas masasına müracat etmeksizin müvekkili hakkında takip yapmasının mümkün olmadığını, bu nedenle müvekkili hakkında açılan takibin İİK m. 193/2 gereğince düşürülmesi için İstanbul 19. İcra Hukuk Mahkemesi 2019/240 E. sayılı davası ve icra takibine sunulmak üzere müvekkili hakkında verilen iflas kararının tanınmasının talep edildiğini beyan ederek, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile açılan icra takibinin tedbiren durdurulmasına, kesinleşen Moskova Tahkim Mahkemesi’nin A40-73682/17-129-99F sayılı iflas kararının MÖHUK m. 34-41 gereğince tanınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelinin davacıdan alınan 1.500.000,00 USD tutarındaki alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nde başlatılmış olan 2015/13074 E. sayılı takip olduğunu, senedin davacı tarafından Rusya’da noter huzurunda düzenlendiğini ancak davacının borcu süresinde ödemediği için icra takibi başlatıldığını, bu kapsamda davacının ilk olarak ilamlı icra takibinde bulunulamayacağı itirazında bulunduğunu ancak Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.06.2017 tarih 2015/21239 E. 2017/9170 K. sayılı kararı ile noter senedinin usulüne uygun olarak düzenlendiği ülkenin resmi makamınca onaylanmış olması sebebiyle ilamlı icraya konu olabileceğine karar verildiğini, davacının ilamlı icra takibi yapılamayacağına ilişkin itirazının reddi üzerine bu sefer yine davayı sürümcemede bırakmak amacıyla Rusya’da alındığı iddia edilen iflas kararı sebebiyle şikayet yoluna başvurulduğunu, davacının tanıma davasını açma sebebinin icra takibini sürümcemede bırakmak olduğunu, bunun kötüniyetli bir iddia olduğunu, dava konusu uyuşmazlıkta yargılamanın basit usule tabi olarak yapılması gerektiğini, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davacının teminat yatırması gerektiğini, tanıma ve tenfiz şartları açısından dosyaya sunulmuş bir mahkeme kararının bulunmadığını, kararın mahkeme kararı niteliğinde olsa bile ilam mahiyetini taşımadığını, kararın maddi anlamda kesinleşmiş olmadığını, somut uyuşmazlıkta tanınması istenen kararın şahsi bir iflas kararı olduğunu, Türk Hukukuna göre iflas kararlarının verilmesinde Türk Mahkemelerinin yetkisinin münhasır nitelikte olduğunu (İİK m. 154/III), bu nedenle yabancı mahkemelerden verilmiş olan iflas kararlarına Türkiye’de etki tanımanın mümkün olmadığını, yine kararın Türk kamu düzenine aykırı olduğunu, Türkiye ile Rusya Federasyonu Devleti arasında “Yabancı iflas kararlarının tanınmasına ilişkin” herhangi bir anlaşma bulunmadığını, MÖHUK m. 50 vd. da aranan şartların yerine gelmemiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Tanınması istenen Moskova Tahkim Mahkemesi’nin A40-73682/17-129-99F sayılı kesinleşmiş olan iflas kararının yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş bir karar olduğu, MÖHUK m. 50/1 de yer alan ön şartlar açısından yapılan değerlendirmeye göre, kararın özel hukuk davasına ilişkin ilam mahiyetinde bir karar olduğu, kararın kesinleşmiş ve icra edilebilir nitelikte olduğu, Rusya Federasyonu’nun Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi” ne taraf olduğu, bu kapsamda, kararın Apostille şerhli örneğinin ve tercüman tarafından yapılan Moskova Noterliğinden onaylı Apostille şerhli tercümesinin dosyaya sunulduğu, bu ilâmın kesinleştiğini gösteren yazının kararın üstünde yer aldığı, yine Türkçe tercümede de kararın 14/04/2018 yılında kesinleştiğinin ifade edildiği, dolayısıyla kararın kesinleşmiş olduğu, MÖHUK m. 54 de yer alan esasa ilişkin şartlar açısından yapılan değerlendirmede, somut uyuşmazlıkta yabancı iflas kararının tanınması istendiğinden MÖHUK m.54/1 (a) bendinde yer alan karşılıklık şartının aranmayacağı, İİK m. 154/3’e göre Türkiye’de münhasır yetkili bir mahkeme bulunmadığı, MÖHUK m. 54/1 (b) kapsamında bir tanıma engeli olmadığı, kamu düzenine açıkça aykırılık olup olmadığı konusunda yapılan incelemede, Moskova Tahkim Mahkemesinin vermiş olduğu kararda davacının tacir olup olmadığı anlaşılmamakla ve Rus hukukuna göre ticari bir işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kişilerin tacir olarak değerlendirilip değerlendirilmediği bilinmemekle birlikte, davada yabancı iflas kararının tenfızi değil tanınması istendiğinden, kamu düzenine ilişkin YİBK’da yer alan temel ilkeler, tacir olmayan kişiler hakkında yabancı mahkemeler tarafından iflas kararı verilmiş olmasının otomatik olarak kamu düzeni engeli olarak değerlendirilmeyeceği şeklindeki doktrindeki görüşler, kararın tenfızinin değil tanınmasının talep edilmesi ve tanıma durumunda icrai nitelik olmayacağından, tenfız edilecek olması ihtimalinde gündeme gelebilecek sakıncaların ortaya çıkmayacağı dikkate alındığında, sonuç itibarıyla tacir olmayan gerçek kişi hakkında yabancı mahkeme tarafından verilmiş olan iflas kararının; Türk hukukunda sadece gerçek kişi tacirler hakkında iflas kararı verilebildiği gerekçesiyle, sırf bu niteliğinden dolayı kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturmayacağı, bu kapsamda MÖHUK m.54/1 (c) de yer alan kamu düzenine açıkça aykırılık oluşmadığı, Savunma hakkının kullanılmasıyla ilgili MÖHUK m.54/1 (ç) kapsamında dosyada bir itirazın bulunmadığı ve bu bent kapsamında da tanıma engeli bulunmadığı, MÖHUK m. 55/2’ye göre de dosyada bir itiraz bulunmadığı belirlenmiştir. Davacının, İstanbul 19. İcra Hukuk Mahkemesinin 2019/240 Esas sayılı davası ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile açılan icra takibine sunulmak üzere davacı hakkında Rusya Federasyonu’nda verilen iflas kararının tanınması talep ettiği, bir başka davada kesin delil-kesin hüküm olarak kullanılmak üzere davacının Moskova Tahkim Mahkemesinin verdiği kararın tanınmasını talep etmekte hukuki yararının olduğu, sonuç itibarıyla MÖHUK kapsamında Moskova Tahkim Mahkemesi tarafından verilen iflas kararının tanınmasına engel bir durum bulunmadığı, kararın tanınması için koşulların var olduğu…” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Cevap dilekçesinde belirttiği hususları tekrar ederek, bilirkişi raporunda açıkça hukuka aykırı tespitlere yer verildiğini, rapora itiraz edilerek dosyanın MÖHUK ve İcra İflas Hukuku alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetine gönderilmesi talep edilmesine, bilirkişi raporunda yer alan hatalı tespitlere ilişkin Prof. Dr. …’den uzman mütalaası alınarak 08/12/2020 tarihinde dosyaya sunulmasına rağmen mahkemece kök ve ek rapora itirazların gerekçesiz olarak reddedildiğini, davada MÖHUK 50/1 kapsamında ön şartların sağlanmadığını, şahsi iflas kararı olduğu iddia edilen kararın, mahkeme niteliğinde bir mercii tarafından verilip verilmediğinin anlaşılabilmesi için Rus Hukuku’na ve yargılama mekanizmasına hakim olan alanında uzmanlaşmış bir bilirkişiden ön rapor alınması gerektiği yargılama aşamasında defalarca ileri sürülmesine rağmen eksik inceleme neticesinde karar verildiğini, somut uyuşmazlıkta dosyaya sunulan kararı veren merciin devletin uzmanlaşmış ticaret mahkemesi değil, mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden olan Tahkim kararı olduğunu, bu nedenle kararın ilam mahiyetinde kesinleşmiş ve icra edilebilir bir mahkeme kararı olmadığını, tanıma talebinin kabul edilebilmesi için gereken esasa ilişkin şartların da sağlanmadığını, şahsi iflas kararlarının uygulanmasında Türk Mahkemelerinin münhasır yetkili olduğunu, aksi kanaat halinde ise davacının muamele merkezinin Rusya değil, Türkiye olup, yargılama aşamasında talep edilmesine rağmen davacının gerek şahsına gerekse ortak/yönetici olduğu şirketlere ilişkin İstanbul Ticaret Odası’na müzekkere yazılmadığını, davacının Türkiye’de yıllardır tacir olarak şirket sahibi olduğu, ticari faaliyetlerine devam ettiği ve Türkiye’de yerleşik olduğu hususları nazara alındığında, davacının muamele merkezinin Türkiye olarak kabul edilmesi ve Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren iflas hususunda yabancı mahkeme kararının tanınması talebinin reddi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, Türkiye’de iflas hukukunda iflasın mülkiliği ilkesi geçerli olduğundan yabancı mahkemelerin vermiş oldukları iflâs kararlarına Türkiye’de etki tanınmasının mümkün olmadığını (Kuru Baki (1988), İflâs ve Konkordato Hukuku, Alfa Basım ve Dağıtım,Ankara, s. 548; Muşul Timuçin, İcra ve İflas Hukuku C.II, Adalet Yayınevi, 2013, s. 1182), alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla hareket ettiği de çok açık olan davacının kısa yoldan elde ettiği şahsi iflas kararının Türkiye’de tanınmasının da kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, yargılamanın ilk aşamasından itibaren davacının dosyaya sunduğu şahsi iflas kararının Rusça bilen bir hukukçu tarafından çevrilmesi talep edildiğini, bu kapsamda Rus hukukunda usule uygun bir şekilde şahsi iflas kararı alındığının tespit edilmesi halinde müvekkilinin ihlal edilen savunma hakkına ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verileceğini, bir an için dosyaya sunulan kararın usulüne uygun alınmış bir şahsi iflas kararı olduğu kanaatine varılması halinde dahi müvekkilin o yer kanunları uyarınca hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış olması ve o mahkemede herhangi bir şekilde temsil edilmemesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini, davacının hakkında açılan tasarrufun iptali davasını kötüniyetli bir şekilde sürüncemede bırakmak amacıyla açılan davalarda herhangi bir hukuki yararının da bulunmadığını beyanla istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasını ve kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, davacı hakkında verilen iflasa ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, yabancı mahkeme kararının tanıma şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacı vekilinin sunduğu Doç. Dr. … tarafından düzenlenen mütalaada; kararın verildiği mahkeme Moskova Tahkim Mahkemesi’nin Rus Federasyonunda devlet ticaret mahkemelerini ifade ettiği, kararın özel hukuka ilişkin kesinleşmiş bir karar olduğu, kanun koyucunun iflas davalarının mutlak şekilde ve sadece Türk mahkemelerinde görülmesi yönünde bir amacının olduğu sonucuna ulaşmak güç olduğu için ilamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmediği, iflas kararının tanınması tenfiz gibi icrai sonuç doğurmayacağı için Türk kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağı, davalının savunma haklarının kısıtlandığına ilişkin bir itirazının olmadığı, müflisin kararın tanınmasında hukuki yararının olduğu ve iflas kararının tanınması ile birlikte Türkiye’deki mevcut takiplerin durması, kararın kesinleşmesi ile takiplerin düşmesi gerektiği ifade edilmiştir. Davalı vekilinin sunduğu Prof. Dr. … tarafından hazırlanan uzman görüşünde; doktrinde yabancı mahkemelerce verilen iflas kararların taraflar arasındaki uyuşmazlığı nihai olarak karara bağlayan ilamlardan olmaması nedeniyle MÖHUK’un 50. maddesinde yer alan kesinleşme şartını yerine getirmediğine ilişkin görüşlerin bulunduğu, yabancı ilamın kesinleşmesinin kararı veren mahkemenin usul hukukuna tabi olduğu Moskova Asliye Ticaret (Arbitraj) Mahkemesince verilen kararın tanınması için MÖHUK’un 50. maddesinde aranılan ön şartların gerçekleştiği, MÖHUK’un 58. maddesinin tenfize ilişkin şartları düzenleyen 54. maddenin (a) bendinde yer alan mütekabiliyet şartı hariç diğer bentlerine yaptığı atıf uyarınca Moskova Asliye Ticaret (Arbitraj) Mahkemesince verilen iflas kararının tanınması için 54. maddesinde aranılan şartların gerçekleşmesinin gerektiği, tanıma davasında davalı olan tarafın yabancı mahkemece savunma haklarının ihlal edilmesi ve tanıma davasında davalının yabancı mahkemece savunma hakkının ihlal edildiği itirazını öne sürmesinin MÖHUK’un 54/1.d maddesi uyarınca yabancı mahkeme kararının tanınmasına engel olacağı ancak tanıma davasının davalısı olan …’nun Moskova Asliye Ticaret (Arbitraj) Mahkemesindeki davada taraf olmaması sebebiyle bu maddenin somut olayda uygulanamayacağı, doktrinde hâkim olan görüşe ve Yargıtay’ın 19/06/1969 tarihli kararına göre, Türk iflas hukukunda kabul edilen iflasın mülkiliği ilkesinin yabancı iflas ilamlarının Türkiye’de tanınmasını MÖHUK’un 54/1.c maddesinde yer alan kamu düzeni esası uyarınca engelleyeceği, doktrinde azınlıkta kalan görüş tarafından borçlunun muamele merkezinin Türkiye’de olması halinde İİK’nın 154/3 maddesinin münhasır nitelik taşıyacağı buna karşın borçlunun muamele merkezinin Türkiye’de olmaması halinde Türk mahkemelerinin münhasır yetkisinin ortadan kalkacağı ifade edilmiş olsa bile bu görüşe itibar edilemeyeceği zira yetki kuralının münhasırlığını belirleyen faktörün yetki kuralının konusunu teşkil eden uyuşmazlık olduğu, bu nedenle davacının ticari faaliyetlerini Moskova’da mı yoksa İstanbul’da mı sürdürdüğü yönündeki iddia ve savunmaların değerlendirilmesine gerek olmadığı, MÖHUK’un 40. maddesinde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi konusunda iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına atıf yapılması sebebiyle iflas davalarında yetkiyi düzenleyen İİK’nın 154/3 maddesinin yabancılık unsuru taşıyan iflas davalarında da uygulanacağı söz konusu madde ile düzenlenen yetkinin münhasır yetki olması sebebiyle Moskova Asliye Ticaret (Arbitraj) Mahkemesince verilen iflas kararının tanınmasına MÖHUK’un 54/1.b maddesinin engel olduğu ifade edilmiştir. Mahkemece milletlerarası özel hukuk ve rekabet hukuku uzmanı bilirkişi Prof. Dr. …’den alınan raporda özetle; Dosya kapsamında tanınması istenen Moskova Tahkim Mahkemesi’nin … sayılı kesinleşmiş olan iflas kararının yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş bir karar olduğu, MÖHUK m. 50/1 de yer alan ön şartlar açısından yapılan değerlendirmeye göre, kararın özel hukuk davasına ilişkin ilam mahiyetinde bir karar olduğu, kararın kesinleşmiş ve icra edilebilir nitelikte olduğu, Rusya Federasyonu’nun “Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi” ne taraf olduğu, bu kapsamda kararın Apostille şerhli örneğinin ve tercüman tarafından yapılan Moskova Noterliğinden onaylı Apostille şerhli tercümesinin dosyada bulunduğu, bu ilâmın kesinleştiğini gösteren yazının kararın üstünde yer aldığı, yine Türkçe tercümede de kararın 14/04/2018 yılında kesinleştiğinin ifade edildiği, MÖHUK m. 54 de yer alan esasa ilişkin şartlar açısından yapılan değerlendirmede, somut uyuşmazlıkta yabancı iflas kararının tanınması istendiğinden MÖHUK m.54/1 (a) bendinde yer alan karşılıklık şartının aranmayacağı, İİK m. 154/3’e göre Türkiye’de münhasır yetkili bir mahkeme bulunmadığı, MÖHUK m. 54/1 (b) kapsamında bir tanıma engeli olmadığı, kamu düzenine açıkça aykırılık olup olmadığı konusunda yapılan incelemede Moskova Tahkim Mahkemesinin vermiş olduğu kararda davacının tacir olup olmadığı anlaşılmamakla ve Rus hukukuna göre ticari bir işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kişilerin tacir olarak değerlendirilip değerlendirilmediği bilinmemekle birlikte, davada yabancı iflas kararının tenfizi değil tanınması istendiğinden, kamu düzenine ilişkin YİBK’da yer alan temel ilkeler, tacir olmayan kişiler hakkında yabancı mahkemeler tarafından iflas kararı verilmiş olmasının otomatik olarak kamu düzeni engeli olarak değerlendirilmeyeceği şeklindeki doktrindeki görüşler, kararın tenfizinin değil tanınmasının talep edilmesi ve tanıma durumunda icrai nitelik olmayacağından, tenfiz edilecek olması ihtimalinde gündeme gelebilecek sakıncaların ortaya çıkmayacağı dikkate alındığında, sonuç itibarıyla tacir olmayan gerçek kişi hakkında yabancı mahkeme tarafından verilmiş olan iflas kararının Türk hukukunda sadece gerçek kişi tacirler hakkında iflas kararı verilebildiği gerekçesiyle, sırf bu niteliğinden dolayı kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturmayacağı, bu kapsamda MÖHUK m.54/1 (c) de yer alan kamu düzenine açıkça aykırılık oluşmadığı, Mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda ise; öncelikli olarak davacının tacir olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, tacir ise Moskova Tahkim Mahkemesi’nin verdiği iflas kararının bu kapsamda kamu düzenine açıkça aykırılık bulunmadığından dolayı tanınmasının önünde bir engel bulunmadığı, davacının tacir olmaması ihtimalinde ise bu durumda yabancı iflas kararının tanınması talebinin kabulü ile, tanıma talebinin reddi halinin hüküm ve sonuçlarının, iflasta korunan menfaatler itibarıyla bir değerlendirmesinin yapılarak kamu düzenine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı konusunun belirlenmesi gerektiği, savunma hakkının kullanılmasıyla ilgili MÖHUK m.54/1 (ç) kapsamında dosyada bir itirazın bulunmadığı ve bu bent kapsamında da tanıma engeli bulunmadığı, MÖHUK m. 55/2’ye göre de dosyada bir itiraz bulunmadığı yönünde görüş sunulmuştur. Alınan ek raporda ise; kök rapordaki tespitler tekrar edilerek MÖHUK m. 50/1 de yer alan ön şartlar açısından apılan değerlendirmeye göre, kararın özel hukuk davasına ilişkin ilam mahiyetinde bir karar olduğu, kararın kesinleşmiş ve icra edilebilir nitelikte olduğu, bu kapsamda bir tanıma engeli bulunmadığı, MÖHUK m. 54 de yer alan esasa ilişkin şartlar açısından yapılan değerlendirmede Türkiye’de münhasır yetkili bir mahkeme olup olmadığı konusunda, borçlunun muamele merkezinin Türkiye’de bulunması durumunda İİK m. 154/3’de öngörülen mahkemenin münhasır yetkiye sahip olacağı, borçlunun muamele merkezinin Türkiye’de olmaması durumunda İİK m. 154/3 kapsamında Türkiye’de münhasır yetkili bir mahkeme bulunmayacağı, somut olayda davacı (borçlunun) muamele merkezinin Rusya’da olduğu bu kapsamda Türkiye’de münhasır yetkili bir mahkeme bulunmadığı, MÖHUK m. 54/1.b kapsamında bir tanıma engeli olmadığı, tanınması talep edilen kararla ilgili olarak kamu düzenine açıkça aykırılık bulunmadığı, MÖHUK m. 54/1.c kapsamında da bir tanıma engeli olmadığı, savunma hakkının kullanılmasıyla ilgili MÖHUK m.54/1.ç kapsamında da tanımaya engel bir durum bulunmadığı, davacının İstanbul 19. İcra Hukuk Mahkemesi 2019/240 E. sayılı davası ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile açılan icra takibine sunulmak üzere davacı hakkında Rusya Federasyonu’nda verilen iflas kararının tanınması talep ettiği, bir başka davada kesin delil-kesin hüküm olarak kullanılmak üzere davacının Moskova Tahkim Mahkemesinin verdiği kararın tanınmasını talep etmekte hukuki yararı olduğu, sonuç itibarıyla MÖHUK kapsamında Moskova Tahkim Mahkemesi tarafından verilen iflas kararının tanınmasına engel bir durum bulunmadığı belirtilmiştir. 5718 sayılı MÖHUK’un 58. maddesinde; “(1)Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz. (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir. (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Hukuk davalarına yönelik olarak yabancı mahkemelerden alınmış olan ilamların tanınması için öncelikle 5718 sayılı MÖHUK’un 50. maddesi gereğince yabancı mahkemenin kanunlarına göre kesinleşmiş bir karar olmalıdır. Kesinleşmiş karara ilişkin tanıma şartları ise 5718 sayılı MÖHUK’un 54. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince; kararın münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması, kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması, o yer kanunları uyarınca kendisine karşı tanıma kararı verilmesi istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tanıma istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması gerekir. Somut olayda, tanınması istenen kararın verildiği mahkemede görülen davada, davalı taraf olmadığı için MÖHUK 54/1.ç hükmünün değerlendirilmesi mümkün değildir. Yine MÖHUK 58.maddesi uyarınca 54/1.a maddesi uygulanmayacağından karşılıklılık şartı da aranmayacaktır. Tanınması istenen, davacının iflasına ilişkin Moskova Tahkim Mahkemesi’nin A40-73682/17-129-99F sayılı kararının 14/04/2018 tarihinde kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir. MÖHUK 51.maddesinde; “(1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının tanınması, MÖHUK’un 58/1. maddesinin yollamasıyla, aynı Yasa’nın 51/1. maddesi uyarınca asliye mahkemesinin görevinde ise de somut olayda istem, iflasa ilişkin olduğundan görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi (İİK.m.154/son) olup, dava görevli mahkemede karara bağlanmıştır. 6102 sayılı TTK’nun 12. maddesinde; “(1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. (2) Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. (3) Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 14/02/2014 tarihli 2013/8371 E. 2014/1048 K. sayılı ilamında; “…İcra ve İflas Kanunu’nun 43 üncü maddesine göre ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir sayılan ya da tacirler hakkındaki hükümlere tâbi olanlar ile tacir olmadıkları halde, özel yasalara göre iflasa tâbi tutulan kimselerin iflasına karar verilebilir; bu husus Türk kamu düzeni ile ilgilidir. İstemci tacir olmayıp, hakkında Almanya’da verilen iflas kararının tanınması talebinin reddine karar verilmek gerekirken, hatalı değerlendirme ve yürürlükte bulunmayan bir Yasa’dan bahisle tanıma ve tenfiz kararı verilmesi doğru olmamıştır…” denilerek, gerçek kişi yönünden yabancı mahkeme tarafından verilen iflas kararının tanınması için, kişinin TTK hükümlerine göre tacir olması yada özel kanunlara göre iflasa tabi olmasının kamu düzenine ilişkin olduğuna işaret edilmiştir. İİK’nun 154/3 maddesinde ise “Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır.Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu nedenle davacının gerçek kişi tacir olup olmadığının öncelikle tespit edilmesi tacir değil ise talebin bu nedenle reddi gerekmektedir. Tacir olduğunun tespit halinde ise İİK 154.maddesinin değerlendirilmesi gerekecek olup, bu madde hükmü uyarınca yetki hususunun münhasır yetki kavramı da dikkate alınarak incelenmesi gerekmektedir. Mahkemece davacıya ait ticaret sicil kayıtları getirtilmemiş ve tacir olup olmadığı araştırılmamıştır. Dava 04/03/2019 tarihinde açılmış olup, davacı vekili tarafından davacının gerçek kişi tacir olduğuna dair Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi kayıtları sunulmuş ise de, bu kayıtta tescil tarihinin dava tarihinden sonra 20/03/2019 tarihi olduğu açıktır. Yine dosya kapsamında davacının ortağı/yöneticisi olduğu şirketlere ait kayıtlar mevcut ise de, şirket ortaklığı/yöneticiliği kişinin tacir olduğunu göstermeyecektir. Emsal Yargıtay ilamında ifade edildiği gibi davacının tacir olup olmadığı araştırılmaksızın karar verilmesi hatalı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/639 E. 2021/366 K. Sayılı 17/03/2021 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davalı tarafça yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davalı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 19/01/2022