Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2021/608 E. 2021/1198 K. 24.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/608
KARAR NO: 2021/1198
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/525
KARAR NO: 2021/97
DAVA TARİHİ: 28/08/2019
KARAR TARİHİ: 12/02/2021
DAVA: Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 24/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili olan şirketin satış hizmeti verdiğini, şirketin borç finansmanındaki artış, kısa vadede borca zoraki kayış, faaliyet gösterilen sektördeki işin görüldüğü rakipler tarafından yapılan spekülatif hareketlerin müvekkili şirketin kısa vade borçlarını döndüremez hale getirdiğini, davacı şirketin vade konkordatosu projesinin mevcut olduğunu, tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren ilk 12 ay ödemesiz olmak üzere takip eden 48 aylık vadede yapılandırma yapılarak toplamda 60 ay içinde ödemenin teklif olunduğunu, bu çerçevede konkordatonun tasdikine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, İİK 286 vd.hükümlerinden kaynaklanan konkordato talebine ilişkindir. Davacı şirket lehine 29/08/2019 tarihinden itibaren ilk geçici mühlet, akabinde ise 29/11/2019 tarihinden itibaren ise davacı şirket yönünden bir yıl süre ile konkordato kesin mühleti verilmiş, bu arada konkordato komiser heyeti düzenli aralıklarla sunmuş olduğu raporlar ile komiserlik görevini ifa etmeye devam etmişlerdir. Kesin mühletin devam ettiği aşamada konkordato talep eden şirketin mahkememizin 2020/410 E. sayılı tapu iptal ve tescil davasında davalı konumunda olduğu, açılan davayı usulen kabul ettiği tesadüfen anlaşılmakla bu konuya ilişkin inceleme ve irdeleme genişletilmiştir… İİK m.286 vd.hükümleri çerçevesinde konkordato müessesinin dürüst borçlular tarafından talep olunabileceğine dair normatif bir düzenleme mevcut olmasa dahi doktrinde de kabul olunduğu üzere konkordato esasen elinde olmayan nedenlerle, işleri iyi gitmeyen ve mali durumu bozulmuş olan, dürüst borçluları korumak için kabul edilmiş bir müessesedir… O halde doktrinde halihazırda İİK m.285 vd.hükümleri çerçevesinde “konkordato talep eden borçlunun dürüst olmasının gerekip gerekmediğine” dair tartışmalar yapılmış ise de Mahkememizce açıklanan hususlar karşısında, İİK m.285 vd.hükümleri çerçevesinde açıkça bu unsur yazılmamış olsa dahi konkordato talep eden borçlunun mühlet aşamasında dürüst hareket etmesi gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir… Yine konkordato talep eden davacı borçlunun konkordato talep ederken alacaklıları zarara uğratma amacı ile hareket etmelerinin engellenmesi amacıyla 2004 sayılı İİK m.292/f.1-bend(c) hükmü ile kanun koyucu açıkça düzenleme yapmış, borçlunun alacaklıların zarara uğratma amacı ile hareket ettiğinin anlaşılması durumunda bu durumu kesin mühletin kaldırılması, konkordato talebinin reddi ve hatta davacı borçlu tacir ise iflas nedeni dahi saymıştır. Bu noktada kanun koyucunun,konkordato talep eden davacı borçlu lehine İİK m.294 hükmünde belirtmiş olduğu takip yasağı başta olmak üzere birçok lehe düzenlemeler getirmiş olması ve bu hükümlerin uygulanmasının davacı borçlu tarafından talep olunması imkanının kötüye kullanılmaması da esastır. Özellikle konkordato ile alacaklılar iflâsın gerektirdiği masrafları yapmadan ve dolayısı ile daha fazla ölçüde alacaklarını elde ederler. 4949 sayılı Kanun ile 2003 yılında yapılan değişiklik sonucunda «alacaklılara da konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteme hakkı» tanınarak «borçlu ile alacaklılar» ve «alacaklılar» arasında eşitlik sağlanmış, başka bir deyişle bu suretle konkordatoda «borçlu ile alacaklıların menfaatleri eşit olarak» gözetilmiştir. Bu eşitliği bozmaya yönelik her türlü çabanın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığı irdelenmelidir… Bu durumda kanunun konkordato talep eden davacı borçluya, konkordato talep etme ve kanunun kendisine tanıdığı imkanlardan yararlanma imkanını kayıtsız, şartsız ve sınırsız olarak verdiği kabul olunamaz. Zira yukarıda açıklandığı, üzere hakkın kötüye kullanılması hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim, yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu,objektif iyi niyet kuralları çerçevesinde doldurmak zorundadır. Konkordato kurumu açısından kanun boşluğu olmak bir tarafa, kanun koyucu açıkça alacaklıları zarara uğratma amacına dönük konkordato taleplerinin engellenmesi yönünde de açık düzenleme getirerek konuya dikkat çekmiş hakkın kötüye kullanılmamasını önemsemiştir. Zaten “292.maddeye 7155 sayılı kanunla yapılan değişiklikle (c) bendine “uymazsa” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği anlaşılıyorsa” ibaresi eklenmiştir. Esasen kanunun amacı dikkate alındığında, “borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği” hallerde konkordatonun başarıya ulaşması söz konusu olamaz. Bu sebeple anılan (c) bendindeki ilave,kanuna değişiklik değil açıklık getirmek için yapılmış sayılmalı ve geçici 16.maddenin birinci fıkrasının aksi yöndeki lafzına rağmen aynı kural 7155 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden önce talep edilen konkordatolarda da uygulanmalıdır. (Prof.Dr.Selçuk Öztek, Prof.Dr.Ali Cem Budak, Doç.Dr.Müjgan Tunç Yücel, Doç.Dr.Serdar Kale, Doç.Dr.Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2019, sayfa 317) Bir başka deyişle alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket edenin, konkordato kurumunun amaçladığı hedeflere ulaşabilmesi mantık kuralları çerçevesinde zaten beklenmemelidir. Ne var ki kanun koyucunun bu hususları açıkça düzenlemiş olması, konkordato talep edenlerin iyiniyetli olmasının ve alacaklıları zarara uğratma amacı bulunmamasının önemini ortaya koymak açısından fevkalade önem arzetmektedir… Yapılan görevlendirme çerçevesinde geçici konkordato komiser heyeti, kanundan doğan nezaret görevini icra etmiş ve raporunu sunmuştur. Geçici konkordato komiser heyeti raporu dikkate alınarak kesin mühlet aşamasına geçilmiştir. Kesin mühlet aşamasında ise konkordato talep eden davacı şirket aleyhine yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan incelemeler yaptırılmıştır. Ayrıca dört adet taşınmazla ilgili tapu iptal tescil davasının görüldüğü aşamada bu durum mahkememizce resen fark edilerek önemle ve öncelikle İİK m.290/f.2 bent (d) hükmü uyarınca komiser heyeti tarafından ara rapor sunulması sağlanılmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı borçlu şirketin, kesin mühletin devam ettiği aşamalarda ilk toplantı da dahil olmak üzere kendisine yapılan tüm uyarı ve talimatlara rağmen davacı şirket ile ilgili muhasebesel kayıtların geçerli belgeye dayanması, ticari deftere işlenmesi ve ayrıca şirkete ilişkin her konuda komiser heyetine bilgi verilmesi noktasındaki talimatlara süreklilik arz edecek şekilde uymadığı, özellikle tapu iptal tescil davasına konu taşınmaza ilişkin hukuki işlemlerin geçici mühletten önce satış işlemlerinin ve buna bağlı ödeme işlemlerinin gerçekleştiği halde bu konuda komiser heyetine gerekli bilgi ve belgeleri sunmadığı, hatta tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmazların ticari defterlere kayıt işleminin dahi geçici mühletin tamamlanması ve kesin mühlete dair süreçte ise 1 yıla yakın sürenin sonuna gelinmesine doğru ve 2020 yılı Eylül ayında deftere geçildiği, bu taşınmaz satımına ilişkin yapılan ve yapılmayan ödemelerin ise muhasebesel kayıtların düzgün olmadığı, muhasebe kayıtlarının düzgün olmamasının ve bilginin düzenli verilmemesinin birçok şekilde tekrarlandığı, konkordato komiserlerinin 2004 sayılı İİK m.290 çerçevesinde görevlerini ifa edebilmeleri açısından muhasebesel bilgi ve belge akışının düzenli ve eksiksiz olması yönünde talimat vermelerinin sadece gereklilik değil zorunlu olduğu, verilen bu talimatlara aykırılığın ısrarlı, sürekli ve adeta alışkanlık arz edecek şekilde devam ettiği anlaşılmakla İİK m.292/f.1 bent (c) hükmü gereği davacı şirketin konkordato komiserinin talimatlarına uymadığı, bu itibarla davacı şirket lehine verilen kesin mühletin kaldırılma şartının öncelikle bu yönden oluştuğu sonucuna varılmıştır. Mahkememizde tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmazlarla ilgili yargılamanın yapıldığı aşamada, açılan tapu iptal ve tescil davasını kabul eden davacı şirketin, aynı zamanda mahkememizde konkordato talep eden davacı şirket olduğunun mahkememizce tesadüfi olarak fark edilmesi sonucu konkordato komiser heyeti yukarıda açıklandığı üzere ayrıntılı şekilde görevlendirilmiştir. Yapılan bu görevlendirme sonucunda mevcut kayıtlardan da açıkça anlaşıldığı üzere geçici mühlet talebinin bulunulduğu an itibariyle davacı şirketin alacaklarının %12’sine tekabül eden bir taşınmaz satım bedeline dair bir miktarı bilançoda usulüne uygun şekilde göstermediği, bu suretle borçlarını usulüne uygun olarak göstermemiş olduğu, yine davacı şirketin konkordato teklifinden önce bu taşınmazları satın almış olduğu, konkordato teklifinden kısa bir süre önce davacı şirketin borçlandığı, bu borçlanmanın konkordato süreci içinde yeter sayı oluşturmak için alacak yaratma ihtimalini dahi kesin olmasa da gündeme getirdiği, bu durumun ise davacı şirket yönünden konkordatonun teklif edildiği an ve devamı içinde dürüst hareketler niteliğinde olmadığı, mahkememizce kabul olunmuştur. (Yargıtay 19. HD 10.10 2002T.5784/6465K.sayılı, 11/12/2013T. ve 9649E./12518K.sayılı, Yargıtay 19. HD 11/12/2003TL 9649E.12518K.sayılı ilamları) Öte yandan konkordato talep eden davacı şirketin, konkordato talep ettiği an, geçici mühletin devam ettiği süre, ayrıca kesin mühlette neredeyse bir yıla yakın sürecin dolacağı ana kadar azımsanmayacak sayı ve değerdeki ve kayden maliki olduğu taşınmazları bilançosunda göstermediği, davacı şirketin bilançosunun gerçeği yansıtmadığı, adı geçen taşınmazların satımı nedeniyle alacak miktarının ve alacaklı adlarının dahi tam ve eksiksiz olarak bilançoda gösterilmediği, aktife girmesi gereken malların aktifte belirtilen süreçler içinde görülmediği, daha da önemlisi taşınmazların gerçek değerinin çok üstünde de ipoteğin mevcut olduğu, yine konkordato talep eden borçlunun konkordato teklifinden sonra taşınmazı satan şirketin açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasını açıklanan şekilde ve mahkeme huzurunda davayı kabul beyanının esasen bazı alacaklılarla konkordato dışı anlaşma niyeti olarak gözüktüğü, 2020 yılı Eylül ayı itibariyle dahi tüm borçlarının usulüne uygun olarak kayıtlarda yer almadığı, davacı şirketin tam olarak bedelini ödemediğini açıkladığı taşınmazların yine satım değerini düşük göstermekle belirlenen borcundan daha fazla taşınmaza sahip bulunduğunun anlaşıldığı, ticari defterlerin bu açıdan usulüne uygun düzenlenmediği gibi ödeme şekillerinin de defterlere usulüne uygun geçirilmediği, en önemlisi ticari defterlerin tek düzen hesap planı içerisinde hesap verebilir, açık ve şeffaf tutulması noktasında süreklilik arz edecek şekilde ihmal ve hataların mevcut olduğu mahkememizce anlaşıldığından mahkememizce davacı şirketin dürüst davranışlar sergilemediği, bu itibarla kesin süre içinde konkordato imkanlarından yararlanılmaması gerektiği takdir olunmuştur. (Yargıtay 19.HD 14/11/1996T. 5204/10058K.sayılı, 19. HD 25/10/1995T. 8146/8883 – 19. HD. 26/09/1995T. 6737/7489K.sayılı, 19.HD 2012/1994T.9575/12877K.sayılı, 19.HD 11/05/1992T. 3293/2005K.sayılı, 19.HD 05/10/2000TL. 5377E.6459K.sayılı ilamları) Kaldı ki davacı şirketin taraf olduğu tapu iptal ve tescil davasında aleyhine açılmış olan davayı kabul etmesinin İİK m.297/2 hükmünün kapsamında olmadığı, zira ilgili hükmün istisnai olduğu kabul edilebilir. Ne var ki konkordato komiser heyeti mahkememizce görevlendirildikten sonra hazırlamış olduğu 14/01/2021 tarihli raporunda açıkça pandemi öncesi yani 2020 yılı Mart ayı öncesi dönemde rutin olarak şirket merkezinde yapılan toplantılar esnasında şirket temsilcilerine birkaç defa taşınmaz satımının nasıl olduğu noktasında kendilerine gerekli izahatın verildiğini, bu konunun bahis konusu edildiğini açıklamışlardır. Tapu iptal ve tescil davasının 05/08/2020 tarihinde açılmış olması, taşınmazın satımına dair borçlandırıcı işlemin 27/11/2018, tapu devrinin 07/01/2019 tarihli olması, buna mukabil konkordato talep eden şirketin aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasını ise 22/10/2020 tarihli beyan dilekçesiyle kabul etmesi önemlidir. Yukarıda açıklanan süreç karşısında konkordato talep eden davacı şirketin taşınmazın devrini düzenleyen İİK m.297/2 hükmü karşısında mahkeme iznini bertaraf etmeye yönelik bir çaba içinde olduğu yönünde olduğu yönünde kuvvetli şüphe uyanmıştır. Mahkememizce oluşturulan ara kararlar ile kesin mühletin kaldırılıp kaldırılmayacağı hususunda değerlendirme yapılmadan önce ve açıklanan şekilde konkordato komiser heyetinden gerekli rapor alınmış, bu yöne ilişkin usuli işlem tamamlanmıştır. Zira “kesin mühletin kaldırılması farklı ihtimallerde gündeme gelebilir. İlki mahkemenin komiserin kendisine sunduğu rutin bir ara rapor üzerine, mühletin kaldırılması koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda tereddüt etmeden bilgi istemesidir. Bu ihtimalde komiser mahkemeye ek rapor vererek ve özel olarak mühletin kaldırılmasıyla ilgili görüşünü açıklayacaktır. Bir diğer ihtimal ise, komiserin, mahkemece öngörülen periyotlarda verdiği ara raporlardan birinde mühletin kaldırılması için aranan koşulların oluştuğunu açıkça bildirmesidir. Bu durumda, mahkeme koşulların var olduğu sonucuna varırsa mühletin kaldırılmasına karar verilecektir; rapordaki eksiklik ya da çelişkilerle ilgili olarak ise komiserden ek rapor isteyebilecektir”. (Prof.Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Güray Erdönmez, 7101 Sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato, İstanbul, 2018, Sayfa 64) Nitekim mahkememizce yukarıda açıklanan gerekçelerden de anlaşılacağı üzere davacı şirket lehine verilen kesin mühletin kaldırılmasına dair gerekli tüm yasal şartlar oluşmuş olup esasen mahkememizce görevlendirilen komiser heyetinin sunmuş olduğu ara rapor mahkememizce varılan sonucu destekleyen gerekçeli ve denetime elverişli nitelik taşımaktadır. Hal böyle olunca ve yapılan irdelemeler karşısında davacının aksi yöndeki beyanlarına itibar olunabilmesi mümkün olmadığı gibi konusunda ehil olan konkordato komiser heyetinin finansal-muhasebel ve işletmesel olarak yaptığı tespitler de mahkememizce varılan sonucu doğrulayan niteliktedir. Konkordato komiser heyetinin son raporuna yönelik davacı vekilinin itirazları ise yukarıda yapılan açıklamalar karşısında itibar edilebilir değildir. Esasen bir icra hukuku kurumu olan konkordatodaki hükümlerin uygulanmasında alacaklı ve borçlular arasında mutlak bir dengenin gözetilmesi icra hukuku disiplinin ana amacıdır.Bu dengenin davacı borçlu tarafından kötüniyetli olarak bozulmasına yol açabilecek taleplerin varlığının somut olayda anlaşılması karşısında davacının konkordato talebinin kabulü mümkün değildir. İİK m.292 hükmünde belirtilen hallerin gerçekleştiğinin saptanması nedeniyle İİK. m.297 ve m.292 hükümleri karşısında mahkememizce verilen mühletin kaldırılması, hukuken zorunluluk arz etmekle birlikte davacı olan şirket halihazırda batık olup olmadığı, güncel ve fiili değerlere göre konusunda ehil bilirkişi kurulu marifetiyle araştırılmıştır. Davacı şirketin güncel ve fiilen batık olmadığı, hatta çalışma kabiliyetini kaybetmediği, faaliyetine devam ettiği de açıkça anlaşılmaktadır. Davacı olan şirket yönünden İİK m.292 hükmü uyarınca kesin mühletin kaldırılması gerekse de bu şartlarda iflas kararı verilmesinin yasal şartı oluşmamıştır. Zira doktrinde de kabul olunduğu üzere açıklanan nedenlerle kesin mühletin kaldırılarak konkordato talebi ret olunsa da borçlunun iflasına karar verilmesi “son çare” olarak kabul edilen bir durumdur. Davacı şirketin fiilen borca batık olmayan ve fiilen çalışan bir şirket olması karşısında, davacı borçlunun iflasını gerektirecek şekilde “son çare” olarak iflas kararı verilebilmesinin muhasebesel, finansal, işletmesel şartlarının oluşmadığı komiser raporu içeriği ve komiser heyeti tarafından atanan bilirkişi raporları ile açıkça sabit olduğundan davacı şirket hakkında iflas kararı verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. Yapılan açıklamalar karşısında İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün …9 sicil numarasına kayıtlı davacı … ANONİM ŞİRKETİ tarafından ileri sürülen konkordato talebinin reddine, adı geçen şirket hakkında mahkememizce verilen tüm geçici ve kesin mühletlerin tümünün 12/02/2021 günü saat: 15:53’den geçerli kesin mühletlerinin tümünün kaldırılmasına, konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine; hüküm tarihi itibariyle hak edilen ücretin komiserlere görev süresi ile orantılı olarak ödenmesine, konkordato komiserlerinin görevine son verildiğinin İstanbul Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığına bildirilmesine, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasına kayıtlı davacı … ANONİM ŞİRKETİ hakkında iflas kararı verilme şartları oluşmadığından iflas kararı verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; 08/02/2021 tarihli Konkordato Komiser Heyeti Ara Raporu’nda “…İİK m. 297 hükmüne aykırı davrandığı, bu sebeple de iflasına karar verilmesini gerektiren bir neden olarak görülmemesi ihtimalinde, en azından konkordato mühletinin kaldırılmasının uygun olabileceği…” yönünde rapor düzenlenmesi neticesinde İlk Derece Mahkemesince konkordato talebinin reddine karar verilmiş ise de komiser raporunun eksik incelemeye dayalı, hatalı ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Komiser heyeti tarafından verilen talimatlara aykırı davranıldığı hususunun gerçek dışı olup, mali tabloların geç teslim edilmesinin ise müvekkili şirketin mali müşavirinin işten ayrılması nedeniyle muhasebe biriminde yaşanan aksaklıktan ve şirket yetkilisi …’in Covid-19 hastalığına yakalanması, hastalık süresinin önemli bir kısmını hastanede geçirmesi, müvekkil şirketin muhasebe çalışanlarının bir kısmıyla yollarını ayırması, pandemi sürecinin büyük bir kısmında evden çalışmanın yapılması ve bazı dönemler ise elemanların dönüşümlü olarak çalışmasından kaynaklandığını ancak işbu mali tablolar eksiksiz ve hatasız olarak komiser heyetine sunulmuş olduğundan herhangi bir olumsuz neticeye sebebiyet verilmediğini, Müvekkil şirketin mali raporları yalnızca geç teslim edildiğini ancak mali raporların yanlış yada hatalı olarak değerlendirilmesinin söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin komiser heyetinin talimatlarına aykırılık teşkil edecek bir eylemde bulunmadığını, Raporda satış ve kar hedeflerine ulaşılamadığı yönündeki tespitlerin hatalı olduğunu, 2020 yılı dünyada ve ülkemizde yaşanan covid salgını nedeni ile gerek yaşam şartları gerekse ticari faaliyetler kapsamında büyük sıkıntılara neden olmasına rağmen şirketin bu ortamda dahi tahminleri yakaladığını, müvekkil şirketin 01/07/2019-31/12/2019 dönemi ciro tahmini 30.652.659,80 TL, 01/01/2020-31/12/2020 dönemi ciro tahmini ise 70.870.611,20 TL olmak üzere toplam ciro tahmini 101.523.271,00 TL olup gerçekleşen rakamlara göre 01/07/2019-31/12/2019 dönemi cirosu 37.703.788,74 TL, 01/01/2020-31/12/2020 dönemi cirosu ise 63.477.512,22 TL olmak üzere toplam 101.181.300,96 TL ile tahmin edilen ciroyu COVİD-19 pandemi döneminde dahi yakaladığını, yine konkordato ön projesinde 01/07/2019-31/12/2020 için hedeflenen net kar 1.338.171,40 TL iken aynı dönemde gerçekleşen net karın 1.314.748,10 TL olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için komiserlik heyet görüşündeki % 84’lük satış oranının doğru olduğu kabul edilse dahi işbu oranın beklenenden %16 gibi çok düşük bir rakam ile az olduğu hususu gerekçe gösterilerek olumsuz yönde değerlendirmelerde bulunulmasının raporun kötü niyetli bir şekilde tanzim edildiğini ortaya koyduğunu,Komiser heyeti raporundaki müvekkil, şirketin konkordato sürecini kötüye kullandığına ilişkin değerlendirmelerin gerçeklerle bağdaşmadığı gibi adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, müvekkili şirket tarafından konkordato başvurusu gerçekleştirilmeden önceki süreçte dava dışı … firması ile 27/11/2018 tarihinde satış sözleşmesi imzalandığını, satışa konu edilen taşınmazların müvekkili şirkete tapu geçişi sağlanarak satış bedeli olarak 4.425.000,00 TL tutarında anlaşmaya varıldığını, müvekkili şirket tarafından ödenmesi gereken 4.425.000,00 TL tutarındaki bedelin 2.255.000,00 TL tutarındaki kısmının satıcıya ödendiğini kalan 2.170.000,00 TL tutarındaki kısmın ise konkordato sürecine girilmesi (ödeme yasağı olması) nedeniyle ödenemediğini, bunun üzerinde satıcı olan firma tarafından taşınmaza ilişkin bedellerin tahsil edilememesi nedeniyle taşınmazların tapu iptali ve kendi adına tescili talepli dava açıldığını, müvekkilinin taşınmazlara ilişkin satış bedellerinin ödenmemesi nedeniyle açılan davanın kabulü yönünde beyanda bulunmak durumunda kaldığını, halihazırda konkordato sürecinde yer alan bir şirketin anılı davayı kabul etmesi halinde taşınmazlar üzerinde konkordato şerhi bulunması nedeniyle mahkemece onaylanmaksızın dava dışı şirkete devri sağlanamayacağını, müvekkil şirketin işbu taşınmazları bahse konu davanın kaybedilmesi halinde değil konkordato şerhinin kaldırılması halinde tasarrufundan çıkacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda kötü niyetli olarak hareket etme imkanının bulunmadığını, yine müvekkili şirketin dava dışı firmaya 2.170.000,00 TL tutarında ciddi bir borcu bulunmakta olup bu hususun defter kayıtlarında yer aldığını, müvekkil şirketin konkordato sürecinin sonlarına doğru gerçekleştireceği alacaklılar toplantısında dava dışı firmaca kullanılacak olumlu oyun oldukça önem arz ettiğini, 2.170.000,00 TL tutarında bir alacağa sahip olan firmanın iradesinin müvekkil firmanın konkordato sürecinin başarıya ulaşması adına önemli olduğunu, bu sebeple müvekkili şirketin dürüst bir biçimde hareket etmek suretiyle davaya ilişkin kabul beyanı sunduğunu, Dava konusu edilen taşınmazlar nedeniyle komiser heyeti’nin bilgilendirilmediği ve taşınmazların muhasebe kaydının yanlış gösterilmediği belirtilmiş ise de; proje kapsamında bahse konu taşınmazların ipotekli olması nedeniyle satışının öngörülmediğini, yani projenin başarıya ulaşmasında taşınmazların aktif bir rolü bulunmadığını, taşınmazlardan yararlanılması adına bir işlem tesis edilmediğini, taşınmazlar şirket aktifinde yer almakta olup bankalar nezdinde ipotek tesis ettirilmiş olması nedeniyle de yapılacak kolay bir inceleme ile tespit edilmesinin mümkün olduğunu, konkordatonun başarıya ulaşması için aktif değerlerin çok olmasının önem arz etmesi karşısında müvekkilinin sahip olduğu taşınmazları gizlediğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağını, müvekkili kötü niyetli davranmış olsaydı konkordato sürecine girmeden önce işbu taşınmazları üçüncü bir kişiye devrederek aktifinden çıkarabileceğini, ayrıca müvekkili şirket hakkında devam etmekte olan bir çok dava ve icra takibi bulunmakta olup hiçbir dava açısından komiserlere bilgi verilmediğinden işbu dava açısından da bilgi verilmesine gerek duyulmadığını, komiser heyeti tarafından şirket hakkında devam eden dava ve icra takiplerine istinaden rapor istenilseydi pek tabi bilgileri edinebileceklerini, Müvekkili şirket, alacaklılarla görüşme sürecine girmiş bulunduğundan gerekirse 6 aydan daha az süreli ek kesin mühlet verilmesi suretiyle alacaklılarla müzakere edilmesine imkan tanınarak konkordatonun amacına ulaşılmasının sağlanması gerekli iken, konkordato talebinin reddedilmesinin haksız ve dayanaksız olduğunu, usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, gelinen aşamada konkordato talebinin reddedilmesinin gerek alacaklılara gerekse müvekkili şirkete fayda sağlamayacağını, telafisi mümkün olmayan zararlara yol açacağını beyanla kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir kararı verilerek neticeten davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Talep, İİK’nun 285. ve devamındaki maddeler uyarınca konkordato istemine ilişkindir. Konkordato, tacir yahut gerçek veya tüzel kişi bir borçlunun, borçlarını ödeme şekliyle ilgili yaptığı teklifin, kanunda öngörülen çoğunlukla alacaklılar tarafından kabul edilmesi ve yetkili mahkeme tarafından tasdik edilmesi sonucunda, borçlunun tüm adi borçlarını ödeyebileceği koşullar göz önüne alınarak, kararlaştırılan sürede ve/veya miktarda ödemesini mümkün kılan bir hukuki müessesedir. Konkordato yapılış biçimine göre tenzilat konkordatosu, vade konkordatosu ve karma konkordato olarak üçe ayrılmaktadır. İmtiyazsız alacaklıların, kanunda öngörülen usule göre borçludan olan alacaklarının belli bir yüzdesinden feragat etmeleri halinde tenzilat konkordatosu, alacaklıların alacaklarından feragat etmeksizin, borçların vadesinin yeniden düzenlenmesi suretiyle daha sonraki bir tarihe ertelenmesi veya ödemenin taksitlere bağlanması durumunda vade konkordatosu, hem borçtan indirim yapılması hem de vadeye bağlanması halinde ise karma konkordato gündeme gelir. Davacı şirket borçlarını tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl ödemesiz takip eden 48 aylık vadede borçlarının tamamını ödemeyi teklif etmiş olup, talep vade konkordatosudur. 2004 sayılı İİK’nın 285/3 fıkrası uyarınca konkordato talebinde iflasa tabi olan borçlu için İİK 154. maddesinin birinci veya ikinci fıkradaki yazılı yerlerdeki asliye ticaret mahkemesi, iflasa tabi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi yetkilidir. Somut olayda konkordato talep eden borçlu şirket iflasa tabi olduğu için yetkili mahkeme İİK’nın 285/3 fıkrasının göndermesi ile İİK 154.maddesi gereğince muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesi olup, dava görevli ve yetkili mahkemece açılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 74 maddesi, 114/1.f bendi ve 6098 sayılı TBK’nun 504/3 bendi uyarınca müvekkili adına dava açıp konkordato teklifinde bulunan vekilin, vekaletnamesinde özel olarak yetkilendirilmiş olması zorunludur. Sunulan vekaletname ile borçlu şirket vekilinin yasal düzenlemelere uygun olarak konkordato yönünden özel olarak yetkilendirildiği anlaşılmıştır. Davacı tarafından ilgili kayıt ve belgeler sunularak geçici ve kesin mühlet kararları verilmesi ve konkordato projesinin tasdiki talebiyle başvurulması üzerine, mahkemece 29/08/2019 tarihinden itibaren 3 aylık geçici mühlet verilmesine, 29/11/2019 tarihinden itibaren ise 1 yıllık kesin mühlet verilmesine karar verilmiştir. İİK’nın 286/1.a maddesinde “borçlunun talebiyle birlikte borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren ön proje ibraz etmesi” gerektiği ifade edilmiştir. Konkordatonun amacı borçluyu borçlarından ve eğer iflas şartlarını taşıyorsa muhtemel bir iflastan kurtarmak, alacaklıların da belirli bir vadede ve/veya indirimle alacaklarını tahsil etmelerini sağlamaktır. Bu yapılırken özellikle alacaklıların sürece dahil edilmesi, alacaklıların, komiserin ve mahkemenin katılımı ile nihai projenin oluşturulması ve konkordatonun başarıya ulaşması için iş birliğine gidilmesi gerekir. Projenin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ve kayıtlarla uygun olup olmadığının değerlendirilebilmesi yönünden, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için mali kaynağın nasıl sağlanacağı net bir şekilde açıklanmalıdır. Borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve ödemelerini yapabilmesi ile konkordato amacına ulaşacaktır. İİK 287.maddesinde, borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimalinin “konkordatonun başarı şansı” kavramı altında ifade edilmiştir. İİK 289. maddesinde, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya 1 yıllık kesin mühlet verileceği düzenlenmiştir. Kanunun kesin mühlet kararı verebilmesi için “konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olması” ifadesinden maksat, borçlunun mali durumunun konkordato talep anından daha iyi bir durumda olması, dolayısıyla teklif edilen konkordatonun tasdik edilebileceği hususunda mahkemece kanaat oluşmasıdır (Konkordato ve İflas – Mahmut Coşkun, 2. Baskı, sayfa 87). Borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku – Av. Sümer Altay, 1.Cilt, sayfa 112).İsv. İİK’da da konkordato mühletinin amaçlarından biri olarak “borçlunun iyileşmesi” kavramına yer verilmiştir. İyileşmeden söz edilebilmesi açısından bilançosal bir iyileşme yeterli olmayıp, yapısal (gerçek) bir iyileşmenin varlığı aranmalıdır. Bu sebeple konkordato talebi, sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olmayıp sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığını konkordato projesi yardımıyla inanılır kılmalıdır. Bu nedenle ön proje sadece dilek ve temenniler içeren soyut bir belge olarak anlaşılmamalı, mahkeme tarafından kesin mühlet verilebilmesi için ön projenin nasıl başarılı olacağı açıklanmalıdır (Yeni Konkordato Hukuku, Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, 2. Baskı, sayfa 187). Hukukumuzda konkordato mühletinin verilmesi ve konkordatonun tasdik edilebilmesi için borçlunun dürüst olması koşulu, 4949 sayılı Kanunla mülga konkordato hükümlerinden çıkartılmıştır. 7101 sayılı Kanun’la konkordatoda hukukunda yapılan değişiklerde de dürüstlük koşulu mühlet kararları ve konkordatonun tasdiki için gerekli bir koşul olarak düzenlenmemiştir. Yeni konkordato hükümlerinde de dürüstlük her ne kadar açıkça bir koşul olarak öngörülmemişse de dürüstlük kuralının konkordatoda tamamen bertaraf edildiğini kabul etmek mümkün değildir. Özellikle geçici mühlet talebinden sonra borçlunun konkordatonun tasdiki amacıyla dürüstlük kuralına aykırı eylem ve işlemlerine sonuç bağlamak zorunludur. Örneğin konkordatonun kabul edilebilmesi için muvazaalı alacaklılar yaratılması, borçların kabartılması, bazı alacaklılara projede öngörülenden farklı ödeme taahhütlerinde bulunulması, borçlunun dürüstlük kuralına aykırı eylem ve işleri olarak kabul edilebilir. İşte borçlunun bu gibi dürüstlük kuralına aykırı eylem ve işlemleri, mühlet kararının kaldırılması sonucu doğurabileceği gibi konkordatonun tasdik edilmesine mâni olabilecek, nihayetinde tasdik edilmiş konkordatonun feshine sebebiyet verebilecektir. (Kale, Serdar, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 5, 2018 s. 265) İİK’nun 292.maddesinde; “İflâsa tabi borçlu bakımından, kesin mühletin verilmesinden sonra aşağıdaki durumların gerçekleşmesi hâlinde komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine ve borçlunun iflâsına resen karar verir: a) Borçlunun malvarlığının korunması için iflâsın açılması gerekiyorsa. b) Konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa. c) Borçlu, 297 nci maddeye aykırı davranır veya komiserin talimatlarına uymazsa ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği anlaşılıyorsa. d) Borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif, konkordato talebinden feragat ederse. İflâsa tabi olmayan borçlu bakımından ise birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerindeki hâllerin kesin mühletin verilmesinden sonra gerçekleşmesi durumunda, komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine resen karar verir.”, İİK’nun 297.maddesinde; “Borçlu, komiserin nezareti altında işlerine devam edebilir. Şu kadar ki, mühlet kararı verirken veya mühlet içinde mahkeme, bazı işlemlerin geçerli olarak ancak komiserin izni ile yapılmasına veya borçlunun yerine komiserin işletmenin faaliyetini devam ettirmesine karar verebilir. Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemez, takyit edemez ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz. Aksi hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin ve alacaklılar kurulunun görüşünü almak zorundadır. Borçlu bu hükme yahut komiserin ihtarlarına aykırı davranırsa mahkeme, borçlunun malları üzerindeki tasarruf yetkisini kaldırabilir veya 292 nci madde çerçevesinde karar verir. Birinci ve üçüncü fıkra kapsamında alınan kararlar 288 inci madde uyarınca ilân edilir ve ilgili yerlere bildirilir.” hükümleri yer almaktadır. Kesin mühlet içinde konkordato talebinin reddi ile iflâsın açılması hallerinden biri borçlunun İİK’nun 297. maddesine aykırı davranması ve komiserin talimatlarına uymaması ya da borçlunun alacaklılarını zarara uğratmak amacıyla hareket ettiğinin anlaşılmasıdır (İİK 292/1.c). 7101 sayılı Kanun’la konkordatoda hukukunda yapılan değişiklerde dürüstlük koşulu mühlet kararları ve konkordatonun tasdiki için gerekli bir koşul olarak açıkça düzenlenmemiş ise de; İİK’nun 292/1.c bendine sonradan eklenen “ya da borçlunun alacaklıları zarara uğratma amacıyla hareket ettiği anlaşılıyorsa” ibaresi ile kötü niyetli olarak mühlet talebinde bulunan borçlunun iflasına karar verilmesi düzenlenmiştir. Borçlunun konkordato talebinde bulunmasındaki asıl amacı borçlarından kurtulmak değil alacaklılarını zarara uğratmaksa borçlunun kötü niyetli olduğu kabul edilerek iflasına karar verilir. Yine İİK’nun 308/f bendinde “Her alacaklı, kötü niyetle sakatlanmış konkordatonun feshini tasdik kararını vermiş olan mahkemeden isteyebilir.” hükmü ile de borçlunun dürüst olması gerektiğine işaret edilmiştir. İİK’nun 297.maddesine göre konkordato talep eden borçlu, komiserin nezareti altında faaliyetlerine devam edebilir. Borçlu hakkında mühlet kararı verildikten sonra borçlunun faaliyetlerine devam edebilmesinin sınırının açık bir biçimde çizilmesi gerekir. Yine İİK’nun 297.maddesinde borçlunun bazı tasarrufları yapması ise yasal olarak engellenmiştir. Komiserler tarafından verilen kararlar ve mahkemeye sunulan görüş ve raporlar da borçlunun konkordato sürecini başarıyla tamamlayarak faaliyetine devam etmesi amacına ve alacaklıların menfaatlerine uygun olmalıdır. Bazı işlemlerin yapılabilmesi için komiserlerin verdiği izin yeterli değildir. Böyle işlemlerin yapılabilmesi için izni mahkeme vermelidir. Örneğin, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, sözleşmenin tapu sicilinde mülkiyet değişikliği yaratabileceği sebebiyle sadece komiser onayıyla yapılamamaktadır. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin yapılmasına ilişkin izin ancak mahkeme tarafından verilebilir (İİK m. 297/2). Borçlunun mühlet kararından sonra özellikle taşınmazlarını ve sicile kayıtlı taşınırlarını (örneğin, taşıtlar) üçüncü bir kişiye devretmesi yasaktır. Borçlunun bu yasağı aşması güçtür. Çünkü, mahkeme geçici mühlet kararıyla birlikte borçlunun adına kayıtlı tüm taşınır ve taşınmazları hakkında devri önleyici mahiyette ihtiyati tedbir kararı vermektedir. Bu ihtiyati tedbir kararı da ilgili sicillere şerh edilmektedir. Borçlu böyle bir durumda istese de bir malını devredemez. Borçlu hakkında mühlet kararı ve malları hakkında ihtiyati tedbir kararı verildikten sonra, bu karar ilgili sicil veya tescil müdürlüğüne ulaşmadan önce borçlunun böyle bir tasarrufta bulunması ise mümkündür. Böyle bir tasarrufun yapılması hâlindeyse, tasarrufa konu mal ile ilgili sicil ya da tescil müdürlüğünün yapılan tasarruftan mahkemeyi haberdar etmesi gerekir. Yapılan böyle bir tasarruf gerek İİK m. 292/1-c anlamında borçlunun alacaklılarını zarara uğratma amacıyla hareket etmesi gerekse de İİK m. 177 anlamında borçlunun alacaklılarının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunması veya bu işlemleri yapmaya teşebbüs etmesi kabul edilip, aynı zamanda doğrudan iflâs sebebi teşkil eder. Mahkemenin, mühleti kaldırarak eğer borçlu iflâsa tabi borçlulardan ise borçlunun iflâsına karar vermesi gerekir (Eroğlu, Orhan, İflâs Dışı Adi Konkordato Mühleti İçerisinde Borçlunun İflâsına Karar Verilebilecek Durumlar, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.27, S.3, 2019, s.799). Komiser heyetinin 14/01/2021 tarihli son raporunda; mali tablo verilerinin komiser heyetine iletilme sürecinde yaşanılan aksaklıkların düzeltilmesi için gerek yazılı gerekse sözlü olarak davacı şirket yetkililerine ve mali müşavire telefon ve e-posta ortamında ihtaratların yapıldığı, daha önce sunulan raporda da bu hususun ifade edildiği ancak aksamaların sürekli olarak devam ettiği, davacı şirketin taşınmaz satış sözleşmesine konu ödemeleri ve bakiye borcu verilen sipariş avansları hesabında izlendiği, … Ltd. Şti. tarafından, taşınmaz satış sözleşmesine konu 3 adet çek ve 9 adet senetten kaynaklanan toplam 2.170.000,00 TL alacağı bulunduğundan bahisle alacak bildiriminde bulunduğu, davacı şirketin toplam borç miktarı 34.264.895,12 TL olup tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmaz nedeniyle oluşan borç miktarının ise toplam borç miktarının %12’sine tekabül ettiği ancak satış bedelinin bir kısmı ödendiğinden geçici mühlet tarihi itibariyle ise %6’sını oluşturduğu, tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmazların davacı şirketin maddi duran varlık hesabında kayıtlı olmadığı için izlenemediği, bu konuyla ilgili yapılan toplantı ve görüşmelerde ise komiser heyetinin bu taşınmazlar yönünden bilgilendirilmediği, komiser heyetinin taşınmazlara ilişkin davacı şirketin satış için izin talebinde bulunması üzerine 15/10/2020 sonrasında haberdar olduğu, davacı şirkete ait ticari defterlerinin tasdik işlemlerinin yapıldığı, tapu iptal ve tescil davasına konu taşınmazlar dışında komiser heyetine bildirilen başkaca bir varlık olmadığı, tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmazların toplam alım bedelinin 4.425.000,00 TL olup çek ve senetlerle ödenmesinin kararlaştırıldığı, herbir taşınmaz üzerinde 5.500.000,00TL ipotek bulunduğu, 02/07/2019 tarihinde 2.100.000,00 TL ödendiği, davacı şirketin taşınmazlar nedeniyle 2.170.000,00 TL kayden borcu bulunduğu, davacı şirketin ana faaliyet konusu taşınmaz satımı olmadığı için taşınmaza ilişkin yapılan ödemelerin 259 verilen avanslar hesabında izlenmesi gerekirken 159 sipariş avansları hesabında izlendiği, davacı şirketin tek düzen hesap planına uygun olmayarak muhasebe ilkelerine aykırı olarak ve hatalı şekilde verilen siparişler hesabında bu kaydı muhasebeleştirdiği, tapu iptal ve tescil davasına konu olan dört adet taşınmazın satış bedelindeki miktar 4.425.000,00 TL olmasına rağmen satış faturaları toplamının 745.000,00 TL olarak düzenlendiği, bir başka ifadeyle satılan taşınmazların düşük değerle şirket kayıtlarına alındığı, bu durumun muhasebe usul ve esaslarıyla vergi mevzuatına aykırı olduğu, konkordato komiser heyeti olarak ilk toplantı tutanağında ve devamında şirket yetkililerine “kayıt dışı işlem yapılmaması tüm işlemlerin ve muhasebe kayıtlarının muteber belgeye dayanması, muhasebe kayıtlarının yasal süre içinde ticari defterlere işlenmesi veya e-deftere işlenmesi, hesapların ve işlemlerin açık, net ve anlaşılır olması, karar defterinin düzenli tutulması, şirkete ilişkin her konuda komiser heyetine bilgi verilmesi, muhasebe servisinin düzenli olması, beyannamelerin süresi içinde verilmesi ve diğer tüm yasal süreçlerin aksatılmadan yerine getirilmesinin gerektiği” yönündeki açık talimatlara rağmen mevcut durumun talimatlara aykırılık teşkil ettiği, davacı borçlu şirketin mahkeme izni olmadıkça taşınmazları elinden çıkaramayacağının İİK m.297 hükmü gereği açıkça düzenlendiği halde davacı şirketin kendisine karşı açılan tapu iptal ve tescil davasını henüz davanın başında kabul ederek taşınmazın mülkiyetini eski satıcıya yani 3.kişiye geçirmeye, ancak mahkemenin izniyle yapabileceği devri bu kez açılan davayı kabul ederek yapmaya çalıştığı, taşınmazların alımı sırasında … AŞ’den kullanılan krediler nedeniyle taşınmazlar ipotekli olup ayrıca sözleşme kapsamında ödediği bedellerin geri ödemesinin nasıl olacağının cevabının komiser heyetince bilinmediği, rutin olarak yapılan tüm toplantılar esnasında taşınmaz satışına ilişkin genel ve farazi görüşmelerde de dikkate alındığında taşınmaz satışına ilişkin yasal prosedür izah edilmesine rağme borçlu şirket temsilcilerin tapu iptal ve tescile konu davadaki kabul beyanlarının iyi niyetli olmadığı, mahkeme izni ile tapuda satış yapılmayarak davanın kabul edilmesinin ayrıca İİK 277vd maddeleri uyarınca ileride açılabilecek iptal davasıyla karşılaşma ihtimalini bertaraf etme düşüncesi içerisinde olduklarını akla getirdiği, bu derece önemli bir konuda komiser heyeti bilgilendirilmeden, görüşü alınmadan hareket edilmesi karşısında davacı borçlu şirketin konkordato müessesinin kendisine sağladığı koruyucu imkanlardan istifade etmesinin isabetli olmadığı, tapu iptal tescil davasına konu taşınmazların satış sözleşmesinin 27/11/2018 tarihinde yapıldığı, tapu devrinin ise 01/07/2019 tarihinde gerçekleştiği, davacı şirket lehine 29/08/2019 tarihinde geçici mühlet kararı verildiği ancak bu taşınmazların deftere kayıt işlemlerinin 2020 yılı Eylül ayı gerçekleşmiş olduğu, şirket temsilcilerinin süreç içerisinde muhasebesel ve mali açıdan yükümlülüklerini yerine getirirken hata yaptıkları, bilgi vermekten kaçındıkları, hatta haber vermek bir tarafa çoğu zaman komiser heyetinin sorduğu soruları cevaplamakta dahi terahi içinde hareket ettikleri, alacaklıları zarara uğratma kastı ile hareketleri açıkça söylenemese dahi en azından İİK 297 hükmüne aykırı davrandıkları, davacı şirketin 30/11/2020 tarihli kaydi verilere göre özvarlığı (+) 6.204.660,24 TL, aynı tarihli rayiç değerlere göre özvarlığı (+) 6.693.795,65 TL ile borca batık durumda olmadığı, brüt satışlar beklenenden % 16 düşük ise de ciddi bir olumsuzluk görülmediği, hedeflediği kara ulaşamadığı, halihazırda davacı şirketin faaliyetlerine devam ettiği, çalışma kabiliyetini kaybetmediğini, elinde kayda değer menkul ve gayrimenkul olduğu ifade edilmiştir. … Ltd. Şti. ile konkordato talep eden davacı şirket arasında 27/11/2018 tarihli adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesi imzalamıştır. Sözleşme İstanbul ili, … Mah. … Mevkii … ada, … parselde inşa edilmekte olan …, …, … ve … no’lu dükkanların natamam inşaat halinde satışına ilişkin düzenlenmiştir. Satış bedeli 4.425.000,00 TL olarak belirlenmiş, bu bedelden 141.000,00 TL’si müşteri çeki ile 14.000,00 TL satıcı borcuna karşılık toplam 155.00,00 TL’nin nakden ve defaten sözleşme anında ödeneceği, 01/07/2019 tarihinde nakden ve defaten 2.100.000,00 TL ödeneceği ve bu ödemenin yapıldığı tarihte alıcı adına tapu devirlerinin gerçekleştirileceği, bakiye 2.170.000,00 TL’nin ise sözleşmede belirtilen 3 adet çek ve 9 adet senet ile 31/08/2019-31/07/2021 tarihleri arasında ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşme uyarınca 01/07/2019 tarihinde 2.100.000,00 TL ödenmesi akabinde taşınmazlar davacı adına tescil edilmiştir. … Ltd. Şti. tarafından, taşınmaz satış sözleşmesine konu 2.170.000,00 TL borcun ödenmediğinden bahisle davacı şirket aleyhine 05/08/2020 tarihinde İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/410 E. sırasına kayıtlı tapu iptal ve tescil istemli dava açılmıştır. Bahse konu taşınmazların konkordato başvurusu öncesinde davacı şirket adına kaydedilmesine rağmen şirket kayıtlarında gösterilmediği, taşınmazlara ilişkin komiser heyetine bilgi verilmediği, sözleşme konusu bedelin ödenmediğinden bahisle taşınmazları satan … Ltd. Şti. tarafından tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davada borçlu şirketin gerek mahkemeyi gerekse komiser heyetini bilgilendirmeksizin davayı kabul ettiği yönünde beyan sunduğu, bu hususun tapu iptal ve tescil davasının da konkordato davasına bakan mahkemede görülüyor olması nedeniyle re’sen fark edildiği ve bunun üzerine oluşturulan ara kararla komiser heyetinden bilgi ve rapor talep edildiği, komiser heyetince yukarıda özetlendiği şekilde raporun ibraz edildiği, taşınmazlara ilişkin bilgi verilmemesi, davanın kabul edilmesi yanında davacı şirketin muhasebe kayıtlarının da usulüne uygun olarak tutulmadığı, komiser heyetine bilgi ve belgelerin zamanında ulaştırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı şirketin İİK’nun 297.maddesi hükmüne aykırı davrandığı ve İİK’nun 292/c maddesinde yer alan koşulun oluştuğu açık olup konkordato talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. İİK’nun 292.maddesinde a, b, c, d bentlerinde yer alan şartlardan birinin gerçekleşmesi halinde mahkemece re’sen borçlunun iflasına karar verileceği düzenlenmiştir. Borca batıklık ise bu dört bentten sadece biridir. Yani fıkranın ilk üç bendindeki hallerin varlığı saptandığında iflasın açılması için ayrıca şirketin borca batık olması öngörülmemiştir. Bu kapsamda konkordato tasdik talebinin reddine karar veren mahkemenin, şartları mevcut ise yani İİK’nun 292.maddesinde yer alan koşullardan biri gerçekleşmiş ise re’sen iflas kararı vermesi gerekirken, iflas kararı verilmemesi hatalıdır. İİK 292/son maddesinde “Mahkeme, bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder; diğer alacaklıları ise gerekli görürse davet eder.” hükmü yer almaktadır. İİK 292. maddesi uyarınca karar verilmeden önce, davacı şirket yetkilisine tebligat çıkartılarak, duruşmada dinlenilmesi yasal zorunluluktur. Somut dosyada, şirket yetkilisinin mahkemeye çağrılarak dinlenmediği de anlaşılmakla açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 355.maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/525 E. 2021/97 K. Sayılı ve 12/02/2021 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan 162,10 istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 59,30 istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin davanın mahiyeti gereği davacı üzerinde bırakılmasına, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 24/11/2021