Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2021/1921 E. 2022/1062 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1921
KARAR NO: 2022/1062
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/170
KARAR NO: 2021/270
DAVA TARİHİ: 18/07/2019
KARAR TARİHİ: 21/04/2021
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 05/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Avusturya Cumhuriyeti Innsbruck Eyalet Mahkemesince davalı …’nın iflasının açılmasına karar verildiğini, davacı müvekkil …’in de ilgili mahkeme tarafından iflas masası yöneticisi olarak görevlendirildiğini, müvekkilinin ilgili mahkeme kararı uyarınca görevini yapabilmesi için Innsbruck Eyalet mahkemesi kararının Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri tarafından tenfiz edilmesi gerektiğini, bu sayede müvekkilinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde gerekli işlemleri yerine getirebileceğini, müvekkilinin iflas masası yöneticisi olması nedeniyle tenfizde hukuki yararının olduğunu ve tenfiz kararı için bütün usuli şartların sağlandığını beyanla, Avusturya Cumhuriyeti Innsbruck Eyalet Mahkemesinin iflas kararının tenfizine hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava İnssburck Eyalet Mahkemesi tarafından verilen iflas kararının tenfizi talebidir. Bilindiği üzere, tenfiz kararının verilmesi ile yabancı devlet mahkemesinde verilen ilam niteliğindeki kararların etkileri Türk hukukuna taşınacaktır. Bu kararın Türk hukukunda etki doğurması için usulüne uygun olarak tenfiz edilmesi gereklidir. Öncelikle belirtilmelidir ki, yabancı mahkeme tarafından verilmiş bulunan iflâs kararı, Türkiye’de tenfiz edilirken, belirlenen şartlar gerçekleşmiş olmalıdır. İflâs müessesesi, özellik arz eden bir işlemler birliği olduğuna göre tenfiz kararının alınması sonrasında iflâs kararının uygulanması hakkında işlemler sona ermemektedir. Tenfiz kararı sonrası, İİK’nda belirtilen iflâs usul kuralları uygulanacaktır. Buna göre iflâs masasının oluşturulması, iflâs idaresinin seçilmesi gibi iflâs usul hukuku müesseseleri devreye girecektir ve buna göre Tenfiz kararı verebilmek için kararın türk hukuk sistemine aykırı olmaması gerekir. İflas kararı İİK 43. Maddesi gereğince TTK hükümlerine göre ancak tacir kişiler hakkında verilebileceğinden ve davalının tacir olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; tenfiz talebinin incelenmesindeki esas unsur verilen kararın, kararın verildiği ülkedeki hukuk kurallarına uygun olarak teşekkül edilip edilmediğinin incelenmesi olduğunu, Mahkemece, davalının tacir sıfatını haiz olup olmadığı hakkında Adana Ticaret Sicil Müdürlüğü ve Adana Seyhan Vergi Dairesi’ne müzekkere yazılarak gelen cevap yazılarında davalının Adana Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde ve Adana Seyhan Vergi Dairesi’nde kaydının bulunmadığı görülmüş ise de davalı hakkında sadece iki kuruma yazı yazılarak tacirlik sıfatını haiz olup olmadığının araştırılması yoluna gidilmesi yetersiz olup İstanbul ya da Ankara gibi illerde de ticari işletme ortaklık kaydı veya vergi dairesi bildirimi bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini, İİK 43.maddesinde ticareti terk edenlerin de bu madde hükmüne göre iflasa tabi kişiler arasında sayıldığını ve davalının ise Avusturya Cumhuriyeti’nde ticareti terk etmiş olduğunu, iflas ve tacir kavramları evrensel olup gerek Türk Hukukunda, gerekse uluslararası hukukta en yaygın ve genel kabul gören iflas nedeninin borçlunun yapmış olduğu özel hukuk muameleleri nedeniyle borçlarını ödemeyecek durumda olması olarak ifade edildiğini, yabancı bir mahkemeden iflas kararı almış alacaklıların, söz konusu iflas kararını borçlunun Türkiye’deki mal ve hakları bakımından da geçerli hale getirmek istemelerinin doğal olduğunu ve İİK 184 maddesinin; “müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun” diyerek evrensel bir yaklaşım sergilediğini, bu nedenlerle Avusturya Cumhuriyeti Innsbruck Eyalet Mahkemesi’nce verilen iflas kararının tanınması ve tenfizinde hiçbir tereddüt bulunmadığını beyan ederek İlk Derece Mahkemesi’nce yetersiz inceleme neticesinde verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, davalı hakkında verilen iflasa ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, yabancı mahkeme kararının tenfizi şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, m. 50). Kesinleşmiş karara ilişkin tenfizin şartları ise 5718 sayılı MÖHUK’un 54. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince; kararın verildiği devlet ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklılık bulunması, kararın münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması, kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması, o yer kanunları uyarınca kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması gerekir. MÖHUK 51.maddesinde; “(1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının tanınması, MÖHUK’un 58/1. maddesinin yollamasıyla, aynı Yasa’nın 51/1. maddesi uyarınca asliye mahkemesinin görevinde ise de somut olayda istem, iflasa ilişkin olduğundan görevli mahkeme İİK 154/son uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesidir. 6102 sayılı TTK’nun 12. maddesinde; “(1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. (2) Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. (3) Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 14/02/2014 tarihli 2013/8371 E. 2014/1048 K. sayılı ilamında; “…İcra ve İflas Kanunu’nun 43 üncü maddesine göre ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir sayılan ya da tacirler hakkındaki hükümlere tâbi olanlar ile tacir olmadıkları halde, özel yasalara göre iflasa tâbi tutulan kimselerin iflasına karar verilebilir; bu husus Türk kamu düzeni ile ilgilidir. İstemci tacir olmayıp, hakkında Almanya’da verilen iflas kararının tanınması talebinin reddine karar verilmek gerekirken, hatalı değerlendirme ve yürürlükte bulunmayan bir Yasa’dan bahisle tanıma ve tenfiz kararı verilmesi doğru olmamıştır…” denilerek, gerçek kişi yönünden yabancı mahkeme tarafından verilen iflas kararının tanınması için, kişinin TTK hükümlerine göre tacir olması yada özel kanunlara göre iflasa tabi olmasının kamu düzenine ilişkin olduğuna işaret edilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 02/06/2016 tarihli 2015/8943 E. 2016/3400 K. sayılı ilamında; “…Türk Hukukunda kural olarak yalnız tacirlerin iflasına karar verilebilir. Kimlerin tacir sayılabileceği dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 12., 14., 16. ve 17. (6762 sayılı TTK’nın 14., 16., 18. ve 19.) maddelerinde sayılmıştır. Sermaye şirketlerinin ortakları ve yöneticileri sadece bu sıfatları nedeniyle iflasa tabi tutulamazlar. Bu kişilerin ayrıca tacir olması halinde iflası istenebilir. İflas davasına bakan ticaret mahkemesi, borçlunun iflasa tabi kişilerden olup olmadığını kendiliğinden araştırmak zorundadır. (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara, 2013 sh.1100). (19. HD. 07.11.2006 tarih ve 8508 E., 11660 K., 22.09.2005 tarih ve 7382 E., 8994 K. Dairemizin 04.02.2013 tarih ve 2012/6644 E., 2013/516 K. sayılı ilamları) Davalının gerçek kişi olarak sicilde kaydının bulunmadığı Ticaret Sicil Müdürlüğü ve tacir olarak vergi mükellefiyet kaydının bulunmadığı Vergi Dairesi Müdürlüğü cevabi yazılarından anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalının tacir olup olmadığı hususunda anılan kurumlar nezdinde yapılan araştırmadan başkaca bir araştırma da yapılmamıştır. Bu durumda, mahkemece, İstanbul ve Antalya ilindeki Ticaret ve Sanayi Odalarından, TOBB’dan, meslek odalarından, borsadan, davalının bir ticari işletmeyi kendi adına işletip işletmediği sorularak ve gerekirse İstanbul ile Antalya ilinde zabıta marifetiyle bu hususta araştırma yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verimesi doğru olmamıştır.” denilerek, iflası istenen kişinin tacir olup olmadığı yönünde ayrıntılı araştırma yapılması gerektiği ifade edilmiştir. İİK’nun 154/3 maddesinde ise “Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır.Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu nedenle davacının gerçek kişi tacir olup olmadığının öncelikle tespit edilmesi tacir değil ise talebin bu nedenle reddi gerekmektedir. Tacir olduğunun tespit halinde ise öncelikle İİK 154.maddesinin değerlendirilmesi gerekecek olup, bu madde hükmü uyarınca yetki hususu MÖHUK’un 54.maddesinde yer alan münhasır yetki kavramı da dikkate alınarak incelenmelidir. Yapılan açıklamalar uyarınca somut dosya değerlendirildiğinde; mahkemece, davalının tacir olup olmadığı Adana Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde ve Adana Seyhan Vergi Dairesi’nden araştırılmış ise de emsal ilamda da ifade edildiği gibi yapılan araştırma tacir olmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Davalının iflasa tabi şahıslardan olup olmadığı hususunda davacı taraftan delilleri sorularak, ilgili Ticaret ve Sanayi Odalarından, TOBB’dan, meslek odalarından, borsadan, davalının bir ticari işletmeyi kendi adına işletip işletmediği, tacir sıfatıyla vergi mükellefiyetinin bulunup bulunmadığı araştırılarak ve gerekirse zabıta marifetiyle bu hususta araştırma ve inceleme yaptırılarak varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken eksik inceleme neticesinde hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 18/06/014 tarih 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile değişik 5. maddesinde ”…Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk Lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın; İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara, şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır…” hükmü düzenlenmiştir. Eldeki dava, iflas kararının tenfizi istemine ilişkin olduğuna göre davanın heyet halinde görülüp karara bağlanması gerekirken, tek hakimle hüküm tesisi cihetine gidilmesi de hatalıdır. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/170 E. 2021/270 K. Sayılı 21/04/2021 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/10/2022