Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1671
KARAR NO: 2021/1387
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/191 Esas
KARAR NO: 2021/105 Karar
KARAR TARİHİ: 04/02/2021
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/12/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı … Kooperatifi ile davalı … Ltd Şti. arasında 06.05.2015 tarihinde “Tüm Teknik Hizmetlerle İlgili Müelliftik, Müşavirlik Hizmetleri Ön Sözleşmesi” tanzim edildiğini, bu sözleşme kapsamında davalı tarafından ön sözleşme konusu işlere dair çalışmalar başlatılacağım davalı yanın taahhüt ettiğini. davalının yasa ve ön sözleşme metni doğrultusunda iade yükümünde bulunduğu ödemeleri iadeden kaçınmakta olduğunu, haksız surette uhdesinde tutmaya devam ettiğini. Kooperatife vermiş olduğu yazılan ile kendisine 360.000,00 TL. avans ödemesi yapıldığını. Davalıya yazılı olarak bildirimde bulunularak, sözleşme kapsamında yapılan İşlerin kooperatife ibrazının talep edildiğini, taleplerinin gereği yerine getirilmediğini, davalı tarafın kooperatifi yanıltmak suretiyle haksız kazanç içine girmiş olması, bu hususun sabit olması nedeniyle sözleşmenin kooperatifçe fesh edildiğini. Kooperatifçe davalı tarafa ödenen Toplam 402.000,00 TL.’ııın kooperatife iadesi ihbar ve ihtar edildiği, zararlanın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik 150.000,00 TL. alacaklarının ödeme tarihleri itibariyle işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı kooperatif ile davalı şirketin 06.05.2015 tarihinde “… Kooperatifi ortaklarının ferdileşme sürecinin bitimi ile sonlanacak müellif sorumluluğunda gerçekleşecek tüm hizmetlerin yer alacağı Ana Sözleşme yürürlüğe girene kadar bu hizmetlere zemin hazırlayacak tüm çalışmaların kesintisiz devamı ve ana hizmetlerin yapılacağı tüm zeminlerin hazırlanması için “Müellif, Müşavirlik Ön Sözleşmesi” imzaladıklarım. Davacı kooperatifin 26.04.2015 tarihli Genel Kurul Toplantısında davalı şirket ve şirket yetkilisi olan Mimar …’a proje müellifi olarak çalışma ve hizmet sözleşmesi yapma yetkisi verildiğini. dolaysıyla Genel Kurul’un almış olduğu bu kararın ancak Genel Kurul karan ile sonlandırılabilineceğini. 10.06.2016 tarihli Üsküdar … Noterliği’nin … yevmiye no’ lu ihtarnamesi ile Genel Kurul dahi yapmamış bir Yönetim Kurulu’ nun vereceği bir kararla tek taraflı olarak sözleşmenin feshinin mümkün olmadığını belirterek, kötü niyetli haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”Dava, hukuki niteliği itibari ile mali müşavirlik hizmetleri sözleşmesinden kaynaklı alacak davasından ibaret olduğu görüldü. Dosya kapsamında yapılan incelemede,uyuşmazlığın kooperatif ve üyesi arasındaki ilişkiden kaynaklanmadığı, Yine davacı … kooperatifinin de tacir niteliği taşımadığı, buna göre davanın 6102 Sayılı TTK’nın madde 4/1 kapsamındaki nispi ticari dava da olmadığı, uyuşmazlığın taraflar arasındaki mali müşavirlik hizmetleri sözleşmesinden kaynaklandığından görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu dikkate alınarak HMK’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan davanın usulden reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Kooperatifin taraf olduğu tüm davalarda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu, nitekim 1163 sayılı kanunun 99. maddesinde de bu hususun belirtildiği bu nedenle görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olması nazara alınarak verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde davacı kooperatif ile davalı şirket arasında 06.05.2015 tarihli ” tüm teknik hizmetlerle ilgili müelliflik müşavirlik ön sözleşmesi ” düzenlendiği, davalının önsözleşme konusu herhangi bir hizmeti ortaya koymadığı ancak buna rağmen avans mahiyetinde aldığı ödemelerde iadeden kaçındığı, taraflar arasındaki ön sözleşmenin ana sözleşmenin imzalanması önşartına bağlandığı, ancak bu şartın gerçekleşmediği, Davalının ön sözleşme uyarınca iade yükümlülüğünde bulunduğu ödemeleri iade eden kaçındığı haksız olarak uhdesinde bulunulduğu belirtilerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000 TL alacağın ödeme tarihi itibariyle işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep edilmiştir. Tüm teknik hizmetlerle ilgili müelliflik müşavirlik ön sözleşmesi ‘nde sözleşmenin amacının kooperatif ortaklarının ferdileşme sürecinin bitimi ile sonlanacak müellif sorumluluğunda gerçekleşecek tüm hizmetlerinin yer alacağı ana sözleşme yürürlüğe girene kadar bu hizmetlere zemin hazırlayacak tüm çalışmaların kesintisiz devamı, ana hizmetlerinin yapılacağı tüm zeminlerin hazırlanmasına ilişkin olduğu, hizmetlerin tarifi kısmında proje hizmetleri, harita mühendisliği hizmetleri, müşavirlik hizmetlerinin belirtildiği ve iş bu ön sözleşmenin genel kurdan alınmış bulunan yetki çerçevesinde yapılacak olan ana hizmet sözleşmesi yürürlüğe girene kadar geçerli olduğu belirtilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; iş bu davanın TTK 4. Maddesinde sayılan ve tarif edilen nitelikte mutlak ve nispi ticari dava olmadığı, uyuşmazlığın Kooperatifler kanunundan kaynaklanan bir uyuşmazlık olmadığı, belirtilerek HMK 115 maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna dair karar verilmiş ve işbu karara yönelik davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.11.2011 tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Ticaret mahkemelerinin görevi TTK’nın 5. maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1. bendinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir. Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup, ticari davalar kendi aralarında mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar için tarafların sıfatlarına ve dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmazken, nispi ticari davalarda dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığı kriter olarak kabul edilmiştir. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın sırf dava konusunun TTK’da düzenlenmesi nedeniyle ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde kooperatifin tanımı yapılmış ve tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek kişilerle kamu tüzel kişileri tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar olarak tanımlanmıştır. Esasen 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesindeki tanımda, 21.04.2004 tarihinde 5146 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce kooperatif hakkında “teşekkül” ibaresi kullanılmışken anılan Yasa ile “ortaklık” kavramı getirilmiş ve değişiklik gerekçesinde de, kooperatiflerin nitelikleri hukuki bakımdan tartışma konusu olduğundan “teşekkül” kavramı yerine “ortaklık” kavramı kullanılarak kooperatiflerin gerçek kimliklerini kazanmalarının sağlanması olduğu belirtilmiştir. Yürürlükten kalkan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/1. maddesinde olduğu gibi 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde de bütün ticari şirketler tacir olarak sayılmış, İkinci Kitabın “Ticari Şirketler” i düzenleyen Birinci kısımda yer alan 124/1. maddesinde de 136. maddesi hükmü aynen tekrar edilerek ticari şirketlerin kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yeni Türk Ticaret Kanunu bakımından da ticaret şirketleri arasında sayılan kooperatiflerle ilgili ana düzenleme şüphesiz ki 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’dur. Bu Kanunun 3. maddesinde kooperatif ve şubelerinin ticaret siciline tescil olunacağı, 7. maddesinde kooperatifin ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanacağı, 98. maddesinde de bu Kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda TTK’daki anonim şirketlere ait hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme nedeniyle TTK’nın özellikle anonim şirketlere ilişkin hükümleri ile 1163 sayılı Kanuna aykırı olmayan birleşme, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin hükümlerinin kooperatiflere uygulanacağı ve kooperatiflerin de defter tutmak zorunda olduğu açıktır. Ayrıca 99. maddesinde tarafı olduğu hukuk davalarının ticari dava sayılacağı düzenlendiği gibi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesindeki düzenleme uyarınca kooperatiflerin iflasa tabi oldukları da gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatiflerin ticaret şirketi ve tacir olduğu açıkça görülmektedir. Bu açık kanun hükümleri karşısında ticaret siciline tescili zorunlu olan, ancak bu şekilde tüzel kişilik kazanabilen, ticari defterler tutan, ortaklarının sermaye koyma borcu bulunan, şirketler ile birlikte düzenleme yapılıp birleşme, bölünme ve tür değiştirme şartları düzenlenen ve iflasa tabi olan kooperatifin ticaret şirketi ve tacir sayılmaması mümkün değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, kooperatifler tek amacı kâr elde etmek olmamakla birlikte, ortaklarının ekonomik menfaatlerini geliştirmeyi amaçlayan ticari birer ortaklıktır. Kooperatiflerin kârlılık ilkesini büsbütün bir kenara bıraktıkları da söylenemez, aksi takdirde varlıklarını sürdürmeleri beklenemez. Kâr elde edilip bunun ortakları arasında paylaşılıp paylaşılmadığı, diğer bir deyişle ne şekilde tasarruf edildiği kooperatifin amacının ekonomik olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Kooperatif şirketinin TTK’nın 124. maddesinde şahıs ve sermaye şirketleri arasında gösterilmemiş olması da kanunun açık lafzı karşısında kooperatifin ticaret şirketinin sayılmasına engel değildir. Kooperatif şirketler bütün ticaret kanunlarında adı geçen ticari ortaklıklardan biri olduğu gibi 865 sayılı Ticaret Kanunu döneminde verilen 07.11.1945 gün ve 1944/8 E., 1945/14 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında da kooperatif şirketleri, ortaklarının sıfatı ve işlemlerinin niteliği ne olursa olsun ticaret şirketi kabul edilmiştir. O dönemde yapı kooperatiflerinin tacir sayılıp sayılmayacağı konusunda farklı yargı kararlarının ortaya çıkması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmiş ve “Ticaret Kanunu’nda, mutlak surette tacir addolunacağı ve ticaret şirketleri nevinden olduğu tasrih olunan ve ticaret şirketlerinin bütün mümeyyiz vasıflarını haiz bulunan kooperatif şirketlerini, muameleleri bakımından medeni veya ticari diye ayırt etmeye kanun hükümleri müsait olmadığından, bu şirketleri, ortaklarının sıfatı ve muamelelerinin vasfı ne olursa olsun sadece ortaklığın hukuki şekline göre ticari şirketlerden madut olduğuna ve şirket azası arasında çıkan davanın Ticaret mahkemelerinde görülmesi gerekli bulunduğuna” karar verilmiştir. Nitekim Yargıtay Hukuk genel Kurulu 2017/19-1658 Esas 2017/1464 Karar 29.11.2017 tarihli ilamında da kooperatiflerin tacir sıfatına haiz olduğu ve 07.11.1945 gün,1944/8 E., 1945/14 k., sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Genel kurulu kararında kooperatifin ”… ticari işletme işletip işletmediğinden bağımsız olarak (hukuki) şekli (kalıbı) dolayısıyla tacir…”(Kırca,İ.:Kooperatiflerin Tacir Niteliği Hakkında, Banka ve Ticaret Hukuk Dergisi , Haziran 2017,s.5-25)olduğu ifade edilmektedir. Somut olayda davacı kooperatifin ve davalı şirketin tacir olduğu anlaşılmakla açılan davaya bakma görevinin ticaret mahkemesine ait olduğunun kabul edilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.a.3 bendi gereğince kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun sair istinaf sebepler incelenmeksizin KABULÜ ile İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2017/191 Esas, 2021/105 Karar ve 04/02/2021 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.3 bendi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dairemizin kararı doğrultusunda işlem yapılması için dosyanın mahkemesine İADESİNE, 3-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.a.3 ve 362/1.g bendi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.29/12/2021