Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2021/1579 E. 2022/767 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1579
KARAR NO: 2022/767
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/67
KARAR NO: 2020/95
DAVA TARİHİ: 23/01/2020
KARAR TARİHİ: 27/01/2020
DAVA: Kooperatifin Dağılması İstemli
KARAR TARİHİ: 22/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacılar tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; … döneminde … Bankası tarafından verilen arsa sertifikaları ile Maliye Bakanlığına müracaat edilerek arsa verilmesi isteminde bulunulduğunu, kendilerine kooperatif kurulması halinde arsa verilebileceğinin söylenmesi üzerine davalı kooperatifin kurulduğunu buna rağmen arsa tahsisi edilmediği için kooperatifin faaliyette bulunmasının mümkün olmadığını, kooperatif kurulduğu tarihten beri genel kurul yapılamadığını, kooperatifin sadece sicil kaydının mevcut olduğunu, genel kurul yapılmaması nedeniyle İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/425 E. sayılı dosyasında ceza aldıklarını, kooperatif kağıt üzerinde kurulmuş olup kurulduğu tarihten itibaren herhangi bir faaliyeti, borcu ve alacağı bulunmadığını belirterek, 1163 sayılı yasanın 81.maddesi uyarınca kooperatifin dağılmasına yasa mahkemece re’sen gözetilecek başka sebeplerle sicilden silinerek ceza takibatına uğramalarının engellenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava 1163 sayılı yasanın 81 md. gereği kooperatifin dağılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu 81. maddesinde belirtildiği gibi, kooperatifin amacına ulaşma imkanının bulunmadığının ilgili Bakanlığın tespit etmesi ve bu Bakanlığın Ticaret Mahkemesinden alacağı kararla kooperatifin dağıldığının tespit edileceği belirtilmiştir. Bir başka deyişle kooperatifin amacına ulaşma imkanı kalmadığında dava açma ehliyeti ilgili Bakanlığa aittir. Davacının “amacına ulaşamama” nedenine dayalı kooperatifin dağıldığının tespiti davası açma konusunda aktif dava ehliyeti bulunmadığından HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince tespit isteminin usulden reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar yasal süre içerisinde sunmuş oldukları istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde ileri sürdükleri nedenleri tekrar ederek, kooperatifin hiçbir faaliyetinin olmadığını, üyelerinin kimlerden oluştuğunu bilmediklerini, kurulduğu tarihten itibaren genel kurul yapılmadığını, hiçbir yasal defteri bulunmadığını, sadece sicil kaydının mevcut olduğunu, genel kurul yapılmaması nedeniyle haklarında ceza davası açıldığını, haklarında ceza verildiğini, bu nedenlerle kooperatifin dağılmasına karar verilmesi gerektiği belirterek kararın kaldırılmasını talep etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, kooperatif ortağı tarafından açılan, ortak olunan kooperatifin 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81.maddesi uyarınca dağılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece aktif dava ehliyeti bulunmadığından HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince tespit isteminin usulden reddine karar verildiği için uyuşmazlığın çözümlenmesinde öncelikle taraf ehliyeti, dava ehliyeti, dava takip yetkisi ve sıfat kavramları üzerinde durulması gerekmektedir. Taraf ehliyeti hukuki ilişkinin sujesi olabilme ehliyetidir. 6100 sayılı HMK’nun 50. maddesinde “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde açıklanmıştır. Davada taraf ehliyetinden maksat bir davada davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyetidir. Bu kavram medeni hukuktaki hak ehliyetinin, medeni usul hukuku alanındaki uzantısını oluşturur (Tanrıver, S., Medeni Usul Hukuku, C.I, 2016, S.485). Kişinin taraf ehliyetinin bulunması, taraf olarak yer aldığı davasını yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir; kişinin dava ehliyetine de sahip olması gerekir (Erişir, E., Medeni Usul Hukukunda Taraf Ehliyeti, 2007, S.57). Dava ehliyeti ise bir kişinin bizzat yada tayin edeceği temsilcisi aracılığı ile dava açabilmesi, davayla ilgili usul işlemleri yapabilmesi ve kendisine karşı dava açılması halinde hakkını koruyucu beyanlarda bulunabilme yani savunma yapabilme ehliyeti olarak tanımlanabilir ve HMK’nun 51. maddesinde “Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre medeni hakları kullanma ehliyetine yani fiil ehliyetine sahip olanlar dava ehliyetine de sahiptirler. Dava takip yetkisi HMK’nun 53. maddesinde “Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir.” denilerek açıklanmıştır. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kimseler taraf ve dava ehliyetine sahip olsalar bile, kendileri adına ve kendilerine karşı açılan davayı yürütebilmeleri ve esası hakkında hüküm alabilmeleri için dava konusu edilen talep bakımından dava takip yetkisine de sahip olmaları gereklidir. Taraf ve dava ehliyeti tarafların kişilikleriyle ilgili olmasına rağmen dava takip yetkisi dava konusuna ilişkindir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, 2017, C.I, S.593). Sıfat ise davanın esasına yani maddi hukuka ilişkin bir kavram olup dava konusu talep bakımından kimin hak sahibi, kimin yükümlü olduğunu ifade eder. Davada davacı ve davalı olarak yer almakla taraf olarak gösterilenlerin maddi hukuk bakımından gerçekten bu niteliği taşıyıp taşımamaları tümüyle birbirinden farklı kavramlardır. Sıfat, tarafın bir özelliği olmadığı gibi usule ilişkin bir kavram da değildir. Aksine sıfat, davanın taraflarının ihtilaflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgilidir (Pekcanıtez Usul, S.607). Sıfat, nihai karar verildiğinde, davanın haklı veya haksız olduğunu ifade eder. Dava takip yetkisi ve sıfatın davadaki durumunu belirtmek bakımından, davanın yürütülmesi ve karara ulaşmasındaki sürecin dava takip yetkisini, bu sürecin sonunda maddi hukuka yönelik sonucun ise sıfatı karşıladığı söylenebilir (Pekcanıtez Usul, S.612). Mahkemece “kooperatifin amacına ulaşma imkanı kalmadığında dava açma ehliyeti ilgili Bakanlığa aittir. Davacının “amacına ulaşamama” nedenine dayalı kooperatifin dağıldığının tespiti davası açma konusunda aktif dava ehliyeti bulunmadığından HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince tespit isteminin usulden reddine” karar verilmiş ise de gerekçede açıklanan husus aktif dava ehliyeti değil, sıfat yani husumet ehliyetine ilişkindir. Sıfat yokluğu ise davanın usulden değil esastan reddini gerektirir. Bu nedenle mahkemenin verdiği usulden ret kararı hatalı olduğu gibi, açıklandığı üzere sıfatı yokluğundan verilecek karar usule ilişkin bir karar olmadığından, bu kararın dilekçeler aşaması tamamlanmadan, ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden verilmesi de usule aykırıdır. Dava dilekçesi ekinde ibraz edilen bir kısım sicil kayıtları incelenmiş, davacıların kooperatifin 1998 yılında ilan edilen genel kurul kararına göre yönetim kurulu üyesi seçildikleri anlaşılmıştır. Yine dava dilekçesi ekinde sunulan İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/425 E. sayılı dosyasında duruşma tutanağına göre, genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle davacılar hakkında açılan kamu davası neticesinde, mahkemece davacı yönetim kurulu üyelerinin 1163 sayılı yasanın Ek 2/2 maddesi uyarınca cezalandırılmalarına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Dava dilekçesi ekinde sunulan İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 21/06/2017 tarihli yazısında davalı kooperatifin son tescilini 29/12/1995 tarihinde yaptırdığı, kooperatifin tasfiyesine karar verildiği hususunun 29/12/1995 tarihinde tescil edildiği, tasfiyesinin sona erdiğine dair dosyaya intikal eden sicil kaydı bulunmadığı belirtilmiştir ve kooperatifin sicilden terkin edildiğine dair bir bilgi yer almamaktadır. Mahkemece dosyanın karara bağlanmasının ardından gerekçeli kararın tebliği aşamasında kooperatif sicil kaydı ile tasfiye memurlarının adreslerinin bildirilmesi için İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye verilen 30/07/2021 tarihli cevabi yazıda, davalı kooperatifin son tescilini 29/12/1995 tarihinde yaptırdığı, kooperatifin tasfiyesine karar verildiği hususunun 29/12/1995 tarihinde tescil edildiği, tasfiyesinin sona erdiğine dair dosyaya intikal eden sicil kaydı bulunmadığı belirtilmiş olup bu yazıda da kooperatifin sicilden terkin edildiğine dair bir bilgi yer almamaktadır. Sicil müdürlüğünün 09/08/2021 tarihli cevabi yazısında ise kooperatifin 29/12/1995 tarihinde tasfiyesine karar verildiği, 29/12/1995 tarihinde tescil edildiği, kooperatifin son tescilini 31/07/2013 tarihinde yaptırdığı, sicil kaydının 6102 sayılı TTK’nın geçici 7.maddesine göre 31/07/2013 tarihinde re’sen terkin edildiği belirtilmiştir. Bu durumda İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden gelen kayıtlar arasında çelişki olduğundan, kooperatifin halen sicilde kayıtlı olup olmadığı tespit edilememiştir. Yine davacılar hakkında İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/425 E. sayılı dosyasında (sunulan iddianameye göre suç tarihleri 1995-2015 olmakla) ceza verildiği de dikkate alındığında, kooperatifin aktif olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece kooperatife ait sicil dosyası getirtilerek, halen aktif olup olmadığının, sicilden terkin edilmiş ise hangi tarihte terkin edildiğinin tespit edilmemesi, kooperatif sicilden terkin edilmiş ise davanın açıldığı tarih itibariyle öncelikle davacıların hukuki yararı olup olmadığının ya da davanın konusuz kalıp kalmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu yönde yapılacak araştırma neticesinde mahkemece davacıların hukuki yararı olduğu ve davanın konusuz kalmadığının tespiti halinde ise somut dava aktif husumet yönünden değerlendirilmelidir. Mahkemece oluşturulan gerekçede husumet, aktif dava ehliyeti olarak nitelendirilmiş ise de bu tespitin hatalı olduğu yukarıda açıklanmıştır. Davacılar tarafından, arsa tahsisi edilmediği için kooperatifin faaliyette bulunmasının mümkün olmadığı, kooperatifin kurulduğu tarihten beri genel kurul yapılamadığı, kooperatifin sadece sicil kaydının mevcut olduğu ileri sürülerek 1163 sayılı yasanın 81.maddesi uyarınca dağılmasına karar verilmesi talep edilmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81.maddesinde; “Kooperatif: 1.Anasözleşme gereğince, 2.Genel Kurul kararı ile, 3.İflasın açılmasıyla, 4.Kanunlarda öngörülen diğer hallerde, ilgili bakanlığın mahkemeden alacağı karar üzerine, 5.Diğer bir kooperatifle birleşmesi veya devralınması suretiyle, 6.Üç yıl olağan genel kurulunu yapmaması halinde, 7.Amacına ulaşma imkanının bulunmadığının ilgili Bakanlıkça tespiti halinde mahkemeden alacağı kararla, dağılır.” hükmü yer almaktadır. Anılan düzenlemede bu talep yönünden ortaklar sayılmamıştır. Ancak aynı Kanun’un 98.maddesinde yer alan “Bu kanunda aksine açıklama olmıyan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.” düzenlemesi gereğince TTK hükümlerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. 6102 sayılı TTK’nın 529.maddesinde “(1) Anonim şirket; a)Sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hâle gelmemişse, esas sözleşmede öngörülen sürenin sona ermesiyle, b)İşletme konusunun gerçekleşmesiyle veya gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesiyle, c)Esas sözleşmede öngörülmüş herhangi bir sona erme sebebinin gerçekleşmesiyle, d)421 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına uygun olarak alınan genel kurul kararıyla, e)İflasına karar verilmesiyle, f)Kanunlarda öngörülen diğer hâllerde, sona erer.”, TTK’nın 530.maddesinde “(1) Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli olan organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, pay sahipleri, şirket alacaklıları veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığının istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, yönetim kurulunu da dinleyerek şirketin durumunu kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler. Bu süre içinde durum düzeltilmezse, mahkeme şirketin feshine karar verir.” hükümlerine yer verilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 30/03/2015 tarihli 2015/2116 E. 2015/2086 K. sayılı ilamında; “…Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davanın kooperatifin dağılması istemine ilişkin olduğu, kooperatif anasözleşmesi’nin 84. ve 85. maddeleri ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81. maddesinde kooperatifin dağılma ve tasfiye nedenlerinin açıklanmış olduğu, davacının kooperatifin amacına ulaşma imkânının bulunmadığına yönelik tasfiye isteminde bulunmuş olduğu, davacı tarafça ileri sürülen hususların kooperatifin dağılmasını gerektirecek hususlardan olmadığı, bu nedenle kooperatifin dağılmasını gerektirecek şartların oluşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı temyiz etmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2-1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81. maddesinde kooperatifin feshini isteyebilecek olanlar arasında ortaklar sayılmadığından, davacının üyesi bulunduğu kooperatifin feshini isteyebilmesi yasal olarak mümkün değilse de, ortaklara 6102 sayılı TTK’nın 530. (TTK’nın 435.) maddede yazılı hal dışında fesih davası açma hakkı tanınmayan anonim şirketlerde ortakların şirketin 6102 sayılı TTK’nın 529. (TTK’nın 434.) maddesinde yazılı hallerden birinin gerçekleşmesi nedeniyle münfesih olduğunun tespitine ilişkin dava açma hakkı bulunduğu ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesinin yaptığı atıf gereğince 6102 sayılı TTK’nın 529. (TTK’nın 434.) maddesinin kooperatifler hakkında da uygulanması gerektiği, ortaklardan birinin kooperatifin anılan maddede yazılı nedenlerle dağıldığının tespitini isteyebileceği doktrinde (Bkz: Çamoğlu/Poroy/Tekinalp, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, 2009, İstanbul, sh, 836) ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasında (Y.11.HD, 07/06/1982 tarih ve 2820 E., 2734 K; 28/10/1982 tarih 4054 E., 4223 K; 22/06/2009 tarih ve 2008/3525 E., 2009/7560 K; Dairemizin 01/02/2012 tarih ve 2011/1723 E., 2012/602 K, ve 08/11/2013 tarih ve 5414 E. 6949 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere) kabul edilmektedir. Somut olayda davacı tarafça, davalı kooperatifin anılan 81. maddesinin 2. fıkrasının ilk cümlesi ve 6102 sayılı TTK’nın 529/1-b (TTK’nın 434/1-2.) bendi uyarınca feshine karar verilmesi istenmiş ise de, çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince kooperatifin anılan nedenle dağıldığının tespitini istediğinin kabulü gerekir…” şeklinde karar verilmiştir. Yapılan açıklamalar uyarınca, mahkemece eksikliklerin ikmal edilmesi, ifade edilen yasal düzenlemeler ve emsal ilam uyarınca değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiğinden, davacıların istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacıların istinaf başvurusunun AYRI AYRI KABULÜ ile Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/67 E. 2020/95 K. Sayılı 27/01/2020 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacılar tarafından ayrı ayrı yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacılar tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacıların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/06/2022