Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2021/155 E. 2022/495 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/155
KARAR NO: 2022/495
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/40
KARAR NO: 2020/294
KARAR TARİHİ: 14/07/2020
DAVA: Tazminat (Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/04/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı ile müvekkil şirket arasında 2014 tarihinde Tek Satıcılık Sözleşmesi imzalandığını, taraflar arasında kurulan ticari ilişkide müvekkil şirket mülkiyetinde ve işletmeciliğinde olan Bodrum/Gündoğan’daki …’in Türkiye’deki pazarlanması ve rezervasyon işlemlerinin davalı şirket tarafından yapılacağını, bunun karşılığında davalı şirketin müvekkil şirkete 4.500.000,00 TL ödeme yapacağını, sözleşme bedelinin %80’lik kısmının garanti para olduğunu, diğer bir deyişle %80’lik kısma tekabül eden 3.600.000,00 TL’nin müvekkil şirketten hiçbir suretle geri talep edilemeyecek para olduğunun kararlaştırıldığını, sözleşmenin 4. Maddesi uyarınca ön ödeme tutarının üzerinde kalan satış bedellerinin 2014 yılı içerisinde davalı şirket tarafından müvekkil şirkete ödeneceği garanti edilmiş olmasına rağmen davalı şirketin satışını gerçekleştirmiş olduğu 610 adet odanın bedeli olan 1.080.000,00 TL’yi müvekkil şirkete ödemediğini ve sözleşmeyi haksız yere feshederek müvekkil şirketi zarara uğrattığını beyan ederek, fazladan satışı yapılan ve ödemesi müvekkile gerçekleştirilmeyen 610 oda için fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL’nin ticari temerrüt faizi ile birlikte müvekkile ödenmesini, davalının sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi nedeniyle müvekkilin kar mahkumiyetinin hesaplanarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL’nin müvekkile ödenmesini, ek olarak davalı şirketin davacısı olduğu Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/123 Esas sayılı dosyası ile müvekkili hakkında haksız ve hukuka aykırı şekilde başlatılan iflas takibine ilişkin itirazın iptali davasının görülmekte olduğundan, huzurdaki davanın Adanın 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/123 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça ileri sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığını, davcı taleplerinin zamanaşımına uğradığını, yönünden itiraz ettiklerini, taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca Türkiye sınırları içerisinde tüketicilere ve acentelere yalnızca müvekkili tarafından pazarlama ve satış gerçekleştirileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca müvekkilinin toplam 4.500.000,00 TL bedelli çekleri davacıya verdiğini, ancak davacı tarafından sözleşmesel yükümlüklerin yerine getirilmediğini ve bu nedenle sözleşmenin müvekkili tarafından haklı nedenle feshine sebebiyet verdiğini, davacı şirketin müvekkilinin parasını peşin ödemiş olduğunu ve müvekkil şirkete kullandırmayı garantilediği odalarda dahi davacı şirkete ”Stop Sale” gönderdiğini, müvekkil şirketin müşterilerini oteline almayarak sözleşmeyi ihlal ettiğini, müvekkili tek yetkili olmasına rağmen başka acentelerle çalıştığını, müvekkil şirketin sözleşmeye dayalı haklı alacaklarının ödenmediği gibi sözleşmede açıkça yazılı olan 900.000 TL’ninde müvekkil şirkete ödenmediğini, bu sözleşme ve içeriğinin davacı şirket tarafından da koşulsuz-kayıtsız kabul edildiğini, davacı şirketin dava dilekçesiyle müvekkil şirket tarafından yapılan fesih ihtarının haklı sebeplere dayandığı varsayılsa bile sözleşme hükümlerine aykırı olarak yapıldığını iddia ettiğini ve bu hususu bir ihtimal yapmış olduğu ihlaller hakkında bir çıkış yolu olarak görmekte olup davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını beyan ederek haksız ve mesnetsiz davanın reddine ve yargılama giderleriyle vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Mahkememizce yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; Dava; ticari nitelikteki hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili; 17/01/2020 tarihli dava dilekçesi ile işbu dosyanın Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep etmiştir. Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyası Uyap üzerinden incelenmiştir. Mahkememizde görülmekte bulunan taraflar arasındaki dava ile Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyasının aynı sebepten doğduğu, dava konularının ve nedenlerinin benzer olduğu ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır. HMK 166. Maddesinin 2. Fıkrasında ” Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir. HMK 166. Maddesinin 4. Fıkrasında ” Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.Bu haliyle aynı olaydan kaynaklanan tazminat ve iflas takibine ilişkin itirazın iptali davalarının aynı nedene ve konuya dayalı olduğu veya birbirine benzer sebepten doğduğu ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunduğu sabittir. Bu yüzden Mahkememizin işbu dava dosyası ile Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu, dava konularının ve nedenlerinin benzer olduğu ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, ayrıca delillerin birlikte toplanması ve değerlendirilmesinin usul ekonomisi gereği olduğu, davacı vekilinin dava dilekçesinde birleştirme talebinde bulunduğu…” gerekçesiyle, dosyasının HMK 166/2 maddesi gereğince ilk açılan dava olan Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçesinde açıkladığı hususları tekrar ederek, davacı tarafından Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 Esas sayılı dosyasında karşı dava açılması mümkünken bilirkişi raporu aleyhine geldikten ve aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra açılan davanın kötüniyetli olduğunu, davaların benzer olduğundan söz edilemeyeceğini, kararın hatalı olduğunu beyan ederek kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, sözleşmeden kaynaklanan alacak ve mahrum kalınan kar istemlerine ilişkindir. Davalı tarafından Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 E. sayılı dosyası ile açılan davada ise, İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyası ile başlatılan iflas yoluyla takibe ilişkin itirazlın kaldırılması ve iflas kararı verilmesi talep edilmiştir. Uyuşmazlık, alacak davası ile itirazın kaldırılması ve iflas davasının bir arada görülüp görülmeyeceği, birleştirme kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 16/02/2011 tarihli 2011/145 E. 2011/1910 K. sayılı ilamında; “…İflâs ödeme emrine itiraz eden borçlunun, iflâs davası sırasında tüm savunma sebeplerini ileri sürme imkânı bulunduğundan bu konuda ayrıca bir menfi tespit davası açmasında hukukî yararı olmaması nedeniyle menfi tespit davasının reddi gerektiğinin düşünülmemesi doğru olmadığı gibi farklı yargılama usullerine tâbi olan iflâs davası ile menfi tespit davasının birleştirilerek görülmesi de isabetli değildir…”, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/07/2012 tarihli 2012/1857 E. 2012/4788 K. sayılı ilamında; “…Mahkemece asıl dava olan iflas davası ile karşı dava olan tazminat davasının yargılaması birlikte yürütülmüştür. Her iki davanın yargılama usulleri farklı olup, basit yargılama usulü Kanun’un sınırlı olarak saydığı hallerde uygulanır. Bu yargılama usulüne tabi yargılama ve işlerde kanun yargılamanın daha basit ve çabuk yürütülmesini amaçlamıştır. İflas davaları basit yargılama usulüne tabidir. ( İİK.m.158/II) İflas davalarında temyiz süresi 10 gün olup ( İİK.m.164) adli tatilde süreler çalışır. ( HUMK. m.176/9, HMK m. 108/1-e) ve işin niteliği gereği temyiz incelemesi de murafaa yapılmadan görülür. Bu itibarla; mahkemece yargılama usulleri farklı olan davaların tefrik edilerek, tazminat davası yönünden İİK’nun 194.maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiğinin düşünülmesi doğru olmamıştır…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 06/04/2012 tarihli 2011/2915 E. 2012/2675 K. sayılı ilamında; “…Asıl dava sözleşmeye aykırılık nedeniyle oluşan tazminatın iflas yoluyla takibine ilişkin itirazın kaldırılması ve iflas; karşı dava ise maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece; “iflas davaları basit yargılama usulüne tabi ise de; eldeki davada itirazın kaldırılması ve iflas talep edilmiş olduğundan mahkemece genel hükümlere göre inceleme yapılarak davacı alacağının bulunup bulunmadığının saptanması gerekir. Dolayısıyla iflas davasında da genel hükümlere göre inceleme yapılmasının gerekmesine” şeklinde gerekçe gösterilip, asıl dava olan iflas davası ile karşı davanın yargılamasının birlikte yürütülmesine karar verilmiştir. Oysa her iki davanın yasal olarak yargılama usulleri farklı olup, basit yargılama usulü Kanun’un sınırlı olarak saydığı hallerde uygulanır. Bu yargılama usulüne tabi dava ve işlerde kanun yargılamanın daha basit ve çabuk yürütülmesini amaçlamıştır. İflas davaları basit yargılama usulüne tabidir. (İİK m.158/II) İflas davalarında temyiz süresi 10 gün olup (İİK m. 164) adli tatilde süreler çalışır (HUMK m. 176/9 HMK m.103/1-e) ve işin niteliği gereği temyiz incelemesi de mürafaa yapılmadan görülür. (Yargıtay 19. H.D. 30.12.2004, 2004/4635-13438, ) İtirazın kaldırılması ve iflas davalarında mahkeme itirazı genel hükümlere (HUMK, HMK hükümlerine) göre inceler. Borçlu ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı değildir. (Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku Cilt 3, sh 2673) Genel hükümlere göre yapılan inceleme de basit yargılama usulüne göre yapılır. Bu bakımdan mahkemenin iflas talebinin genel hükümlere göre yapılacağından bahisle ayrı bir yargılama usulüne tabi bulunan karşı davayı da birlikte görüp yürütmesi doğru olmamış ve basit yargılamaya tabi davanın da yazılı yargılama usulüne tabi bir dava ile aynı usulde yürütüldüğünü çağrıştıracak işlemler yapılmıştır. Nitekim her iki davanın temyiz süresi de bir ayrım yapılmaksızın kararda 15 gün olarak gösterilmiştir. Bu itibarla; yargılama usulleri farklı olan davaların tefrik edilerek ayrı ayrı görülüp sonuçlandırılması gerekirken, birlikte görülüp sonuçlandırılması doğru olmadığından bu yöne ilişkin temyiz talepleri yerinde bulunmaktadır…” Somut dosyada, taraflar arasında imzalanan tek satıcılık sözleşmesine konu odaların rezervasyon ve satışından kaynaklanan yaklaşık 1.080.000,00 TL alacağın ödenmediği iddiası ile bu bedelden şimdilik 50.000,00 TL’sinin ve sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiası ile 10.000,00 TL mahrum kalınan karın ödenmesi talep edilmiştir. İstanbul … İcra Dairesinin … E sayılı dosyası ile davalı tarafından 2.962.018,12 TL alacağın takip tarihinden itibaren %11,75 faizi ile birlikte tahsili istemiyle iflas yoluyla adi takip başlatılmış, davacı tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/123 E. sayılı dosyası ile itirazın kaldırılması ve iflas istemiyle dava açılmıştır. Emsal ilamlarda da açıkça ifade edildiği gibi, eldeki dosya alacak istemine ilişkin olmasına rağmen, asıl dosya iflas istemine ilişkindir. Her iki davada yargılama usulü, mahkemece izlenecek yol, yapılacak işlemler, yargılama sonucu verilecek hüküm, yasa yollarındaki süreler farklıdır. Bu nedenle iki davanın bir arada yürütülmesi mümkün olmadığından, iki davanın ayrı ayrı görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, birleştirme kararı hatalı olup davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK 353/1.a.5 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/40 E. 2020/294 K. sayılı 14/07/2020 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.5 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davalı tarafça yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davalı tarafından yatırılan 54,40 istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/04/2022