Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/999 E. 2022/1223 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/999
KARAR NO: 2022/1223
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/10/2018
ESAS NO: 2017/273
KARAR NO: 2018/1132
DAVA TARİHİ: 20/03/2017
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin inşaat sektöründe mühendislik, mimarlık ve ilintili alanlarda faaliyet gösteren bir ticari şirket olup “…” ibareli markalarını dünya nezdinde korumak amacıyla markasını tescil ettirmek istediğini, bu markasını Birleşik Arap Emirliklerinde davacı adına tescil ettirmek üzere davalı firma ile anlaştığını, bu kapsamda davacı tarafından davalıya, talep edilen fatura karşılığı 6.401,50 Euro ödemenin yapıldığını ancak davalı tarafından taahhüt edilen işlemlerin ifa edilmediğini, bu nedenle davacının hak kayıplarına sebebiyet verildiğini iddia ederek, davalıya ödenen 6.401,50 Euronun işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, davalının haksız ve hukuka aykırı eylemi sebebiyle davacı lehine 15.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişki gereğince davalı şirketin ifa etmesi gereken edimin davacının tescil ettirmek istediği markasının, marka başvurularını yapmak ve süreçleri takip etmek olduğunu, işbu tescil süreçlerinde ise bazı ülkelerin ilgili markaların tescili için farklı prosedürler uyguladığını, davacının markasının Amerika, Kanada, Rusya Federasyonu ve Avrupa Birliği nezdindeki 28 ülkede geçerli olmak üzere tescil işlemlerinin davalı tarafından gerçekleştirildiğini ancak Birleşik Arap Emirliklerindeki tescil işlemleri için davacı tarafından davalı şirkete noter onaylı vekaletname vermesi gerektiğini, işbu hususun davalı şirket tarafından davacıya izah edildiğini, sürecin davacı tarafından sürüncemede bırakılarak 18 ay geçtikten sonra vekaletname örneğinin verildiğini, müvekkili tarafından gerekli işlemlerin yapılması için girişimlerde bulunulduğu sırada ilişkinin davacı tarafça sona erdirildiğini yani davacının yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmediğini, Birleşik Arap Emirliklerindeki marka tescil sürecinin davacının yükümlülüklerini yerine getirmemesi, süreci sürüncemede bırakmasından ötürü tamamlanamadığını, bu durumda davalıya atfedilecek bir kusurun bulunmadığını, davacının tazminat taleplerinin kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, aldırılan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı şirket ile davalı şirketin 28/05/2014 tarihli “Sına-i Haklar Sözleşmesi”nin imzalandığı, bu sözleşme uyarınca davacının “…” markasını dünya ülkelerinde tescil ettirmek üzere davalıyla anlaştığı, davalı tarafından Avrupa, Amerikan, Rusya, Kanada ve Birleşik Arap Emirliklerinde marka tescil çalışmalarına başlatıldığı ve davalı tarafından tescil işlemlerinin gerçekleştirildiği, ancak Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki tescil işlemi için gerekli noter onaylı vekaletnamenin davalı tarafa 1,5 yıl kadar gecikmeli olarak verildiği, bu tarihten sonra başvuru sürecinde bir takım aksiliklerin yaşandığı ve tarafların birbirleri ile yaptıkları yazışmalar sonucu ilişkinin sonlandırıldığı, taraflar arasında yapılan yazışmalarda sürecin sonlandırılmasından sonra davalı tarafın ödenen parayı iade etmek için davacı taraftan iade faturası talep ettiği görülmüştür. Taraflar arasındaki sözleşme gereği tescil işlemlerinin gerçekleştirilmesi için davacı tarafından davalıya firmaya ödenen 6.401,50 Euro’nun tescil işleminin gerçekleştirilememesi sözleşmenin taraflarca karşılıklı sonlandırılmış oluşu, davalı tarafından davacıya herhangi bir hizmetin verilmemesi dikkate alındığında davacı tarafından sözleşmenin başlangıcında peşin olarak ödenen bedelin davalının sebepsiz zenginleşmesine neden olacağından ve sözleşmenin ifa edilmemesinde her iki tarafın müterafik kusurunun bulunduğu da gözönüne alındığından peşin ödenen bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, yine mahkememizce davacı tarafın dava konusu tescil işleminin gerçekleştirilmemesinden dolayı uğramış olduğu bir manevi zararının olmadığı kanaatine varılmış olup, davacı tarafın 15.000,00 TL manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yine davalı tarafından yapıldığı iddia edilen giderlerin davacının BAE deki işi için yapıldığı ispatlanamadığından, ayrıca söz konusu giderlerin alacaktan düşülmesi hususunda usulüne uygun bir takas mahsup iddiası yada açılmış bir dava bulunmadığından bu hususta dikkate alınmamıştır. Her ne kadar mahkememizin 22/10/2018 tarihli karar celsesinin hüküm fıkrasında; “Davacının davasının Kısmen kabul kısmen reddine, 6.401,50 EURO’nun dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının USD cinsinden uyguladığı 1 yıllık en yüksek mevduat faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, manevi tazminat isteminin şartları oluşturmadığından reddine” şeklinde hüküm kurulmuş ise de kabul edilen alacağın Euro cinsinden oluşu dikkate alındığında, faiz hesabının USD olarak sehven yazıldığı anlaşılmakla, maddi hatanın Euro olarak düzeltilerek, hükmün “6.401,50 Euro’nun dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının EURO cinsinden uyguladığı 1 yıllık en yüksek mevduat faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” şeklinde kurulmasına karar vermek gerekmiştir. ” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Cevap dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek, davacı adına tüm ülkelerde başvurular gerçekleştirilerek bilgi verilirken BAE için işlemi askıda bırakmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının da basiretli tacir olduğu düşünüldüğünde vekaleti çıkartarak müvekkiline teslim etmesi gerekirken 1,5 sene boyunca göndermediğini, ilgili işlemin gerçekleştirilmesi için onay yeterli olmadığından, davacının 28/05/2015 tarihinde dava konusu işleme onay verildiğinden bahisle sorumlu olmayacağı düşüncesinin abes olduğunu, birkaç kez noter onaylı vekaletname davacıdan talep edilmesine rağmen gönderilmediğini, sözleşmenin haksız şekilde davacı tarafça feshedildiğini ve taraflar arasındaki sözleşmenin “genel hükümler” başlıklı 5. maddesine göre vekalet veren haklı bir neden olmaksızın sözleşmeyi feshederse … AŞ’nin sözleşmede kararlaştırılan bedelin tamamına hak kazanacağının düzenlendiğini, müvekkili tarafından 28/11/2016 tarihinde tercüme işlemlerini ve noter, konsolosluk başvurularının gerçekleştirdiğini ancak BAE yurtdışı marka tescili gerçekleştirilebilmesi için öncelikle konsolosluğa harç ödenmesi gerektiğini, Konsolosluğa gidilerek nakit olarak harç ödemesi için işlem yapılmak istendiğinde, Konsolosluk tarafından ödeme sistemlerinin değiştiği bu suretle artık kredi kartı ile ödeme yapılabileceği ancak ödeme sistemlerinin yenileme sürecinde olduğu, ödeme alamadıkları belirtildiği için harç ödeme işleminin gerçekleştirilemediğini, bu nedenle müvekkiline kusur izafe edilmeyeceğini, Mahkemeden ısrarla talep etmelerine rağmen ödeme sistemlerinin değişip değişmediği ve ödeme alınıp alınmadığı konusunda BAE Konsolosluğuna müzekkere yazılmadığını, davacının ise bu durumu fırsat bilerek sözleşmeyi feshettiğini ancak müvekkiline kusur yüklenmesi mümkün olmadığı için davacı yanca yapılan fesih haksız olup müvekkilinin sözleşme bedelinin tamamına hak kazandığını, bir an için mahkemenin kabul ettiği gibi hem müvekkilin hem davacının kusurlu davrandığı kabul edilirse de bu durumda mahkemece tarafların kusur oranlarının ve tarafların kusur oranlarına göre sorumlu tutulacağı tutarın belirlenmesi gerektiğini, mahkemece tarafların birlikte kusurlu oldukları gerekçede belirtilmiş ise de sözleşme bedelinin tamamından müvekkili sorumlu tutularak gerekçeyle hüküm arasında çelişki yaratıldığını ayrıca vekaletnamenin temini ile sözleşmenin feshi arasındaki süreçte müvekkili tarafından davacı için çalışmalar sürdürülmesine rağmen yapılan işlemler kapsamında hak ettiği vekalet ücretinin davacı lehine hükmedilen alacak kaleminden mahsup edilmesi gerekirken müvekkilinin yaptığı hizmetler ve masrafların değerlendirme dışı tutulduğunu, müvekkili tarafından 28/11/2016 tarih ve 606500 yev nolu makbuzu ile 203,28 TL noter masrafı ve 28/11/2016 tarihinde 20,00 TL noter gideri yapılmasına rağmen davacı adına yapılan bu masrafların da bedelden mahsup edilmesi gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, hizmet sözleşmesi uyarınca davalı tarafından hizmetin ifa edilmediği iddiası ile ödenen bedelin iadesi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Taraflar arasında hizmet bedelinde ve bu bedelin davacı tarafça ödendiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf, BAE’de marka tescili işlemlerinin hangi nedenle yapılamadığı ve davacı tarafça ödenen hizmet bedelinin iadesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Mahkemece marka patent uzmanı ve mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan raporda; BAE ve benzeri ülkelerin marka hizmetinin gerçekleştirilmesi noktasında en zor sistem işletilen ülkelerden olduğu, BAE, Madrid Protokolü ve Anlaşmasına taraf olmadığı, marka tescillerinin yerel marka vekilleri yoluyla BAE Marka Patent Ofisine bireysel marka başvurusu yapılarak sağlanabildiği, marka itirazı yapılmadığı ve ofis tarafından reddedilmeyen normal başvuru süreçlerinde 18 ay içinde marka başvurularının tescile bağlandığı, sürecin 3 aşamada gerçekleştiği, vekil firmanın öncelikle başvuru yapılacak ülkede aynı yada benzer marka olup olmadığını araştırarak tespit etmesi gerektiği, her ülkenin kendi markalarının haklarını korumak adına yabancı markalara kolaylık gösterme eğiliminde olmadığı, sürecin uzun araştırma ve çaba gerektirdiği, davaya konu dosyada da başvuru yapılan diğer ülkelerin kiminde bekleme kiminde ret durumu oluştuğu, ikinci aşamanın başvuru aşaması olup bu aşamada tamamen teknik süreçler gerçekleştirilerek ön onayla marka başvurusunun bir anlamda askıya çıktığı, bu süreçte tamamen bir itirazın olup olmayacağının beklendiği ve gelen itiraz veya ret durumuna göre düzeltmeler yapıldığı, son aşamanın ise onay veya ret aşaması olduğu, ilk iki aşama ne kadar iyi geçilirse son aşamada genellikle onay alınarak marka koruma sürecinin başlamış olacağı, davaya konu BAE süresinde ise davacının uzunca bir süre gerekli vekaleti göndermediği, gönderdikten sonraki süreçte ise (yeminli çeviri yapılıp yapılmadığı v.b.) tanık beyanları haricinde hiçbir bilgi ya da belgeye dosyada rastlanmadığı, yerinde tespit toplantısında davalıya ısrarla BAE konsolosluğuna herhangi bir evrak teslim edilip edilmediği sorularak teslim edildiyse ve bir tesellüm evrakı varsa dosyaya tevdi etmelerinin uygun olacağının belirtildiği, mali müşavir tarafından yapılan defter incelemesinde davalı tarafça davacı tarafa adına 28/11/2016 tarih ve … yev nolu makbuz ile 203,28 TL noter masrafı ve 28/11/2016 tarihinde 20,00 TL tercüme gideri yapıldığı, bu arada hiçbir büyük firmanın bu denli kısıtlı bir zaman diliminde ayın 24’ünde evrak teslim edildi diye tüm işlerini bir kenara bırakıp, o firmanın işlerini bir an önce yapmakla mükellef olmadığı, iş akışı içerisinde entegre edip, diğer işlerle birlikte süreci işletmesinin gayet doğal olduğu, yani 24’ünde teslim edilen bir evrakın en iyi ihtimalle ertesi gün çeviriye gidip, çeviriden gelmesi ve noter tasdiki gibi süreçler en az bir hafta alacağından söz konusu davada Aralık ayına varılacağı, Aralık ayı dünyanın büyük bir bölümünde işlerin tamamen durduğu bir ay olduğu, yapılan e-posta incelemelerinde davalının ödenen parayı iade etmek yönünde çaba harcadığı ve davacı tarafından iade faturası talep ettiği yazışmalarda görülmekle davalı tarafın iyi niyetinin göz ardı edilmemesi gerektiği açıklanarak sonuç itibariyle davacının dava konusu BAE vekaletini sürecin başladığı tarihten itibaren 1,5 yıl kadar süre sonra verdiği ve sürecin devamını talep ettiği, davalı tarafın devamı gelmeyen sürecin ödenmiş bedelini iade etmek için çaba sarfettiği, taraflar arasında maddi çözümsüzlük durumu olmadığı, davacı tarafın söz konusu süreçlerin işletilmemesi sonucunda ilgili ülkede uğradığı bir maddi zarar olmadığı, davalı tarafça davacı tarafa yapılan dosya kapsamında yer alan 203,28 TL noter masrafının düşülüp düşülmeyeceği ve 28/11/2016 tarihince davacı adına yapılan tercümeler gideri 20,00 TL’nin düşülüp düşülmeyeceği hususunun mahkemenin takdirinde olduğu, davacının ödemiş olduğu 6.401,50 Euro bedelin iadesi ve yasal faizin takdirinin yönünde kanaat bildirilmiştir. Davalı vekili tarafından dosya kapsamında sunulan dilekçelerinde, dava konusu işlemlerin yapılması için masraf yapıldığına dair bir beyan sunulmadığı gibi, toplam 223,28 TL masrafın bilirkişi incelemesinde mali bilirkişi tarafından raporda ifade edildiği ancak bu masrafların dava konusu hizmete özgü olup olmadığının, hangi işlemlere istinaden masrafın yapıldığının davalı tarafça kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Davalı vekili rapora karşı sunmuş olduğu beyan dilekçesinde; “…Nitekim sayın bilirkişi heyetince de belirtildiği üzere taraflar atasında maddi uyuşmazlık yoktur. Müvekkil şirket başından beri fatura bedeli olan 6401 Euro’yu iade etmeye hazırdır. Davacı taraf, buna yanaşmayarak, iade faturası kesmeyerek müvekkili zor duruma düşürmeye çalışmaktadır. Bu suretle sayın mahkemece davanın işbu bedel yönünden kabulüne karar verilse dahi, temerrüde düşmemiş müvekkil yönünden faize hükmedilmemesini talep etmekteyiz…” şeklinde beyanda bulunmuş, hizmet bedelini iade etmeye hazır olduğunu da ifade etmiştir. Taraflar arasında imzalanan 28/05/2014 tarihli Sına-i Haklar Sözleşmesi uyarınca ticari ilişki bulunduğu, davacının “…” markasının çeşitli ülkelerde tescil ettirilmesi için davalıyla anlaştığı, mail yazışmaları incelendiğinde anlaşmanın BAE’de marka tescilini de kapsadığı ve davalı tarafından BAE’de verilecek hizmete ilişkin 29/05/2015 tarih ve … no.lu faturanın düzenlendiği, fatura bedelinin de davacı tarafından ödendiği noktasında ihtilaf olmadığı tespit edilmekle, bu işlem için tarafların en geç fatura tarihi olan 29/05/2015 tarihinde BAE’de marka hizmeti verilmesi konusunda anlaştıklarının kabulü gerekmektedir. Davalı tanığı olarak dinlenen ve mail yazışmalarını yapan … vekalet verilmesi gerektiğini 2016 yılı haziran ayında davacıya bildirildiğini belirtilmiş ise de bu yönde mail yazışması olmadığı gibi başkaca bir delil de bulunmamaktadır. Ancak yine tarafların dayandıkları mail yazışmaları incelendiğinde, vekalet verilmesi gerektiği davalı tarafından 11/11/2016 tarihinde davacıya bildirilmiştir. Bu durumda vekaletnamenin eksik olduğunun uzunca bir süre geçtikten sonra davalı tarafından davacıya bildirildiği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine davacı tarafından 24/11/2016 tarihinde vekalet çıkartılmış ve davalıya gönderilmiş ise de sürecin uzaması nedeniyle davacının talebi doğrultusunda ve yazışmalara göre mutabık kalınarak BAE için verilecek hizmete yönelik işlem sonladırılmıştır. Davalı tarafından hizmetin verilmesi yönünde çalışma yada masraf yapıldığı da ispatlanamadığından, mahkemece 6.401,50 EURO yönünden davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu ulaşılan maddi olay ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygundur. HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmış, kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilmemiştir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçeler yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 1.456,38 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.375,68 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 02/11/2022