Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/987 E. 2022/1237 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/987
KARAR NO: 2022/1237
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/804 Esas
KARAR NO: 2018/1306
KARAR TARİHİ: 25/12/2018
DAVA: Tazminat (Sigorta Ödemesine Dayanan Rücuen)
KARAR TARİHİ: 02/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete … numaralı “Kapsamlı İşyeri Sigorta Poliçesi” ile sigortalı bulunan “… San. ve Tic. A.Ş.”nin faaliyet gösterdiği ve sigortalının “… Cad. No:… Sefaköy-Küçükçekmece/İstanbul” adresindeki işyerinin bodrum katına 02.01.2017 tarihinde yoğun şekilde su sızması nedeniyle hasar meydana geldiği, yaptırılan ekspertiz incelemesi sonucunda poliçe teminatı kapsamında 35.960,05-TL emtia hasarı ile 12.035,00-TL bina hasarı olmak üzere toplam 47.995,05-TL tutarında hasar tespit edildiği ve bu tutardan 610,00-TL sovtaj bedeli tenzil olunarak 47.385,05-TL müvekkili şirketçe, 26.05.2017 tarihinde sigortalısına ödeyerek müvekkili şirketin, TTK’nin 1472. maddesi uyarınca halefiyet kuralı gereği sigortalısının yerine geçtiği ve davalı tarafın hasarın meydana gelmesinden sorumlu olduğundan dolayı zararı tazminle yükümlü olduğu belirterek fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla, 47.385,00-TL tazminatın ödeme tarihi olan 26.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının tazminat talebine dayanak gösterdiği olguların hizmet kusuru niteliğinde olduğu, tazminat talebinin zarar görenin zararı ve tazmin yükümlüsü kişiyi öğrendiği tarihten itibaren bir yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı belirterek davanın “süre yönünden reddi” gerektiği, idareleri aleyhine açılan davanın “husumet yönünden reddi” gerektiği, dava konusu oluşan hasarın davalı idareye ait ana şebeke borusunun patlaması sonucu meydana geldiğinin gerçeği yansıtmadığı, 02.01.2017 tarihinde Küçükçekmece İlçesi, … Caddesinde 1200 mm isale hattında meydana gelen arıza sonrası iş yeri bodrum katına duvardan sızan suların hasar verip vermediğine bakılıp firmanın bodrum katında herhangi bir hasar görülmediği hasar bedelinin tarafsız bilirkişilerce yeniden belirlenmesini talep ettiği, davacı tarafın hükmedilmesini talep ettiği tazminata olay tarihinden itibaren faiz istemesinin hukuka aykırı olduğu, müvekkili idarenin davacıya kesinleşmiş bir borcunun olmadığı, dolayısıyla idarenin temerrüdünün söz konusu olmadığından ancak dava tarihinden sonrası için faiz istenebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… Dosya üzerinden inşaat mühendisi, itfaiye uzmanı, makine mühendisi ve sigortacı bilirkişi kurulundan rapor aldırılmış, düzenlenen raporda, sigortalı işyerindeki su sızması ve hasarın, davalıya ait isale hattındaki su kaçağı nedeniyle akan suların iş yeri duvarından içeri sızması sonucunda oluştuğu, hasarın meydana gelmesinde davalının %100 oranında kusurlu olduğu, davacının sigortalısının zararını ödemiş olduğunu ve hasarın sigorta poliçesi kapsamında olduğunu rapor etmişlerdir. Düzenlenen bilirkişi raporunun bilimsel, dosyadaki ekspertiz raporu, laboratuvar raporu ile uyumlu ve denetime açık olması nedeniyle bilirkişi raporundaki tespitin yerinde olduğu, davacının sigortalısına yapmış olduğu ödemenin meydana gelen hasar değeri olduğu sonucuna varılarak, davacının davasının kabulüne, 47.385,00 TL’nin 26.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; oluşan zarar ile davalı eylemi arasında illiyet bağı kurulması mümkün bulunmadığı, yağmur suları nedeniyle oluşan zararlarda muhatabın Büyükşehir Belediyesi olduğu, görevli mahkemenin idare mahkemeleri olduğu ve davanın zaman aşımına uğradığı belirtmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (T.T.K.) 1472 (6762 sayılı T.T.K.’nin 1301) maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet veren davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Rücu ve halefiyet, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22/03/1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 03/07/1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. 6102 sayılı TTK’nin “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde ise “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir. Dosya kapsamında yer alan sigorta sözleşmesi ve ödeme belgesi dikkate alındığında, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı ile dava dışı sigortalı arasında 31.12.2016-2017 tarihlerini kapsayan, Kapsamlı İşyeri Paket Sigorta Poliçesi imzalandığı, hasarın 02.01.2017 tarihinde meydana geldiği tespit edilmiştir. Uyuşmazlık; dava konusu hasardan davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Ekspertiz raporunda; yapılan inceleme sonucunda yoldan geçen İSKİ’ye ait 1200 mm’lik isale hattının hasardan önceki günlerde patladığı, akan suyun toprakta doygunluğa yol açtığı, suyun zeminden yaklaşık 10 m aşağı doğru sigortalı firma depo duvarında bulduğu çatlaklardan içeri şekilde akarak duvara dayalı raflarda bulunan malları ıslatıp zarar verdiği, olayın dahili su teminatı kapsamında olduğu, yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda hasarın davalıya ait isale hattının patlamasından kaynaklandığı, emtia+bina hasar olmak üzere toplam – sovtaj bedeli düşülerek 47.385,05 TL’nin rücu edilebileceği belirtilmiştir İnşaat mühendisi, makine mühendisi ve sigorta bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda; dahili su hasarı nedeniyle hasar gören emtiaların fiyatlarının makul ölçüde olduğu, teknik yönden yapılan incelemede davalıya ait olan yoldan geçen 1200 mm’lik isale hattının olaydan önce su kaçırdığı, ana borudan akan suyun altında bulunan toprağı suyla doymuş olduğu ve suyun açık bulduğu bölgelere akarak duvardan su aktığı, isale hattı tamir edildikten sonra su doygunluğu azaldığında suyun kesildiği, yeraltı suyunun hemen yükselip inmeyeceği, isale hattının patlamasından önce yeraltı suyunun bir hasara neden olmadığı buradaki olayda davalıya ait isale hattındaki suyun sebep olduğu, iş bu nedenle davalının %100 kusurlu olduğu ve meydana gelen zararın 47.385,05 TL+KDV bulunduğu kanaatine varıldığı görüş ve tespitinde bulunmuştur. Davalı tarafça sunulan istinaf sebeplerinin incelenmesi: Yargı yolu itirazı yönünden yapılan inceleme: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2012/168 E. 2012/397 K. sayılı ve 15/06/2012 tarihli ilamında 23/11/1981 tarih ve 17523 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince İSKİ’nin; Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Genel Müdürlükçe yönetileceği, denetçileri vasıtasıyla denetim yapılacağı, yıllık faaliyet ve yatırımlarının bilançolarda belirlenip, Genel Kurulların tasvibine sunulacağı ve bütçesinin Kamu İktisadi Teşekküllerinde uygulanan formüle göre tanzim olunacağının belirtildiği, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/1. maddesinde “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar.” hükmünün yer aldığı, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11, 12, 13. 18/1. maddesi dikkate alındığında İSKİ Genel Müdürlüğü’nün 2560 Sayılı Kanun ile kurulmuş olması TTK’nin 18/1. maddesinde özel hukuk hükümlerine göre idare edilen bir kamu kuruluşu olması, ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte olup yaptığı işler itibariyle de ticarethane sayıldığından tacir sıfatı taşıdığı, tacir olduğu kabul edilen İSKİ’ye karşı açılan haksız fiilden kaynaklanan davaya adli yargı yerinde bakılacağı, bu nedenle dava konusu uyuşmazlıkta adli yargının görevli olduğu kabul edilmiştir. Bu haliyle; davaya konu uyuşmazlıkta idari yargının görevli olduğuna dair yapılan istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Zamanaşımı yönünden inceleme: 6098 sayılı TBK’nin 49. maddesinde kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil ile başkasından zarar birinin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir yine aynı yasanın 72. maddesinde zaman aşımı süresi düzenlenmiştir. Buna göre tazminat istemi zarar görenin zararı ve tazminat yükümlülüğünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve herhalde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesi ile zaman aşımına uğrar. Davalı vekili gerek cevap ve gerekse istinaf başvuru dilekçesinde zaman aşımı defini ileri sürmüştür. Uyuşmazlığa konu hasarın 02.01.2017 tarihinde meydana geldiği, davacı tarafından sigortalısına hasar bedelinin ödendiği,davanın ise 13.09.2017 tarihinde açıldığı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Hasar tarihinde yürürlükte bulunan ve yukarıda belirtilen kanunun amir hükümleri uyarınca davacı talebinin zaman aşımına uğramadığı anlaşılmaktadır. Davanın esası yönünden yapılan inceleme: 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunu’nun 2. maddesinde İSKİ’nin görev ve yetkileri düzenlenmiş, a bendinde “İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek, b bendinde “Kullanılmış sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek”, d bendinde ise “Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki yetkileri kullanmak” İSKİ’nin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. 2560 sayılı Kanun ve yukarıda ifade edilen yönetmelik hükümleri değerlendirildiğinde; İSKİ tarafından bağlantı hattının bina dışında bırakılması ve binaların vana ile iç tesisatlarına alması gerekirken, somut olayda hasara konu binada, bina bağlantı hattının bina dışında bırakılmadığı, bina içine zemin katta bulunan sahanlığa çıkarılarak buradan bir vana ile binaya ait su kolon tesisatına bağlandığı, bina girişine olaydan sonra vana takıldığı, hasarın İSKİ’ye ait PE boruda meydana geldiği anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK’nin 69. (Mülga 818 sayılı B.K’nin 58) maddesi uyarınca, bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, TBK’nin 69. maddesindeki sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu sorumlulukta zarar gören, yapı malikinin (somut olayda davalı İSKİ’nin) kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Yapı maliki ise, kusurun bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması, üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması şartlarından birini gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak, imal olunan şey malikinin ek kusuru varsa, illiyet bağının kesilmesi malikin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Davalıya ait bina bağlantı hattı maddede açıklanan “imal olunan şey” kavramına dahil olup, davalı bu boruların kötü yapılmasından veya muhafazasından kaynaklanan zarardan kusursuz sorumlu olup sisteminin sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlamakla yükümlüdür (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2017/2031 Esas, 2019/10321 Karar sayılı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/5489 Esas, 2020/3698 Karar ilamları). Somut olayda; sigortalı işyerinde sigorta poliçesi döneminde meydana gelen hasarın davalı İSKİ’ye isale hattının patlaması sonucunda zeminden yaklaşık 10m aşağıda bulunan sigortalı şirketin depo duvarındaki çatlaklardan içeri girerek duvarda dayalı raflarda bulunan emtiaları ıslatması ve zarar vermesi sonucunda hasarın oluştuğu ve oluşan hasar bedelinin ekspertiz incelemesi sonucunda tespit edilen miktarın kadri maruf olduğu yönündeki bilirkişi tespit raporu nazara alındığında davalının uyuşmazlık konusu hasarın tazmininde sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, hükme esas alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 121,30 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf nispi karar harcından, davalı tarafından yatırılan 809,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 728,60 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 02/11/2022
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.