Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/980 E. 2022/1298 K. 09.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/980
KARAR NO: 2022/1298
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/557 Esas
KARAR NO: 2019/339
KARAR TARİHİ: 02/04/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin yazılım bilişim sektöründe iştigal ettiğini, davalı ile 21/12/2016 ve 23/01/2017 tarihli Hizmet Temini Sözleşmelerini düzenlediğini,, müvekkili mezkur sözleşmelere uygun olarak hizmet vermiş ve sözleşmelerdeki prosedüre uygun olarak da faturalar kestiğini, davalı tarafa tebliğ ettiğini, ilgili faturalar vadelerinde ödenmediğini, faturalardan kaynaklı davalıdan 233.882,22 TL asıl alacağı mevcut olduğunu, davalı hakkında takip başlattığını, davalının müvekkiline olan borcunu ödememek ve vakit kazanmak maksadıyla haksız ve mesnetsiz olarak itirazda bulunduğunu, belirterek davalının haksız itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin 29 Temmuz 2016 tarihinde 2015 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı yapılmış olduğunu, bu toplantıda pay sahipleri arasındaki görüş birliğinin sağlanamadığını, yönetim kurulu seçilemediğini, şirket hissedarlarından … tarafından İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1053 esas sayılı ve İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1183 esas sayılı dava ikame edildiğini, kendisine ait payların şirket ya da diğer ortakları tarafından satın alınarak ortaklık ilişkisinin tasfiyesini, bunun mümkün olmaması halinde şirketin feshine karar verilmesini, davaya şirketin diğer hissedarları fer’i müdahil sıfatıyla katıldıklarını, … tarafından kayyum tayini talepli İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1053 esas sayılı davadan feragat edildiğini, şirketin hissedarlarından … tarafından müvekkil şirket aleyhine İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/21 esas sayılı dava ikame edilmiş olduğunu, 15.02.2017 tarihli kararla söz konusu mahkeme tarafından davanın kabulüne, şirketin genel kurulunun toplantıya çağrılmasına, toplantı gündeminin düzenlenmesi ve toplantı çağrısı yapmak üzere davacıya yetki verilmesine karar verildiğini, şirketin diğer hissedarları tarafından İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde yönetici kayyumu atanması talebiyle dava ikame edilmiş olduğunu, 2017/340 Esas sayılı dava dosyasında verilen 05.05.2017 tarihli kararla, yeni yönetim kurulu oluşup göreve başlayıncaya kadar beş kişilik yönetim kayyum heyeti atanmasına karar verildiğini, sözleşme bedeli 682.012,00 USD olduğunu, borcun ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin dayanağı olarak gösterilen sözleşmeler, şirketi temsil ve ilzama yetkili organlar tarafından akdedilmediğini, müvekkil şirketin ilgili sözleşmelerden kaynaklanan herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacı icra takibinde ve huzurdaki davayı ikame etmekte haksız ve kötü niyetli olduğunu, davacının dava konusu edilen tutarın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” … Şirketin 29/07/2016 tarihinde 2015 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında yönetim kurulunun seçilemediği, şirket hissedarlarından … tarafından İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1053 E. Sayılı dosyasında yönetim kurulu seçilememiş olması sebebiyle şirketin organsız kaldığı iddiasıyla TMK 427/4 gereği şirkete kayyum atanmasının talep edildiği, yine … tarafından İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1183 E. Sayılı dosyasında, fesih istemli dava açıldığı ve …’nın temsil kayyumu olarak atanmasına karar verildiği, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/340 Esas sayılı dosyasında 05/05/2017 tarih ve 2017/522 Kararı ile beş kişinin yönetici kayyumu olarak davacı şirkete atanmalarına ve kayyumlardan en az ikisinin müşterek imzası ile temsile yetkili olmalarına karar verildiği, faturaların dayandığı sözleşmelerin 21/12/2016 ve 23/01/2017 tarihli oldukları dikkate alındığında; yönetici kayyumların, iş bu davaya konu faturalar ve sözleşmelerden sonra atandıkları, dosyaya sunulan 21/10/2015 tarihli davalı şirkete ait imza sirkülerinde; “Şirketin temsil ve ilzamı B, C ve G bendinde yer alan hususlar dışında kural olarak yukarıda belirtilen iki farklı gruptan iki imza yetkilisinin müşterek imzaları ile gerçekleştirilir. Aynı gruptan iki imza ile şirket temsil edilmeyecektir.” ifadesinin yer aldığı, davacı ile davalı arasında imzalanan sözleşmelerin bedellerinin 682.012,00 USD ve 627.450,00 USD olduğu, sözleşmelerin ikisinin de CEO … tarafından imzalandıkları, imza sirkülerinde B bendinde CEO’ nun münferit imzasıyla gerçekleştirilecek işlemler başlığı altında; “b) Meblağı 3.000.000,00 TL’ nin altında kalan müşteri, tedarikçi, alt taşeron, yüklenici, acente vb ticari amaçlı her türlü iş veya işlemin yapılması,c) Şirket üst düzey yöneticilerin, ve yıllık ücreti brüt 350.000,00 TL’ nin altında kalan her nevi danışmanın onaylanması, belirlenmesi, atanması ve bunlarla ilgili sözleşmelerin imzalanması, değiştirilmesi, azledilmesi, uzatılması, sona erdirilmesi ve bunların ücret ve ek ödemelerinin (ikramiye, prim, emekli aylığı planı veya başka diğer sosyal hak planları yapılması) belirlenmesi veya var olan ücret ve ek ödenekleri üzerinde değişiklik yapılması,” şeklinde ifadelerin yer aldığı,Söz konusu taraflar arasındaki sözleşmelerin konusu itibariyle davalı vekilinin iddia ettiği şekilde imza sirkülerindeki …’a müferit imza yetkisi veren ve az yukarıda bahsedilen “c” bendinde bahsedilen yetki kısmına girmeyeceği, zira “c” bendi incelendiğinde hem düzenleniş şekli hemde şirket üst düzey yöneticilerin ve yıllık ücreti brüt 350.000,00 TL’nin altında kalan her nevi danışmanın onaylanması…. ile ilgili sözleşmelerin imzalanmasından bahsedilirken burada belirtilen “danışman”ın şirkette çalışacağı şeklinde anlaşıldığı ve bir şahıstan bahsedildiği, çalışacak kişinin brüt ücretinin olabileceği, dolayısıyla davalı ile yapılan sözleşmenin bu hüküm kapsamında olmadığı, davalı ile yapılan sözleşmelerin “b” bendinde belirtilen sözleşme kapsamında olduğu, zira davacı tarafın sözleşme konusu gözetildiğinde verdiği hizmetin “b” bendinde düzenlenen yüklenici ve ticari amaçlı her tür iş ve işlemlerin yapılması şeklinde olduğu, her bir sözleşmede düzenlendiği tarih itibariyle 3.000.000.00 TL’nin altında olması nedeniyle o dönem CEO olan …’ın söz konusu sözleşmeleri münferit olarak imzalama yetkisinin bulunduğu, sözleşmelerin geçerli olduğu, takibe konu faturaların taraf defterlerinde kayıtlı olması ve ödemeye yönelik bir kaydın ve savunmanın bulunmaması nedeniyle davacının faturalara konu hizmeti davalıya karşı yerine getirmiş olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, davalı vekilinin İstanbul Anadolu 3 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/563 Esas sayılı dosyasının beklenmesine yönelik talebinin söz konusu dosyada alınan ek raporun incelenmesiyle dosyamızın etkileyecek bir husus olmadığı anlaşılmakla beklenmesine gerek görülmeyerek davalının Beykoz İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin 233.882,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık % 9,75 oranında ve değişen oranlarda avans faizi işletilmesine, alacak likit olmakla, hüküm altına alınan 233.882,22 TL’nin % 20’si oranında inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili tarafından cevap dilekçesindeki nedenler tekrarlanarak istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, hizmet ilişkisinden kaynaklı faturaya istinaden başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir, Beykoz İcra Müdürlüğünün … sayılı sayılı dosyası incelendiğinde; davacının 5 adet faturaya istinaden 233,882,22 TL asıl alacağın tahsili için takip başlattığı, davalının yasal süresinde ödeme emrine itiraz ettiği, davanın yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.Mahkemece taraf defterlerinin incelenmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup alınan raporda özetle; davacı ve davalı defterlerinin HMK 222 uyarınca sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu, davacı ve davalının defterlerinde takibe konu faturaların aynen kayıtlı olduğu, davalının söz konusu faturalar ile ilgili herhangi bir ödemesinin bulunmadığı, taraf defterlerine göre davacının 23.03.2017 takip tarihi itibari ile 233.882,22 TL alacaklı olduğu belirtilmiştir. Dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 21/12/2016 tarihli Hizmet Temini Sözleşmesi başlıklı sözleşme ile, … Kargo Taşımacılık Platformu projesinin mimarı tasarım ve analiz çalışması danışmanlık hizmet işlerinin ilgili mevzuat, sözleşme ve eklerinde yer alan hüküm ve şartlarla davacı yüklenici tarafından yerine getirilmesi yine aynı başlıklı 23/01/2017 tarihli sözleşme ile … Kargo Taşımacılık Platformu projesinin kargo iş süreçleri çatısının geliştirmesi danışmanlık hizmet işlerinin ilgili mevzuat, sözleşme ve eklerinde yer alan hüküm ve şartlarla davacı yüklenici tarafından yerine getirilmesi kararlaştırılmıştır. Davacı, sözleşmeye uygun edimlerini yerine getirdiğinden bahisle dayanak yapılan fatura alacağın tahsili amacıyla takip başlatmış, davalı ise taraflar arasındaki ticari ilişkinin dayanağı olarak gösterilen sözleşmelerin şirketi temsil ve ilzama yetkili organlar tarafından akdedilmediğini ileri sürmüştür. Söz konusu sözleşmeler incelendiğinde, sözleşmelerin şirketin CEO’su … tarafından imzalandığı görülmüştür. Davalı vekilinin iddia ettiği gibi sözleşmeleri imzalayan Evrim …’ın görev süresi dolduktan sonra yetkisiz olarak sözleşmeleri düzenlemiş olduğu kabul edilse dahi sözleşmenin yetkisiz temsilci tarafından imzalanmış olması salt sözleşmenin geçersiz olduğunu göstermez. Bir kimsenin, hüküm ve sonuçları başka bir kişinin hukuk alanında doğmak üzere o kişinin ad ve hesabına hukuki işlem yapma yetkisine temsil denir (Eren, F.; Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 444). Temsil hâlinde işlem temsilci tarafından temsil olunanın nam ve hesabına yapıldığından hukuki işlemin tarafı, doğrudan doğruya temsil olunandır. Temsilci hukuki işlemi temsil olunanı hiç söylemeden kendi adına yaptıktan sonra bu işlemden doğan hak ve borçları temsil olunana nakledebileceği gibi (dolaylı temsil), hukuki işlemi yaparken bu işlemi doğrudan temsil olunan nam ve hesabına da (doğrudan temsil) yapabilir. Temsilin söz konusu olabilmesi için temsilcinin hukuki işlemi/muameleyi temsil olunan adına yapması, bunu diğer tarafa bildirmesi, temsilcinin temsil yetkisinin bulunması veya temsil olunanın sonradan yapılan hukuki işleme icazet vermesi gereklidir. Bu noktada, mümessil tarafından yapılan hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olabilmesi için gerekli en önemli unsur; mümessilin, temsil edilen adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasıdır. Temsil yetkisi, temsil olunanın temsilciye, kendisini üçüncü kişiler nezdinde temsile yetkili olduğunu bildiren bir irade beyanıdır. Temsil ilişkisinin meydana gelmesi için yetki beyanının temsilcinin hakimiyet alanına ulaşması yeterlidir. Doğrudan doğruya temsilin söz konusu olabilmesi için gerekli olan temsil yetkisinin olmaması hâlinde, temsil olunanın sonradan icazet vermesi bu noksanlığı tamamlar ve bu icazetle temsilci ile temsil olunan arasındaki temsil ilişkisi ispatlanmış olur. Temsil yetkisinin olmaması ve temsil olunanın icazet vermemesi hâlinde hukuki muamele kesin olarak hükümsüzdür. Temsil olunan ve temsilci, hukuki işlem ile bağlı değillerse de yetkisiz temsil ile işlem yapan temsilcinin üçüncü kişinin zararını karşılamak ile yükümlü olduğu açıktır (HGK’nun 22.09.2010 tarih ve 2010/13-414 E., 2010/412 K.). Bu husus TBK’nun 46. maddesinde; “Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı yasanın 47. Maddesinde de temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması halinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden isteyebileceği düzenlenmiştir. Somut olay incelendiğinde, davalı tarafça, sözleşmeden kaynaklı hizmetin verilmediği iddia olunmadığı gibi davacının sözleşmeden doğan icra takibine dayanak yapılan faturaların hem davacının hem davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının itiraza konu 233.882,22 TL alacağın davalının muhasebe kayıtlarından da teyit edildiği, dolayısıyla davalı şirketin, yetkisiz temsil ile yapıldığı kabul edilse dahi yapılan sözleşmeye zımnen icazet verdiği, bu durumda yetkisiz temsilci ile yapılan sözleşme başlangıçtan itibaren geçerli bir sözleşmenin bütün hüküm ve sonuçlarını doğuracağı anlaşılmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamı ve Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. Sayılı benzer mahiyette ilamlarında ifade edildiği gibi söz konusu faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olması hizmetin verildiğine karine oluşturmakta olup aksi davalı tarafça ispatlanması gerektiği, aksi yani hizmetin verilmediği yahut ödemenin yapıldığı davalı tarafça ispatlanamadığından bu faturalar yönünden alacağa yapılan itirazın iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmektedir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalının istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL karar harcından, davalı tarafından yatırılan 3.994,12 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.913,42 TL’ nin istemi halinde davalı tarafa iadesine,4-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.09/11/2022