Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/939 E. 2022/1116 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/939
KARAR NO: 2022/1116
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1239 Esas
KARAR NO: 2019/95
KARAR TARİHİ: 30/01/2019
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 25/05/2015 tarihinde müvekkili sigortalısı … San. Ltd. Şti.’ne ait mağaza önündeki davalı …’ye ait şebeke suyu borusunun patlaması nedeniyle akan suların işyerine zarar verdiği, oluşan hasarın ekspertiz raporu ile tespit edildiği, hasar bedeli olan 11.414,00 TL’nin 30/07/2015 tarihinde müvekkili tarafından sigortalısına ödendiği belirtilerek hasar bedelinin ödeme tarihi olan 30/07/2015 tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili idarenin kusurlu ve sorumlu olması ile meydana gelen zararla idare arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde mümkün olabileceği, dava konusu olayda müvekkili idarenin herhangi bir kasıt veya ihmali bulunmadığı gibi olayın gerçek sorumlularının bina malikleri ve sigorta şirketi olduğu, olayın herhangi bir dış tesir olmaksızın kendiliğinden içme suyu şebeke hattında meydana gelen arıza nedeniyle oluştuğu, arızaya ivedi olarak müdahale edilerek arızanın giderildiği, istenen miktarların piyasa rayiçleriyle örtüşmediği, kadri marufunda olmadığı, öte yandan hasar gören emtialar yönünden sigortalı müterafik kusurunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği, zira sigortalının emtiaların zarar görmesine mani olucu teknik düzenlemeleri ve tedbirleri almak zorunda olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”Yapılan yargılama sonunda toplanan tüm deliller ile denetlenip benimsenen ve somut olaya uygun görülen bilirkişi raporundaki gerekçeler ve hesaplamalara göre; davalının dava konu hasarın oluşumundan sorumlu olduğu, iş yeri ruhsatının bulunmaması idari konu olduğundan tazminata engel teşkil edemeyeceği, davalı … Genel Müdürlüğü’nün de görevi olan bakım, onarım ve kontrol işlemlerini zamanında, yerinde ve sağlıklı bir şekilde yerine getirmemiş olabileceği ve hadisenin oluş şeklinin …’ye ait yoldan geçmekte olan şebeke suyu borusunun patlaması nedeniyle açığa çıkan sulardan kaynaklanması nedeniyle söz konusu hasar nedeniyle sigortalı işyerinde oluşan 11.414,00 TL hasarın davalı tarafından karşılanması gerektiği kanaatine varıldığından davanın kabulüne ” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; olayın gerçek sorumlularının bina maliki ve sigorta şirketi olduğu, bu yönden davalıya husumet yöneltilmesinin yanlış olduğu, mahkemece davacı … şirketinin sorunu göz önünde bulundurulmadan, iş yeri açma izni ve çalışma ruhsatı bulunmayan bir işyerini sigorta eden sigorta şirketinin kusurlu olduğu, dava konusu yerin projeye uygunluğunun denetlenmediğini belirterek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (T.T.K.) 1472 (6762 sayılı T.T.K.’nun 1301) maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet veren davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Rücu ve halefiyet, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22/03/1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 03/07/1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. 6102 sayılı TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde ise “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir. Dosya kapsamında yer alan sigorta sözleşmesi ve ödeme belgesi dikkate alındığında, davacının aktif dava ehliyetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı ile dava dışı sigortalı arasında 02.03.2015-2016 tarihlerini kapsayan, Geniş Teminatlı İşyeri Paket Sigorta Poliçesi imzalandığı,25.05.2015 tarihinde davalı …’ye ait yoldan geçmekte olan şebeke suyu borusunun patlaması nedeniyle açığa çıkan sulardan kaynaklı olarak dava dışı sigortalının muhtelif mallarının hasara uğradığı tespit edilmiştir. Uyuşmazlık; dava konusu hasardan davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Ekspertiz raporunda; İş yerine ait mağaza önündeki …’ye ait şebeke suyuna ait borunun patlaması neticesinde akan suların zemin kattaki dükkanın yan kısmındaki- vitrin altlarında işyeri içine girip tabanında yayılarak oradan daha alt kat içine hem tavandan hem de alt kat duvar diplerinden emerek içeri girip paletler üzerinde bir zeminde bulunan muhtelif malların tesiri altına alarak hasara uğratması sonucunda meydana geldiği ve net hasar miktarının 11.414,45 TL olarak tespit edildiği belirtilmiştir. Kadıköy Belediye Başkanlığı ruhsat ve denetim müdürlüğünce mahkemeye gönderilen cevabi yazıda dava dışı sigortalının işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunmadığı belirtilmiştir. İnşaat mühendisi tarafından düzenlenen raporda; olay üzerinden yaklaşık 3 yıllık bir süreç geçmesi nazara alınarak dosya üzerinde yapılan incelemede 25.05.2015 tarihinde saat 17:00 sularında sigortalı adresinde bulunan iş yerine ait mağaza önündeki davalıya ait şebeke suyu borusunun patlaması nedeniyle hasarın meydana geldiği, borunun patlaması neticesinde sigortalı iş yerinin zemin katındaki dükkanın yan kısmındaki bütün altlarından işyeri içine girdiği ve yayıldığı, yapılan incelemede sigortalanan taşınmazın iş yeri açma ve çalışma ruhsatının bulunmadığının tespiti olduğu, davacı … tarafından belirtilen miktar ve birim fiyatları üzerinden yapılan incelemede 2015 fiyatlarına göre belirlenen miktarın makul bulunduğu, davalı tarafça bulunan CD içerisindeki projelerin incelemesini yapıldığı, bu projelere göre yapılan uygulamalarda kullanılan boruların zamanla yıpranabildiği, boru ek yerlerinde kullanılan birleştirme elemanlarının zamanla aşınarak patlamalara sebebiyet verdiğini bilindiği, bu nedenle bu tarz tesisat imalatlarının bakım ve kontrolünün düzenli olarak yapılmasının gerektiği , netice itibariyle sigorta şirketinin yapmış olduğu hasar bedelinin uygun bulunduğu, hadisenin oluş şeklinin davalıya ait yoldan geçmekte olan şebeke suyu borusunun patlaması nedeniyle açığa çıkan sulardan kaynaklanması göz önünde bulundurulduğunda davalıya rücu imkanının bulunduğu kanaatine varıldığı görüş ve tespitinde bulunmuştur. 2560 sayılı … Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunu’nun 2. maddesinde İSKİ’nin görev ve yetkileri düzenlenmiş, a bendinde “İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek, b bendinde “Kullanılmış sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek”, d bendinde ise “Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki yetkileri kullanmak” …’nin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. 2560 sayılı Kanun ve yukarıda ifade edilen yönetmelik hükümleri değerlendirildiğinde; … tarafından bağlantı hattının bina dışında bırakılması ve binaların vana ile iç tesisatlarına alması gerekirken, somut olayda hasara konu binada, bina bağlantı hattının bina dışında bırakılmadığı, bina içine zemin katta bulunan sahanlığa çıkarılarak buradan bir vana ile binaya ait su kolon tesisatına bağlandığı, bina girişine olaydan sonra vana takıldığı, hasarın …’ye ait PE boruda meydana geldiği anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK’nın 69. (Mülga 818 sayılı B.K’nun 58) maddesi uyarınca, bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, TBK’nın 69. maddesindeki sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu sorumlulukta zarar gören, yapı malikinin (somut olayda davalı İSKİ’nin) kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Yapı maliki ise, kusurun bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması, üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması şartlarından birini gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak, imal olunan şey malikinin ek kusuru varsa, illiyet bağının kesilmesi malikin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Davalıya ait bina bağlantı hattı maddede açıklanan “imal olunan şey” kavramına dahil olup, davalı bu boruların kötü yapılmasından veya muhafazasından kaynaklanan zarardan kusursuz sorumlu olup sisteminin sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlamakla yükümlüdür (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2017/2031 Esas, 2019/10321 Karar sayılı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/5489 Esas, 2020/3698 Karar ilamları). Somut olayda; sigortalı işyerinde meydana gelen hasarın davalı …’ye ait şebeke suyu borusunun patlaması neticesinde oluştuğu, davalının ana hattan abonelerin bina girişine kadar olan kısımlarda meydana gelen her türlü arıza, hasarlanmalarının tamir edilmesinin yanında su şebeke ve abone hatlarında eskimiş, yıpranmış ve kullanılmaz durumdaki şebeke borularının hatlarının yenileriyle değiştirilmesi sağlanarak abonelere kesintisiz sağlıklı ve kayıpsız su ulaştırılması sağlaması ile yükümlü olan davalının işbu görevini ihlal etmesi sonucunda oluşan suların sigortalı iş yerine girerek hasara uğramasına neden olduğu, davacının işyeri açma ruhsatının bulunmamasının oluşan hasar sonucuna etkili olmayacağı ve bu haliyle davalının uyuşmazlık konusu hasarın tazmininde sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, hükme esas alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verildi. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 121,30 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf nispi karar harcından, davalı tarafından yatırılan 195,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 114,30 TL’ nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 12/10/2022
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği , (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde ” (değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.