Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/843 E. 2022/1170 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/843
KARAR NO: 2022/1170
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/577
KARAR NO: 2018/1241
KARAR TARİHİ: 22/11/2018
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiliyle davalı arasında 01/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 1 yıl süreli Ajans Hizmet Sözleşmesi’nin imzalandığı, müvekkilinin daha sonra sözleşme konusu işi taşere ederek … Ltd. Şti. ile alt hizmet sözleşmesi imzalayarak müvekkil ve taşeronu … tarafından davalıya bir takım hizmetler sunduğu, sözleşme devam ederken davalının 23/01/2017 tarihinde sözleşmeyi feshettiğinin bildirildiği, ihtarnamede tebliğ tarihinden itibaren 15 gün sonra geçerli olmak üzere fesih yapıldığı bildirilse de müvekkilinin ocak ayı faturası ve devamında bildirdiği fesih tarihine kadar tekabül eden sözleşme bedellerinin de ödenmediği, müvekkili yönünden sözleşmenin yüklediği sorumlulukların yerine getirildiği ve tüm raporlamaların yapılarak gerekli hizmetin verildiği gibi ayrıca fatura edilmeyen ve fazladan verilen yaklaşık 50.000,00-TL tutarında ekstra bir hizmetin dahi mevcut olduğunu beyanla müvekkilini sözleşme kapsamında ödenmeyen bedellerine ait şimdilik 13.127,50-TL’lik kısmının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı arasında 16/03/2016 tarihinde ajans hizmet sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 12. maddesine göre tarafların karşı tarafın yazılı onayı olmaksızın sözleşmeyi ve sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerini üçüncü kişilere devretmemeyi taahhüt ettiğini, davacıyla müvekkil arasında imzalanan sözleşmenin 5 numaralı ödeme başlıklı maddesinde sözleşme bedelinin 245.000,00-TL + KDV olarak belirlendiğini, davacı ajansın düzenli olarak raporlama yapmak ve raporlamayı müvekkili kuruma ulaştırmakla daha sonra karşılıklı mutabakat sağlamakla yükümlü olduğu ve bu işlemlerin bitiminden sonra yapılan hizmet faturası sonrası ödemesinin yapılacağı, faturaların bedellerinin zamanında ödenmesine rağmen raporlama işlemlerinin tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmediği, sözleşmenin 8.1 maddesi uyarınca sözleşme şartları gereği gibi yerine getirilmediğinden müvekkili tarafından tek taraflı olarak haklı sebeple feshedildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… 01/04/2016 başlangıç tarihi itibariyle sözleşme geçerlilik süresinin bir yıl olarak belirlendiği, 10 ay süreyle yürürlükte kaldığı ve uygulanmasına devam edildiği, davalı tarafın 23/01/2017 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile davacının sözleşme dahilinde yapması gereken raporlama işlemlerinin ve sorumluluklarının tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmediği gerekçesi ile sözleşmeyi feshettiği sabittir. Sözleşmenin altıncı maddesince tarafların iki ay öncesinden geçerli bir sebep sunmak koşulu ile sözleşmeyi feshetmek hakları olduğu, cezai şartlar başlıklı 8-1 maddesi dahilinde ise ajansın (yani davacının) sözleşmede yerine getirmeyi taahhüt ettiği yükümlülüklerini hiç veya süresi içerisinde yerine getirmez ise müşterinin 15 gün önceden haber vermek koşuluyla sözleşmeyi tek taraflı feshedebilme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin fesih gerekçesi de bu maddeye dayandırılmıştır. O halde burada fesih gerekçesinin haklı olup olmadığının tespiti gereklidir. Sözleşmenin 10 ay süreyle yürürlükte kaldığı, davalı tarafın bu süreç içerisinde feshe konu ettiği gerekçe yönünden yapılan mail yazışmaları ve diğer deliller nazarında karşı tarafa herhangi bir çekince bildirmediği, bu hususun bir sorun olarak lanse edilmediği, konuyla ilgili davalı tarafça öncesinde çekilen herhangi bir ihtarnamenin bulunmadığı, sözleşme incelendiğinde raporlama ve grafik başlığıyla aylık olarak verilerin raporlanması ve grafik çalışması yapılmasının ajansın yükümlülüğünde olduğu belirtilmekle birlikte sunuma dair bir usulün de belirtilmediği gibi taraflarca sunuma yönelik benimsenen bir durumun da bulunmadığı dikkate alınarak fesih gerekçesinin haklı olmadığı kanaatine erişilmiştir. Davacı tarafın 2017 yılı Ocak ayı için 01/02/2017 tarihinde faturalandırma yaptığı bilirkişi raporuyla da tespit edilmiştir. Teknik incelemeyle de ortaya konulduğu üzere davacı Ocak 2017 aylık bazlı hizmet edimini yerine getirmiştir. Dava dilekçesinde ise Ocak – Şubat ve Mart ayı toplam bedeli üzerinden 13.127,50 TL ödenmeyen fatura alacağı talep edilmiştir. Bu kapsamda “harçlandırılan alacak bedeli dikkate alınarak” davanın sübuta erdiğinin takdiriyle kabulü” ne dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ 1-Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davanın görevsiz mahkemede açıldığı, dava olan kanunla kurulmuş kamu tüzel kişiliği haiz vakıf meslek yüksek okulu olup ticari işletme niteliği bulunmayan davalı hakkında açılacak davaların asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına girmediği ,ilk derece mahkemesinin hukuka aykırı ve çelişkili kararlar verdiği, mahkemece sözleşme süresince raporlama yapılmadığının bir sorun olarak lanse edilmediği gerekçesi ile fesin haklı nedene dayanmadığı şeklindeki hem hayatın olağan akışına hem de hukukun özüne ve mantığını tamamen aykırı bir gerekçe oluşturulduğu, sözleşmenin imza tarihinden 23.01.2017 tarihli ihtarnamenin davalı tarafından keşide tarihine kadar kesilen tüm faturaların sözleşme gereği faturaların ödenmesin hizmete ilişkin raporlamanın yapılarak karşılıklı mutabakat sağlanması sonrasında keşide edilmesi gerekiyorsa da davalı kurumca işin gecikmeye uğramaması düşünülerek fatura bedellerinin zamanında ödendiği, davalı üniversiteye fatura kesilmiş olmasının fatura içeriğinin doğru olduğu anlamına gelmeyeceği davalının kamu tüzel kişiliği haiz bir vakıf üniversitesi olduğu, hizmet almadığı bir kuruma ödeme yapmasının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir. 2-Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin gerekçeli kararında feshin haklı nedeni dayanmadığının tespit edildiği, ihtilaf konusu sözleşmenin davalının tanıtımı, öğrenci kaydının sağlanmasına yönelik olup medya, reklam ve tanıtım alanlarında uzman bir bilirkişiden rapor alınması gerektiği, dava konusu olayda sözleşmenin haksız feshi söz konusu olup sadece son fatura bedeli değil haksız fesihten kaynaklı taleplerinin bulunduğu, mahkemece haksız fesihten kaynaklanan zarar taleplerinin dikkate alınmayarak sadece kesilen en son fatura üzerinden davanın kabul edildiği, davacıdan işbu fesihten kaynaklı olarak zararın giderilmesi talebinin dikkate almadan ve tahkikata devam edip hesap bilirkişisine başvurmadan sadece harç yatırılan tutar üzerinden davayı kabul etmesinin eksik inceleme ve aceleyle alınmış bir karar olduğu belirtilerek talep doğrultusunda karar verilmesi istenilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasında düzenlenen sözleşme kapsamında davacı tarafa ödenmediği iddia olunan Ocak-Şubat-Mart ayı bedellerinden şimdilik 13.127,50 TL tutarın ticari faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile davalı arasında düzenlenen ajans hizmet sözleşmesinin incelenmesinden, bu sözleşme konusunun davacı tarafça davalının dijital marka bilinirliğini artırıcı çalışmalar ile dijital mecralarda tanıtmaya ve konuşturmaya yönlendirici stratejiler geliştirilmesi, sosyal medya hesaplarını profesyonel olarak yönetilmesi ile dijital pazarlama faaliyetlerinin planlaması hüküm ve şartlarının belirlenmesine ilişkin olduğu, davalı tarafından davacıya ait olan … için aylık olarak sözleşmenin 3. maddesinde liste halinde yazılı çalışmalarının yerine getirileceği belirtilmiştir. Dava dilekçesinde de belirtilmiş olduğu üzere davacının yukarıda belirtilen sözleşme konusu işi taşere ederek dava dışı … Şti. ile alt hizmet sözleşmesi imzaladığı belirtilmiştir. Dosyaya sunulan iş bu ajans hizmet sözleşmesinin incelenmesinde, sözleşme konusunun …. Şti tarafından davacının müşterisi …’ya dijital marka bilinirliğini artırıcı çalışmalar ile dijital mecralarda tanıtmaya ve konuşturmaya yönlendirici stratejiler geliştirilmesi, sosyal medya hesaplarını profesyonel olarak yönetilmesi ile dijital pazarlama faaliyetlerinin planlanması hüküm ve şartlarının belirlenmesi ilişkin olduğu, sözleşmenin 3. maddesinde bir liste halinde onarım çalışmaları dava dışı … Şti. tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir. Mahkemece tarafların tacir sıfatına haiz olduğu belirtilerek yargılamaya devam olunmuş, davalı vekilince gerek cevap dilekçesinde ve gerekse istinaf dilekçesinde görev itirazında bulunulmuştur. Mahkemece 07.12.2017 tarihli ön inceleme duruşma tutanağında davalı tarafın görevi itirazının incelendiği ve her ne kadar davalının bir vakıf kuruluşu olduğu anlaşılmakta ise de, akdedilen sözleşmenin konusu itibariyle davalının ticari faaliyetine yönelik olduğu ve ticari iş vasfını taşıdığı nazara alınarak görev yönündeki itirazın reddine karar verildiği belirtilmiştir. Davalının istinaf sebeplerinin incelenmesinde, taraflar arasındaki esasa ilişkin uyuşmazlığın çözümünden önce, davada HMK’nin 355. maddesi gereğince kamu düzeni nedeniyle re’sen dikkate alınması gereken usule ilişkin aykırılıkların mevcut olup olmadığının tespiti gereklidir. Usule ilişkin aykırılıklar konusunda da öncelikli olarak ve mahkemece re’sen dikkate alınması gereken husus ise, mahkemenin görevli olup olmadığı sorunudur. Zira görev, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınabileceği gibi, taraflarca da davanın her aşamasında ileri sürülebilir. 6100 sayılı HMK’nin 1. maddesi uyarınca mahkemelerin görevi, kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında re’sen incelenir. Anayasanın 130. maddesinin 2. fıkrasında, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği belirtildikten sonra; aynı maddenin son fıkrasında, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olduğu kurala bağlanmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3/c maddesinde, vakıflar tarafından yüksek öğretim kurumu açılabileceği kabul edilmiş, aynı maddenin (d) bendinde, ayrım yapılmaksızın, üniversitelerin kamu tüzel kişiliğine sahip oldukları belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 5/f maddesinde, üniversitelerin kalkınma plan ve programlarının ilke ve hedefleri doğrultusunda ve yükseköğretim planlaması çerçevesinde Yükseköğretim Kurulunun görüşü veya önerisi üzerine kanunla kurulacağı belirtilmiş olup; aynı Kanun’un 7/d maddesinde, devlet kalkınma planlarının ilke ve hedefleri doğrultusunda ve yükseköğretim planlaması çerçevesi içinde, yeni üniversite kurulmasına ve gerektiğinde birleştirilmesine ilişkin öneri ve görüşlerin Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulması, bir üniversite içinde fakülte, enstitü ve yüksekokul açılmasına, birleştirilmesi veya kapatılması ile ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek önerilere dayalı kararlar almak ve gereği için Milli Eğitim Bakanlığı’na sunmak Yükseköğretim Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır. Anılan Kanun’un ek 2. maddesinde, vakıfların kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla yükseköğretim kurumları kurabilecekleri düzenlenmiş olup; ek 6. maddesinde, kurulacak yükseköğretim kurumunun, vakıf tüzel kişiliği dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olacağı; ek 15. maddesinde, vakıf tüzelkişiliğinin herhangi bir şekilde nihayete ermesi halinde, vakıf yükseköğretim kurumu tüzelkişiliğinin devam edeceği ve vakıf tarafından yükseköğretim kurumu tüzelkişiliğine tahsis edilen her türlü taşınır ve taşınmaz mal, araç-gereç, malzeme, para ve ekonomik değeri olan hakların Yükseköğretim Kurumu’nun mülkiyetine geçeceği, bu durumda vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyeti üyeleri ile yükseköğretim kurumu yöneticilerinin seçilmesi yetkisinin, Yükseköğretim Kurulu’nun olumlu görüşü üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce bir başka vakfa devredileceği, vakıf yükseköğretim kurumunun faaliyetlerinin durdurulması halinde durdurulma süresince, kapatılması halinde ise temelli olarak, kurumun idaresinin Yükseköğretim Kurulu”nca eğitim ve öğretimi sürdürmek veya tamamlamak üzere uygun bir Devlet Yükseköğretim Kurumu’nun vesayetine verileceği hükme bağlanmıştır. Diğer yandan, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun ek maddelerinde, vakıflar tarafından kurulan üniversitelerin kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kuruldukları hükme bağlanmış olup; Ayrıca vakıflar tarafından kurulacak Yükseköğretim Kurumları’na Yükseköğretim Kurulu kararı ile “Üniversite” adı verilebileceğini düzenleyen 3589 sayılı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 3. maddesinin, anayasasının 6, 123 ve 130. maddelerine aykırı olduğu savıyla açılan iptal davasında, Anayasa Mahkemesi’nce verilen 30.5.1990 gün ve E:1990/2, K.1990/10 sayılı kararda vakıf üniversitelerinin kamu tüzel kişiliğini haiz oldukları belirlenmiştir. Görüldüğü üzere, vakıf üniversiteleri, kazanç amacı olmamak şartı ile mali ve idari konular dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olarak Yükseköğretim Kurulu’nun görüş ve önerisi üzerine kanunla, tüzelkişiliği haiz olmak üzere kurulmakta olup; bu tüzel kişiliğin de, gerek 2809 sayılı Kanun hükümleri ve gerekse Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca kamu tüzel kişiliği niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Aynı zamanda, 12 Temmuz 2008 tarihli ve 26934 Sayılı Resmi Gazetede belirtildiği üzere 2008/13861 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile … tarafından …nun kurulmasına 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun ek 2. maddesine göre karar verildiği belirtilmiştir. Davalı vakıf yüksek okulu; kazanç amacı olmamak şartı ile mali ve idari konular dışında akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olarak Yükseköğretim Kurulu’nun görüş ve önerisi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile tüzel kişiliği haiz olmak üzere kurulmakta olup; bu tüzel kişiliğin de, gerek 2809 sayılı Kanun hükümleri ve gerekse Anayasa Mahkemesinin 30.05.1990 günlü ve 1990/2 E 1990/10 K. sayılı kararı uyarınca kamu tüzel kişiliği niteliğinde olduğu tartışmasızdır (HGK’nin 13.05.2015 günlü ve 2014/13-566 E. 2015/1339 K. sayılı kararı da aynı yöndedir). TTK m 16/2’ye göre Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuk hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzelkişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. ETTK m.18 de Tüzel kişi tacirlere ilişkin düzenlemede vakıflara yer verilmediği halde, yeni TTK m. 16’da tüzel kişi tacirler arasında vakıfların da sayıldığı görülmektedir. Buna göre, ideal amacını gerçekleştirmek için ticari işletme işleten vakıfların de tacir sayılacağı hükme bağlanmıştır. Örneğin ,sinemayı sevenler vakfının amacını gerçekleştirmek için açtığı restoranda kullanılmak amacıyla et ve sebze alımı konusunda (A) süpermarket Ltd. Şirketiyle yaptığı satım sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık ticari dava sayılır. Gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar bir ticari işletmeyi ister doğrudan doğruya ister dolayısıyla işletmeleri halinde tacir sayılmazlar .örneğin sinemayı sevenler vakfı gelirinin yarısını yükseköğrenim gören öğrencilere burs olarak veriyorsa, restoran işi işletseler dahi tacir sayılmazlar ve tacir sayılmadıkları için bu vakfın hukuki işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar ticari dava sayılmaz (İlker Koçyiğit, Doç.Dr. Levent Börü, Ticari Dava, Adalet Yayınevi, s: 77) ”… Somut olayda davacı, davalı ile aralarında davalıya ait hastanenin tadilat ve yapım işini konu alan sözleşme düzenlendiğini, sözleşmenin kendisine yüklediği edimleri yerine getirmesine rağmen davalının bedeli ödemediğini ileri sürerek bedelin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Uyuşmazlık konusu edilen iş, davalı iş sahibine ait bir taşınmaz için yapılmış olup, davalı tacir olmadığı gibi, ticari işletmeyle bir ilgisi de bulunmamaktadır. Diğer taraftan, eser sözleşmelerinden kaynaklanan davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. O halde, eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi’ne aittir.” (Yargıtay 20.Hukuk Dairesi 2015/9631 E. 2015/10002 K sayılı ilam) Bir davanın Ticaret Mahkemesi’nde görülebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve davaya konu uyuşmazlığın da ticari işletmeleriyle ilgili bulunması gerekir. Davaya konu somut olayda, davalı yüksek okul ve davacı Ajans arasında düzenlenen Ajans hizmet sözleşmesi ve diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde, davalının tacir sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın davalının işlettiği ticari işletme ile bir ilgisinin bulunduğu yönündeki tespitin ise dosya kapsamına uygun olmadığı nazara alındığında, Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu açıktır. Bu durum karşısında, iş bu davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gözetilerek; mahkemenin görevsizliği nedeniyle HMK’nin 114-115 maddesi uyarınca davanın usulden reddine ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından; davacı istinaf talebinin esasa dair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalının istinaf talebinin HMK’nin 353/1.a.3. maddesi uyarınca kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf talebinin varılan sonuç itibariyle bu aşamada incelemeye YER OLMADIĞINA, 2-Davalı tarafın istinaf başvurusunun sair istinaf sebepler incelenmeksizin KABULÜ ile İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2017/577 Esas, 2018/1241 Karar sayılı ve 22/11/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nin 353/1.a.3 bendi uyarınca KALDIRILMASINA,3-Dairemizin kararı doğrultusunda işlem yapılması için dosyanın mahkemesine İADESİNE,4-İstinaf talebi bu aşamada incelemeyen davacının yatırmış olduğu istinaf başvuru harcı 121,30 TL ile maktu harç 44,40 TL İstinaf harçlarının talep halinde davacıya İADESİNE, 5-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye GELİR KAYDINA, istinaf karar harcının talep halinde davalıya İADESİNE, 6-Davalının, istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 7-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.a.3 ve 362/1.g bendi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 19/10/2022