Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/83 E. 2021/27 K. 20.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/83
KARAR NO: 2021/27
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2017
NUMARASI: 2015/158 Esas – 2017/827 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiileden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/01/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sahibi olduğu işyerinden çeşitli ürünlerin çalınması sebebiyle 80.000,00 TL maddi zarara uğradığını, sanayi sitesinin güvenliğinin davalı kooperatif yönetiminin denetimi altında özel güvenlik şirketi olan diğer davalı tarafından sağlandığını ancak davalıların ihmali olduğunu, siteye giriş çıkışlarda kayıt alınmadığını, kimlik sorulmadığını ve gerekli yerlere kamera konulmadığını, davalı yönetimin ise güvenlik şirketini denetlemediğini, bu nedenle müvekkilinin uğradığı zarardan her iki davalının da sorumlu olduğunu belirterek müvekkilinin uğradığı zararın şimdilik 10.000,00 TL’sinin yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 17/04/2017 tarihli dilekçesiyle davasını ıslah ederek istediği tazminat tutarını 49.795,00 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP Davalı … Kooperatif vekili cevap dilekçesinde özetle; davayı kabul etmediklerini, müvekkilinin görev kusurunun bulunmadığını, sitenin kat mülkiyetine tabi olduğunu ve yönetim planı bulunduğunu, davacının taleplerinin bu yönetim planına göre değerlendirilmesi gerektiğini, davacının bağımsız bölümünde güvenlik önlemlerini kendisinin alması gerektiğini, müvekkil ile diğer davalı arasında güvenlik istisna sözleşmesi bulunduğunu, hırsızlıkla müvekkili arasında uygun illiyet bağı bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile diğer davalı arasında güvenlik hizmeti sözleşmesi bulunduğunu, dava konusu hırsızlık olayında müvekkili çalışanlarının ihmal veya kusurlarının bulunmadığını, davacının bildirdiği zarar miktarının çelişkili olduğunu, müvekkilinin yapılan sözleşme kapsamına uygun davrandığını, davacının yeterli güvenlik önlemi almadığını, müvekkilinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/158 E. 2017/827 K. sayılı 12/09/2017 tarihli kararı ile; “…Davacının iş yerinde 30/07/2012 tarihinde hırsızlık yapıldığı ve davacının bu nedenle zarara uğradığı iddiasıyla iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamından davacıya ait iş yerine hırsızların girdiği anlaşılmakta ise de davacının malının çalınıp çalınmadığı, çalınmış ise ne miktarda çalındığı saptanamamıştır. Davacı vekili 25/11/2016 tarihli dilekçesinde ve 14/02/2017 tarihli oturumda alınan imzalı beyanında “çalınan mallar … şirketinden işlenmek üzere müvekkiline gönderilen mallardır, bu nedenle sevk irsaliyesi ve fatura kesilmemiştir, getirilen mallar işlenmiş şekilde iade edilmektedir, çalınan mallar karşılığında adı geçen firmaya ödeme yapılıp yapılmadığı konusunda bilgim yoktur” demiştir. 21/03/2017 tarihli oturumda ise davacı asil alınan imzalı beyanı ile aynı hususu teyit etmiş ve … firmasının oluşan zararının bu şirketten olan alacağından kesilmek suretiyle ödediğini bildirmiş, ancak bu hususta delil sunmamıştır. Davacı vekilinin 16/06/2016 tarihli dilekçesinde çalındığını bildirdiği mallara ilişkin beyanı ve sunduğu fatura ve irsaliyeler incelendiğinde 4 adedinin olaydan sonrasına ait olduğu, olay öncesine ait olanların ise 3 tanesinin davacının kendi alımlarına ilişkin irsaliyeli fatura olduğu ve davacının beyanında geçen … firmasıyla ilgili olmadığı saptanmıştır. Bu durumda gerek davacı vekilinin beyanı gerekse davacının beyanı dikkate alındığında davacının dayandığı belgelerin zararını açıklayıcı ve ispat edici nitelikte bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer yandan davacının ticari defter ve belgelerini bilirkişi incelemesine sunmamıştır. Davacının davalılardan tazminat isteyebilmesi için zarara uğradığını ispat etmesi gerekir. Her ne kadar davacının iş yerine girildiği anlaşılmakta ise de bir şey çalınıp çalınmadığı belli olmadığı ve davacının da zarara uğradığını ispat edemediği sonucuna varılmıştır.” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Dosyaya sunulan fatura ve irsaliyelerin yerel mahkemece detaylı incelenmediğini, faturalar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmesine rağmen eksik inceleme neticesinde karar verildiğini, dosyada mübrez … firmasının müvekkiline kestiği 14/08/2012 tarih … sıra nolu 16.451,67 TL bedelli faturanın alt kısmındaki “… nolu irsaliyenin malzeme geri dönüşü olmaması nedeniyle fatura edilmiştir” ifadesinden, müvekkiline bırakılan bakır ruloların … firmasına teslim edilemediğinin anlaşıldığını, bu faturaya konu malların hırsızlar tarafından çalındığı için … Elektriğe teslim edilemediğini, müşteri tarafından teslim alınamayan mallara ilişkin fatura kesilerek müvekkilinin cari hesabına yansıtıldığını, bu fatura bedelinin meydana gelen hırsızlık nedeniyle müvekkilinin oluşan zararını gösterdiğini, hırsızlık olayının 30/07/2012 tarihinde meydana geldiği düşünüldüğünde 14/08/2012 tarihli fatura ve içeriğindeki bu beyanın müvekkilinin zararını ispatladığını, dosyada mübrez … firmasının müvekkiline kestiği 30/10/2012 tarih, … sıra nolu 20.655,00 TL bedelli fatura içeriğinde bakır hurda bedeli olduğunun açıkça belirtildiğini, bakır hurdaların işlenmek üzere müvekkiline teslim edildiğini ve müvekkili tarafından işlendikten sonra müşteri tarafından teslim alındığını, bakır hurdaların hırsızlık nedeniyle müşteriye teslim edilememesi nedeniyle müşteri tarafından işbu faturanın kesildiğini, müşteri … firmasından müvekkiline teslim edilen ve 16/02/2012 tarihli … nolu 8.019,16 TL bedelli ve 11/04/2012 tarihli … nolu 8.742,27 TL bedelli iki adet faturada belirtilen 1.037 kg prinç rulo malın da hırsızlık olayında çalındığı için bu fatura içeriklerinin de müvekkilinin zararını gösterdiğini, yerel mahkemece bu faturaların müvekkilinin kendi alımına ilişkin mallar olduğu ve bu nedenle bu faturaların zararı yansıtmadığı belirtilmiş ise de bu tespitin hatalı olduğunu, müşterinin konsinye bıraktığı mallar çalındığı gibi müvekkiline faturalandırılarak bırakılan mallarda çalındığından zararın meydana geldiğine ilişkin şüphe bulunmadığını, …den gelen malların müvekkili firmada birkaç ay tutularak, malların işleme sırası geldiğinde üretime sokulduğunu ve üretim sonrasında ise gerek … gerekse … firmalarına fatura ile teslim edildiğini, bu süreç 6-7 ayı bulduğundan fatura tarihleri (16/02/2012 ve 11/04/2012), işin işleyişi ve hırsızlık olayının tarihi (30/07/2012) birlikte değerlendirildiğinde; faturalara konu malların da çalındığı ve zararın oluştuğunun ispatlandığından, zararın ispat edilemediği yönündeki yerel mahkeme kararının kabul edilemez olduğunu, faturalar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasında zorunluluk bulunduğunu, ayrıca yerel mahkemece hukuka aykırı olarak her iki davalı yönünden ayrı ayrı 4.727,45 TL olmak üzere toplam 9.454,90 TL vekalet ücretine hükmedildiğini, ıslahla birlikte dava talebinin 49.795,00 TL olmasına ve bu bedel esas alındığında 5.827,45 TL dava vekalet ücreti çıkmasına rağmen ayrı ayrı, nasıl ve neye göre hesaplandığı anlaşılamayan vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/158 E. 2017/827 K. sayılı ve 12/09/2017 tarihli kararının kaldırılarak esas hakkında yargılamanın yapılabilmesi için dosyanın yerel mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacının sitede bulunan iş yerinde meydana gelen hırsızlık olayı nedeniyle uğradığı zararlardan davalıların sorumlu olduğu iddiası ile haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davalı kooperatifin yönetim planına göre yöneticiliğini üstlendiği … Sanayi Sitesine, diğer davalı … şirketi tarafından güvenlik hizmeti verildiği anlaşılmıştır. Yargılama aşamasında hukukçu, güvenlik uzmanı ve mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan raporda; meydana gelen hırsızlık olayı nedeniyle davalıların davacıya karşı teselsül ilişkisi içinde % 60 oranında kusurlu ve sorumlu oldukları, davacının ise basiretli tacir gibi davranmayarak % 40 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiş, zarar yönünden hesaplama yapılabilmesi için davacı tarafça fatura/irsaliye/mal teslim zaptı gibi kayıtların sunulması, hırsızlık öncesi ve sonrası mal stok durumunun tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Rapora karşı davalılar tarafından kusur tespiti yönünden, davacı tarafından ise gerek kusur tespiti gerekse zarar hesabı yönünden itiraz edilerek bir kısım sevk irsaliyeleri ve faturalar rapora karşı itiraz dilekçesi ekinde ibraz edilmiştir. Mahkemece 04/10/2016 tarihli celsede, “1-Davacının maddi tazminat talebinin değerlendirilebilmesi ve tarafların alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının irdelenip değerlendirilmesi bakımından davacıya ait ticari defter ve belgeler üzerinde mali müşavir bilirkişinin katılımıyla inceleme yapılmasına, incelemenin 25/11/2016 günü saat 14:30 da yapılmasına, Bilirkişilerden taraf vekillerinin bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını irdeleyen ve davacı tarafın ticari defter ve belgeleri ile tüm dosya kapsamına göre isteyebileceği zarar miktarı hususunda ek rapor tanzim etmelerine, 2-Davacı vekiline mali müşavir bilirkişi için 300,00 TL + diğer bilirkişiler için 100×2=200 TL olmak üzere toplam 500,00 TL ek bilirkişi ücretini yatırması için iki hafta kesin süre verilmesine, aksi halde bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, ihtar edildi… 7-Davacı vekiline, 6100 sayılı HMK 219, 220, 222. maddeleri gereğince bilirkişi incelemesine esas olacak ticari defter, kayıt ve belgelerini inceleme gün ve saatinde mahkememiz duruşma salonunda ibraz etmelerine, aynı yasanın 222/3. maddesi gereğince, inceleme günü defter, kayıt ve belgelerini ibraz etmedikleri ve ayrı sürede delilleri ile birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret de göstermedikleri ya da belgenin ellerinde bulunduğunu inkar ettikleri ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmedikleri taktirde mahkemenin belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanının kabul edilebileceğinin ihtarına, ihtar edildi.” şeklinde karar verilmiştir. İnceleme gününde davacı vekili sunmuş olduğu dilekçe ile hırsızlık konusu malların ticari defterlere işlenmediğini, fatura ve irsaliyeler üzerinde inceleme yapılması gerektiğini belirterek fatura ve irsaliye asıllarının müşteri … şirketinden temin ederek sunmak için süre talep etmiş, mahkemece kesin süre içerisinde bilirkişi ücreti yatırılmadığından, bilirkişi incelemesi yapılamadığı yönünde tutanak tutulmuştur. Davacı vekili bu aşamadan sonraki dilekçelerinde dosyada daha önce yatırılan gider avansının yeterli olması sebebiyle yeniden ücret yatırılmadığını belirtilerek, çalınan mallara ilişkin sunulan kayıtların incelenmesini talep etmiş, mahkemece ek rapor alınmaksızın dava reddedilmiştir. 6100 sayılı HMK gereğince, kanunda belirtilen süreler (cevap süresi, temyiz süresi gibi) kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki / Arslan Ramazan / Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749). Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2). Kural olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik iki durumdan birinin varlığı halinde söz konusudur. İlki, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır; bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez. İkincisi ise; yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir. Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir. Kesin süreye ilişkin ara kararın verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. İster kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. 6100 Sayılı HMK’nin 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları beraberinde getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/7580 E.2017/536 K. sayılı ilamı) Ayrıca HMK’nın 324. maddesinde; “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır. Davalıların da cevap dilekçelerinde bilirkişi incelemesi deliline dayandıkları sabittir. Açıklanan nedenlerle, kesin sürenin verildiği tarihte dosyada bir kısım gider avansı bulunduğundan, mahkemece öncelikle dosyada bulunan gider avansının miktarı dikkate alınarak, HMK 324.maddesinde yer alan hüküm de işletilerek eksik kalan miktarın yatırılması için taraflara süre verilmesi gerekmektedir. Ticari defter ve belgeler yönünden ise davacı vekili inceleme gününde mazeretini açıklayarak süre talep ettiğinden, talebin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda gerek ek bilirkişi ücreti gerekse ticari defter ve faturalar yönünden mahkemece verilen kesin sürenin dosya muhteviyatına göre usule ve kesin sürenin amacına uygun olmadığı görülmektedir. Davacı tarafça, hırsızlığa konu malların müşterilerce işlenmek üzere bırakılan mallar olduğu, bu nedenle stok kayıtlarında yer almadığı, işlendikten sonra müşterilere iade edildiği, bakır hurdaların hırsızlık nedeniyle müşterilere teslim edilememesi sonucu, müşterileri tarafından zarara konu faturanın düzenlendiği, faturaların zararlarını ispatlar mahiyette olduğu iddia edildiğinden, davacının bu iddiasının gerek sunmuş olduğu faturaların incelenmesi gerekse bu şekilde bırakılan malların muhasebeleştirme işlemlerinin nasıl yapıldığı/yapılması gerektiği, davacının çalındığını belirttiği mallara ilişkin nasıl işlem yapıldığının sunulan belgelerin de incelenmesi suretiyle tespit edilmesi ve zararın belirlenmesi gerekmektedir. Davacının iş yerinden bir kısım hurda malzemesinin çalındığı ceza dosyası kapsamı ile de sabit olup, davalıların meydana gelen olay nedeniyle kusurlu oldukları da bilirkişi raporu ile belirlendiğinden ve oluşan zarar miktarının tespiti ise uzmanlık gerektirdiğinden, Mahkemece zarar miktarının tespiti yönünde bir rapor alınmaksızın karar verilmiş olması yerinde değildir. Kabule göre değerledirildiğinde ise; İlk Derece Mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 3/2 maddesinde “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” düzenlemesi gereğince, davalıların müşterek müteselsil sorumluluğuna dayalı olarak açılan davada, dava değeri ıslah edilen miktar ile 49.795,00 TL’ye çıkartılmış olduğundan, davanın reddi halinde, davalılar lehine bu bedel üzerinden hesaplanacak tek vekalet ücretinin hükmedilmesi gerekirken, ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜ ile Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/158 Esas, 2017/827 Karar, 12/09/2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince İADESİNE, 5-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.g maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 20/01/2021