Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/826 E. 2022/604 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/826
KARAR NO: 2022/604
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/356
KARAR NO: 2019/51
KARAR TARİHİ: 05/02/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/05/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının 25.10.2016 tarihli yazı ile müvekkil şirketiyle hizmet akdini 30.11.2016 tarihinde sona erdireceğini bildirdiğini, ancak müvekkil şirketinin 30.11.2016 tarihine kadar hak kazandığı hizmet bedellerinin ödenmediğini, müvekkil şirketinin Kasım ayı güvenlik hizmet bedeli faturasını Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile borçlu davalıya gönderdiğini, ihtarnamenin 09.12.2016 tarihinde tebliğ alındığını ancak faturaya itiraz edilmediğini ve ödeme yapılmadığını, fatura alacağına istinaden davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının haksız ve mesnetsiz itirazı üzerine takibin durduğunu, bu sebeple itirazın iptaline, takibin devamına, alacak tutarının %40’ından aşağı olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … A.Ş. ile müvekkil şirketi arasında 01.01.2014 tarihli güvenlik hizmetleri sözleşmesi ile başlangıç tarihli ve bir yıl süreli sözleşme imzalandığını, takip dışı şirketin kendi grup şirketlerle yaptığı muvazaalı işlemler nedeniyle müvekkil şirketinin haciz ihbarnamelerine, takiplere ve davalara muhatap kaldığını, davacı alacaklının çalıştırdıkları işçilerin yasal haklarını ödemediklerinden işçilerin asıl işveren sıfatıyla aleyhlerine davalar açıldığını, alacaklı ile doğrudan bir ilişkinin bulunmadığını, muhatap şirketin ve grup şirketlerinin verdikleri zararlar nedeniyle alacaklı olduklarını, bu nedenlerle icra dosyasına itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, itirazlarının kabulü, maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın usul ve/veya esas yönünden reddine, alacaklı görünen alacağın %20’si oranından az olmamak üzere tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Taraflarca gösterilen deliller toplanmış, fatura alacağının varlığı ve miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır. Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, açılan dava itirazın iptali davası olup taraflar arasında güvenlik hizmet sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye göre takibe konu 29.11.2016 tarihli 6.527,93 TL bedelli Kasım ayı güvenlik hizmet bedeli içerikli fatura alacağının tahsilinin talep edildiği, faturanın ticari defterlere kayıtlı olup BS formları ile de bildirilmiş olduğu, faturaya süresi içinde itiraz edilmeden kesinleşmiş bulunduğu, davalı her ne kadar davacının işçi alacaklarını ödememesi nedeniyle asıl işveren olarak davacının borçlarını ödediklerini belirterek takas-mahsup talebinde bulunmuş iseler de işçi alacaklarını ödediğini somut delillerle ispat edemediğinden takas defi mahkememizce kabul edilmemiş takipte talep edilen fatura alacağının haklı olup temerrüt tarihine göre davacı sadece 30,06 TL faiz talep edebileceğinden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ayrıca dava konusu likit yani belirlenebilir olup davacı tarafça talep edilip davalı da haksız olduğundan kabul edilen asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davanın tümüyle reddine karar verilmesinin gerektiğini, davacının işçilerine alacaklarını ödememiş olması sebebiyle haklı nedenlerle müvekkili davalı tarafından sözleşmenin feshedildiğini, davacının çalışanları işçilerinin asıl işveren-alt işveren ilişkisine dayanarak müvekkili davalıyı, iki farklı iş Mahkemesi’nde davalı olarak gösterdiklerini, dosyaların halen derdest olduğunu, iş davası dosyalarının bekletici mesele yapılmasının gerektiğini, zira bu dosyaların aleyhe sonuçlanması durumunda ücretlerini davacı tarafa ödedikleri için mükerrer olarak ödemek zorunda kalabileceklerini, dava konusu alacak likit ve belirgin olmadığından icra inkar tazminatının yasal koşullarının oluşmadığını, davacı lehine asgari vekalet ücreti verilmesinin fahiş olduğunu, davacı lehine asgari vekalet ücretine hükmedilmesi durumunda davalı müvekkili lehine de maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin gerektiği, açıklanan nedenlerle kararın hatalı olduğunu beyan ederek İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/356 Esas ve 2019/51 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” kuralı nazara alınmıştır. Dava taraflar arasında akdedilen sözleşmeden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı tarafından 29/11/2016 tarihli … sıra numaralı Kasım ayı faturası açıklamasıyla 6.527,93-TL alacağın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığı, davalı tarafından borca itiraz edildiği, davalının borca itirazı üzerine davanın yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir. 29.01.2015 tarihinde yayınlanan … Anonim Şirketi’nin unvanının … olarak değiştirildiği tespit edilmiştir. … (Eski Unvan: … Anonim Şirketi) ile … Şirketi arasında 01/01/2014 tarihinde imzalanan Güvenlik Hizmetleri Sözleşmesi’nin taraflar başlıklı 1. maddesinde “…, …’nin …” kararlaştırıldığı; sözleşmenin Personel ve Kadro başlıklı 3.10. maddesinin “İŞVEREN ödeme yaptıktan sonra YÜKLENİCİ, İş Kanunundan ve diğer mevzuattan doğan her türlü tazminatlardan, personelin hafta tatili, genel tatil ve bayram mesailerinden, yıllık ücretli izinlerden ve yıllık izne hak kazanan izinli personelin yerine çalışacak elemanın ücretinden sorumludur. İŞVEREN’den hiçbir hak ve talepte bulunamaz.” şeklinde ve sözleşmenin Mali Hükümler başlıklı 6. maddesinin “Toplam 4 (dört) personel için aylık hizmet bedeli 8.320,00 TL + KDV’dir. YÜKLENİCİ her ayın son iş gününe kadar fatura kesecek, işveren işbu fatura tarihinden itibaren hizmet bedelini bir hafta içinde YÜKLENİCİ’nin hesabına yatıracaktır.” şeklinde düzenlendiği görülmüştür. Davalı tarafın ticari defterlerini ibraz etmediğinden davalı tarafın ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılamamıştır. Davacı tarafın ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda; “a) HMK. m. 222 hükmü uyarınca, davacının defterlerinde yer aldığı şekilde, davalıdan 6.527,93TL alacaklı olduğu, b) İhtarnameye göre temerrüt tarihi 17.12.2016 olduğundan takip tarihî İtibari ile (17.12.2016-02.01.2017) 30,06TL işlemiş faiz isteyebileceği, c) Davalının süresi içinde fatura İçeriklerine itiraz etmediği dolasıyla da TTK. m. 22/2 hükmü uyarınca faturadan kaynaklanan bu alacağın kesinleştiği, d) Davalının, davacının işçilerin ücretlerini ödemediğini, bunun üzerine aleyhine alacak davaları açıldığını ve bunun sonucunda da dava konusu alacak oranında davacı lehine ödeme yaptığını geçerli delillerle ispat etmesi gerekirken, bu yönde herhangi bir somut delil sunulmadığından, davalının dava konusu alacak üzerinde takas ve mahsup defıini ileri süremeyeceği,e) İcra inkar tazminatı şartlarının da oluştuğu,” görüşü bildirilmiştir. Davalı vekili tarafından, dava dışı işçiler tarafından İş Mahkemesi nezdinde açılan davalar kapsamında tüm kusur ve sorumluluğun taraflar arasında akdedilen Güvenlik Hizmetleri Sözleşmesi’nin 3.10. maddesi davacıya ait olduğunu, işbu dava sonucunda müvekkili davalının da sorumluluğuna hükmedilmesi halinde müvekkili davalının davacıya rücu hakkı doğacağını, Mahkemece bu davaların sonucunun beklenmediğinin ileri sürüldüğü görülmüştür. Somut olayda dava açıldıktan sonra da Bakırköy 31. İş Mahkemesi’nin 2016/82 ve Bakırköy 29. İş Mahkemesi’nin 2017/38 Esas sayılı dava dosyalarının derdest olduğu, dava tarihi itibariyle muaccel bir alacağın söz konusu olmadığı, davanın açılmış olması alacağı muaccel hale getirmeyeceği gibi, davalının davacı taraftan rücuen talep edebileceği bir alacağının da bulunmadığı anlaşıldığından, bu alacağın mahsup edilmesi için İş Mahkemelerinin söz konusu dosyalarının bekletici mesele yapılmamasının isabetli olduğu, davalının bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekili, Mahkemece uyuşmazlığın parasal değeri gözetilmeden fahiş tutarda vekalet ücretinde hükmedildiğini, davacı lehine asgari vekalet ücretine hükmedilmesi durumunda müvekkili davalı lehine de red tutarı gözetilmeliksizin maktu vekalet ücreti verilmemesinin çelişkili olduğunu öne sürmüştür. Kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan 2 Ocak 2019 tarihli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi incelendiğinde Tarife’nin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusunun para veya para ile değerlendirilebiliyor olması durumunda avukatlık ücretinin, davanın görüldüğü mahkeme için Tarife’nin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceğinin ve hükmedilen ücretin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceğinin düzenlendiği, somut olayda kararın verildiği tarihteki tarife uyarınca Asliye Ticaret Mahkemeleri tarafından yapılan yargılamalarda 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin belirlendiği, davacı lehine 2.725,00 TL vekalet ücreti verilmesinde isabetsiz olmadığı; reddedilen kısmın 33,15 TL olduğu bu vekalet ücreti reddedilen miktarı geçemeyeceğinden Mahkemece davalı lehine 33,15 TL vekalet ücretine hükmedilmesinde de usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı görülmüştür. İİK’nın 67’inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının da icra hakimliğine başvurmadan, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. İcra inkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı olarak alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli sabit veya belirlenmek için bütün unsurlar bilinmekte veya bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından tayin edilmesi mümkün nitelikte ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü gerekmektedir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde alacağın taraflar arasında akdedilen sözleşmede açık bir şekilde kararlaştırıldığı, borçlunun takip konusu alacağı belirlemesinin mümkün olduğu dolayısıyla alacağın likit ve belli olduğu anlaşılmış, Mahkemece davalının icra inkar tazminatına hükmedilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamıştır. Sonuç olarak, dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da tespit edilememiş olmasına göre davalı vekilinin tüm istinaf itirazları yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 121,30 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL’nin istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 447,98 TL’nin mahsubi ile bakiye 367,28 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/05/2022
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği , (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.