Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/777 E. 2022/743 K. 15.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/777
KARAR NO: 2022/743
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1189 Esas
KARAR NO: 2018/1174 Karar
KARAR TARİHİ: 20/11/2018
DAVA: Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 15/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında ticari ilişki bulunduğunu, verilen bu hizmetin davalıya faturalandırılarak tebliğ edildiğini, ancak bu hususta davalıya sözlü ve yazılı olarak yapılan tüm bildirimlere rağmen hizmet bedelinin ödenmediğini, bunun üzerine davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız ve kötü niyetli olarak borcunun bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ettiğini, açıklanan nedenlerle itirazın iptali davası yerine iş bu davasının hasıl olduğunu belirterek, davanın kabulüne, 1.000 TL’nin temerrüt tarihinden tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın dava dilekçesindeki beyan ve taleplerinin gerçek dışı olduğunu, şirket tarafından kabul edilmediğini, iddia edilen alacağın zaman aşımına uğradığını, ayrıca firmasının davaya konu alacakla ilgili davacı tarafa hiçbir borcunun bulunmadığını, iddia edilen alacağa ilişkin davacı tarafça firmasına verilen bir hizmet veya bu hizmetin firması yetkilileri tarafından kabul edilen bir faturanın olmadığını, dolayısıyla icraya konu edilen cari hesap alacak iddiasını yazılı olarak ispatlaması gerektiğini, bu nedenle haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… Bilirkişi incelemesinde davalı tarafça ticari defterlerin ibraz edilmediği anlaşılmıştır. Davacı tarafın ticari defterlerinin ise 2013 yılı için davacı tarafça açılış kapanış tasdiklerinin yapıldığı ve alacak iddiası da 2013 yılına ilişkin olduğu sabit olmakla davacı tarafça delil olarak dayanabilecekleri anlaşılmıştır. Bilirkişi raporu incelendiğinde davacı tarafça davalı adına tanzim olunan 30.06.2013 ve 30.07.2013 tarihli iki adet toplam fatura tutarının 42.687,00 TL olduğu, davalı tarafça 19.07.2013, 04.09.2013 ve 10.09.2013 tarihinde söz konusu faturalara istinaden 33.125,00 TL kısmi ödeme yapıldığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davalı tarafça davacıdan hiç bir hizmet almadıkları yönünde beyanda bulunmuş ise de yapılan defter incelemesi ile taraflar arasında ticari ilişki olduğu anlaşılmış olup davacı tarafça düzenlenen iki adet faturanın davalı tarafça kısmen ödendiği ve ödenmeyen kısmın dava konusu yapıldığı anlaşılmıştır. Faturalara kısmi ödeme yapan davalının, kısmi ödeme yapılmasından sonra davacıdan hizmet almadığı yönündeki iddiasının dinlenemeyeceği anlaşılmakla asıl alacağın tespit edildiği bilirkişi raporuna itibar edilmiş; alacak davalarında TBK md. 125. gereği zamanaşımı süresi 10 yıl olacağından zamanaşımı def’inin reddine karar vermekle; davanın kabulüne, dava tarihinden itibaren tarafların tacir olması gözetilerek avans faizi hükmedilmek suretiyle alacağın tahsiline” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; zaman aşımı itirazın nazara alınmadığı, bilirkişi raporuna rağmen aleyhe hüküm kurulduğu, taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle 30.06.2013 tarihli ve 10.125 TL bedelli 1 adet fatura bulunduğu ve bu fatura bedelinin ödendiği, faturanın tebliğ edilmemesi nedeniyle davalının faturadan sorumlu tutulamayacağı, davalı tarafça yapılan ödemelerin faturanın içeriği ve borcu kabul ettiği anlamına da gelmediği belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinden kaynaklı olarak açılan alacak davasıdır. İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyası örneğinin incelenmesinde davacı tarafça davalı aleyhine cari hesaptan kaynaklı 9.562 TL alacağın tazmini talepli takip başlatılmış ve davalı tarafça 23.12.2013 tarihli beyan dilekçesinde borca ve ferilerine itiraz edildiği belirtilmiştir. Mahkemece yapılan yargılamada davacı vekilinin katılımıyla yapılan 02.05.2017 tarihli 1. Celsede ticari defterlerin incelenmesi amacıyla inceleme gününün 29.05.2017 tarih ve saat 11:00 olarak belirlendiği, dosyada inceleme gününün davalı tarafa 11.05.2017 tarihli tebligat bildirildiği, bilirkişi raporunun davalı tarafa 13.02.2018 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı vekili tarafından 22.02.2018 tarihinde sunulan bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde davalı firmaya ait defterler üzerinde inceleme yapılması ve bilir kişiden ek rapor alınması yönünde talepte bulunduğu anlaşılmaktadır. Mali müşavir bilirkişisince düzenlenen raporda özetle: davacı şirketin ticari defterlerinin süresinde açılış tasdiklerinin yapıldığı, 2013 yılı ticari defterlerinin süresinde kapanış tasdik yapılmasına rağmen 2014 ve 2015 yılına ait ticari defterlerinin süresinde kapanış tasdikinin yapılmadığı, davalı tarafça inceleme günü ticari defterlerinin sunulmadığı ve davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda dava tarihi itibariyle toplam 9.562 TL tutarında davacının, davalıdan alacaklı göründüğü, davacı şirketin alacağının dayanağını teşkil eden faturaların davalı tarafa teslim edildiğini gösterir mahiyette bir belgenin bulunmadığı, ancak davalının davacıya 33.125 TL kısmi ödemede bulunduğunun tespit edildiği ve davacı tarafça tanzim olunan 42.687 TL tutarındaki 2 faturaya (30.06.2013 tarih … numaralı 10.125 TL bedelli ve 31.07.2013 tarih … numaralı 32.562 TL bedelli olmak üzere toplam 42.687 TL) karşılık 33.125 TL’nin ödenmesi nazara alındığında davacının davalıdan 9.562 TL tutarında alacaklı olduğu görüş ve tespitinde bulunulmuştur. Davacı vekilince sunulan ıslah dilekçesinde dava dilekçesinde belirtilen 1.000 TL olan alacak talebinin bilirkişi raporu çerçevesinde ıslah ile 8.562 TL arttırılarak faiz hakkı saklı kalmak kaydıyla 9.562 TL’ye çıkartıldığı belirtilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 20.11.2018 tarihli celsede davalı vekilinin zaman aşımı definin reddine karar verildiği belirtilmiş ve davanın kabulüne dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 222. maddesinde “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” yer almaktadır. 01/06/202 Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır… Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)… Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. ”… Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 11.11.2020 tarih 2019/3926 E 2020/2954 K sayılı ilam) Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar verilmiş ve davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı vekilince her ne kadar zaman aşımı itirazının nazara alınmadığı ve davalıya ait ticari defter ve belgelerin incelenmediği belirtilmiş ise de, yukarıda da belirtilmiş olduğu üzere mahkemece zaman aşımının reddine dair 20.11.2018 tarihli celsede karar verildiği, tarafların ticari defter ve belgelerinin incelenmesi için belirlenen inceleme gün ve saatinin duruşmada hazır bulunmayan davalı tarafa usulüne uygun olarak 11.05.2017 tarihinde tebliğ edildiği anlaşıldığından aksi yöndeki istinaf taleplerinin dosya kapsamına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Davaya konu somut olayda, davalı şirketin alacağına dayanak teşkil eden bu faturaların davalı tarafa teslim veya tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmadı tespiti yapılmış ise de 30.06.2013 tarihli 10.125 TL bedelli ve 31.07.2013 tarihli 32.562 TL bedelli olmak üzere toplam 42.687 TL bedelli faturalara karşılık davalı tarafça 33.125 TL ödendiği tespit edilmiştir. Aynı zamanda davacı tarafça İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasında da 9.562 TL tutarlı alacak gününden davalı aleyhine icra takibi yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın yaptığı ödeme kayıtlarının incelenmesinde ise, 19.07.2013 tarihinde 5.250 TL, 19.07.2013 tarihinde 4.875 TL, 04.09.2013 tarihinde 13.000 TL ve 10.09.2013 tarihinde 10.000 TL olmak üzere toplam 33.125 TL ödeme yapıldığının tespit edildiği ve bütünüyle davalı tarafın davacı tarafa borcunun olmadığı yönündeki beyanına itibar edilemeyeceği anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, hükme esas alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı anlaşılmakla; kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 121,30 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf nispi karar harcından, davalı tarafından yatırılan 164,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 83,30 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 15/06/2022
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği , (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde ” (değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.