Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/772 E. 2022/720 K. 08.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/772
KARAR NO: 2022/720
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/1166
KARAR NO: 2018/1054
KARAR TARİHİ: 12/11/2018
DAVA: Sigorta (Rücuen tazminat)
KARAR TARİHİ: 08/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili ”Kapsamlı iş yeri sigorta poliçesi” ile sigortalısı olan …’a ait … Mah. … Cad. No:… Güngören adresinde bulunan iş yerinin 18/07/2017 tarihinde kanalizasyon giderlerinin yetersizliği sonucu geri tepen suların sebebiyeti neticesi hasara maruz kaldığını, bu hasar bedelini sigortalısına ödeyip TKK madde 1301 gereğince sigorta haklarına halef olduğunu, bu nedenle 20.925,00 TL rücu tazminatının fazlaya dair ve faiz ve kusur artışından doğan dava ve talep hakları saklı tutularak 24/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; olayın meydana geliş şekliyle ilgili davacı tarafın anlatımı dikkate alındığında olayın hizmet kusuruna dayalı olup, davanın tam yargı davası olarak idari yargıda açılması gerektiğini, …’nin bir kamu tüzel kişisi olduğu, bir kamu kurumunun eylem ve işlemlerine karşı açılacak davaları görmeye idari yargının yetkisi olduğunu, bu nedenle davanın görev yönünden reddi gerektiğini, dava konusu hasarın meydana gelmesine, bina içerisinde bulunan iç tesisattaki arıza neden olduğunu, müvekkili idarenin meydana gelen hasarda herhangi bir sorumluluğu olduğunu, davacı tarafın hükmedilmesini talep ettiği tazminata, ödeme tarihinden itibaren faiz istemesinin de hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece “… Davacı … şirketi sigortalısına ait işyerinin 18/07/2017 tarihinde su basması sonrasında 16/08/2017 tarihinde sigortalısına ödeme yaptığı, 17/08/2018 tarihinde rücu talebi ile davalıya başvurduğu, 24/08/2017 tarihinde davalının red cevabı üzerine işbu davayı açtığı, yargılama aşamasında aldırılan bilirkişi raporu uyarınca davalının ve davacının sigortalısının eşit kusurlu bulunduğu, bilirkişi raporun denetime elverişli olmakla hükme esas alınarak; davalının red cevabı ile temerrüde düştüğü anlaşılmakla, kusuru oranında 10.462,67 TL’yi 24/08/2017 tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile birlikte ödemesi gerektiği kanaati” ne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; yağmur sularının uzaklaştırılmasından sorumlularının bulunması, yağmurun uzaklaştırmasını sağlamak görevinin belediyelere ait olduğu 5256 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7. maddesinin bendinde bu hususun belirtildiği, kayıtlarda yapılan incelemede hasara uğrayan adresle ilgili olarak herhangi bir arıza başvurusunun yapılmadığı, hükmedilen tazminat miktarının daha fahiş olduğu belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (T.T.K.) 1472 (6762 sayılı T.T.K.’nun 1301)maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet verdiği iddia olunan davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Rücu ve halefiyet, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22/03/1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 03/07/1944 sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. 6102 sayılı TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde ise “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir. Dosya kapsamında yer alan sigorta sözleşmesi ve ödeme belgesi dikkate alındığında, davacının aktif dava ehliyetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı ile dava dışı sigortalı … arasında 13/10/2016-2017 tarihlerini kapsayan Kapsamlı İşyeri Sigorta Poliçesi imzalandığı, 18/07/2017 tarihinde sigortalı iş yerinde su baskını sonucunda uğranılan hasar nedeniyle davacı … şirketi tarafından sigortalısına 16/08/2017 tarihinde toplam 20.925,34 TL hasar ödemesi yapıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; dava konusu hasardan davalının sorumlu olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Ekspertiz raporunda; Sigortalının beyanına göre riziko adresinin 5 katlı olduğu, caddeye cephesi olan atölye girişine göre sol taraftaki sokaktan kapı alan aynı binanın bodrum katına birlikte atölye olarak kullanıldığı, olağanüstü yağmur ve aşırı sebebiyle sokak içinde oluşan sel sularının bodrum kat olan atölyede olduğunun beyan edildiği ,binanın da bu yol üzerinde olması sebebiyle yolda oluşan sel sularının hadiseye sebep olmadığı, kanalizasyon giderlerinin yetersizliğinden kaynaklandığının kanaatine varıldığı belirtilmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca davacı … şirketine yazılan yazı cevabında müdürlüğün ALO 185 kayıt sisteminde yapılan tetkikte 18. 07.2017 tarihinde meydana gelen bahse konu hasar ile ilgili olarak arşiv kayıtlarında herhangi bir arıza başvurusuna rastlanılmadığı belirtilmiştir. İnşaat mühendisi, tekstil mühendisi ve sigorta uzmanından oluşan bilirkişi heyetince düzenlenen raporda özetle: dava konusu yerin işyeri olduğu, binanın kat irtifakının mevcut olmakla birlikte dosyasında iskan ruhsatı da rastlanılmadığı, depo bölümünün ayrı bir bağımsız girişi olması nedeniyle sigorta poliçesinin 31-A dükkan ve depo bölümü de dahil olmak üzere poliçe güvencesi kapsamında olup olmadığı hususunda duraksama ve tereddüt yaşandığı, zira poliçede … mahallesi … caddesi no … daire … olarak sigortalı yerin belirtildiği, ekspertiz raporunda da sigortalının beyanı esas alınarak sigorta akdinin her iki yere ait olduğunun belirtildiği oysaki 2. Bodrum kat deponun bağımsız bir girişinin olduğu ve sigortalıya ait vergi levhasında da mükellef adresinin bağımsız ayrı bir girişi olan depo ile birlikte 1. Bodrum kattaki yeri de kapsadığı bu nedenle sigortalı yerin nereyi kapsadığı konusunda bir netlik bulunmadığı, davalı …’nin abonelerden temiz su parası aldığı gibi pis su deşarjı içinde ayrıca pis su gideri almış olduğu, ve mevsimsel yağışlara göre deşarj kanallarının ve boru çaplarının ona göre seçilmesi, olası yoğun yağışlarda pis su deşarjının son olarak çalışır vaziyette sağlanması ve parsel ve deşarj bacalarından geri tepme yolu ile su taşmaması gerektiği kanaatine varıldığı, davalı …’nin bu nedenle %50 nispetinde hizmet kusuru bulunduğu, parsel üzerinde yapının 1. durumunda iskanının olmaması 2. durumda ise 2. Bodrum kattaki deponun projeye aykırı olarak ayrı bir girişinin yapılması ve poliçe güvencesi kapsamında olup olmadığı hususunda tereddüt altında olduğundan dava dışı sigortalıda %50 oranda kusurlu olduğu ve bu nedenle 20.925,34 TL’nin %50’si oranında yani 10.462,67 TL hasar miktarından davalının sorumlu olduğu görüş ve tespitinde bulunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiş olup işbu karara yönelik davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. 2560 sayılı … Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununun 2.maddesinde …’nin görev ve yetkileri düzenlenmiş, a bendinde “İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek”, b bendinde “Kullanılmış sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek”, d bendinde ise “Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki yetkileri kullanmak” …’nin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. 2560 sayılı Kanun ve yukarıda ifade edilen Yönetmelik hükümleri değerlendirildiğinde; … tarafından bağlantı hattının bina dışında bırakılması ve binaların vana ile iç tesisatlarına alması gerekirken, somut olayda hasara konu binada, bina bağlantı hattının bina dışında bırakılmadığı, bina içine zemin katta bulunan sahanlığa çıkarılarak buradan bir vana ile binaya ait su kolon tesisatına bağlandığı, bina girişine olaydan sonra vana takıldığı, hasarın …’ye ait PE boruda meydana geldiği anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK’nın 69. (Mülga 818 sayılı B.K’nın 58) maddesi uyarınca, bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, TBK’nın 69.maddesindeki sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk halidir. Bu sorumlulukta zarar gören, yapı malikinin (somut olayda davalı …’nin) kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Yapı maliki ise, kusurun bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması, üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması şartlarından birini gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak, imal olunan şey malikinin ek kusuru varsa, illiyet bağının kesilmesi malikin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Davalıya ait bina bağlantı hattı maddede açıklanan “imal olunan şey” kavramına dahil olup, davalı bu boruların kötü yapılmasından veya muhafazasından kaynaklanan zarardan kusursuz sorumlu olup sisteminin sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlamakla yükümlüdür (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2017/2031 Esas, 2019/10321 Karar sayılı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/5489 Esas, 2020/3698 Karar ilamları). Davaya konu somut olayda, mahallinde dava dışı sigortalı ile davalı … şirketi arasında düzenlenen … numaralı poliçe döneminde hasarın meydana geldiği ve bu hasarlardan kaynaklı olarak sigortalıya16.08.2017 tarihinde toplam 20.925,34 TL tazminat ödendiği, davacının altyapı yetersizliği nedeniyle davalının zararın meydana gelmesinde kusurlu ve davaya konu hasardan sorumlu olduğunu iddia ettiği anlaşılmaktadır. Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden binanın dosyasında iskan ruhsatına rastlanılmadığı,2560 sayılı … Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununda davalı …’nin görev ve sorumluluklarının belirtildiği ve buna göre 2/b maddesinde de davalı …’nin görev ve yetkileri arasında yağış sularının toplanması, yerleşim yerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılmasını sağlamak görevinin de yer aldığı, bilgi ve tespitlerden sigortalı iş yerinde su baskını oluşarak hasara sebep teşkil eden yağmur sularının gerektiği gibi davalı tarafça yerleşim yerinden uzaklaştırılmadığı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda mahkemece kusur tasnifinde dava dışı sigortalı yönünden hükme esas alınan % 50 kusur oranına yönelik her hangi bir itiraz ileri sürülmediğinden; HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, hükme esas alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 121,30 TL başvuru harcının Hazineye GELİR KAYDINA, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf nispi karar harcının, davalı tarafından yatırılan 179,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 98,30 TL’ nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 08/06/2022
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği , (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde ” (değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.