Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/685 E. 2022/461 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/685
KARAR NO: 2022/461
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2015/837 Esas
KARAR NO: 2018/449
KARAR TARİHİ: 26/04/2018
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 13/04/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil tarafından davalı aleyhine 19/06/2015 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile takip talebinde ayrıntılı dökümü yapılan faturalardan kaynaklanan 55.867,61 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığını, davalı şirket vekilinin 29/06/2015 tarihinde borca ve ferilerine haksız olarak itiraz ettiğini, davalı taraf ile müvekkil arasında 01/01/2014 tarihinde … ve 02/01/2014 tarihli AN-7 tespit sözleşmeleri imzalandığını, müvekkilinin kayıtlarının yer aldığı 15/06/2015 tarihli ekstrede de görüleceği üzerine müvekkiliyle davalı şirketin ticari münasebetlerinin olduğunun aşikar olduğunu, davalı taraf ile müvekkilinin her ikisinin tacir olması nedeniyle avans faizi işletildiğini, davalı tarafın faiz oranına itirazının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkil şirketin alacağının sözleşmeye, faturaya, ticari defter ve kayıtlara dayanmakta olup likit ve muayyen olduğunu beyan ederek likit bir alacağa itiraz eden borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görülen davada davacının iddia ettiği faturaya dayalı alacağının haksız olduğunu, müvekkilinin davacıdan takip konusu faturaya dayalı herhangi bir hizmet almadığını, müvekkili davacı arasında antrepo kullanımı konusunda bir anlaşma yapıldığının doğru olduğunu, bu anlaşmaya göre müvekkili adına yurt dışından gelen iş makinelerinin satışı yapılana dek davacıya ait antrepoa bekletileceğini, antrepoya girişi yapılan tüm makinelerin model, marka, şase numaralarının kayıt edilmekte olduğunu, böylece kaç adet makinenin girişi yapıldığının ve hangi tarihlerde çıkışının yapıldığının kayıt altına alındığını, müvekkilinin antrepoyu kullandığı süre içerisinde tüm bedelleri ödediğini, müvekkilinin antrepoyu hiç kullanmadığını, aylar ve dönemler için davacının haksız ve iyi niyet kuralına aykırı olarak kullanılmayan dönemler için fatura düzenleyerek müvekkilini haksız yere borçlandırdığını, netice olarak alacaklı olduğunu iddia ettiği faturalardan dolayı müvekkilinin herhangi bir hizmet almadığını, aksi görüşte olan davacının iddiasını kanıtlaması gerektiğini beyan ederek haksız açılan davanın reddi ile %20’den icra inkar tazminatı hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”…Davacının iddiasına, davalı tarafın savunmasına, davalının temerrütüne ve sorumluluğuna genel hükümler dairesinde dava konusu ticari ilişki gereğince dikkat edilmiş, gümrük mevzuatına dikkat edilmiş, davacı tarafın aralarındaki sözleşmeler gereğince hizmet verdiği buna ilişkin bedele davacının hak kazandığı, incelenen kayıtlar gereğince aşağıda belirlendiği şekilde davacının davasının ispatlandığı, davalının itirazında aşağıdaki hükümde belirlenen miktar kadar haksız olduğu ve sorumlu olduğu, alacağın likit olduğu, davacının talebi dikkate alındığında davanın tam kabulünün gerektiği ve tazminata kabul edilen miktar açısından hükmolunması gerektiği kanaatine varılarak davacının davasının kabulüne ” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; antreponun kullanılmadığı dönemlere ilişkin de davalı tarafa fatura kesildiği, taraflar arasındaki anlaşmadan yalnızca antreponun kullanıldığı dönemler bakımından davacıya bedel ödeme borcu altına girildiği, mahkemeye sunulan delillerin eksik incelendiği, davacının iddiasını ispatla yükümlü olduğu, davacının kötü niyetli bir şekilde icra takibi başlattığı belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, AN-6 ve AN-7 tespit sözleşmelerinden kaynaklı fatura alacağı kapsamında başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyasında; davacı tarafından 19/06/2015 tarihinde 55.828,61 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalıya 22/06/2015 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 29/06/2015 tarihli itiraz dilekçesi ile, davacı tarafça verilmiş hizmet bulunmadığını ileri sürerek borcun ve ferilerinin tamamına itiraz ettiği, davanın bir yıllık yasal süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. İcra takibine konu faturaların fotokopilerini incelenmesinde toplam 13 adet faturanın bir kısmının AN-6, bir kısmının ise AN-7 sözleşmesine istinaden düzenlendiği fatura içeriğinde belirtilmiştir . 01.01.2014 tarihli AN-6 Tespit sözleşmesinin incelenmesinde; tespit işlemini yaptıranın davalı şirket, tespit işlemini yapan gümrük müşavirinin … , tespit işini yapan tüzel kişiliği davacı şirket olarak ve sözleşme konusunun ” … tarafından 01.01.2014-31.12.2014 tarih aralığında gerçekleşecek, Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğü … denetimde bulunan … Kodlu antreponun stok kaydına giriş ve çıkış işlemleri tespit edilecektir ” belirtildiği, sözleşmede yetkilendirilmiş gümrük müşaviri için belirtilen işlerden dolayı kararlaştırılan ücretin 2014 yılı için Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenen asgari ücret tutarının 4.075 TL, toplam sözleşme bedelinin ise 48.900 TL olup 6102 sayılı TTK nun 1530. maddesine istinaden fatura tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde nakden veya davacının …bank Bahçekapı ticari şubesi ile … Bankası Demirciler sitesi şubesindeki banka hesaplarına ödeme yapılacağı, ücretin sözleşmede belirtilen şekilde ödenmediği takdirde yetkilendirilmiş gümrük müşavirinin işi bırakacağı ve alacaklar için kanuni takibe geçeceği, iş bu sözleşmenin alınan işlerle sınırlı olmak kaydıyla 01.01.2014-31.12.2014 dönemini kapsadığı belirtilmektedir. 02.01.2014 tarihli AN-7 Tespit sözleşmesinin incelenmesinde; tespit işlemini yaptıranın davalı şirket, tespit işlemini yapan gümrük müşavirinin …, tespit işini yapan tüzel kişiliği davacı şirket olarak ve sözleşme konusunun ”yetkilendirilmiş gümrük müşaviri … tarafından Ankara Yolu Tuzla Tersane Kavşağı no 36/E-5 Tuzla Köprüsü Kartal / İstanbul adresinde faaliyet gösteren … korkulu antreponun 2014/1- 2014/2 dönemlerinde sayımı yapılacak, giriş ve çıkış işlemleri gerçekleştirilen eşyaya ilişkin gümrük beyannameleri ve stok kayıtlarının uygun olup olmadığı tespit edilerek rapora bağlanacaktır” belirtildiği, sözleşmede yetkilendirilmiş gümrük müşaviri için belirtilen işlerden dolayı kararlaştırılan ücretin 2014 yılı için Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenen asgari ücret tutarının 6.225 TL olup, 6102 sayılı TTK nun 1530. maddesine istinaden fatura tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde nakden veya davacının …bank Bahçekapı ticari şubesi ile … Bankası Demirciler sitesi şubesindeki banka hesaplarına ödeme yapılacağı, ücretin sözleşmede belirtilen şekilde ödenmediği takdirde yetkilendirilmiş gümrük müşavirinin işi bırakacağı ve alacaklar için kanuni takibe geçeceği, iş bu sözleşmenin alınan işlerle sınırlı olmak kaydıyla 02.01.2014-02.01.2015 dönemini kapsadığı anlaşılmaktadır. 21 0cak 2014 tarih ve 28889 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Gümrük Genel Tebliğinin (Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirliği seri no:2) 13. maddesinin 1. Fıkrasının c bendi uyarınca AN- 6, AN-7 ve AN- 8 tespit işlemlerine ilişkin olarak yükümlülüğü ile yetkilendirilmiş gümrük müşaviri arasındaki sözleşmenin en az 1 yıl süreli olması gerektiği, yetkilendirilmiş gümrük müşaviri ile geçerli tespit sözleşmesi yapılmayan antrepolara akaryakıt antrepoları, yolcu giriş ve çıkış kapılarındaki gümrüksüz satış mağazaları ve gümrük idarelerince işletilen antrepolar hariç olmak üzere eşya girişinin izin verilmeyeceği belirtilmiş olup, genel tebliğin 13. Maddesinin yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmıştır Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine giren ve çıkan eşyayı ve taşıt araçlarına uygulanacak gümrük kuralını belirleyen 4458 sayılı Gümrük Kanunun 10. maddesinde Gümrük müsteşarlığının gümrük mevzuatının doğru olarak uygulanması için gerekli gördüğü bütün önlemleri aldığı, bu çerçevede eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulmasına ilişkin gerekli gördüğü bir kısım tespit işlemlerinin, belirleyeceği niteliklere sahip gümrük müşaviri eliyle yürütülmesine ilişkin usul ve esaslarının düzenlemeye yetkili olduğu, gümrük idarelerinin mevzuatın belirlediği şartlar çerçevesinde Türkiye gümrük bölgesi ile diğer ülkeler arasında taşınan eşyanın giriş, çıkış, transit, aktarma ve nihai kullanımı ve serbest dolaşımı da bulunmayan eşyanın durumunu düzenleyen gümrük mevzuatı ve diğer mevzuatın doğru uygulanmasını sağlamak ve gerekli görülen gümrük kontrolleri yerine getirilmesi işlemlerini yürüttüğü belirtilmiştir. Bilirkişi heyetince düzenlenen raporla özetle; uyuşmazlığa konu tespit sözleşmeleri gereğince T 181 yetki belgeli yetkilendirilmiş gümrük müşavir tarafından yükümlülüklerin yerine getirildiği, tespit sözleşmesinin ve 2 seri nolu tebliğin 13. maddesinin 1. Fıkrası uyarınca en az 1 yıl süreyle sözleşmenin yapılmış olduğu, tarafların karşılıklı rızaları ile aralarındaki sözleşmeyi fesh etmemiş olmaları göz önünde bulundurulduğunda; davalı şirketin; işleticisi ve sahibi bulunduğu … kodlu … tipi özel antreponun tespit süresi olan 1 yıl bazında bazı dönemlerde kullanılmıyor olması o antreponun faal olmadığı anlamına gelmediği, antreponun açık ve kullanıma hazır olmasının faal olması için yeterli olduğu, antrepoda eşya olmamasının yetkilendirilmiş gümrük müşavirinin 1 yıllık süre boyunca hizmet sunmasına engel olmadığı gibi Gümrük ve Ticaret Bakanlığının belirlediği asgari ücret bedelini talep etme hakkı bulunduğu, ve sözleşme uyarınca davacının davalıya hizmet verdiği sonucuna varıldığı , davacının 55.828,61 TL alacaklı olduğu, davanın açıldığı tarihten itibaren Merkez Bankası tarafından uygulanan faiz işletilmesi gerektiği ve 5.024,57 TL faiz tespit edildiği görüş ve tespitinde bulunulmuştur . Bilirkişi heyetince düzenlenen ek raporda özetle; tarafların resmi defter kayıtları incelendiğinde davacının davalıdan 55.828,61 TL alacaklı olduğu ve cari hesap alacak bakiyesinin bulunduğu davacı ve davalının resmi defter ve kayıtlarında göründüğü, davalının ve davacının kanuni defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığı, davalının TTK ‘nun 23. Maddesinde uyarınca faturaya mal veya hizmetin alındığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde itiraz etme hakkını da kullanmadığı belirtilmiştir . Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar verilmiş olup davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulmuştur Davalı tarafça, cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi sunulmamıştır. Cevap süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının davasını kabul etmiş sayılmaz . Bu halde, HMK 128 maddesi uyarınca davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılmaktadır .Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır… Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)… Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. ”… Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.” (Yargıtay 15.Hukuk Dairesi 11.11.2020 tarih 2019/3926 E 2020/2954 K sayılı ilam) Davaya konu somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında davalı adına yurt dışından ithal edilen iş makinelerinin satışı yapılana kadar taraflar arasında AN-6 ve AN-7 tespit sözleşmesi yapıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık icra takibine konu faturalardan kaynaklı davacının alacağının bulunup bulunmadığı noktasındadır. İcra takibine konu faturaların iş bu tespit sözleşmelerine dayanılarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Aynı zamanda taraflar arasında düzenlenen her iki sözleşmenin de 1 yıl süreli olduğu, ücretin Gümrük ve Ticaret Bakanlığında belirlenen asgari ücret tutarı olduğu belirtilmiştir .Tarafların ticari defter ve kayıtların incelenmesinde açılış ve kapanış noter tasdiklerin yapıldığı, davalının ticari defter ve belgelerin de yapılan incelemede 2014 yılı sonu itibariyle davacının alacak bakiyesinin 55. 828,61 TL olarak tespit edildiği, davalının işbu faturalara TTK nun 23 maddesi uyarınca itiraz etmediği, 55.828,61 TL alacak bakiyesinin davacı ve davalının resmi defter ve kayıtlarında yer aldığı tespiti yapılmıştır. Nitekim icra takibine konu faturaların tamamının 2014 düzenleme tarihli olduğu anlaşılmakla, Yargıtay ilamları, dosyada yer alan bilgi ve belgeler ve hükme esas alınan bilirkişi raporları nazara alındığında davanın kabulüne dair verilen kararın dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, hükme esas alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı anlaşılmakla; kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınan 98,10 TL’nin başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf nispi karar harcından, davalı tarafından yatırılan 953,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 872,30 TL’nin istemi halinde davalı tarafa İADESİNE, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.13/04/202
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği , (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde ” (değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E 2021/7367 K sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına ”dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.