Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/536 E. 2022/96 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/536
KARAR NO: 2022/96
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/424
KARAR NO: 2018/592
DAVA TARİHİ: 03/05/2017
KARAR TARİHİ: 30/05/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalıya iş güvenliği, işyeri hekimliği ve diğer sağlık personeli hizmeti verdiğini, fatura kesildiğini, davalının borcunu ödemediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine ise haksız olarak itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İş mahkemesinin görevli olduğunu, müvekkilinin davacıdan hizmet almadığını ve davacıya borçlu olmadığını, davacının faturaların müvekkiline tebliğ edilip edilmediğini açıklamaktan imtina ettiğini, bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini, alacağın likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatı isteminin reddi gerektiğini, takip öncesi müvekkili temerrüde düşmediğinden işlemiş faiz talep edilemeyeceğini beyan ederek davanın reddini ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…İddia, beyan, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; tarafların ticari defter ve belgelerinin usulüne uygun tutulduğu, takip tarihi itibari ile davacı kayıtları uyarınca davacının davalıdan 100.186,43 TL alacağının bulunduğu, davalı kayıtlarına göre ise davalının davacıya 47.392,93 TL borçlu olduğu ancak davalı tarafından ihtarlı davetiyeye rağmen 2015-2016 ve 2017 yıllarına ait cari hesap ekstrelerinin ve defter görüntülerinin ibraz edilmediği anlaşılmıştır. Takip konusu alacağın davacı tarafından düzenlenen 34 adet faturaya dayandığı, Bu faturaların davacı tarafından “işyeri hekimliği hizmet bedeli”, “iş güvenliği uzmanlığı hizmet bedeli” ve “diğer sağlık görevlisi hizmet bedeli” açıklaması ile düzenlenmiş olduğu ve toplam miktarının 100.186,43 TL olduğu tespit edilmiştir. Davacı şirket ile davalı şirket arasında A ve B sınıfı iş güvenliği uzmanı, İş yeri hekimi ve diğer sağlık personeli hizmeti olarak 05/05/2014 – 10/10/2016 tarihleri arasında iş güvenliği uzmanlığı ve işyeri hekimliği sözleşmesinin bulunduğu, davalı şirket yetkilisi tarafından bu sözleşmenin e-devlet şifresi ile onaylandığı, dolayısı ile sözleşme gereği belirtilen tarihlerde davalı tarafın davacıdan iş güveniliği uzmanlığı ve işyeri hekimliği hizmeti almış olduğu ve takip konusu faturaların bu dönemi kapsadığı anlaşılmakla davalı tarafın dayanaksız savunmalarına itibar edilmemiş ve davacı tarafın alacak talebi haklı görülerek asıl alacak üzerinden davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.Davalı tarafın işlenmiş faize itirazının yerinde olduğu zira takip öncesi davalı tarafın temerrüde düşürüldüğüne ilişkin davacı tarafın dosyaya bilgi ve belge sunmadığı, borcun talep edilebilirliği ile temerrüdünün farklı şeyler olduğu faiz talebinin temerrüt ile söz konusu olacağı anlaşılmakla işlenmiş faiz talebinin reddine karar verilmiştir. Bu açıklamalar ışığında davanın kısmen kabulüne, haksız itiraz nedeni ile İİK nun 67/2 maddesi gereğince alacağın likit olması itirazın haksız olması nedeniyle davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle,”1-Davanın KISMEN KABULÜ ile Küçükçekmece …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasının yapılan itirazın asıl alacak yönünden iptali ile asıl alacak miktarı olan 100.186,43 TL’nin takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına,İşlemiş faiz talebinin REDDİNE, 2-Alacağın likit olması ve itirazın haksız olması nedeni ile asıl alacak miktarı üzerinden hesaplanan 20.037,28 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu uyuşmazlık yönünden iş mahkemesinin görevli olduğunu, bilirkişinin inceleme gününden önce dosyayı teslim aldığını, yerinde inceleme yapmadan rapor ibraz ettiğini, tarafsızlığını yitirdiğini ve gerçek dışı beyanlarla rapor hazırladığını, dava konusu alacağa dayanak gösterilen faturaların teslimine ilişkin hiçbir açıklama ve incelemede bulunulmadığını, sözleşmenin e-devlet onaylı olmasının sözleşme konusu faturaların hem içerikleri hem de bedelleri yönünden kesinlik kazandığı anlamına gelmediğini, mahkemece kayıtlarda yer almayan faturaların teslim olgusu araştırılmadığından alacağın somut delille ispat edilemediğini, faturaların teslim alan kısmında hiçbir isim ve imza bulunmamakla beraber fatura kargo belgelerinin tek başına iddiayı ispatlayamayacağını, faturalar müvekkiline kargo yolu ile gönderildiyse dahi kargoyu kimin teslim aldığının, teslim alanın müvekkili şirket yetkilisi yahut çalışanı olup olmadığının, kargo belgelerinde açıkça fatura gönderimine ilişkin açıklama bulunup bulunmadığının tespiti gerektiğini, mahkemece ihtarlı davetiyeye rağmen defter kapak görüntülerinin sunulmadığı gerekçesiyle tüm alacak talepleri yönünden kabul kararı verildiğinden bahsedilmekte olup mevcut delil durumuna göre karar verilmesi ve ispat yükü davacıda olan hususta delillere göre karar vermesi gerekirken, ibraz edilemeyen belgelerle ilgili iddiayı kabul etmişcesine bir uygulamaya gidilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini, dosyada eksiklik tespit edilmesi ve gerekli görülmesi halinde yeni bir bilirkişiden rapor alınarak davanın reddi ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Davalı vekili tarafından dava konusu uyuşmazlık yönünden iş mahkemesinin görevli olduğu yönünde itiraz ileri sürülmüş ise de, dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde, İş Mahkemeleri’nin “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli” oldukları (25/10/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi) hükme bağlanmıştır.Taraflar arasındaki dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklandığı için görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında davacı tarafından 100.186,43 TL asıl alacak (30/04/2014 tarihinden 28/09/2016 tarihine kadar düzenlenen 34 adet fatura) ve 19.556,17 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 119.742,60 TL alacağın tahsili için takip başlatıldığı, ödeme emrinin 16/02/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 20/02/2017 tarihinde süresi içinde borca itiraz ettiği, davanın İİK’nun 67.maddesi uyarınca bir yıllık yasal süre içinde açıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece iş müfettişi ve mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan kök raporda; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30/06/2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, 02/08/2013 tarihli ve 28726 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 56’ncı maddesi ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Yürürlük” başlıklı 38’inci maddesinde değişiklik yapıldığı, Yürürlük maddesinde yapılan değişiklikle birlikte; iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinden hizmet alma yükümlülüğü, 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 01/01/2014 tarihinde başladığı,Söz konusu kapsamda yer alan işyerlerinin öncelikli olarak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili iş ve işlemlerini, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nce (kayıt, takip ve izleme için) oluşturulan “İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programına (İSG-KATİP)” girmeleri gerektiği, İşverenlerin, İSG-KATİP sistemi üzerinden iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimini görevlendirebilmeleri için; işyeri “e-bildirge yöneticisi”nin SGK kayıtlarında tanımlanmış olması, bu kişinin e-devlet şifresi aracılığıyla http://…tr adresinden İSG-KATİP sistemine giriş yaparak, görevlendirilecek iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimini T.C. kimlik numarası vasıtasıyla sistem havuzundan seçmesi, sistem üzerinden seçilen iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin yine aynı sistem üzerinden e-devlet şifreleri ile sisteme giriş yapıp uygun bulmaları halinde sözleşmeleri onaylamaları gerektiği, İşverenlerin, Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB) veya Toplum Sağlığı Merkezleri’nden (TSM) iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini almaları halinde; hizmet alacak işyerlerinin OSGB’lere veya TSM’lere SGK numaralarını tam ve doğru bir şekilde bildirmeleri, OSGB’ler veya TSM’ler işlemlerini sistem üzerinden yaptıktan sonra işyerlerinin sisteme giriş yaparak onay vermeleri gerektiği, Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün web sitesinde yer alan İSG-KATİP sistemine elektronik ortamda giriş yaparak, ilgili bölümleri doldurup sözleşmeyi tamamlamalarının ardından, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinden hizmet alabilecekleri, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tescil edilmiş işyeri kayıtları ile işyerinin İSG-KATİP’e kayıtlı onaylanmış ve devam eden iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin verilmesine ilişkin, hizmet sunucusu ile yapılmış bir sözleşmesinin olması şartının esas alınacağı, bu bağlamda Kanun kapsamında yer alan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinin yerinde denetim yapılmaksızın iş sağlığı ve güvenliği hizmetini alıp almadığının Bakanlıkça İSG-KATİP sistemi üzerinden tespit edilebildiği, İSG Katip programının bu hizmeti alan tarafından (e-imza, e-devlet şifresi vb. güvenli elektronik yollarla) onayına bağlı bir program olarak işlediği açık olup davacı tarafından dava konusu hizmetin davalıya verildiğine dair vesaikler arasında en önemlisinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Katip Programı ekran görüntüsü olduğu, bu ekran görüntüsüne göre davalının 05/05/2014 – 10/10/2016 tarihleri arasında davacıdan İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimliği hizmeti almış olduğu, Davacı şirket tarafından görevlendirilen OSGB İş Güvenliği Uzmanları tarafından davalı şirkete belirli tarihlerde denetim ziyaretlerinin yapıldığı, bu ziyaretlerin İş Güvenliği prosedürü çerçevesinde dosyaya mübrez işe giriş /Periyodik Muayene formları adı altında davalı şirketin personelleri tarafından imzalı olarak onaylandığı, Davacının, davalı şirket ile olan ticari ilişkisi nedeniyle oluşan 34 adet fatura alacağının tahsili amacıyla yürüttüğü takibe yapılan itirazın iptali talep ettiği, davacının 2014, 2015 ve 2016 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davacının ticari defterlerine göre; takip tarihi (14/02/2017) itibariyle davacının davalıdan 100.186,43 TL alacaklı olduğu, davalının mahkemece belirlenen inceleme gününe katılmadığı ticari defter ve belge ibraz etmediği, davacının dava konusu toplamda 34 adet faturadan kaynaklı cari hesap alacağının olduğu, bu faturaların davacı tarafından “İş Yeri Hekimliği Hizmet Bedeli” ve “İş Güvenliği Uzmanlığı Hizmet Bedeli”, “Diğer Sağlık Görevlisi Hizmet Bedeli” açıklamalı ile düzenlenmiş olunan toplamda 100.186,43 TL olduğu, davacı şirket ile davalı şirket arasında A ve B sınıfı iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli hizmeti olarak 05/05/2014 – 10/10/2016 tarihleri arasında İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimliği Sözleşmesi’nin bulunduğunun davalı şirket yetkilisi tarafından e-devlet şifresi ile onaylandığı, davacının takip tarihinden önce davalıya bir ödeme ihtarının bulunmadığı, fatura üzerinde herhangi bir ödeme vadesinin bulunmadığı, takip tarihi itibariyle davacının 19.556,17 TL işlemiş faiz talebinin dayanağı bulunmadığı ifade edilmiştir. Ek raporda ise; davalının 2014, 2015 ve 2016 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalı ticari defterlerine göre 2014 yılı sonunda davacıya 47.392,93 TL borçlu olduğu, ancak 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait cari hesap ekstreleri ve defter görüntülerinin rapor tarihine kadar ibraz edilmediği, davalı tarafından hizmet alımının e-devlet şifresi ile onaylamış olması ve mübrez tüm belgeler çerçevesinde, davalının 05/05/2014 – 10/10/2016 tarihleri arasında davacıdan İş Güvenliği Uzmanlığı ve İşyeri Hekimliği hizmeti almış olduğu kanaati ile bu döneme ilişkin davacının davalıya düzenlemiş olduğu 34 adet faturadan kaynaklı olarak takip tarihi itibariyle 100.186,43 TL alacaklı olduğu yönündeki kök rapordaki kanaatlerinin değişmediği belirtilmiştir. Mahkemenin 27/11/2017 tarihli ara kararı ile “Davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı alacaklı ise ne miktarda alacaklı olduğu söz konusu hizmetin verilip verilmediği hususlarında tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde, 15/12/2017 günü saat 14:00’dan itibaren mahkememiz duruşma salonunda bilirkişi incelemesi yapılmasına, …Taraflara bilirkişi incelemesine esas ticari defter ve belgelerinin inceleme gün ve saatinde ibraz etmek üzere HMK 219 maddesi gereği süre verilmesine, HMK 220/3 maddesine göre ticari defter ve belgeler verilen sürede ibraz edilmezse ve aynı sürede delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez yada belgenin elinde bulunduğunu inkar eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse duruma göre belgenin konusunda diğer tarafın beyanın kabul edileceğinin taraflara ihtarına (ihtar edildi), Tarafların önceden müracaat etmesi ve ticari defter ve belgelerin kapsamlı olması halinde bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi verilmesine…” karar verilmiştir. Bilirkişi teslim tutanağına göre dosya bilirkişiye 08/12/2017 tarihinde yani belirlenen inceleme gününden önce teslim edilmiştir. Davalı vekili 14/12/2015 tarihinde UYAP üzerinden müvekkiline ait ticari defterlerin yerinde incelenmesine ilişkin talep dilekçesi sunmuştur. Kök raporda davalının mahkemece belirlenen inceleme gününe katılmadığı ticari defter ve belge ibraz etmediği ifade edilmiş, davalı defterleri üzerinde inceleme yapılmamıştır. Davalı vekilinin itirazı üzerine dosya ek rapor alınması yönünde bir ara karar oluşturulmaksızın celse arası bilirkişiye tevdi edilmiş, ek rapor düzenlenmiştir. Ancak davalı tarafça ticari defterlerine ilişkin tasdik bilgileri sunulmuş ve defterlerinin açılış-kapanış tasdikleri yapılmış ise de sadece 2014 yılına ilişkin cari hesap ekstresinin sunulduğu, 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait cari hesap ekstreleri ve defter görüntülerinin bilirkişiye incelenmek üzere ibraz edilmediği belirtilmiştir. Her ne kadar mahkemece inceleme gününden önce dosyanın bilirkişiye teslim edilmiş olması hatalı ise de, davalı vekilinin bilirkişi heyetinin tarafsızlığını yitirdiği ve gerçek dışı beyanlarla rapor hazırladığı iddiasına yönelik somut bir açıklama yapmadığı anlaşılmakla bu itirazları yerinde değildir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır…. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)…Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir..” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davacı tarafından takibe dayanak olarak sunulan faturalardan 30/04/2014-25/12/2014 tarihleri arasında düzenlenen 2014 yılına ait 11 adet faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olduğu ve davalının kendi defterlerine göre davacıya 47.392,93 TL borçlu olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda, 2014 yılına ait 11 adet fatura nedeniyle davacının 47.392,93 TL alacaklı olduğu sabittir. Davacı tarafından tanzim olunan 2015 ve 2016 yıllarına ait 23 adet faturanın ise davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, davalı tarafından 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin cari hesap ekstreleri ve defter görüntülerinin incelenmek üzere bilirkişiye teslim edilmemesi nedeniyle tespit edilememiştir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12/09/2017 tarih, 2016/3858 E. 2017/2944 K. sayılı ilamında ticari defterlerin delil kabiliyeti “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2). İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3). Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK’ndaki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır…” şeklinde açıklanmıştır. Bu durumda, mahkemece 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait ticari defterleri ile davacı şirketle olan cari hesap kayıtlarını sunmak üzere davalı tarafa kesin süre verilerek ve sonuçları ihtar edilerek, ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması, kesin süre içerisinde bu kayıtları sunmadığı takdirde emsal ilamda belirtildiği şekilde değerlendirme yapılması gerekmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programının (İSG-KATİP) çalışma esasına ilişkin açıklamalar bilirkişi raporunda yapılmış olup, davalı şirket tarafından bu işlemlerin e-devlet üzerinden gerçekleştirildiği ÇSGB’dan gelen kayıtlarla sabittir. Ancak davalı tarafından defter ve kayıtlar sunulup faturaların kayıtlı olmadığının tespit edilmesi halinde, hizmetin verildiğinin ve fatura bedellerinin davacı tarafça ispat edilmesi gerekmektedir. Davacı tarafından her ne kadar faturaların tebliğ edildiğine dair kargo kayıtları sunulmuş ise de, kargo içerikleri belli olmadığından faturaların tebliğ edildiğine kesin kanıt teşkil etmeyecektir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Katip Programı ekran görüntüsünde; B sınıfı iş güvenliği uzmanı…’nın 05/05/2014-18/06/2015 ve 11/08/2015-26/02/2016, A sınıfı iş güvenliği uzmanı …’ın 07/03/2016-10/10/2016 tarihleri arasında, İşyeri hekimi …’ın 05/05/2014-20/07/2015, …’un 11/08/2015-04/09/2015, …’ın 07/09/2015-18/01/2016, …’nın 10/02/2016-10/10/2016 tarihleri arasında, Diğer Sağlık Personeli …’nin 05/05/2014-17/06/2015, 11/08/2015-03/02/2016 ve 10/02/2016-28/04/2016 tarihleri arasında görev yaptığı anlaşılmaktadır. Düzenlenen faturalar ile görevlendirilen iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin belirlenen çalışma tarihlerinin karşılaştırılması ve davacının alacaklı olduğu miktarın tespiti gerekmektedir. Ayrıca 2015 yılına ait 29/01/2015 tarihli … no’lu KDV dahil 4.012,00 TL bedelli faturanın “iş güvenliği danışmanlık hizmet bedeli” açıklaması ile düzenlendiği ve aynı tarihli … no’lu “iş güvenliği uzmanlığı hizmet bedeli işyeri hekimliği ve diğer sağlık hizmetleri – … Fabrikaları” açıklamalı KDV dahil 2.212,50 TL bedelli ikinci faturanın bulunduğu, 28/02/2015 tarihli … no’lu KDV dahil 4.012,00 TL bedelli faturanın “iş güvenliği danışmanlık hizmet bedeli” açıklaması ile düzenlendiği ve aynı tarihli … no’lu “iş güvenliği uzmanlığı hizmet bedeli işyeri hekimliği ve diğer sağlık hizmetleri – … Fabrikaları” açıklamalı KDV dahil 2.212,50 TL bedelli ikinci faturanın bulunduğu ve 28/07/2015 tarihli … no’lu KDV dahil 1.298,00 TL bedelli faturanın “danışmanlık hizmet bedeli” açıklaması ile düzenlendiği, diğer tüm faturaların ise “iş güvenliği uzmanlığı hizmet bedeli işyeri hekimliği ve diğer sağlık hizmetleri” açıklaması ile düzenlenmiş olduğu anlaşılmakla, danışmanlık hizmet bedeli açıklaması ile düzenlenen faturalar yönünden davacının açıklama yapması sağlanarak, bu faturaların hangi hizmet nedeniyle düzenlendiği tespit edilerek, hizmetin verilip verilmediği belirlenerek sonucuna göre karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile 6100 sayılı HMK 353/1.a.6 maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına ve dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/424 E. 2018/592 K. Sayılı 30/05/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davalı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan 1.710,93 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/02/2022