Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/529 E. 2021/159 K. 17.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/529
KARAR NO: 2021/159
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/241 Esas
KARAR NO: 2018/729
KARAR TARİHİ: 04/07/2018
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 17/02/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müvekkillerinin … Fatih/İstanbul adresindeki … ada, … parsel sayılı taşınmazın iştirak halinde malikleri olduklarını, davalı taşınmazının da aynı yerde bulunan komşu taşınmaz olduğunu, komşu taşınmazın 12/04/2015 günü saat 12.00 sularında yandığını ve bu yangının etkisi ile müvekkilerine ait binanında ağır bir şekilde hasar gördüğünü, bunun üzerine taraflarınca zararların tespiti için İstanbul 10.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015 /51 D. İş. dosyası ile tespit yaptırılarak 27/04/2015 tarihli bilirkişi raporu aldırıldığını, bilirkişi raporundaki hasar hesaplamasının kümülatif-toptan-götürü usulde şeklinde yapıldığını ve rapora itiraz edildiğini, ancak mahkemenin önemli olan olaya mahallinin durumu ve delillerin kaybolmaması için yapılan tespitin yeterli olacağının, açılacak eda davasında zararın ayrıntısı ile tespit edileceği gerekçesi ile tespiti karar bağladığını, oluşan zararların kalem kalem açıklanarak bunların hangi sürede ve ne miktar gider ile giderilebileceğinin açık, net anlaşılabilir bir şekilde denetime elverişli olarak dökümünün yapılması için mahkemece yeniden alınacak raporda durumunun aydınlığa kavuşacağını, bina malikinin tehlike sorumluluğunun yanında gerekli bakım onarım ve koruma tedbirlerini almamış olduğu için de ayrıca ihmal ve kusuru ile sorumlu olduğundan müvekkillerine ait binanın yan binadaki yangının sirayeti neticesinde oluşan zarardan HMK 107. ve 109. Maddeleri uyarınca bilahare bilirkişi incelemesi neticesinde belirlenebilir olduğunda arttırılmak kaydıyla şimilik 20.000,00 TL nin olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte sigorta şirketinden, sigorta sözleşmesinde belirlenen limit dahilinde olmak üzere her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tazmin ve tahsilini talep etmiştir. Davacılar vekili 05/11/2017 tarihli dilekçesinde, 20.000,00 TL talepli açılan davanın alınan bilirkişi raporu doğrultusunda 55.300,00 TL’ye çıkartılarak olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte sigorta şirketinden sigorta poliçesinde belirlenen limit dahilinde dahilinde olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesi ile; Mülkiyeti davalı …’ya ait bulunan ve … Mahallesi, … Caddesi Fatih/İstanbul adresinde bulunan 4 katlı binanın müvekkil şirket nezdinde … numaralı konut paket sigorta poliçesi ile sigortalanmış olduğunu, söz konusu binada 12.04.2015 tarihinde yangın çıktığını, yangın ile ilgili hazırlanan 12/04/2015 tarih ve … Sayılı itafiye raporunda; ahşap binanın tamamının bu denli alevli olarak yanmasının çelişkili bir yarattığı, binanın zemin ve üst katlarında bol miktarda hızlandırıcı madde dökülerek kasten yakılmak istendiği kanaatine varıldığı ve olayın adli makamlarca tetkik ve tahkikinin yapılmasının uygun görüldüğü, ayrıca itfaiyenin bu raporundaki dikkat çekici husus nedeniyle İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/55 D.İş dosyası ile riziko adresindeki binanın yapı tarzının belirlenmesi ile itfaiye raporunda tespit edilen hususların teyit edilmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, alınan bilirkişi raporunda sigortalı konutun bodrum+zemin+2 normal kattan oluşan tam ahşap bina olduğu, itfaiye raporunda yer alan ahşap binanın bütün katlarının alevli surette yanmış olduğu ve tüm katlarda bol miktarda hızlandırıcı madde dökülerek kasten yakılmak istendiği kanaatinin hasıl olduğu tespitinin teyit edilmiş olduğunu, bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı sorumlu olacağını, bu yönde Yargıtay 11. Hukuk dairesi’nin 2012/690E-2013/1547 K 24.01.2013, 2012/7732E-2012/11574K 02.07.2012, 2011/14537E-2013/16471 K 24.09.2013 tarihli kararlarının bulunduğunu iddia ederek; davanın kısmi dava olduğunun tespitini , Esas ilişkin açıklamaları doğrultusunda sigorta şirketi olan müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili yasal süresinde sunduğu talep sonucunun artırılması dilekçesine karşı cevap dilekçesinde, yangın sigortası genel şartları gereğince poliçe kaynaklı talepler 2 yılda zamanaşımına uğrayacağını, işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, kısmı dava olarak açılmış sayılması gerektiğini, bu nedenle 2 yıllık zamanaaşımı süresi dolduktan sonra yapılmış olan ıslah talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesi sunmamış, duruşmaya da katılmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, “Yangın bir haksız fiil türü olup haksız fiilin unsurları; fiil- hukuka aykırılık- zarar- illiyet- kusurdur ( iş bu dava açısından istisnası kusursuz sorumluluk hallerinden bina sahibinin sorumluluğu ) . İş bu davada bina sahibinin kusursuz sorumluluğuna dayanılmıştır. Bina sahibinin kurtuluşu ancak illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı ( mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru…) halinde mümkündür yoksa kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince malikin kurtuluş kanıtı sunma olanağı yoktur. Dosya kapsamındaki teknik incelemelerden yangının dışarıdan bir etki ile kimyasal hızlandırıcının üçüncü kişilerce dökülmesi suretiyle yani üçüncü kişinin ağır kusuru ile meydana geldiği anlaşılmıştır. Bu nedenle davalı bina malikinin zarardan sorumluluğu bulunmamaktadır çünkü yangın ile ilgili olarak illiyet bağı kesilmiştir. Bu nedenle bunun sonucu olarak sigorta şirketinin de sorumluluğu sigorta edilen riziko/ yangın kapsamında kalmamaktadır. Yangın sigortası, mal sigortası türlerinden olup güvence altına alınan riziko yangın, yanma tehlikesidir. Yangın olayında sigortadan yararlanabilmek için zarar verici bir alevin bulunması ile kendisine tahsis edilen yerin dışında yayılması gerekmekte ve haksız fiil şartlarının tama olarak oluşması gerekmektedir. Sigorta eden şirketin maddi hasarları güvence altına alması da gerekmektedir ki tazminat ödemek zorunda kalınsın. Ancak teminat dışı bir olay sonucunda yangının çıktığı anlaşılırsa bu durumu sigortacı bu durumu ispat eder ve sorumluluktan kurtulur. Yine bina malikin kusursuz sorumluluğunda illiyet bağı kesildiğinden sigorta şirketi de sorumlu olmayacaktır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; yangında illiyet bağı üçüncü kişinin ağır kusuru nedeni ile kesildiğinden davalılar zararın tazmininden sorumlu tutulamayacakları ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; Binanın kasten yakıldığına ya da bilinçli zarar verildiğine ve bu zararında önlenmesi için gereken tedbirlerin alındığına ilişkin hiç bir iddia delil emare olmadığını, ekli savcılık dosyasına alınmış davalının ifadesi ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce verilmiş olan 19.06.2016 tarihli ”Uzmanlık Raporu” incelendiğinde görülecektir ki bu iddianın hiç bir gerçeklik tarafı olmadığı gibi ortada belli bir sanığı da olmadığını, yapılan incelemede bahs edildiği gibi binanın ”yangın esnasında petrol türevi maddelerin hiç bulunmadığı” ya da yangına sebep olmadığı açıkça rapor edildiğini, bu raporun dosyaya sunulduğunu yine aynı dosyada alınan müfettiş raporunda ”binanın sahibinin, binasını koruması, gerekli ve alınabilecek bütün önlemleri alması ” gerektiği bu sebeple belediye görevlilerine kusur atfının da mümkün olmadığı açıkça belirtildiğini, ayrıca binada tamirat, tadilat yapan kişinin herhangi bir yangın çıkmaması, çevrede zarar oluşmaması, binaya yabancı kişilerin girmemesi gibi alınması gereken bütün önlemleri almamış olması gözetildiğinde davalının sorumluluğu ortadan kalkmadığını, Yargıtay kararlarında, bina ve yapı malikinin sorumluluğunun, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk hali olduğu; zarar ile özen eksikliği arasında uygun nedensellik bağının sorumluluk için yeterli bulunduğu; özel hukuk sorumluluğu bakımından her zaman kusur unsurlarının bulunmasının zorunlu olmadığı; bu gibi durumlarda, zararın, hukuka aykırı bir davranıştan doğması, yani objektif koşulun gerçekleşmesi yeterli olup, ayrıca sübjektif koşul, diğer anlatımla kusur aranmayacağı; nedensellik bağının, mücbir sebep, mağdurun veya üçüncü kişinin ağır kusuru sonucu kesilmesi durumunda malikin sorumluluğundan söz edilemez ise de, malikin “ek kusuru” varsa, nedensellik bağının kesilmesinin sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı açıklamaları yapıldığını, belirterek verilen kararın hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığından hükmün ortadan kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, komşu binada çıkan yangının davacılara ait binaya sirayet etmesi nedeniyle uğranılan zararın, davalı yapı malikinden TBK 69. Maddesi, davalı … şirketinden sigorta poliçesi kapsamında müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkindir. Dosya kapsamına göre, davalı …’nın yangın çıkan binanın maliki olduğu, davalı bina maliki ile … Sigorta Şirketi arasında 06/12/2014 başlangıç tarihli bir yıl süreli “… Sigorta Poliçesi” düzenlendiği, poliçe ile yangın mali sorumluluk ve komşu mali sorumluluk ek teminatları verildiği, police dönemi içerisinde 12/04/2015 günü davalı sigortalı binada çıkan yangının, yan binadaki davacılara ait binaya sirayet etmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini amacıyla işbu davanın açıldığı görülmüştür. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Avrupa Yakası İtfaiye Müdürlüğü’nün 12/04/2015 tarihli yangın raporuna göre,” … Zemin ile dört katlı ahşap binanın bütün katlarının alevli surette yanmakta olduğu görüldüğü, ahşap binanın tamamının bu denli alevli olarak yanmasının çelişki yarattığı, binanın zemin ve üst katlarında bol miktarda hızlandırıcı madde dökülerek kasten yakılmak istendiği kanaatine varıldığı ve olayın adli makamlarca tetkik ve tahkikinin yapılmasının uygun görüldüğü,” tespiti yapılmıştır. İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/55 D.İş dosyası ile alınan 26/05/2015 tarihli bilirkişi raporunda itfaiye yangın raporundaki tespitin doğru olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. Olayın teknik boyutu bulunması nedeniyle mahkemece üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor aldırılmıştır. 07/11/2016 tarihli bilirkişi heyeti kök raporunda; ” tespit dosyası ile yaptırılan bilirkişi incelemesinde, itfaiye raporu ile tespit edilen şüphelerin teyit edildiği, binada meydana gelen yangının ve alevlerin binanın yapısı ile örtüşmediği, binadan alınan numunelerde kimyasal hızlandırıcı olarak tabir edilen maddelere rastlandığı yönündeki teknik incelemeler neticesinde yangının doğal yollardan değil, dışarıdan bir etki ile (kimyasal hızlandırıcının 3. kişi/kişilerce dökülmesi vs.) meydana geldiği, buna göre bina malikinin yasadan kaynaklanan kusursuz sorumluluk halinden kurtuluşunun gerçekleşmiş olduğu, davacıların, 3 aylık süre boyunca taşınmazlarından faydalanamama ve taşınmazın temizlik bedeli altında toplam zararı , hasar bedeli : 42.350,00 TL, binayı kullanamama bedeli: 9.600,00 TL, temizlik harcaması : 2.000,00 TL olmak üzere toplam 53.950,00 TL olduğu” tespitine varılmıştır. Davacının itirazların değerlendirilmesi bakımından bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış, ek raporda özetle; ” yangının çıkış sebebi hususunda kanaat değiştirici yeni bir bilgi/belge bulunmadığından önceki raporda ısrar edilmiş, zarar tespiti yönünden kök rapordaki tespitlerin yanında, 1 adet çamaşır makinesi, buzdolabı, fırın hasarı da dahil edilerek toplam zararın 55.300,00 TL olduğu bildirilmiştir. Yeni Türk Borçlar Kanunu’nda yapı malikinin sorumluluğu 69. maddede düzenlenmiştir. TBK 69. maddesinde “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir. Görüldüğü üzere kanun hükmü, bina ve yapı eserleri nedeniyle sorumluluğu, bunların yapım bozukluğu veya bakım eksikliğine dayandırmaktadır. Burada yasa koyucu, her geçen gün artan yapılaşma nedeniyle, başkaların zarar görmesini engellemeyi amaçlamıştır. Bu sebeple, bu yapılar nedeniyle zarar tehlikesinin önlenmesi amacıyla yasa koyucu kusursuz sorumluluk ilkesini kabul etmiştir. “TBK’muz bu sorumluluğu “özen” ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk halleri arasında saymıştır. Bina ve diğer yapı eseri sahibinin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk olduğundan, zarar gören kişinin, sorumlunun kusurunu kanıtlaması gerekmediği gibi, sorumlu kişi de kusursuzluğunu kanıtlayarak sorumluluktan kurtulamayacaktır. ” (Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 23. Bası, Ankara 2019, S. 452-453) ” Kusura dayanmayan sorumlulukta; sorumluluğu doğuran olay, zarar ve zararla söz konusu olay arasında bir illiyet bağı bulunması sorumluluğu doğurmak için yeterlidir (Tandoğan Halûk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara 1981, s. 3-10; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, Cilt I, Beşinci Bası, İstanbul 1985, s. 671). Yani zararın yapımdaki bozukluktan veya bakımdaki eksiklikten dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir. İlliyet bağının varlığı ve kesilmesi, Hukuk Genel Kurulu’nun 24/02/2016 tarih 2014/11-289 Esas 2016/163 Karar sayılı ilamında “… Kanunda, bu illiyet bağının varlığı konusunda bir karine kabul edilmemiştir. Yapım bozukluğunu veya bakım eksikliğini ispat etmesi gereken zarar görenin, bir de illiyet bağının varlığını ispat etmesi gerekir. Ancak doktrindeki baskın görüşe göre, hakim, zarar görenin bu konudaki ispat külfetini değerlendirirken fazla katı olmamalıdır (Ataay Aytekin, Borçlar Hukuku Genel Teorisi, İstanbul 1995, s.348; Erten Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.203; İmre Zahit, Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, İstanbul 1949, s.182; Tunçomağ Kenan, Borçlar Hukuku, İstanbul 1972, s.357; Baş Ece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Bina ve Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, XII Levha Yayınları, s.110; Tandoğan Haluk, Türk Mes’uliyet Hukuku, 1961, s:193). Bazen illiyet bağının ispatı çok zor olabilir. Bu tür durumlarda, zarar verici olgunun, bina veya yapı eserinin yapılışındaki bozukluğa veya bakım eksikliğine bağlanması, hayatın olağan akışına uygun ise, hakim illiyet bağının varlığına karar verebilir (Erten Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.205). Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır. (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s.611, s.617) Başka deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır. Bazı hallerde zararın ortaya çıkış biçimi, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren fiili bir karine oluşturur. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmadığı, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmi makamlarca yapılan denetimler sonucunda, bina ve yapı eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediği ispatlanırsa, bunlar eksikliğin ve illiyet bağının varlığına birer belirti sayılır. Keza, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması da birer belirti oluşturabilir (Koç Nevzat, Bina ve Yapı Eseri Maliklerinin Hukuki Sorumluluğu (BK.m.58), Ankara 1990, s. 45 v.d.). İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Mülga BK’nun 58. maddesi kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Doktrindeki kabul edilen görüşe göre illiyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalıdır. Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır (Erten Ali, Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, BK.58, Ankara 2000, s.230; Baş Ece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Bina ve Yapı Eserlerinden Doğan Sorumluluk, XII Levha Yayınları, s.113; Deschenaux Henri, Tercier Pierre, Sorumluluk Hukuku, Çeviren Salim Özdemir, Ankara 1983, s.37). ” şeklinde ifade edilmiştir. Kısaca, bina veya diğer yapı eseri sahibinin kusursuz sorumluluğunda dikkat ve özen ilkesine dayanan diğer kusursuz sorumluluk hallerinden farklı olarak kurtuluş kanıtı getirme olanağı yoktur. Ancak illiyet bağını kesen sebeplerin varlığını kanıtlayarak kişi sorumluluktan kurtulabilir. Somut olayda uyuşmazlık; meydana gelen yangın olayının, davalı bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde zarar ile arasındaki illiyet bağını kesip kesmediği noktasındadır. Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda yangının doğal yollardan değil dışarıdan bir etki ile (kimyasal hızlandırıcının 3. kişi/kişilerce dökülmesi vs.) meydana geldiğinden zararla bina malikinin sorumluluğu arasındaki illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; bilirkişi raporuna dayanak yapılan itfaiye raporunda yangının çıkış sebebine ilişkin tespit (bol miktarda hızlandırıcı madde dökülerek kasten yakılmak istendiği kanaati) gözleme dayalı olarak yapılmış olup, olayın adli makamlarca tetkik ve tahkikinin yapılmasının uygun görüldüğü belirtilmiştir. Her ne kadar yangın raporuna dayanılarak sunulan bilirkişi raporunda binadan alınan numunelerde kimyasal hızlandırıcı olarak tabir edilen maddelere rastlandığı ifade edilmiş ise de; bu yönde dosyaya sunulmuş bir delil yahut soruşturma dosyası kapsamında alınmış kriminal rapor ile bir tespit bulunmamıştır. Bilakis Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı’nca hazırlanan Uzmanlık Raporu’nda ” inceleme konusu üzerinde yanıcı ve yangın başlatıcı özelliğe sahip herhangi bir madde artığına rastlanmadığı” tespiti yapılmıştır. Dolayısıyla itfaiye yangın raporunun gözleme dayalı tespiti dışında, davalıya ait binanın kasten yakıldığına ilişkin dosyaya başkaca belge sunulmamıştır. Kaldı ki davalı bina maliki, tespit dosyasına sunduğu beyanda, tüm izinlerin alınarak binada tadilata başlanmak üzereyken yangının çıktığını belirtmiş, tespit dosyasına sunulan raporda restorasyon aşamasına gelen bina ile ilgili olarak arka cephede gerekli önlemin alınmadığı ve binanın bu nedenle müdahaleye açık olduğu ifade edilmiştir. Mahkemenin kabulüne göre de; yangının dışarıdan müdahale (etki) ile meydana geldiği kabul edilse dahi, bina sahibinin gerekli önlem ve tedbiri almadığı görülmüştür. ” Bina veya diğer yapı eserinin tehlikelilik derecesi artıkça, bakım yükümlülüğü ve özelikle güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğe de artar” ( Kılıçoğlu, A., s. 460, ) “Bir yapı eserinde herhangi bir yapım bozukluğu olmasa bile, ek güvenlik ve koruma tertibatının bulunmaması, yine de bir yapım eksikliği sayılır.” (Prof. Dr. Feyzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 1976, cilt I sayfa:663 ). Bu itibarla meydana gelen yangında, davalı bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde zarar ile arasındaki illiyet bağının ortadan kalmadığı sonucuna varılmıştır. Davalı yapı malikinin, Türk Borçlar Kanunu’nun 69.maddesi hükmü uyarınca yangının meydana getirdiği zarardan sorumlu olduğu, zararın, davalılar arasında düzenlenen sigorta poliçesi kapsamında teminat altına alındığı, zarar tespitine yönelik alınan bilirkişi raporuna karşı taraflarca itiraz bulunmadığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. 6100 sayılı Kanunun 107. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”.6100 sayılı Kanunun 107. maddenin 2. fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır. “Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirlenirse belirlensin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır ” (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59). Bu genel açıklamalar ışığında davalının, talep sonucunun artırılan kısma yönelik zamanaşımı defi incelendiğinde; davacının zararı, dava konusu edilen yangın nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Zararın belirlenmesine yönelik İstanbul 10.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015 /51 D. İş. dosyası ile tespit yaptırılarak 27/04/2015 tarihli bilirkişi raporu aldırılmış ise de; bilirkişi raporundaki hasar hesaplamasına davacı tarafça itiraz edildiği, alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediğinden alacağın, belirsiz alacak davasına konu edilebilmesi olanaklıdır. Bu nedenle dava konusu edilen miktar, gerekse talep artırımı ile yükseltilen miktarlar bakımından zamanaşımı dava tarihi itibariyle kesilecektir. Bir başka ifadeyle, zamanaşımı definin ileri sürülmesi durumunda, dava edilen ve artırılan miktarlar bakımından, dava tarihi itibariyle zamanaşımı değerlendirmesi yapılması gerektiğinden davalının, talep sonucunun artırılan kısma yönelik zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir. Davacılarca, olay tarihinden itibaren ticari faize hükmedilmesi talep edilmiş olup, Yangın Sigortası Genel Şartları B.3 Maddesinin 2. Fıkrası son cümlesine göre; “Sigortacı hasar miktarına ilişkin belgelerin kendisine verilmesinden itibaren bir ay içerisinde gerekli incelemelerini tamamlayıp hasar ve tazminat miktarını tespit edip sigortalıya bildirmek zorundadır.” anılan madde uyarınca, davalı … şirketinin temerrüt tarihinin davacı tarafından usulüne uygun başvuru yapılmadığından dava tarihi, yapı maliki davalının temerrüt tarihinin haksız fiilin gerçekleştiği 12/04/2015 tarihidir. Davaya konu uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklandığından ve taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığından davalıların yasal faiz ile sorumlu tutulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru olmamışsa da; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve esas hakkında yeniden hüküm kurularak davanın kabulüne karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, HMK’ nın 353/1-b-2 bendi uyarınca İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/241 Esas, 2018/729 Karar ve 04/07/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,2-Davacıların davasının KABULÜ İLE, a-55.300,00 TL’nin davalı … yönünden temerrüt tarihi olan 12/04/2015 tarihinden, davalı … Sigorta A.Ş. yönünden dava tarihi olan 06/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, b-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli olan 3.777,54 TL karar ilam harcından davacı tarafça peşin olarak yatırılan 27,70 TL ile tamamlama harcı olarak yatırılan 638,00 TL olmak üzere toplam 665,70 TL harcın mahsubu ile Hazine’ ye gelir kaydına, bakiye 3.111,84 TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına, c-Davacı tarafça sarf edilen dava açılış gideri: 59,50 TL, tamamlama harcı: 638,00 TL, daveti posta gideri: 286,70 TL bilirkişi ücreti: 1.000,00 TL olmak üzere toplam 1.984,20 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, ç-Davacılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli …Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 7.989,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine, d-HMK 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde artan gider avansının yatıranlara resen iadesine, İstinaf İncelemesi Yönünden; 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar harcının istinaf eden davacılarca peşin olarak yatırılan 35,90 TL harçtan mahsubu ile noksan kalan 23,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 5- Davacılarca sarf edilen 134,00 TL istinaf harcı, 102,50 TL posta davetiye gideri olmak üzere toplam 236,50 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilemesine, 6- İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1.a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.17/02/2021