Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/511 E. 2021/1029 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/511
KARAR NO: 2021/1029
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/245
KARAR NO: 2018/832
DAVA TARİHİ: 10/03/2017
KARAR TARİHİ: 11/07/2018
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/10/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında düzenlenen üç adet faturaya ilişkin borcun ödenmemesi nedeniyle davalı hakkında icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini beyanla, itirazın iptaline karar verilerek icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kendine fatura tebliğ edilmediğini, faturalar üzerinde imza varsa da davacı tarafından bu imzaların müvekkiline ait olduğunun ispatı gerektiğini, karşı taraftan faturaya konu herhangi bir hizmet almadıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava hukuksal niteliği itibariyle, fatura alacağının tahsili için başlatılan takibe itirazın iptaline ilişkindir. Davacı vekili müvekkili şirketin davalıya 3 adet fatura ile fatura içeriği yemeklerin satıldığını, faturadan kaynaklı toplam takibe konu 50.815,05 TL alacaklı olduğundan bahisle iş bu itirazın iptali davasını ikame etmiştir. İddia ve savunmaların sürülüş biçiminden taraflar arasındaki uyuşmazlığın faturaya sebep teşkil eden edimlerin davacı tarafından yerine getirilip getirilmediği noktasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Her iki tarafın ticari defterleri mahkememizce re’sen tayin edilen SMMM bilirkişi marifetiyle tetkik edilmiş olup, davacı defterlerine göre söz konusu faturalara binaen kayden 47.628,00 TL davalıdan alacaklı göründüğü, ancak iş bu faturaların davalı kayıtlarında bulunmadığı, yani davalı defterlerine göre kayden davacıya borçlu olmadığı anlaşılmaktadır.Takip talebi ekindeki fatura fotokopilerinin incelenmesinde, gerek faturaların gerekse de fatura konusu malların ya da hizmetin teslim edildiğine dair davalı taraftan sadır olmuş herhangi bir imza ya da yazılı beyan bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu noktadan sonra davacının faturaya dayanak teşkil eden edimini ifa ettiği hususu HMK’nın 200. maddesi bağlamında yazılı belgelerle ispata muhtaçtır. Ön inceleme celsesinde davacı vekiline dilekçelerin teatisi aşamasında beyan etmiş olduğu tüm delillerini ibraz etmesi için HMK’nın 140/5. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre verilmiş ise de, hizmet ediminin ifa edildiğini tevsik eder nitelikte herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı anlaşılmakla, ispat edilemeyen davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından, davalıya sinema film çekimlerinde gerek oyunculara gerekse sette çalışan personellere yemek dağıtım hizmeti verildiğini, söz konusu catering hizmetinin yapıldığına birçok kişinin şahit olduğunu, yemek dağıtım hizmetinin verildiğine ilişkin tanık dinletme taleplerinin dikkate alınmayarak, dava dilekçesinde yemin deliline dayanmalarına rağmen mahkemece yemin delili hatırlatılmayarak, eksik inceleme neticesinde karar verildiğini beyanla, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 16.632,00 TL fatura, 13.608,00 TL fatura, 17.388,00 TL fatura, 3.187,05 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 50.815,05 TL alacağın tahsili istemiyle 22/02/2017 tarihinde başlatılan icra takibinde, borcun sebebi olarak 13/06/2016, 20/06/2016 ve 27/06/2016 tarihli faturalar belirtilerek, takip talebinin ekinde sunulmuştur. Ödeme emrinin tebliği üzerine davalı/borçlu tarafından 28/02/2017 tarihli dilekçe ile icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz edilmiştir. Dava İİK’nun 67.maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süre içerisinde açılmıştır. Mahkemece öncelikle icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazın incelenmesi gerekirken bu yönde bir değerlendirme yapılmamıştır. Alınan bilirkişi raporunda; her iki tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, takibe konu faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, faturaların davalıya tebliğ edildiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığı, alacağın ispata muhtaç olduğu belirtilmiştir. Mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972). HMK’nun 200/1.maddesinde; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri iki bin beş yüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gereğine işaret edilmiştir. Taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. Senetle ispat zorunluluğuna ilişkin HMK’nun 200 vd. maddelerindeki düzenlemelerin sonucu olarak sözleşme ilişkisinin kurulması hukuki işlem niteliğinde olduğundan, davalının akdi ilişkiyi inkar etmesi halinde, ispat yükü davacının üzerinde olup, sözleşmenin kurulduğunu davacının kural olarak yazılı delille veya ikrar, yemin, ticari defterler gibi diğer kesin delillerle ispatlaması gerekir. Yazılı delille (senetle) ispat zorunluluğu bulunan bu durumda tanık dinlenebilmesi için HMK’nun 200/2. maddesine göre karşı tarafın tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi, HMK’nun 202. maddesinde düzenlenen delil başlangıcının olması ya da HMK’nun 203. maddesinde sayılan istisnalardan birinin bulunması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/04/2021 tarihli 2017/15-3098 E. 2021/546 K. sayılı ilamı). Somut dosyada ön inceleme duruşmasında her iki taraf vekili tanık dinletme talebinde bulunmuş, mahkemece “Uyuşmazlığın niteliği itibariyle hizmet ediminin yerine getirilip getirilmediğinin HMK’nın 200 ve devam maddeleri uyarınca tanıkla ispatı mümkün hususlardan olmadığı anlaşılmakla taraf vekillerinin tanık dinletme isteklerinin ayrı ayrı reddine” karar verilmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere tanık dinletme talebinin yasal düzenleme uyarınca değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemediği taktirde diğer tarafa yemin teklif edebilir. Ancak ispat yükü kendisine düşen taraf bütün delillerle iddiasını veya savunmasını ispatlamaya çalışıp bunu başaramadığı taktirde son çare olarak yemin deliline başvurur. HMK’nun 232/2. maddesi uyarınca tüzel kişiye teklif edilen yemin, tüzel kişinin yetkili organı tarafından eda edilir. Bu temsilci yemin konusu işlemin yapıldığı tarihteki değil, yemin teklif edildiği zamanki temsilcisidir. Ayrıca, birlikte temsil söz konusu olduğu taktirde yeminin bağlayıcı olabilmesi için birlikte temsile yetkili kişilerin tamamının da yemin etmesi zorunludur. Somut olayda, davacı tarafça dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olup; davacının alacağını kanıtlayamaması durumunda yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, HMK’nın 225. vd. maddeleri hükümleri de dikkate alınarak oluşacak uygun sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, bu hususun dikkate alınmaması da doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, öncelikle icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazın değerlendirilmesi, akabinde yukarıda açıklanan hususlara ilişkin inceleme yapılarak karar verilmesi gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/245 E. 2018/832 K. sayılı 11/07/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/10/2021